'VOX LUX': 'VELVET GOLDMINE' İLE 'FİL'İ BULUŞTURUYOR
FİLMİN NOTU: 7.5
|

Bir pop ikonunu ele almak çok klasik yollarla sinemalaştırılmıştır. Ama “Vox Lux”, bu ezberin uzağında ilerleyen yıkıp dökme işleminin artistik hale geldiği, 'anti-terör gerilimi' damarlı epizodik ve mitolojik bir sahte/kurmaca bio-pic örneği. “Velvet Goldmine” ile “Fil”i birleştiriyor.
‘VELVET GOLDMINE’IN ARDILI MI?
Şarkıcı biyografilerinin farklı bir yol izlediğine çok alışık değiliz. Ama yeri geldiğinde Todd Haynes gibi isimlerin dönüştürücü şeylere imza attığını biliyoruz. 1990’ların sonunda kurmaca “Velvet Goldmine” (1998), Curt Wild, Brian Slade ve Arthur Stuart arasında gidip gelip ‘LGBT+ bireylerinin alter ego savaşı’na ‘model’ aramıştı. Bu devrimci kurmaca glam rock bio-pic’i halen koreografileri ve performanslarıyla akıllardan çıkmadı.
“Vox Lux”ta onun modelindeki yaklaşıma benzer bir ‘Celeste’ tanımı var. 1986 (Jordan Friedman), 1999 (Rafey Cassidy) ve 2017’de (Natalie Portman) sırasıyla başka oyuncular tarafından canlandırılıyor. İlkinde tam ekran ve retro doku var. 1999’da ise “Fil”de (“Elephant”, 2003) çarpıcı bir başyapıta malzeme olan Columbine katliamının ortasında zor kurtulan bir karakter temsili izliyoruz. Oradaki ‘okullardaki şiddet’ temsilinin yerini 2017’de ise ‘politik açıdan doğru bir terör olayı’ alıyor.
POP DÜNYASINDAKİ İKİYÜZLÜLÜĞE ‘ALTER EGO’ ÇÖZÜMÜ
Aslında ikincisinin Cassidy’nin canlandırdığı karaktere kattıkları ile üçüncüde Portman’ın 31 yaşındaki ‘pop starı’na kattıkları benzer. Ama sonuncunun 1 saatinin kuliste, kaydırmalı kamerayla ve yürürken çekilmesi, aslında egosantrik bir birey temsilinin doruklarına taşıyor. Adeta ‘pop ikonu’ temsili bir ‘terör gerilimi’nden hallice sunuluyor. Tansiyon ise hat safhada ve Dafoe’nun müthiş anlatıcı sesi katkısıyla…
Lol Crawley’nin 35mm’nin grenli dokunuşunu üzerine alırken açılışı hariç tutarsak 1.66:1 formatında sıkışmışlığa vurgu yapan sinematografisi de yine nefes kesiyor. “Bir Liderin Çocukluğu”ndaki (“The Childhood of a Leader”, 2015) alegorik diktatör sahte biyografisinden sonra bir kez daha ‘sahte’nin anlamını katmanlar açarak arıyor. Bu da Genç Celeste’i canlandıran Cassidy’nin 31 yaşındaki Portman’ın yanında Albertine’e dönüşmesine, Stacy Martin’in ise aynı yaşta kalmasına kadar gidiyor. Karakterler adeta yeniden doğabiliyorlar, mitolojik bir şarkıcı hikayesinin ortasına düşüyorlar.
‘VELVET GOLDMINE’I ‘FİL’LE BULUŞTURUYOR
1999’da başlayan ‘Genesis’ (‘Yaratılış’) bölümü ile 2007’de başlayan ‘Regenesis’ (‘Yeniden Yaratılış’) arasındaki sarmal “Velvet Goldmine”ın saykodelik eşcinsel evreninden kopmaya odaklanırken, David Lynch’in iki hikayeli film modeline de teğet geçen bir yaklaşım sözü veriyor. Ama “Velvet Goldmine”ın arka planına anti-terör gerilimi kıvamında bir “Fil” damarı yerleşiyor. Bu da filmin kaydırmalı uzun planlarla yol almasına alan açıyor.
Son bölümde Latince’de ışığın sesi anlamına gelen ‘Vox Lux’un, şarkıcının kendisinden ziyade gerçek anlamda Hırvatistan’da yaşanan ‘terör olayı’nın tehdidini üzerine alan bir noktaya ulaştığı görülüyor. Aslında burada model olarak Haynes’in biyografik başyapıtı “Beni Orada Arama”yla (“I’m Not There”, 2007) da doğrudan olmasa da bir akrabalık var. Orada Bob Dylan’ı 5’ten fazla oyuncunun canlandırdığı bölümler üst üste yerleştirilmişti.
“Aşk ve Merhamet”te (“Love and Mercy”, 2014) de psikolojik bir sorundan mustarip Brian Wilson’ı iki oyuncu canlandırınca onun bir çeşit ardılı belirmişti. Yönetmen bilinçli olarak bunların modelini birebir kendine transfer edip ‘böyle şarkıcılar vardı zaten!’ dedirtmiyor. Epizodik anlatısında daha eklektik hareket ediyor, bu da Haynes kadar devrimci bir noktaya açılmayı engelliyor.
LADY GAGA GİBİ İSİMLERİ TOPA TUTUYOR
Ama daha serbest duran “Velvet Goldmine”a yaklaşan “Vox Lux”, kendi dünyasını yaratırken Lady Gaga gibi yapay şöhretlerin, popüler kültür ikonlarının teröre yol açtığını iddia edecek kadar ileri gidiyor. Bu sebeple de ‘şarkıcı ismi’ olarak düşünülen adını da bir ‘terör olayı’na atıfta bulunmak için kullanıyor. Egosantrik, şımarık ve hırslı yıldızları topa tutan film, bu açıdan değerli bir pop dünyası eleştirisine dönüşüyor. Arka plandaki bombalamanın Reaganomics döneminden gelen bebeğe çok şey kattığı da muhakkak.
“Bir Liderin Çocukluğu”ndan “Vox Lux”a atlamak da bu açıdan değerli. Paul Thomas Anderson’dan sonra modern Avrupa sinemasında olup bitenleri takip eden James Gray’le beraber en değerli isim son dönemde Corbet. Hatta ikinci filmiyle onun neredeyse bütün külliyatını ekarte edebiliyor.
EPİZODİK SAHTE ŞARKICI BİYOGRAFİSİ ALKIŞLANACAK FİNALLE BAĞLANIYOR
Pop dünyasına ve “Bir Yıldız Doğuyor” (“A Star is Born”, 2018) gibi klasik şarkıcı biyografilerine dair bir isyan kıvamında “Vox Lux”… Kulağımızda tedirgin edici bir şekilde çalan ve zoraki performansına, tiz sesine alan açan Natalie Portman’ın yapaylık temsili eşliğinde ‘Final’ bölümünü de kalıcı bağlıyor.
Yapıbozucu ve camp kapanış sekansı akıllardan çıkmayacak. ‘Yaratılış’, ‘Yeniden Yaratılış’ ve ‘Final’in katkısıyla gelen epizodik, mitolojik ve 'anti-terör gerilimi' damarlı sahte şarkıcı biyografisi yıkma biçme eylemiyle türünde yapılan boş üretimlere isyan etmeyi seçiyor, ve bunu başarıyor da!
‘VELVET GOLDMINE’IN ARDILI MI?
Şarkıcı biyografilerinin farklı bir yol izlediğine çok alışık değiliz. Ama yeri geldiğinde Todd Haynes gibi isimlerin dönüştürücü şeylere imza attığını biliyoruz. 1990’ların sonunda kurmaca “Velvet Goldmine” (1998), Curt Wild, Brian Slade ve Arthur Stuart arasında gidip gelip ‘LGBT+ bireylerinin alter ego savaşı’na ‘model’ aramıştı. Bu devrimci kurmaca glam rock bio-pic’i halen koreografileri ve performanslarıyla akıllardan çıkmadı.
“Vox Lux”ta onun modelindeki yaklaşıma benzer bir ‘Celeste’ tanımı var. 1986 (Jordan Friedman), 1999 (Rafey Cassidy) ve 2017’de (Natalie Portman) sırasıyla başka oyuncular tarafından canlandırılıyor. İlkinde tam ekran ve retro doku var. 1999’da ise “Fil”de (“Elephant”, 2003) çarpıcı bir başyapıta malzeme olan Columbine katliamının ortasında zor kurtulan bir karakter temsili izliyoruz. Oradaki ‘okullardaki şiddet’ temsilinin yerini 2017’de ise ‘politik açıdan doğru bir terör olayı’ alıyor.
POP DÜNYASINDAKİ İKİYÜZLÜLÜĞE ‘ALTER EGO’ ÇÖZÜMÜ
Aslında ikincisinin Cassidy’nin canlandırdığı karaktere kattıkları ile üçüncüde Portman’ın 31 yaşındaki ‘pop starı’na kattıkları benzer. Ama sonuncunun 1 saatinin kuliste, kaydırmalı kamerayla ve yürürken çekilmesi, aslında egosantrik bir birey temsilinin doruklarına taşıyor. Adeta ‘pop ikonu’ temsili bir ‘terör gerilimi’nden hallice sunuluyor. Tansiyon ise hat safhada ve Dafoe’nun müthiş anlatıcı sesi katkısıyla…
Lol Crawley’nin 35mm’nin grenli dokunuşunu üzerine alırken açılışı hariç tutarsak 1.66:1 formatında sıkışmışlığa vurgu yapan sinematografisi de yine nefes kesiyor. “Bir Liderin Çocukluğu”ndaki (“The Childhood of a Leader”, 2015) alegorik diktatör sahte biyografisinden sonra bir kez daha ‘sahte’nin anlamını katmanlar açarak arıyor. Bu da Genç Celeste’i canlandıran Cassidy’nin 31 yaşındaki Portman’ın yanında Albertine’e dönüşmesine, Stacy Martin’in ise aynı yaşta kalmasına kadar gidiyor. Karakterler adeta yeniden doğabiliyorlar, mitolojik bir şarkıcı hikayesinin ortasına düşüyorlar.
‘VELVET GOLDMINE’I ‘FİL’LE BULUŞTURUYOR
1999’da başlayan ‘Genesis’ (‘Yaratılış’) bölümü ile 2007’de başlayan ‘Regenesis’ (‘Yeniden Yaratılış’) arasındaki sarmal “Velvet Goldmine”ın saykodelik eşcinsel evreninden kopmaya odaklanırken, David Lynch’in iki hikayeli film modeline de teğet geçen bir yaklaşım sözü veriyor. Ama “Velvet Goldmine”ın arka planına anti-terör gerilimi kıvamında bir “Fil” damarı yerleşiyor. Bu da filmin kaydırmalı uzun planlarla yol almasına alan açıyor.
Son bölümde Latince’de ışığın sesi anlamına gelen ‘Vox Lux’un, şarkıcının kendisinden ziyade gerçek anlamda Hırvatistan’da yaşanan ‘terör olayı’nın tehdidini üzerine alan bir noktaya ulaştığı görülüyor. Aslında burada model olarak Haynes’in biyografik başyapıtı “Beni Orada Arama”yla (“I’m Not There”, 2007) da doğrudan olmasa da bir akrabalık var. Orada Bob Dylan’ı 5’ten fazla oyuncunun canlandırdığı bölümler üst üste yerleştirilmişti.
“Aşk ve Merhamet”te (“Love and Mercy”, 2014) de psikolojik bir sorundan mustarip Brian Wilson’ı iki oyuncu canlandırınca onun bir çeşit ardılı belirmişti. Yönetmen bilinçli olarak bunların modelini birebir kendine transfer edip ‘böyle şarkıcılar vardı zaten!’ dedirtmiyor. Epizodik anlatısında daha eklektik hareket ediyor, bu da Haynes kadar devrimci bir noktaya açılmayı engelliyor.
LADY GAGA GİBİ İSİMLERİ TOPA TUTUYOR
Ama daha serbest duran “Velvet Goldmine”a yaklaşan “Vox Lux”, kendi dünyasını yaratırken Lady Gaga gibi yapay şöhretlerin, popüler kültür ikonlarının teröre yol açtığını iddia edecek kadar ileri gidiyor. Bu sebeple de ‘şarkıcı ismi’ olarak düşünülen adını da bir ‘terör olayı’na atıfta bulunmak için kullanıyor. Egosantrik, şımarık ve hırslı yıldızları topa tutan film, bu açıdan değerli bir pop dünyası eleştirisine dönüşüyor. Arka plandaki bombalamanın Reaganomics döneminden gelen bebeğe çok şey kattığı da muhakkak.
“Bir Liderin Çocukluğu”ndan “Vox Lux”a atlamak da bu açıdan değerli. Paul Thomas Anderson’dan sonra modern Avrupa sinemasında olup bitenleri takip eden James Gray’le beraber en değerli isim son dönemde Corbet. Hatta ikinci filmiyle onun neredeyse bütün külliyatını ekarte edebiliyor.
EPİZODİK SAHTE ŞARKICI BİYOGRAFİSİ ALKIŞLANACAK FİNALLE BAĞLANIYOR
Pop dünyasına ve “Bir Yıldız Doğuyor” (“A Star is Born”, 2018) gibi klasik şarkıcı biyografilerine dair bir isyan kıvamında “Vox Lux”… Kulağımızda tedirgin edici bir şekilde çalan ve zoraki performansına, tiz sesine alan açan Natalie Portman’ın yapaylık temsili eşliğinde ‘Final’ bölümünü de kalıcı bağlıyor.
Yapıbozucu ve camp kapanış sekansı akıllardan çıkmayacak. ‘Yaratılış’, ‘Yeniden Yaratılış’ ve ‘Final’in katkısıyla gelen epizodik, mitolojik ve 'anti-terör gerilimi' damarlı sahte şarkıcı biyografisi yıkma biçme eylemiyle türünde yapılan boş üretimlere isyan etmeyi seçiyor, ve bunu başarıyor da!
'SAKA KUŞU': HER ŞEY BİR 'SAKA KUŞU' İÇİN...
FİLMİN NOTU: 5.2
|

Son eseri “Brooklyn” ile En İyi Film Oscar’ına aday olan John Crowley’nin imzasını taşıyan bir roman uyarlaması. “Saka Kuşu”, post-11 Eylül döneminde yaşanan bir bomba olayının yaşattığı dramları merkezine alıyor.
CROWLEY’NİN TUTARLILIĞI OLAN FİLMLERİNDEN
John Crowley, yükselen İrlanda sinemasının hikaye anlatıcılarından. “Yanlış Hesap”la (“Intermission”, 2003) yerel bir kara komediye imza attığını görmüştük. Ama oradan Martin McDonagh tarafına kaymadı. Aksine “İsimsiz Çocuk” (“A Boy”, 2007) ile başarılı bir roman uyarlamasına imza attı. “Is Anybody There?”de (2008) ise sosyal gerçekçi sinema dehlizlerinde kaybolan ağlak bir baba-oğul ilişkisi ile yolunu kaybetmişti.
“Kapalı Devre” (“Closed Circuit”, 2013) ve “Brooklyn” (2015) senaryolarıyla da sorumluluk yüklenen filmlerdi. Burada Roger Deakins ile çalışıyor. Donna Tartt’ın 2013’te yazdığı, 2014’te Pulitzer Ödülü’ne uzanan, 11 Eylül saldırıları sonrasında yaşayan terör olayında ailesini kaybeden bir çocuğun dramını ele alıyor. “Saka Kuşu”nun merkezinde aşırı acıklı bir olay yaşamış bir karakter var.
DEAKINS’İN ETKİSİ NE KADAR?
Deakins’in beyaz rengin üzerine giden sinematografisi mest etmese de tutarlılık servis ediyor. Belki de sömürüye alan bırakmıyor. Ama dizi arka planlı kurgucu Kelley Dixon, filmi toparlayamamış. Son 30 dakikada bombalama olayına dönen paralel kurgu etkili. Onun dışında filmin bir hantallığı var. Özellikle çocuk Boris rolünde, “O” (“It”, 2017) ile çıkış yapan Finn Wolfhard başarılı. Theo Decker’in çocukluğuna can veren Oakes Fegley’le üvey kardeşliği, ‘gerilim-dram’ arasındaki tonunda ilginç bir çekicilik servis ediyor.
Sonrasında ise Elgort-Kidman-Wilson arasındaki aile yapısı açığa çıkıyor. Sürprizlerini çok da umursamadan ilerleyen bir saka kuşu araştırmasını tercih etmemiş film. Bu da aslında Carel Fabritius’un tablosunun Da Vinci’nin Mona Lisa’sı kadar işlevsel hale gelmesini engelliyor. Bu durum ister istemez onun bir ‘güzel isimli başarı/irade imgesi’ne dönüşürken, güçlü olmamasını sağlıyor.
BİR GİZEMİ, BİR ÖZENİ VAR, AMA HANTAL DA
Açıkçası bu metafor, “Sır” (“The Debt”, 2010) ve “Köstebek” (“Tinker Tailor Soldier Spy”, 2011) gibi senaryolarıyla tanınan başarılı senarist Peter Straughan’ı tarafından Amerikan kafasının boyutsuzluğuyla kaplanıyor. Bu da biraz fazla iç piyasaya uygun bir senaryo inşaası getiriyor. 150 dakika da hantallık problemine yol açabiliyor.
“Saka Kuşu”, Deakins’in idare ettiği, oyuncuların inandırıcı durduğu, Kidman’ın aşırı yapay makyajla yıkılan gerçek aile sonrası yapaylığa vurgu yaptığı, zaman zaman hüzünlü, zaman zaman gizemli bir filme dönüşüyor. Bir işçilik var, araştırma sürecine de çekebiliyor, ama nihayetinde hantallığını da hissettiriyor.
CROWLEY’NİN TUTARLILIĞI OLAN FİLMLERİNDEN
John Crowley, yükselen İrlanda sinemasının hikaye anlatıcılarından. “Yanlış Hesap”la (“Intermission”, 2003) yerel bir kara komediye imza attığını görmüştük. Ama oradan Martin McDonagh tarafına kaymadı. Aksine “İsimsiz Çocuk” (“A Boy”, 2007) ile başarılı bir roman uyarlamasına imza attı. “Is Anybody There?”de (2008) ise sosyal gerçekçi sinema dehlizlerinde kaybolan ağlak bir baba-oğul ilişkisi ile yolunu kaybetmişti.
“Kapalı Devre” (“Closed Circuit”, 2013) ve “Brooklyn” (2015) senaryolarıyla da sorumluluk yüklenen filmlerdi. Burada Roger Deakins ile çalışıyor. Donna Tartt’ın 2013’te yazdığı, 2014’te Pulitzer Ödülü’ne uzanan, 11 Eylül saldırıları sonrasında yaşayan terör olayında ailesini kaybeden bir çocuğun dramını ele alıyor. “Saka Kuşu”nun merkezinde aşırı acıklı bir olay yaşamış bir karakter var.
DEAKINS’İN ETKİSİ NE KADAR?
Deakins’in beyaz rengin üzerine giden sinematografisi mest etmese de tutarlılık servis ediyor. Belki de sömürüye alan bırakmıyor. Ama dizi arka planlı kurgucu Kelley Dixon, filmi toparlayamamış. Son 30 dakikada bombalama olayına dönen paralel kurgu etkili. Onun dışında filmin bir hantallığı var. Özellikle çocuk Boris rolünde, “O” (“It”, 2017) ile çıkış yapan Finn Wolfhard başarılı. Theo Decker’in çocukluğuna can veren Oakes Fegley’le üvey kardeşliği, ‘gerilim-dram’ arasındaki tonunda ilginç bir çekicilik servis ediyor.
Sonrasında ise Elgort-Kidman-Wilson arasındaki aile yapısı açığa çıkıyor. Sürprizlerini çok da umursamadan ilerleyen bir saka kuşu araştırmasını tercih etmemiş film. Bu da aslında Carel Fabritius’un tablosunun Da Vinci’nin Mona Lisa’sı kadar işlevsel hale gelmesini engelliyor. Bu durum ister istemez onun bir ‘güzel isimli başarı/irade imgesi’ne dönüşürken, güçlü olmamasını sağlıyor.
BİR GİZEMİ, BİR ÖZENİ VAR, AMA HANTAL DA
Açıkçası bu metafor, “Sır” (“The Debt”, 2010) ve “Köstebek” (“Tinker Tailor Soldier Spy”, 2011) gibi senaryolarıyla tanınan başarılı senarist Peter Straughan’ı tarafından Amerikan kafasının boyutsuzluğuyla kaplanıyor. Bu da biraz fazla iç piyasaya uygun bir senaryo inşaası getiriyor. 150 dakika da hantallık problemine yol açabiliyor.
“Saka Kuşu”, Deakins’in idare ettiği, oyuncuların inandırıcı durduğu, Kidman’ın aşırı yapay makyajla yıkılan gerçek aile sonrası yapaylığa vurgu yaptığı, zaman zaman hüzünlü, zaman zaman gizemli bir filme dönüşüyor. Bir işçilik var, araştırma sürecine de çekebiliyor, ama nihayetinde hantallığını da hissettiriyor.
'OYUNBOZAN': PRİZİNDEN ÇIKINCA HAYLAZLAŞAN KIZ ÇOCUK
FİLMİN NOTU: 6.5
|

Nora Fingscheidt’in ‘haylaz-problemli çocuk’ tanımı, dikkat çekici bir bürokrasi eleştirisi içeriyor. Berlin Film Festivali’nden Alfred Bauer Ödülü’yle dönen “Oyunbozan”, yedinci sanata ufuk açıcı ve biçimci bir yönetmeni armağan ediyor.
‘ANTOINE DOINEL-LOLA’ KIRMASI BİR KARAKTER TANIMI
Almanya’daki devlet kurumunun yarattığı nefes alamama problemini, adeta bir arızası olan bir kız çocuğu üzerinden ele alıyor. “Oyunbozan” (“Systemsprenger”, 2019), Nora Fingscheidt’ın görsel zekasına Helena Zengel’in Benni karakteriyle sonuç arıyor. Bu durum da aslında prizinden kopup etrafta yayılan ve iz bırakan bir karakteri karşımıza çıkarıyor.
Aslında yine bu yıl “Waves”de (2019) Trey Edward Shults, benzer bir etkileşimin peşindeydi, ama bunu siyahi Amerikan ailesine yapıyordu. Burada da ilk uzun metrajını çeken yönetmen, ‘Antoine Doinel-Lola’ arası bir tipleme yaratıyor. Bu durum ister istemez ‘genç çocuk filmleri’ arasında özgün ve kendi sesi olan bir yapıtı duyuruyor.
“Oyunbozan”da Fingsheidt, Alman sinemasında biçimci yönetmen eksikliğini kapatıyor. “Koş Lola”dan (“Lola Rennt”, 1998) bu yana bu anlamda en yaratıcı işi duyuruyor. Klasik bir birey hikayesi gibi başlasa da kurguyla sürekli rahatsız ederek, bürokrasinin yarattığı gerilimi bize doğrudan yansıtıyor. Bu konuda da etkili bir sonuç alıyor. Ama 118 dakikada enerjisini baltalıyor izlenimi de bırakabiliyor zaman zaman. İlk filmini çeken yönetmen, bu konuda biraz daha dikkatli davranabilirmiş.
‘ANTOINE DOINEL-LOLA’ KIRMASI BİR KARAKTER TANIMI
Almanya’daki devlet kurumunun yarattığı nefes alamama problemini, adeta bir arızası olan bir kız çocuğu üzerinden ele alıyor. “Oyunbozan” (“Systemsprenger”, 2019), Nora Fingscheidt’ın görsel zekasına Helena Zengel’in Benni karakteriyle sonuç arıyor. Bu durum da aslında prizinden kopup etrafta yayılan ve iz bırakan bir karakteri karşımıza çıkarıyor.
Aslında yine bu yıl “Waves”de (2019) Trey Edward Shults, benzer bir etkileşimin peşindeydi, ama bunu siyahi Amerikan ailesine yapıyordu. Burada da ilk uzun metrajını çeken yönetmen, ‘Antoine Doinel-Lola’ arası bir tipleme yaratıyor. Bu durum ister istemez ‘genç çocuk filmleri’ arasında özgün ve kendi sesi olan bir yapıtı duyuruyor.
“Oyunbozan”da Fingsheidt, Alman sinemasında biçimci yönetmen eksikliğini kapatıyor. “Koş Lola”dan (“Lola Rennt”, 1998) bu yana bu anlamda en yaratıcı işi duyuruyor. Klasik bir birey hikayesi gibi başlasa da kurguyla sürekli rahatsız ederek, bürokrasinin yarattığı gerilimi bize doğrudan yansıtıyor. Bu konuda da etkili bir sonuç alıyor. Ama 118 dakikada enerjisini baltalıyor izlenimi de bırakabiliyor zaman zaman. İlk filmini çeken yönetmen, bu konuda biraz daha dikkatli davranabilirmiş.
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
ABIGAIL: 4
AD ASTRA: 5.5
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
BAĞLILIK ASLI: 3.6
BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD’DA (ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD): 6
BOZKIR: 3.2
DÜZENBAZLAR KULÜBÜ (BILLIONAIRE BOYS CLUB): 5
ELEKTRİK SAVAŞLARI (THE CURRENT WAR): 7.5
ELVEDA OĞLUM (SON LONG, MY SON): 5.8
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
GECE KUŞU (LATE NIGHT): 3.6
GLORIA BELL: 5.5
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
JOHN WICK 3: 6.3
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOD ADI: ANGEL (ANGEL HAS FALLEN): 3.8
KOLEJ HAVASI: 4.9
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
RAMBO: SON KAN (RAMBO: LAST BLOOD): 2.1
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SADIK BİR ADAM: 5.5
SAR BAŞA: 1.8
SESİNDE AŞK VAR: 4.5
SIR TUTABİLİR MİSİN? (CAN YOU KEEP A SECRET?): 3.1
SİCCİN 6: 5.7
VAHŞET OYUNU (FRAMED): 5.2
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8
ABIGAIL: 4
AD ASTRA: 5.5
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
BAĞLILIK ASLI: 3.6
BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD’DA (ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD): 6
BOZKIR: 3.2
DÜZENBAZLAR KULÜBÜ (BILLIONAIRE BOYS CLUB): 5
ELEKTRİK SAVAŞLARI (THE CURRENT WAR): 7.5
ELVEDA OĞLUM (SON LONG, MY SON): 5.8
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
GECE KUŞU (LATE NIGHT): 3.6
GLORIA BELL: 5.5
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
JOHN WICK 3: 6.3
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOD ADI: ANGEL (ANGEL HAS FALLEN): 3.8
KOLEJ HAVASI: 4.9
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
RAMBO: SON KAN (RAMBO: LAST BLOOD): 2.1
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SADIK BİR ADAM: 5.5
SAR BAŞA: 1.8
SESİNDE AŞK VAR: 4.5
SIR TUTABİLİR MİSİN? (CAN YOU KEEP A SECRET?): 3.1
SİCCİN 6: 5.7
VAHŞET OYUNU (FRAMED): 5.2
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8