'SEVGİLİMDEN MEKTUPLAR': ANDROID KUŞAĞI İÇİN 'ZOR TERCİH'
FİLMİN NOTU: 6.5
|

Jojo Moyes'in Warner'ın yaptığı "Senden Önce Ben" uyarlaması tutmamıştı. Ama mucizevi dizi 'Peaky Blinders'da döktüren görüntü yönetmeni ile 2010'ların başyapıtları "A Ghost Story"nin (2017) bestecisi ve "Anna Karenina"nın (2012) kurgucusunun çok şey kattığı bir "The End of the Affair" yinelemesi. 23 Temmuz'da başlayan Netflix orijinal filmi "Sevgilimden Mektuplar", Frizzell'den gizemli bir yapboz.
NEIL JORDAN'IN MODERN KLASİĞİNİN DEĞERİNİ ARTTIRACAK
Graham Greene'in 1951'de yazdığı 'The End of the Affair'i 1955'te Edward Dmytryk uyarlamıştı. Ama onun sinema versiyonları arasında Jordan'ın Julianne Moore ile Ralph Fiennes'i bir araya getiren "Zor Tercih" ("The End of the Affair", 1999) bir aşk filmi modern klasiğine dönüşmüştü. Orada bakış açılarına serbest yaklaşım ve Maurice Bendix'in yaratıcılık sancıları eseri farklı bir noktaya taşımıştı.
Sanki Mojes 2008'de yazdığı romanda onun yaptıklarını feminist bir bakışla yeni milenyuma adapte ediyor. Burada Wright başyapıtı "Anna Karenina"nın (2012) Melanie Ann Oliver her şeye fark katıyor. Felicity Jones ile Shailene Woodley'nin de uzun süre ruh ikizi olduklarına dahi kanaat getirebiliyoruz.
DÖNEMSEL SAHİCİLİĞİ OLAN GİZEMLİ BİR PAZIL
"Sevgilimden Son Mektup", bir yasak ilişki filmi ya da cinayet araştırması filmi gibi başlasa da başka noktalara açılıyor. Bu çok yönlü gidişatıyla da seyirciyi avcuna alıyor. Nick Payne ile Esta Spalding'in senaryosu Moyes'in romanını perdeye adapte ederken sıkıntı çekmiyor.
Gerilim aslında yasak ilişki üzerinden yürüyor. Oradaki tutku ve ahlak problemine dikkat çekiliyor. Yönetmen Frizzell, yatak tutkusunu da dönem atmosferini de gayet iyi yansıtıyor. Bir pazıl yaratmakta sıkıntı çekmiyor. Klasik bir tarihi filmin ise fazlasıyla uzağında durmayı özellikle seçiyor.
DANIEL HART'IN ETKİSİ HİSSEDİLİYOR
"A Ghost Story"nin direksiyon değiştirme becerisine sahip bestecisi Daniel Hart da filme çok şey katıyor. Onun yükselen ezgileri olmasa belki buradaki atmosfer ve senaryo çok şey kaybedebilirdi. Yazılmış mektuplar üzerine giden yapı asla "Aşk Mektubu" ("Message in a Bottle", 1999) gibi bayat bir Kevin Costner romansına kaymıyor. Bir kadın gazeteci olarak Felicity Jones'un Ellie Harwoth'ını merkeze yerleştirerek aslında baştan bizi bir zihinsel egzersize sokuyor.
Araştırmalar da üst üstüne gelince kurgucunun becerisinden destek almaları zor olmuyor. Jones belki de en olgun performanslarından birini çıkarma olanacağı buluyor. Woodley ile müthiş bir uyum içinde çalışmışlar.
ERKEK OYUNCU TERCİHLERİ YERİNDE Mİ?
Özellikle merkezdeki Joe Alwyn ile Callum Turner gibi erkek oyuncular sadece güzel bedenleri için varmış izlenimi bırakıyorlar. Kadın oyuncu tercihlerindeki beceri 'erkekler'de devreye girmemiş.Finalde ise Woodley ile Turner'ın bağlantısı da metinlerin arasından çıkmış hoş bir sürpriz gibi. Bu ışınlanma filmin gizemli evrenine bir ekleme ve sonrasında düşünülecek bir rötuş olarak geliyor.
Woodley'nin Jennifer'ının kazadan sonra 'amnezi'ye yakalanarak aslında Sautet'nin bir Amerikan yeniden çevrimi de görmüş klasiği "Hayat Bağları"na ("Choses de Vie", 1970) kadar uzanması gözden kaçmıyor. Turner ile Jones arasındaki tutku da bize tesir ediyor. Woodley özellikle vamp bireye yakışmış. Filme en çok katkıyı veren oyuncuya dönüşüyor. "Endings Beginnings"de (2019) kariyerini soktuğu cinsel özgürlük yolunu burada da harekete geçiriyor.
NEIL JORDAN'IN MODERN KLASİĞİNİN DEĞERİNİ ARTTIRACAK
Graham Greene'in 1951'de yazdığı 'The End of the Affair'i 1955'te Edward Dmytryk uyarlamıştı. Ama onun sinema versiyonları arasında Jordan'ın Julianne Moore ile Ralph Fiennes'i bir araya getiren "Zor Tercih" ("The End of the Affair", 1999) bir aşk filmi modern klasiğine dönüşmüştü. Orada bakış açılarına serbest yaklaşım ve Maurice Bendix'in yaratıcılık sancıları eseri farklı bir noktaya taşımıştı.
Sanki Mojes 2008'de yazdığı romanda onun yaptıklarını feminist bir bakışla yeni milenyuma adapte ediyor. Burada Wright başyapıtı "Anna Karenina"nın (2012) Melanie Ann Oliver her şeye fark katıyor. Felicity Jones ile Shailene Woodley'nin de uzun süre ruh ikizi olduklarına dahi kanaat getirebiliyoruz.
DÖNEMSEL SAHİCİLİĞİ OLAN GİZEMLİ BİR PAZIL
"Sevgilimden Son Mektup", bir yasak ilişki filmi ya da cinayet araştırması filmi gibi başlasa da başka noktalara açılıyor. Bu çok yönlü gidişatıyla da seyirciyi avcuna alıyor. Nick Payne ile Esta Spalding'in senaryosu Moyes'in romanını perdeye adapte ederken sıkıntı çekmiyor.
Gerilim aslında yasak ilişki üzerinden yürüyor. Oradaki tutku ve ahlak problemine dikkat çekiliyor. Yönetmen Frizzell, yatak tutkusunu da dönem atmosferini de gayet iyi yansıtıyor. Bir pazıl yaratmakta sıkıntı çekmiyor. Klasik bir tarihi filmin ise fazlasıyla uzağında durmayı özellikle seçiyor.
DANIEL HART'IN ETKİSİ HİSSEDİLİYOR
"A Ghost Story"nin direksiyon değiştirme becerisine sahip bestecisi Daniel Hart da filme çok şey katıyor. Onun yükselen ezgileri olmasa belki buradaki atmosfer ve senaryo çok şey kaybedebilirdi. Yazılmış mektuplar üzerine giden yapı asla "Aşk Mektubu" ("Message in a Bottle", 1999) gibi bayat bir Kevin Costner romansına kaymıyor. Bir kadın gazeteci olarak Felicity Jones'un Ellie Harwoth'ını merkeze yerleştirerek aslında baştan bizi bir zihinsel egzersize sokuyor.
Araştırmalar da üst üstüne gelince kurgucunun becerisinden destek almaları zor olmuyor. Jones belki de en olgun performanslarından birini çıkarma olanacağı buluyor. Woodley ile müthiş bir uyum içinde çalışmışlar.
ERKEK OYUNCU TERCİHLERİ YERİNDE Mİ?
Özellikle merkezdeki Joe Alwyn ile Callum Turner gibi erkek oyuncular sadece güzel bedenleri için varmış izlenimi bırakıyorlar. Kadın oyuncu tercihlerindeki beceri 'erkekler'de devreye girmemiş.Finalde ise Woodley ile Turner'ın bağlantısı da metinlerin arasından çıkmış hoş bir sürpriz gibi. Bu ışınlanma filmin gizemli evrenine bir ekleme ve sonrasında düşünülecek bir rötuş olarak geliyor.
Woodley'nin Jennifer'ının kazadan sonra 'amnezi'ye yakalanarak aslında Sautet'nin bir Amerikan yeniden çevrimi de görmüş klasiği "Hayat Bağları"na ("Choses de Vie", 1970) kadar uzanması gözden kaçmıyor. Turner ile Jones arasındaki tutku da bize tesir ediyor. Woodley özellikle vamp bireye yakışmış. Filme en çok katkıyı veren oyuncuya dönüşüyor. "Endings Beginnings"de (2019) kariyerini soktuğu cinsel özgürlük yolunu burada da harekete geçiriyor.
'JOLT': CRANK'E KEŞ BİR FEMİNİST KARDEŞ GELİYOR
FİLMİN NOTU: 5.7
|

Beckinsale'in aradığı aksiyon başrolü Sundance çıkışlı Tanya Wexler'dan geliyor. "Jolt", serbest bir Marvel uyarlaması olarak "Crank"e feminist kardeşine dönüşüyor. 23 Temmuz'da Prime Video'da başladı.
AUBREY PLAZA'NIN 'LEGION'DAKİ KARAKTERİNİNİN KARDEŞİ
Marvel'in karakterinden adını alması şaşırtıcı değil. Hiperkinetik güçleri olan 'Thunderbolts' ve 'Fantastic Four'la bağlantı kuran bir tiplemeydi. IED'ye, yani hastalığa yakalanmış bir karakterin gözünden akacak noktaya varıyor burada elbette.
Gözünden ve zihninden yürüyen bir yapı görüyoruz. Onun kontrol edilip 'adrenalin' yüklendiği bir dünya var. Akıl hastanesinden çıksa da 'Legion' kadar iddialı bir yapıya açılmıyor. Ama oradaki Aubrey Plaza'nın Lenny Busker'ı ile kardeşlik ilişkisi kuruyor.
YÖNETMENİN SAYKODELİK VE SIRA DIŞI KARAKTERLERİNE AKSİYON EKLEMESİ
Wexler 1998'de ultra indie LGBTİ+ filmi "Finding North" ile Yeni Eşcinsel Sineması'na bir ürün yazdırmıştı. Son 10 yılda ise sıra dışı ana karakterlerin izinde saykodelik bir keş komedisine kayıyor. Burada Avustralyalı görüntü yönetmeninden bu konuda fazlaca besleniyor. Onun stilize açıları karakterin altını dolduruyor.
"Juno" ve "Ghost World" gibi alternatif çizgi roman kahramanlarından ziyade "Crank" ile bağlantı kuruluyor. Onun melez feminist kardeşine dönüşmek ana hedef aslında. Stanley Tucci ve Bobby Cannavale bu durumu destekliyor.
AUBREY PLAZA'NIN 'LEGION'DAKİ KARAKTERİNİNİN KARDEŞİ
Marvel'in karakterinden adını alması şaşırtıcı değil. Hiperkinetik güçleri olan 'Thunderbolts' ve 'Fantastic Four'la bağlantı kuran bir tiplemeydi. IED'ye, yani hastalığa yakalanmış bir karakterin gözünden akacak noktaya varıyor burada elbette.
Gözünden ve zihninden yürüyen bir yapı görüyoruz. Onun kontrol edilip 'adrenalin' yüklendiği bir dünya var. Akıl hastanesinden çıksa da 'Legion' kadar iddialı bir yapıya açılmıyor. Ama oradaki Aubrey Plaza'nın Lenny Busker'ı ile kardeşlik ilişkisi kuruyor.
YÖNETMENİN SAYKODELİK VE SIRA DIŞI KARAKTERLERİNE AKSİYON EKLEMESİ
Wexler 1998'de ultra indie LGBTİ+ filmi "Finding North" ile Yeni Eşcinsel Sineması'na bir ürün yazdırmıştı. Son 10 yılda ise sıra dışı ana karakterlerin izinde saykodelik bir keş komedisine kayıyor. Burada Avustralyalı görüntü yönetmeninden bu konuda fazlaca besleniyor. Onun stilize açıları karakterin altını dolduruyor.
"Juno" ve "Ghost World" gibi alternatif çizgi roman kahramanlarından ziyade "Crank" ile bağlantı kuruluyor. Onun melez feminist kardeşine dönüşmek ana hedef aslında. Stanley Tucci ve Bobby Cannavale bu durumu destekliyor.
'SPACESHIP EARTH': MODERN SANAT ESERİ NİYETİNE BIOSPHERE BELGESELİ
FİLMİN NOTU: 6.3
|

Mat Wolf, Todd Douglas Miller'ın cesur NASA belgesi "Apollo 11"in yolunu takip edip ona 'yan bölüm' olarak gelen çevreci ve modern bir belgesele imza atıyor. Sundance 2020 çıkışlı "Spaceship Earth", Mubi'de 25 Temmuz'da TR prömiyerini yaptı.
ŞAŞIRTICI AMA GERÇEK!
1969 ile 1987 arasında gidip gelen bir Biosphere belgeseli. 1987'de açılan Biosphere'in arka planında yatan sanatsal ve çevreci sürece dair ilginç bir üretim. 1969'daki özgürlükçü hippi dönemindeki etkilerden yola çıkıp, arşiv görüntüleri ile röportajları 1.33:1, 1.85:1 ve 2.35:1'de format değişimiyle karşımıza çıkan bir eser.
Matt Wolf 'şaşırtıcı ama gerçek' ibaresiyle yola çıkıyor. Douglas Trumbull'un "Sessiz Kaçış"ındaki ("Silent Running", 1972) ekolojik uzay görüntüsünden 20 sene içinde olup bitenler mercek altına alınıyor. Bu durumun üzerine de aslında 'yeryüzü gökyüzü'ne tanıklık ediyoruz.
'APOLLO 11'İN ARDILI, YAN BÖLÜMÜNE DE DÖNÜŞEBİLİYOR
Gerçekten de olabildiğinde fazla bakış açısı, yaklaşım ve kültür üzerinden geçen bir uzay gemisi cennetine kayıyoruz. Ekolojik bir uzay üssü belgeseli aslında olup bitenler. Elbette hiçbir şey bizim alışık olduğumuz gibi banal, emperyalist ve sıradan bir astronot hikayesi değil.
Aksine arka planda bir 'video-art ürünü' yatıyor. Her şeyin içinde bir yaratıcılık katılıyor. NASA'ya anti-bakışı adlandırıp hayran bırakan Miller'ın "Apollo 11"inin (2019) de bir çeşit ardılı ortaya çıkıyor. Çevrecilik de bize tesir ediyor.
İKİ SAAT ZORLAMA DURABİLİYOR
Ama belgeselin 117 dakikalık malzemesi yok. Konuşmalar ile belgeler arasında kurgunun ritmi iyi yansıtılıyor. Ama öte yandan da röportajlar ve malzemeler de hatırlanmaz hale gelme tehlikesiyle yüzleşiyor.
Fakat 1969'u da görmemiş bir kuşak için camp uzay üssü fikri çok parlak. Bunun incelenişi ve yorumlanışı tez niteliğinde. Bu yorum sebebiyle yönetmeni takdir etmeliyiz. "Spaceship Earth", 'modern sanat eseri üretimi'ne dair yapılan eserler arasında adı anılması gereken bir yapıt. İlk bakışta "Kare" ("The Square", 2017) ve "Velvet Buzzsaw" (2019) geliyor!
ŞAŞIRTICI AMA GERÇEK!
1969 ile 1987 arasında gidip gelen bir Biosphere belgeseli. 1987'de açılan Biosphere'in arka planında yatan sanatsal ve çevreci sürece dair ilginç bir üretim. 1969'daki özgürlükçü hippi dönemindeki etkilerden yola çıkıp, arşiv görüntüleri ile röportajları 1.33:1, 1.85:1 ve 2.35:1'de format değişimiyle karşımıza çıkan bir eser.
Matt Wolf 'şaşırtıcı ama gerçek' ibaresiyle yola çıkıyor. Douglas Trumbull'un "Sessiz Kaçış"ındaki ("Silent Running", 1972) ekolojik uzay görüntüsünden 20 sene içinde olup bitenler mercek altına alınıyor. Bu durumun üzerine de aslında 'yeryüzü gökyüzü'ne tanıklık ediyoruz.
'APOLLO 11'İN ARDILI, YAN BÖLÜMÜNE DE DÖNÜŞEBİLİYOR
Gerçekten de olabildiğinde fazla bakış açısı, yaklaşım ve kültür üzerinden geçen bir uzay gemisi cennetine kayıyoruz. Ekolojik bir uzay üssü belgeseli aslında olup bitenler. Elbette hiçbir şey bizim alışık olduğumuz gibi banal, emperyalist ve sıradan bir astronot hikayesi değil.
Aksine arka planda bir 'video-art ürünü' yatıyor. Her şeyin içinde bir yaratıcılık katılıyor. NASA'ya anti-bakışı adlandırıp hayran bırakan Miller'ın "Apollo 11"inin (2019) de bir çeşit ardılı ortaya çıkıyor. Çevrecilik de bize tesir ediyor.
İKİ SAAT ZORLAMA DURABİLİYOR
Ama belgeselin 117 dakikalık malzemesi yok. Konuşmalar ile belgeler arasında kurgunun ritmi iyi yansıtılıyor. Ama öte yandan da röportajlar ve malzemeler de hatırlanmaz hale gelme tehlikesiyle yüzleşiyor.
Fakat 1969'u da görmemiş bir kuşak için camp uzay üssü fikri çok parlak. Bunun incelenişi ve yorumlanışı tez niteliğinde. Bu yorum sebebiyle yönetmeni takdir etmeliyiz. "Spaceship Earth", 'modern sanat eseri üretimi'ne dair yapılan eserler arasında adı anılması gereken bir yapıt. İlk bakışta "Kare" ("The Square", 2017) ve "Velvet Buzzsaw" (2019) geliyor!
'ARINMA GECESİ: SONSUZA DEK': BU DA 'MAD MAX' ETKİLİ BİR DEVAM FİLMİ
FİLMİN NOTU: 5.1
|

James De Monaco'nun 2013'te başlattığı, Kubrick'in "Otomatik Portakal"ı ile Lado'nun "Night Train Murders"ını birleştiren "Arınma Gecesi"nin beşinci halkası. "Arınma Gecesi: Sonsuza Dek", ikincisi haricinde üretim konusunda yaratıcı gözüken seriye 'Mad Max' etkili bir film armağan ediyor.
MAD MAX VE MEKSİKA WESTERNİ ETKİSİ
2018'de "İlk Arınma Gecesi" ("The First Purge") ile Gerard McMurray'nin şiddet içerikli oyunlu bilimkurgu filmi mantığı serinin en başarılı devam filmini duyurmuştu. 2014'te "Arınma Gecesi: Anarşi" ("The Purge: Anarchy") aslında 'The Purge'ün seri üretim potansiyeli için korkutucu ve zayıf bir başlangıçtı.
Ancak zamanla farklı yönelimlerin perdeye yansıdığını gördük. Burada da 'Meksika westerni' ile 'kıyamet sonrası bilimkurgu' arasında gidip gelirken Newton Kardeşler'in besteleriyle de yarattığı dünyaya dikkat çeken bir yapıt izliyoruz büyük oranda. Serinin isimsiz oyuncularla bezeli yapısı yine canlanıyor.
YÖNETMENE UZUN METRAJ AĞIR GELMİŞ
Yönetmenliği Everardo Gout'un üstlenmesi aslında özellikle çöl renginin fazlasıyla yabancılaştırıcı hale getirilmesine yol açıyor. Bu da atmosferi öne çıkarıyor büyü,k oranda. Bu durum 1.85:1'de serinin en ağır akan işini izletiyor.
"Arınma Gecesi: Sonsuza Dek", biraz süresiyle problem yaşada da 'western'i de kullanan bir harman üzerinden fena işlemiyor. Kendi dünyasına bağlamayı beceriyor. Mad Max'e selam çakmasıyla da aslında bir seyirlik servis edebiliyor. Serinin dehlizlerindeki üretim çılgınlığının fena işlemediğine odaklanmamıza alan açıyor.
MAD MAX VE MEKSİKA WESTERNİ ETKİSİ
2018'de "İlk Arınma Gecesi" ("The First Purge") ile Gerard McMurray'nin şiddet içerikli oyunlu bilimkurgu filmi mantığı serinin en başarılı devam filmini duyurmuştu. 2014'te "Arınma Gecesi: Anarşi" ("The Purge: Anarchy") aslında 'The Purge'ün seri üretim potansiyeli için korkutucu ve zayıf bir başlangıçtı.
Ancak zamanla farklı yönelimlerin perdeye yansıdığını gördük. Burada da 'Meksika westerni' ile 'kıyamet sonrası bilimkurgu' arasında gidip gelirken Newton Kardeşler'in besteleriyle de yarattığı dünyaya dikkat çeken bir yapıt izliyoruz büyük oranda. Serinin isimsiz oyuncularla bezeli yapısı yine canlanıyor.
YÖNETMENE UZUN METRAJ AĞIR GELMİŞ
Yönetmenliği Everardo Gout'un üstlenmesi aslında özellikle çöl renginin fazlasıyla yabancılaştırıcı hale getirilmesine yol açıyor. Bu da atmosferi öne çıkarıyor büyü,k oranda. Bu durum 1.85:1'de serinin en ağır akan işini izletiyor.
"Arınma Gecesi: Sonsuza Dek", biraz süresiyle problem yaşada da 'western'i de kullanan bir harman üzerinden fena işlemiyor. Kendi dünyasına bağlamayı beceriyor. Mad Max'e selam çakmasıyla da aslında bir seyirlik servis edebiliyor. Serinin dehlizlerindeki üretim çılgınlığının fena işlemediğine odaklanmamıza alan açıyor.
'TER': ORTALAMA FORMÜLLERİN PEŞİNDE
FİLMİN NOTU: 5
|

Sinemada sosyal medya ünlülerinin ele alınmasına alışığız. Ama Cannes 2020'nin hayal kırıklıklarından "Ter" ("Sweat"), bu konuda güçlü Şili filmi "La Veronica"nın başarısını aratmakla kalıyor. 23 Temmuz'da Mubi'de başladı.
İSVEÇ BAKIŞI OLUMSUZ YANSIYOR
Polonya'da toplumsal şiddeti ele alırken ortada kalan bir film. Mekanik bir ağır tempodan mustarip ve Haneke özentisi eve giren yabancı gerilimi "The Here After"dan ("Eftersklav") sonra yine bildik kalıplara yenilik gelmiyor. Magladena Kolesnik ile anılacak bir eser izliyoruz.
Karakterin yabancılaştırılmasının dramatik ve görsel karşılıkları sonu olmayan bir filme yol açıyor. Bu da "Ter"in en büyük problemi. Terin peşindeki sosyal medya ünlülüğü üzerine kurulu zincir adeta boşa gidiyor bu sayede. Von Horn'un ikinci kez yabancılaştırıcı İsveç bakışı yine tutmuyor.
Polonya'da daha yaratıcı, daha damardan ve daha gelenek sahibi bir sinema anlayışı var. Von Horn kendi ülkesinde filmler çekse daha doğru olabilir. Burada özellikle ilk düzlükten sonra tek mekana girişle şiddet olgusuna sıfır yaratıcı yaklaşım, bitmemiş düşüncesi yaratıyor.
İSVEÇ BAKIŞI OLUMSUZ YANSIYOR
Polonya'da toplumsal şiddeti ele alırken ortada kalan bir film. Mekanik bir ağır tempodan mustarip ve Haneke özentisi eve giren yabancı gerilimi "The Here After"dan ("Eftersklav") sonra yine bildik kalıplara yenilik gelmiyor. Magladena Kolesnik ile anılacak bir eser izliyoruz.
Karakterin yabancılaştırılmasının dramatik ve görsel karşılıkları sonu olmayan bir filme yol açıyor. Bu da "Ter"in en büyük problemi. Terin peşindeki sosyal medya ünlülüğü üzerine kurulu zincir adeta boşa gidiyor bu sayede. Von Horn'un ikinci kez yabancılaştırıcı İsveç bakışı yine tutmuyor.
Polonya'da daha yaratıcı, daha damardan ve daha gelenek sahibi bir sinema anlayışı var. Von Horn kendi ülkesinde filmler çekse daha doğru olabilir. Burada özellikle ilk düzlükten sonra tek mekana girişle şiddet olgusuna sıfır yaratıcı yaklaşım, bitmemiş düşüncesi yaratıyor.
'PLAZA': 'İNŞAAT'IN ANDROID KUŞAĞINDAN YAPAY BİR ARDILI
FİLMİN NOTU: 3.1
|

2003'te "İnşaat", bir yerli komedi klasiği olmak için adımlar atmıştı. 2020'de ilk film "Plaza", onun yapay bir ardılına dönüşürken 2014 tarihli seviyesiz "İnşaat 2"yle yarışabiliyor.
ANA KARAKTERİN SAMİMİYETİNE İNANIYORUZ
Sinemada kentsel dönüşüme dair söyleyecek şeyler arttı. Anıl Gerberi de bu açıdan aslında zeki bir filmle çıkageliyor. "Plaza", bir anda bir plazanın katlarını kira gelirini dönüştüren bir adamın hikayesini anlatıyor. Emre kesinlikle samimi bir karakter. Onun yaptıklarına odaklanmak istiyoruz.
Film de bunu akıcı bir kurguyla anlatıyor. Sinematografi ise çarpığa yakın bir algıyla kurulmuş. Ama ülkemizde "İnşaat"ten sonra sayısız kara komedi çekildiği için burada bir işçinin kentsel dönüşüm ve kapitalizm eleştirisine dönüşen senaryosu bir yerden sonra kontrolden çıkabiliyor.
SENARYO VE YAN KARAKTERLER İYİ NİYETLİ ÇABAYI ZEDELİYOR
Özellikle sevgiliyle kurulan bağlantı ve odaların kirasına girilmesinin anlaşılmaması ciddi mantık hatalarına dönüşüyor. Gerberi, Onur Berk Aslanoğlu'ndan samimiyet alıyor, çıkış noktası da iyi. Bu açıdan bir iyi niyetli çaba seziyoruz.
"Plaza" en azından ülkemizde o yapay ağır tempoyla boş bir sanat kaygısının peşine düşen eserlerin hatasını düşmüyor. Ama bunu yaparken senaryoyu ve yan oyuncuları da unutuyor. Ömer Vargı'nın filminin android kuşağından yapay bir ardılına dönüşmekle kalıyor. Ancak 2014 tarihli özensiz seri üretimle yarışabilecek seviyede!
ANA KARAKTERİN SAMİMİYETİNE İNANIYORUZ
Sinemada kentsel dönüşüme dair söyleyecek şeyler arttı. Anıl Gerberi de bu açıdan aslında zeki bir filmle çıkageliyor. "Plaza", bir anda bir plazanın katlarını kira gelirini dönüştüren bir adamın hikayesini anlatıyor. Emre kesinlikle samimi bir karakter. Onun yaptıklarına odaklanmak istiyoruz.
Film de bunu akıcı bir kurguyla anlatıyor. Sinematografi ise çarpığa yakın bir algıyla kurulmuş. Ama ülkemizde "İnşaat"ten sonra sayısız kara komedi çekildiği için burada bir işçinin kentsel dönüşüm ve kapitalizm eleştirisine dönüşen senaryosu bir yerden sonra kontrolden çıkabiliyor.
SENARYO VE YAN KARAKTERLER İYİ NİYETLİ ÇABAYI ZEDELİYOR
Özellikle sevgiliyle kurulan bağlantı ve odaların kirasına girilmesinin anlaşılmaması ciddi mantık hatalarına dönüşüyor. Gerberi, Onur Berk Aslanoğlu'ndan samimiyet alıyor, çıkış noktası da iyi. Bu açıdan bir iyi niyetli çaba seziyoruz.
"Plaza" en azından ülkemizde o yapay ağır tempoyla boş bir sanat kaygısının peşine düşen eserlerin hatasını düşmüyor. Ama bunu yaparken senaryoyu ve yan oyuncuları da unutuyor. Ömer Vargı'nın filminin android kuşağından yapay bir ardılına dönüşmekle kalıyor. Ancak 2014 tarihli özensiz seri üretimle yarışabilecek seviyede!
'KINGDOM: ASHIN OF THE NORTH': KALİTELİ BİR LANETLİ KASABA TASVİRİ
FİLMİN NOTU: 6
|

Netflix'in 2019 ve 2020'de mini dizi olarak yayınlanan 12 bölümlük 'Kingdom'ın 2021 için yapılmış 90 dakikalık uzun bölümü. "Kingdom: Ashin of the North", Güney Kore'nin tür sinemasındaki kalitesini ispatlayan bir eser.
KORKU ALT TÜRLERİNDE DİNAMİK BİR YOLCULUK
İçinden katil kaplan, vampir ve hayalet geçen lanetli kasaba motifi, aslında ilk bakışta Teshigahara'nın "Pitfall"u (1962) ile akrabalık kuruyor izlenimi bırakıyor. Ama zamanla Kore Yeni Dalgası'nın içerisinde yer alan iyi yapılmış bir tür örneğine dönüşmeyi beceriyor.
Jun Ji-Hyun'un herkesten intikam alan karakteri belki de Chan-Wook'un Bayan Vengeance tiplemesiyle akrabalık kuruyor. Zalimliği altı dolu tür motiflerinin arasında sergiliyor. Ashin'in fantastik intikam öyküsü sinemasal açıdan teşvik edici bir şekilde sunuluyor. Devamı bile gelebiliyor dedirtiyor.
'HAYALET SÜVARİ' İLE AKRABA
Bu durum da aslında Burton'ın "Hayalet Süvari"sine ("Sleepy Hollow", 1999) akraba bir krallığın adını koyuyor sanki. "Kingdom: Ashin of the North", kurgusundan sinematografisine görsel efektlerinden makyajına kadar düzgün yapılmış bir sinema filmi tadında.
Kim Seong-Hun adına perdeye üretim ile bu çalışma arasında fark yok sanki! 2019 ve 2020'deki 40-50 dakikalık 12 bölümün arkasına da 90 dakikalık özel uzun metraj çok yakışıyor.
KORKU ALT TÜRLERİNDE DİNAMİK BİR YOLCULUK
İçinden katil kaplan, vampir ve hayalet geçen lanetli kasaba motifi, aslında ilk bakışta Teshigahara'nın "Pitfall"u (1962) ile akrabalık kuruyor izlenimi bırakıyor. Ama zamanla Kore Yeni Dalgası'nın içerisinde yer alan iyi yapılmış bir tür örneğine dönüşmeyi beceriyor.
Jun Ji-Hyun'un herkesten intikam alan karakteri belki de Chan-Wook'un Bayan Vengeance tiplemesiyle akrabalık kuruyor. Zalimliği altı dolu tür motiflerinin arasında sergiliyor. Ashin'in fantastik intikam öyküsü sinemasal açıdan teşvik edici bir şekilde sunuluyor. Devamı bile gelebiliyor dedirtiyor.
'HAYALET SÜVARİ' İLE AKRABA
Bu durum da aslında Burton'ın "Hayalet Süvari"sine ("Sleepy Hollow", 1999) akraba bir krallığın adını koyuyor sanki. "Kingdom: Ashin of the North", kurgusundan sinematografisine görsel efektlerinden makyajına kadar düzgün yapılmış bir sinema filmi tadında.
Kim Seong-Hun adına perdeye üretim ile bu çalışma arasında fark yok sanki! 2019 ve 2020'deki 40-50 dakikalık 12 bölümün arkasına da 90 dakikalık özel uzun metraj çok yakışıyor.