'GECE KUŞU': #METOO SONRASI TELEVİZYON
FİLMİN NOTU: 3.6
|

Şöhretli bir talk şov sunucusu olarak Katherine Newbury’yi bu devirde ele almak yerinde. Hatta onu Emma Thompson’a emanet etmek de… Ama “Gece Kuşu” (“Late Night”), ana karakteriyle “The China Syndrome”, “Up Close & Personal” ve "Nurse Betty"nin güçlü başrolleriyle rekabet edemiyor.
TV DÜNYASININ SIRLARINI ARAMANIN ZAMANI GEÇMEDİ Mİ?
TV’nin arka planında yaşananları 70’lerden beri birçok film ele aldı. Hatta “Şebeke”nin (“Network”, 1976) ‘canlı yayında intiharla noktalanan finali’ ile “Merhaba Dünya”nın (“Being There”, 1979) ‘ana karakterin kendi dünyasıyla TV evrenindeki gerçekliği karıştırdığı final’ akıllardan çıkmadı. Spike Lee’den Martin Scorsese’ye, Ron Howard’dan Peter Weir’e uzanan fazlaca yönetmen bu konuyla ilgili film çekti. Bunların arasında kalıcı olan da fazlaca eser var. Ama esaslı furya sanki 90’larda bitmişti. Artık 2019’a gelindiği noktada yeni medyadaki şan, şöhret ve gazetecilik üzerinden gitmek daha mantıklı.
Hint asıllı Kanadalı Nisha Ganatra, birini kendi canlandırdığı ABD'de yaşayan iki LGBTİ+ bireyinin aşkını anlatan “Chutney Popcorn”la (1999) sinemaya girip yönetmenlik kumaşı olmadığını göstermişti. O zamandan beri de zaten şansı yaver gitmedi. Sinema filmleri çekse de bunların hiçbiri gündeme bile gelmedi, 2010'larda TV piyasasında iş bulabildi. “Gece Kuşu”nda dördüncü uzununa imza atıyor ama seviyede bir değişiklik yok.
#METOO DÖNEMİNDEN JAY LENO’YA KURMACA RAKİP
TV piyasasından gelen görüntü yönetmeni ve kurgucuların da katkısıyla film tam bir küçük ekran seyirliği. 102 dakikada hiçbir şey kurtarıcı olamıyor. Katherine Newbury, #MeToo döneminde yükselişe geçen ve sıkıntı çeken bir talk şov sunucusu olarak tasvir ediliyor. Belki Jay Leno’ya rakip bir alegori kıvamında. Emma Thompson onun kadınlara olan gıcıklığını inandırıcı hale getirmek için çok uğraşmış, işine çok iyi çalışmış, aksanından kimliğine kadar gerçek bir oyunculuk var. Newbury, adeta günümüzdeki cinsiyet eşitsizliğine dair hassasiyetin parodisi gibi canlanıyor.
Ama senarist-oyuncu Mindy Kaling’in ‘politik açıdan doğru siyahi kız’ eklemesiyle onunla kuşak çatışmasını devreye sokması bir yere gitmiyor. İkilinin ‘aşk mı, dostluk mu?’ sorusunu sordurtan ilişkisi çok yapay ve hesaplı. Çünkü Kaling, ne gerçek bir oyuncu ne de gerçek bir senarist. Ona bel bağlamak “Gece Kuşu”nun ana sorunu olmuş. Thompson bir kimliği üzerine geçiriyor ama bunun arkası gelmiyor.
NEWBURY, SİNEMADAKİ TV KARAKTERLERİ ARASINDA NASIL BİR YERDE?
TV seti olmanın ötesine geçemeyen mizansenler filmin “Gizli Noktalar” (“Private Parts”, 1997) ve “Kaybedenler Kulübü” (2011) gibi cesur radyo filmlerinden bile daha az sinema sunmasını sağlıyor. Ancak “Tatlı Cadı”da (“Bewitched”, 2005) Nicole Kidman’ın Samantha’sının kardeşi olabiliyor Newbury.
Ama Kimberly Welles (“The China Syndrome” / 1979), Tally Atwater (“Up Close & Personal” / 1996), Betty ("Nurse Betty" / 2000) gibi Jane Fonda, Michelle Pfeiffer ve Renée Zelweeger tarafından canlandırılan ikonik TV kimlikleriyle yarışmayı becermeliydi. Özellikle ilkinin nükleer atıkları canlı yayınla servis etme özeni ve inadı akıllardan çıkmadı. İkincisinin ise aşk hayatı ile özel hayatı arasında sıkışmış kimliği halen zihnimizde...
2000'de Renée Zelweeger'in canlandırdığı pembe dizi yıldızı Betty'nin gözünden TV dünyasını alaya alan tipleme de doyumsuz bir TV eleştirisi barındırmıştı. Geçen yıl izlediğimiz ikonik sitcom yıldızlarının peşindeki Melissa McCarthy'nin ‘iki kafadar dedektifin bir bireyi’ tiplemesi (bkz. "Happytime Murders") bile “Gece Kuşu”nu yenebiliyor. Kaling, genelde geri planda kalan bir kadın muhabirden ziyade, her şeyin üstesinden gelebilen güçlü bir TV programı patronu sunuyor. Gücün bir kadının elinde olması zaten filmin hedefi doğrultusunda doğru bir hamle, bu da söylem açısından bir dikkat çekicilik getiriyor.
BİR SİYAHİ, BİR HİNT OLSUN POLİTİK DOĞRUCULUĞU
Ama Kaling, Ganatra isimlerinin ‘bir siyahi, bir Hint olsun politik açıdan doğru dururuz’ arzusu çok derme çatma bir filme yol açmış. #Metoo’ya alaycı bir şekilde yaklaşarak servis ettiği ‘kadınlara gıcık olan talk şov sunucusu’ prototipi, hiçbir şekilde inandırıcı hale gelmiyor. Hatta film, tiyatro temsilinden, konuşan kafalardan, müsamereden öteye gidemiyor.
“Muhteşem Burt Wonderstone” (“The Incredible Burt Wonderstone”, 2013) dışında sinemasal bir iş çıkarmayan görüntü yönetmeni de bu konuda en büyük faktör. Ama en azından ‘ses var, görüntü yok’ izlenimi bırakan “Spotlight”ın (2015) biraz üzerine yerleşip üzerine konuşulacak ana karakteriyle anılmayı hak ediyor “Gece Kuşu”.
TV DÜNYASININ SIRLARINI ARAMANIN ZAMANI GEÇMEDİ Mİ?
TV’nin arka planında yaşananları 70’lerden beri birçok film ele aldı. Hatta “Şebeke”nin (“Network”, 1976) ‘canlı yayında intiharla noktalanan finali’ ile “Merhaba Dünya”nın (“Being There”, 1979) ‘ana karakterin kendi dünyasıyla TV evrenindeki gerçekliği karıştırdığı final’ akıllardan çıkmadı. Spike Lee’den Martin Scorsese’ye, Ron Howard’dan Peter Weir’e uzanan fazlaca yönetmen bu konuyla ilgili film çekti. Bunların arasında kalıcı olan da fazlaca eser var. Ama esaslı furya sanki 90’larda bitmişti. Artık 2019’a gelindiği noktada yeni medyadaki şan, şöhret ve gazetecilik üzerinden gitmek daha mantıklı.
Hint asıllı Kanadalı Nisha Ganatra, birini kendi canlandırdığı ABD'de yaşayan iki LGBTİ+ bireyinin aşkını anlatan “Chutney Popcorn”la (1999) sinemaya girip yönetmenlik kumaşı olmadığını göstermişti. O zamandan beri de zaten şansı yaver gitmedi. Sinema filmleri çekse de bunların hiçbiri gündeme bile gelmedi, 2010'larda TV piyasasında iş bulabildi. “Gece Kuşu”nda dördüncü uzununa imza atıyor ama seviyede bir değişiklik yok.
#METOO DÖNEMİNDEN JAY LENO’YA KURMACA RAKİP
TV piyasasından gelen görüntü yönetmeni ve kurgucuların da katkısıyla film tam bir küçük ekran seyirliği. 102 dakikada hiçbir şey kurtarıcı olamıyor. Katherine Newbury, #MeToo döneminde yükselişe geçen ve sıkıntı çeken bir talk şov sunucusu olarak tasvir ediliyor. Belki Jay Leno’ya rakip bir alegori kıvamında. Emma Thompson onun kadınlara olan gıcıklığını inandırıcı hale getirmek için çok uğraşmış, işine çok iyi çalışmış, aksanından kimliğine kadar gerçek bir oyunculuk var. Newbury, adeta günümüzdeki cinsiyet eşitsizliğine dair hassasiyetin parodisi gibi canlanıyor.
Ama senarist-oyuncu Mindy Kaling’in ‘politik açıdan doğru siyahi kız’ eklemesiyle onunla kuşak çatışmasını devreye sokması bir yere gitmiyor. İkilinin ‘aşk mı, dostluk mu?’ sorusunu sordurtan ilişkisi çok yapay ve hesaplı. Çünkü Kaling, ne gerçek bir oyuncu ne de gerçek bir senarist. Ona bel bağlamak “Gece Kuşu”nun ana sorunu olmuş. Thompson bir kimliği üzerine geçiriyor ama bunun arkası gelmiyor.
NEWBURY, SİNEMADAKİ TV KARAKTERLERİ ARASINDA NASIL BİR YERDE?
TV seti olmanın ötesine geçemeyen mizansenler filmin “Gizli Noktalar” (“Private Parts”, 1997) ve “Kaybedenler Kulübü” (2011) gibi cesur radyo filmlerinden bile daha az sinema sunmasını sağlıyor. Ancak “Tatlı Cadı”da (“Bewitched”, 2005) Nicole Kidman’ın Samantha’sının kardeşi olabiliyor Newbury.
Ama Kimberly Welles (“The China Syndrome” / 1979), Tally Atwater (“Up Close & Personal” / 1996), Betty ("Nurse Betty" / 2000) gibi Jane Fonda, Michelle Pfeiffer ve Renée Zelweeger tarafından canlandırılan ikonik TV kimlikleriyle yarışmayı becermeliydi. Özellikle ilkinin nükleer atıkları canlı yayınla servis etme özeni ve inadı akıllardan çıkmadı. İkincisinin ise aşk hayatı ile özel hayatı arasında sıkışmış kimliği halen zihnimizde...
2000'de Renée Zelweeger'in canlandırdığı pembe dizi yıldızı Betty'nin gözünden TV dünyasını alaya alan tipleme de doyumsuz bir TV eleştirisi barındırmıştı. Geçen yıl izlediğimiz ikonik sitcom yıldızlarının peşindeki Melissa McCarthy'nin ‘iki kafadar dedektifin bir bireyi’ tiplemesi (bkz. "Happytime Murders") bile “Gece Kuşu”nu yenebiliyor. Kaling, genelde geri planda kalan bir kadın muhabirden ziyade, her şeyin üstesinden gelebilen güçlü bir TV programı patronu sunuyor. Gücün bir kadının elinde olması zaten filmin hedefi doğrultusunda doğru bir hamle, bu da söylem açısından bir dikkat çekicilik getiriyor.
BİR SİYAHİ, BİR HİNT OLSUN POLİTİK DOĞRUCULUĞU
Ama Kaling, Ganatra isimlerinin ‘bir siyahi, bir Hint olsun politik açıdan doğru dururuz’ arzusu çok derme çatma bir filme yol açmış. #Metoo’ya alaycı bir şekilde yaklaşarak servis ettiği ‘kadınlara gıcık olan talk şov sunucusu’ prototipi, hiçbir şekilde inandırıcı hale gelmiyor. Hatta film, tiyatro temsilinden, konuşan kafalardan, müsamereden öteye gidemiyor.
“Muhteşem Burt Wonderstone” (“The Incredible Burt Wonderstone”, 2013) dışında sinemasal bir iş çıkarmayan görüntü yönetmeni de bu konuda en büyük faktör. Ama en azından ‘ses var, görüntü yok’ izlenimi bırakan “Spotlight”ın (2015) biraz üzerine yerleşip üzerine konuşulacak ana karakteriyle anılmayı hak ediyor “Gece Kuşu”.
'SESİNDE AŞK VAR': TÜRK İŞİ 'HIGH SCHOOL MUSICAL'
FİLMİN NOTU: 4.5
|

Zac Efron ile Vanessa Hudgens’ı bir araya getiren TV mamulü gençlik müzikali “High School Musical”i Türkiye’ye transfer etme derdinde. “Sesinde Aşk Var”, bu emel doğrultusunda iyi niyetli olsa da yarıda kalmış bir çalışma.
‘GREASE’ OLMAYAN ÜLKEDEN ‘HIGH SCHOOL MUSICAL’ ÇIKAR MI?
Müzikal geleneği yaşayan bir ülke değiliz. O sebeple de üçlemeye dönüşmüş “High School Musical”in (2006) yerli versiyonunu 2019’da üretme becerme kapasitesine sahip miyiz tartışılır. Zira orada Efron-Hudgens ikilisinin küçük ekran için “Grease”in (1978) ardılı olarak yeni kuşağın temsiline dönüştüğü görülmüştü. Bir tutarlılık vardı. Geçmişimizde bu türde bir klasik olmaması ciddi bir problem.
Bu sebeple de “Neredesin Firuze?” (2004), “O Kadın” (2007), “Yedi Kocalı Hürmüz” (2009) gibi eli yüzü düzgün filmlerin, “Sen Kiminle Dans Ediyorsun?” (2017) gibi bir başarısızlık abidesinin haricinde bir gelenekten söz etme şansımız yok. Ama Osman Taşçı, üçüncü uzun metrajında işine iyi çalışmış. Burak Tozkoparan ile Hayal Köseoğlu’nun, yükselişteki iki ismin devreye sokulması da bir kimya getiriyor.
İYİ NİYETLİ DENEME BİRAZ ZORLA KISALTILMIŞ GİBİ
Feride Çetin, Cezmi Baskın, Mine Çayıroğlu onlara ekleniyor. Gençlik filmi fazlaca gördük, seriye dönüşenler de oldu. Ama “Sesinde Aşk Var”, gençlik müzikali olarak bir sorumluluk üstleniyor. Koreografiler ise sanki video klipten hallice ve bütünden kopuk. Bunun sebebi filmin hikayesinin ikiye bölünmesi olabilir.
Ama kimya dışında da TV geleneğine kayıp özensizlik yüklenerek, ‘High School Musical’ olduğu platformu hatırlatan ama onun aksine performansları öne çıkarmayan bir korkaklık var. Bu sayede de aslında filmin olmamış ama iyi niyetli bir deneme olarak konumlanması kolaylaşıyor. Devamı gelirse TV ekranında gelir.
‘GREASE’ OLMAYAN ÜLKEDEN ‘HIGH SCHOOL MUSICAL’ ÇIKAR MI?
Müzikal geleneği yaşayan bir ülke değiliz. O sebeple de üçlemeye dönüşmüş “High School Musical”in (2006) yerli versiyonunu 2019’da üretme becerme kapasitesine sahip miyiz tartışılır. Zira orada Efron-Hudgens ikilisinin küçük ekran için “Grease”in (1978) ardılı olarak yeni kuşağın temsiline dönüştüğü görülmüştü. Bir tutarlılık vardı. Geçmişimizde bu türde bir klasik olmaması ciddi bir problem.
Bu sebeple de “Neredesin Firuze?” (2004), “O Kadın” (2007), “Yedi Kocalı Hürmüz” (2009) gibi eli yüzü düzgün filmlerin, “Sen Kiminle Dans Ediyorsun?” (2017) gibi bir başarısızlık abidesinin haricinde bir gelenekten söz etme şansımız yok. Ama Osman Taşçı, üçüncü uzun metrajında işine iyi çalışmış. Burak Tozkoparan ile Hayal Köseoğlu’nun, yükselişteki iki ismin devreye sokulması da bir kimya getiriyor.
İYİ NİYETLİ DENEME BİRAZ ZORLA KISALTILMIŞ GİBİ
Feride Çetin, Cezmi Baskın, Mine Çayıroğlu onlara ekleniyor. Gençlik filmi fazlaca gördük, seriye dönüşenler de oldu. Ama “Sesinde Aşk Var”, gençlik müzikali olarak bir sorumluluk üstleniyor. Koreografiler ise sanki video klipten hallice ve bütünden kopuk. Bunun sebebi filmin hikayesinin ikiye bölünmesi olabilir.
Ama kimya dışında da TV geleneğine kayıp özensizlik yüklenerek, ‘High School Musical’ olduğu platformu hatırlatan ama onun aksine performansları öne çıkarmayan bir korkaklık var. Bu sayede de aslında filmin olmamış ama iyi niyetli bir deneme olarak konumlanması kolaylaşıyor. Devamı gelirse TV ekranında gelir.
'KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2': BOŞ KONUŞMALAR YUMAĞI
FİLMİN NOTU: 2.5
|

9 yıl sonra gelen devam filminde bu kez ‘buluşma filmi’ formülü harekete geçiyor. Ama “Küçük Beyaz Yalanlar Devam Ediyor” (“Nous Finirons Ensemble”, 2019), ilkinin kalitesini yükseltmekten ziyade düşürmeyi tercih ediyor.
KALİTESİZ BİR DİZİNİN UZADIKÇA UZAMASI GİBİ
Guillame Canet, tür sinemasına girdiğinde eli yüzü düzgün işlere imza atabilir. “Kan Bağları” (“Blood Ties”, 2013) ve “Kimseye Söyleme” (“Ne Le Dis a Personne”, 2006) bu konuda kendi içinde tutarlı çalışmalardı. Ama “Küçük Beyaz Yalanlar” (“Les Petits Mouchoirs”, 2010), onun olmamış eserleri arasındaydı. Bir kazanın sonrasında bir araya gelenler üzerinden canlanan ‘dostluk filmi’ formülü vardı merkezde.
Ondan 8 yıl sonra arkadaşlar dönüyor. Bu kez bir adadaki evde ‘buluşma filmi’ canlanıyor. Sinemada fazlaca örneği olan bu formül, o kadar da kalıcı malzeme vermemiştir. Bu sebeple François Cluzet, Marion Cotillard, Gilles Lellouche, Benoit Magimel, Jean Dujardin gibilerinin toplandığı konuşmalar kafa şişirmekten öteye gitmiyor.
Çamur gibi renklerin de eklenmesiyle TV eğlencesinden farksız bir seri üretim izliyoruz. Süresi de bu ‘dramedi’ gibi yapan filmin 135 dakika üstüne üstlük! Bir Lukas Moodysson dokunuşunu aratıyor fazlasıyla.
Bu sebeple de “Küçük Beyaz Yalanlar Devam Ediyor” eziyetten öteye gidemiyor. Görüntü yönetmeni Christophe Offenstein, kamerayı öylesine hareket ettirince, ‘yapay yavaş tempo’ inadına kapılınca eziyetin süresi de artıyor. Bir dizinin sürekli uzaması hissi yaratmakla kalıyor bu devam filmi…
KALİTESİZ BİR DİZİNİN UZADIKÇA UZAMASI GİBİ
Guillame Canet, tür sinemasına girdiğinde eli yüzü düzgün işlere imza atabilir. “Kan Bağları” (“Blood Ties”, 2013) ve “Kimseye Söyleme” (“Ne Le Dis a Personne”, 2006) bu konuda kendi içinde tutarlı çalışmalardı. Ama “Küçük Beyaz Yalanlar” (“Les Petits Mouchoirs”, 2010), onun olmamış eserleri arasındaydı. Bir kazanın sonrasında bir araya gelenler üzerinden canlanan ‘dostluk filmi’ formülü vardı merkezde.
Ondan 8 yıl sonra arkadaşlar dönüyor. Bu kez bir adadaki evde ‘buluşma filmi’ canlanıyor. Sinemada fazlaca örneği olan bu formül, o kadar da kalıcı malzeme vermemiştir. Bu sebeple François Cluzet, Marion Cotillard, Gilles Lellouche, Benoit Magimel, Jean Dujardin gibilerinin toplandığı konuşmalar kafa şişirmekten öteye gitmiyor.
Çamur gibi renklerin de eklenmesiyle TV eğlencesinden farksız bir seri üretim izliyoruz. Süresi de bu ‘dramedi’ gibi yapan filmin 135 dakika üstüne üstlük! Bir Lukas Moodysson dokunuşunu aratıyor fazlasıyla.
Bu sebeple de “Küçük Beyaz Yalanlar Devam Ediyor” eziyetten öteye gidemiyor. Görüntü yönetmeni Christophe Offenstein, kamerayı öylesine hareket ettirince, ‘yapay yavaş tempo’ inadına kapılınca eziyetin süresi de artıyor. Bir dizinin sürekli uzaması hissi yaratmakla kalıyor bu devam filmi…
'SIR TUTABİLİR MİSİN?': BU OYUNCU SEÇİMİYLE ZOR
FİLMİN NOTU: 3.1
|

Ünlü edebiyatçı Sophie Kinsella’nın ikinci perde uyarlaması da başarısızlıkla sonuçlanıyor. “Sır Tutabilir Misin?”, ne oyuncularıyla ne sinemasıyla ne de söylemiyle tatmin edebiliyor.
BİR BAŞARISIZ KINSELLA UYARLAMASI DAHA
Sophaholic serisiyle tanınan Sophie Kinsella, uçak sahnesinin felsefi yaklaşımıyla katmanlar açmaya çalışan bir uyarlamayla karşımızda bu kez. “Sır Tutabilir Misin” (“Can You Keep A Secret?”), Kinsella’nın 2003 tarihli romanından Peter Hutchings tarafından sinemaya uyarlanmış. Açıkçası Emma Corrigan’ın yolculuğu, dünyası bir incelemeyi hak ediyor.
Ama yapımcılar olabilecek en alt seviyede oyuncu seçimi ile filmi uçuruma sürüklemiş. “The Babysisters” (2011) ile sinemaya iddialı giren Alexandra Daddario, ondan sonraki başrollerinde, ne zaman aşk filminde oynasa yapaylık sorunu çekti. O kadar yükü kaldırabilecek bir oyuncu değil. Burada da bu kartonluk filmin bütününe yansıyor. Oyuncu demeye bin şahit isteyen Tyler Hoechlin de onun inandırıcılık problemine katkıda bulunuyor.
Yönetmen koltuğunda meziyetiyle bu durumu idare edebilecek bir isim olmayınca siyahi patron Laverne Cox da ‘camp bir etki’ yaratmakla kalıyor. “Sır Tutabilir misin”, “Bir Alışverişkoliğin İtirafları”ndan (“Confessions of a Shopaholic”, 2009) sonra bir başka Kinsella uyarlamasının daha tutmadığını salık veriyor. Oradaki Isla Fisher ile Hugh Dancy en azından birazcık idare ediyordu. Ama bundan sonra bu alan için daha nokta atışı oyuncu tercihleri ve emek verecek teknik ekip şart. Süre uzadıkça TV işleri yapan görüntü yönetmeninin işlevsizliği zamanla daha da açığa çıkıyor.
BİR BAŞARISIZ KINSELLA UYARLAMASI DAHA
Sophaholic serisiyle tanınan Sophie Kinsella, uçak sahnesinin felsefi yaklaşımıyla katmanlar açmaya çalışan bir uyarlamayla karşımızda bu kez. “Sır Tutabilir Misin” (“Can You Keep A Secret?”), Kinsella’nın 2003 tarihli romanından Peter Hutchings tarafından sinemaya uyarlanmış. Açıkçası Emma Corrigan’ın yolculuğu, dünyası bir incelemeyi hak ediyor.
Ama yapımcılar olabilecek en alt seviyede oyuncu seçimi ile filmi uçuruma sürüklemiş. “The Babysisters” (2011) ile sinemaya iddialı giren Alexandra Daddario, ondan sonraki başrollerinde, ne zaman aşk filminde oynasa yapaylık sorunu çekti. O kadar yükü kaldırabilecek bir oyuncu değil. Burada da bu kartonluk filmin bütününe yansıyor. Oyuncu demeye bin şahit isteyen Tyler Hoechlin de onun inandırıcılık problemine katkıda bulunuyor.
Yönetmen koltuğunda meziyetiyle bu durumu idare edebilecek bir isim olmayınca siyahi patron Laverne Cox da ‘camp bir etki’ yaratmakla kalıyor. “Sır Tutabilir misin”, “Bir Alışverişkoliğin İtirafları”ndan (“Confessions of a Shopaholic”, 2009) sonra bir başka Kinsella uyarlamasının daha tutmadığını salık veriyor. Oradaki Isla Fisher ile Hugh Dancy en azından birazcık idare ediyordu. Ama bundan sonra bu alan için daha nokta atışı oyuncu tercihleri ve emek verecek teknik ekip şart. Süre uzadıkça TV işleri yapan görüntü yönetmeninin işlevsizliği zamanla daha da açığa çıkıyor.
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
ATEŞLE OYNAYANLAR (JOUEURS): 5.3
AYKUT ENİŞTE: 5.3
BEYAZ KARGA (THE WHITE CROW): 6
CİNNET: 5.1
COLETTE: 5.5
EN SEVDİĞİM KUMAŞ (MY FAVOURITE FABRIC): 5
ENES BATUR GERÇEK KAHRAMAN: 4.5
EVCİL HAYVANLARIN GİZLİ YAŞAMI 2 (SECRET LIFE OF PETS 2): 3
GLORIA BELL: 5.5
GÖLGE SAVAŞÇI (YING): 6.8
HANGİSİ DAHA MUTLU?: 3.4
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
HOTEL MUMBAI: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
İMPARATOR: YERALTI DÜNYASININ HÜKÜMDARI (L’EMPEREUR DE PARIS): 3.9
JOHN WICK 3: 6.3
KARANLIK LANET (THE DARK): 5.5
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KOD ADI: HUMMINGBIRD (THE HUMMINGBIRD PROJECT): 4.5
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORUYUCU (THE BOUNCER): 4.5
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KUYU (HOLE IN THE GROUND): 5.5
KÜL EN SAF BEYAZDIR (ASH IS PUREST WHITE): 6.1
LAUREL İLE HARDY (STAN AND OLLIE): 4.5
MA: 2.8
OYUNCAK HİKAYESİ 4 (TOY STORY 4): 3.6
ÖLÜMCÜL SULAR (CRAWL): 3.5
ÖRÜMCEK-ADAM: EVDEN UZAKTA (SPIDER-MAN: FAR FROM HOME): 5.4
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
ROCKETMAN: 6.9
SADIK BİR ADAM: 5.5
SİCCİN 6: 5.7
ŞEYTANIN KAPISI (THE DEVIL’S DOORWAY): 6.5
TOLKIEN: 5.8
X-MEN: DARK PHOENIX: 5.5
YESTERDAY: 5.5
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
ATEŞLE OYNAYANLAR (JOUEURS): 5.3
AYKUT ENİŞTE: 5.3
BEYAZ KARGA (THE WHITE CROW): 6
CİNNET: 5.1
COLETTE: 5.5
EN SEVDİĞİM KUMAŞ (MY FAVOURITE FABRIC): 5
ENES BATUR GERÇEK KAHRAMAN: 4.5
EVCİL HAYVANLARIN GİZLİ YAŞAMI 2 (SECRET LIFE OF PETS 2): 3
GLORIA BELL: 5.5
GÖLGE SAVAŞÇI (YING): 6.8
HANGİSİ DAHA MUTLU?: 3.4
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
HOTEL MUMBAI: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
İMPARATOR: YERALTI DÜNYASININ HÜKÜMDARI (L’EMPEREUR DE PARIS): 3.9
JOHN WICK 3: 6.3
KARANLIK LANET (THE DARK): 5.5
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KOD ADI: HUMMINGBIRD (THE HUMMINGBIRD PROJECT): 4.5
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORUYUCU (THE BOUNCER): 4.5
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KUYU (HOLE IN THE GROUND): 5.5
KÜL EN SAF BEYAZDIR (ASH IS PUREST WHITE): 6.1
LAUREL İLE HARDY (STAN AND OLLIE): 4.5
MA: 2.8
OYUNCAK HİKAYESİ 4 (TOY STORY 4): 3.6
ÖLÜMCÜL SULAR (CRAWL): 3.5
ÖRÜMCEK-ADAM: EVDEN UZAKTA (SPIDER-MAN: FAR FROM HOME): 5.4
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
ROCKETMAN: 6.9
SADIK BİR ADAM: 5.5
SİCCİN 6: 5.7
ŞEYTANIN KAPISI (THE DEVIL’S DOORWAY): 6.5
TOLKIEN: 5.8
X-MEN: DARK PHOENIX: 5.5
YESTERDAY: 5.5
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8