'ANTEBELLUM': AFRO-AMERİKAN SİNEMASININ WESTWORLD-300 KIRMASI UFUK AÇICI FİLMİ
FİLMİN NOTU: 6.9
|

Bilimkurgu, fantastik ile korkuyu zekice birleştiren özgün ve melez kölelik hikayesi, üzerine uğraşılmış gizem olgusuyla da avcuna alıyor. “Antebellum”, “Westworld” ile “300”ü birleştirip “The Village”la kardeşlik ilişkiyi kurarak farkını gösteren bir film. Afro-Amerikan sinemasının Shyamalan’ı olarak anılabilecek bir yönetmen ikilisinden Peele’e meydan okuyan etkili bir çıkışı duyuruyor.
KÖLELİK HİKAYELERİNE WESTWORLD MODELİ
Michael Crichton’ın ‘Westworld’ kitabı 1973’te oyunlu bilimkurgu şablonunu devreye sokan bir başyapıtla bilinir. Dönemin melankolisini çok iyi yansıtan film, klasiğe dönüşmüştü. Yeni milenyumda ise bu öykünün başka zaman dilimlerini ele alarak fark yaratma peşindeki bir aksiyon dizisi çekildi. Jonathan Nolan, J.J. Abrams ile Lisa Joy’un projesi fena olmasa da onun kadar ciddi bir tarafa kaymıyordu. Gerilimin yerine aksiyon geliyordu.
“Antebellum”da Gerard Bush-Christopher Renz ikilisi, bir kölelik hikayesini onun modeline bağlamak istiyor. Ama bunu aşırı klasik bir şekilde yapmıyor. Aksine şaşırtmacalı bir şekilde eğip bükme taktiklerine giriyor. 19. Yüzyılın ortasında kurulan Underground Railroad’u (Yeraltı Demiryolu) örnek alan, onu teknolojik hale getiren bir yapı kuruluyor. O dönemde köleliğe itilen Afro-Amerikalıların güvenli barınaklara ve Kanada’ya kaçışı resmedilmişti. Burada bu durumun mekanı Louisiana olarak tercih ediliyor.
KÖLELİK HİKAYELERİNE WESTWORLD MODELİ
Michael Crichton’ın ‘Westworld’ kitabı 1973’te oyunlu bilimkurgu şablonunu devreye sokan bir başyapıtla bilinir. Dönemin melankolisini çok iyi yansıtan film, klasiğe dönüşmüştü. Yeni milenyumda ise bu öykünün başka zaman dilimlerini ele alarak fark yaratma peşindeki bir aksiyon dizisi çekildi. Jonathan Nolan, J.J. Abrams ile Lisa Joy’un projesi fena olmasa da onun kadar ciddi bir tarafa kaymıyordu. Gerilimin yerine aksiyon geliyordu.
“Antebellum”da Gerard Bush-Christopher Renz ikilisi, bir kölelik hikayesini onun modeline bağlamak istiyor. Ama bunu aşırı klasik bir şekilde yapmıyor. Aksine şaşırtmacalı bir şekilde eğip bükme taktiklerine giriyor. 19. Yüzyılın ortasında kurulan Underground Railroad’u (Yeraltı Demiryolu) örnek alan, onu teknolojik hale getiren bir yapı kuruluyor. O dönemde köleliğe itilen Afro-Amerikalıların güvenli barınaklara ve Kanada’ya kaçışı resmedilmişti. Burada bu durumun mekanı Louisiana olarak tercih ediliyor.

İLK TEK PLAN KORKU FİLMİNİ ÇEKEN GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ
Bu arka plan devreye girse de filmin özellikle açılıştaki etkileyici plan sekansla başladığı görülüyor. “Sessiz Ev”de (“La Casa Muda”, 2010) sinemanın ilk tek plan korku filmini çeken Pedro Luque’nin etkisini hissediyor. Bu durum “12 Yıllık Esaret”in (“12 Years a Slave”, 2013) Sean Bobbitt’inin öldürücü kaydırmalı uzun planlarıyla bağlantı kurma hamlesine kadar açılıyor. O filmin parodisi ya da postmodern şubesi olarak konumlanma çoğu kez karşımıza çıkıyor.
Ama Monae’nin Veronica’sı daha ziyade “Mor Yıllar”ın (“The Color Purple”, 1985) etkileyici Celie’sinin (Goldberg) modern ardılı gibi canlanıyor. Onun tacizle, ırkçılıkla, pedofiliyle mücadelesine benzer bir süreç yaşıyor. ‘Kötü adam’ı ise Kaptan Jasper olarak Jack Huston canlandırıyor. Siyah-beyaz ayrımı çok zeki bir şekilde karton çizilmiş. Bu durum da her şeyin oyun olduğuna dair zamanla bizi inandırıyor.
‘WESTWORLD’ MODELİNE SİYAHİ ‘300’ AŞISI
Bu arka plan devreye girse de filmin özellikle açılıştaki etkileyici plan sekansla başladığı görülüyor. “Sessiz Ev”de (“La Casa Muda”, 2010) sinemanın ilk tek plan korku filmini çeken Pedro Luque’nin etkisini hissediyor. Bu durum “12 Yıllık Esaret”in (“12 Years a Slave”, 2013) Sean Bobbitt’inin öldürücü kaydırmalı uzun planlarıyla bağlantı kurma hamlesine kadar açılıyor. O filmin parodisi ya da postmodern şubesi olarak konumlanma çoğu kez karşımıza çıkıyor.
Ama Monae’nin Veronica’sı daha ziyade “Mor Yıllar”ın (“The Color Purple”, 1985) etkileyici Celie’sinin (Goldberg) modern ardılı gibi canlanıyor. Onun tacizle, ırkçılıkla, pedofiliyle mücadelesine benzer bir süreç yaşıyor. ‘Kötü adam’ı ise Kaptan Jasper olarak Jack Huston canlandırıyor. Siyah-beyaz ayrımı çok zeki bir şekilde karton çizilmiş. Bu durum da her şeyin oyun olduğuna dair zamanla bizi inandırıyor.
‘WESTWORLD’ MODELİNE SİYAHİ ‘300’ AŞISI

19. yüzyıl ile günümüz arasında gidip gelmelerde ise bir görsel ayrım var. Günümüzde renk filtrelerinin hakimiyet kurduğu sekanslarda yine uzun planlar devreye girebiliyor. Ama bir canlılık da hissediliyor. Her şekilde siyahi kadının, kölenin peşine düşen zalim beyazların üzeri net bir şekilde çiziliyor.
“Antebellum”un tarihi sekanslarının süper yavaş çekimle “300” (“300”, 2006) sonrası bir fantezi-epik gibi çekilmesi de çok yaratıcı bir güncelleme. Bu sayede aslında “Westworld”ün modeline “300” aşısı, çizgi romansı ve stilize Snyder dokunuşu ekleniyor. Bu durum karşısında da bizim aslında ‘gerçekçi’ hiçbir şey kalmamasıyla yüzleşmemiz özellikle isteniyor.
PEELE’İN YAPIMCILARI ‘GET OUT’ VE ‘US’A MEYDAN OKUYOR
Monae, “Gizli Sayılar” (“Hidden Figures”, 2016) ve “Harriet”ta (2019) yan rollerde iz bırakan bir isimdi. Bu sene ‘Homecoming’in ikinci sezonunda başrolü de aldı. Burada Gabourey Sidibe ile uyum içinde çalışıyor. Filmin gerilimi ve tekinsizliği asla düşmüyor. Aksine B-tipi bir yaratımın gerçek anlamda kostümlere sızdığı dönem atmosferi müthiş bir gizem yaratıyor.

Yönetmen-senarist ikilisi, burada Jordan Peele’ın yapımcılarıyla birlikte yönetmenin bütün işlerine meydan okuma şansı buluyor. Kölelikle ilgili “Mor Yıllar”, “12 Yıllık Esaret”, “Angelo” (2018) haricinde 1980-2020 arası iyi film çekilmediğini düşünürsek, buradaki vizyon sarsıcı, bu filmlerle de rekabete giriyor. Hikayenin içerisine ‘zaman yolculuğu’, ‘teknoloji’, ‘fantastik’ ve ‘korku’ ilave ediliyor. Bu sayede klasik dönemsel akış da yıkılıyor. Belki de Spielberg’ün bildik dilinin kolayca arkada bırakılıp siyahi iradesinin Shyamalan’a ‘Westworld-300’ usulü transfer edildiği görülüyor.
GİZEMİ DİNGİN BİR ŞEKİLDE AYAKTA TUTUP FİNALİYLE VURUYOR
Finalde ise Shyamalan’ın klasiğe dönüşecek “Köy”üyle (“The Village”, 2004) kardeşlik ilişkisi kuran bir ırkçılık ütopyası canlanıyor. Böylece filmin vizyonu ışığında yönetmenler de Afro-Amerikan Shyamalan temsiline dönüşüyorlar, belki de sadece Gerard Bush bu ibareyi hak ediyor olabilir.
“Antebellum”, isminin de tersten bağlama zekasından, oyuncaklı yapısından çokça faydalanıyor. Türler ve formüller arasında düzgün ve kıymetli hareket ediyor. Hayali de gerçeği de tartarak servis ediyor. Gizemi bir an olsun elden bırakmıyor. Noktalanışındaki sürprizi sömürmeden siyah-beyaz ayrımına dair söylemine bağlıyor. Bu konuda öfkeli bir şekilde yaratılan düzene isyan etme olanağı buluyor. Etkili bitirişle anlamlı bir nokta da koyuyor. İkinci film için de bir ‘İç Savaş’ oyun üretme merkezini ihtisas etmemize alan tanıyor.
GİZEMİ DİNGİN BİR ŞEKİLDE AYAKTA TUTUP FİNALİYLE VURUYOR
Finalde ise Shyamalan’ın klasiğe dönüşecek “Köy”üyle (“The Village”, 2004) kardeşlik ilişkisi kuran bir ırkçılık ütopyası canlanıyor. Böylece filmin vizyonu ışığında yönetmenler de Afro-Amerikan Shyamalan temsiline dönüşüyorlar, belki de sadece Gerard Bush bu ibareyi hak ediyor olabilir.
“Antebellum”, isminin de tersten bağlama zekasından, oyuncaklı yapısından çokça faydalanıyor. Türler ve formüller arasında düzgün ve kıymetli hareket ediyor. Hayali de gerçeği de tartarak servis ediyor. Gizemi bir an olsun elden bırakmıyor. Noktalanışındaki sürprizi sömürmeden siyah-beyaz ayrımına dair söylemine bağlıyor. Bu konuda öfkeli bir şekilde yaratılan düzene isyan etme olanağı buluyor. Etkili bitirişle anlamlı bir nokta da koyuyor. İkinci film için de bir ‘İç Savaş’ oyun üretme merkezini ihtisas etmemize alan tanıyor.
'DAVETSİZ': HITCHCOCK USULÜ MODERN BİR 'KARA GÖLÜN CANAVARI'
FİLMİN NOTU: 5.4
|

Pierce Kardeşler’in ikinci uzun metrajı, 2019’da korku festivallerini dolaştıktan sonra ülkemizde vizyona giriyor. “Davetsiz” (“The Wretched”), yaratıcı görsel efekt çalışmasıyla dikkat çeken Hitchcock usulü modern bir ‘Kara Gölün Canavarı’ yorumu sunuyor.
UNIVERSAL’IN HAMLESİNDEN DAHA ETKİLİ OLACAK MI?
Universal’ın ‘canavar filmleri’ serisinin son ayağıydı. 1954’te üretilen “Kara Gölün Canavarı” (“Creature from the Black Lagoon”) bir alt tür yaratmadı belki. Ama popüler kültür ikonuna dönüştü. Bunu yaparken ise arka planındaki nükleer atıklarından oluşma ezberini kullanıyordu. Belki de ABD’nin ‘Godzilla’ ile mücadelesini duyuruyordu o yıllarda.
Jack Arnold’un serisi, üç filmle devam etti. Arkasından ise onu izleyenler oldu. Ama genelde bu durum tek tük bir üretimle sonuç verdi. “Davetsiz” (“The Wretched”), ağaç kovuğundan mutlu aile kurumunu tehdit eden egzotik bir yaratığın yaptıklarını ele alıyor. Buna uzanırken de Gambel ailesinin bodrumunu mesken tutan bir yaratık tasarımına açılıyor.
HITCHCOCKYEN BİR ATMOSFER
Görsel efektçilerin ‘Hobbit’, “Tron Efsanesi” (“TRON: Legacy”, 2010), “Pirana 3DD” (2012) gördüğünü düşünürsek o açıdan bir tasarım becerisi çıkıyor. Uzun süre saklanıp bulunduğu delikten çıkmayı bekleyen yaratığın kutsal aileyi tehdidi, görüntü yönetimi-kurgu birlikteliğiyle de klasik dekupajla fena sunulmuyor. Filmi korkutucu hale getiriyor. Hitchcock’u andıran bir atmosfer duygusu var.
Pierce Kardeşler ikinci uzunlarında görüntü tutarlılığı egzotik doğayı iyi kullanıyorlar. Dışarıyı asla sömürmüyorlar. Bu anlamda da bizi izleyen bir kült film etkili filme doğru sürüklüyorlar. 1980’lerde hikaye ise manidar bir Reegan artıklarını karşımızza çıkarıyor. 50’lerin nükleer artıklarının yerini bambaşka şeyler alıyor. Dönem de içeriden gayet iyi yansıtılıyor.
YARATIK EFEKTLERİNİN TUTARLI OLMASI YETERLİ Mİ?
Aynı yıl çekilen “Adadaki Dehşet”i (“Sweetheart”, 2019) kolaylıkla sollayan bir film var. Yönetmenler yavaş yavaş atmosfer becerisine ulaşıyor. Her şeyden önce gerilime de hakimiyet kurabiliyorlar. Ama yapılan filmin aynı zaman diliminden Wes Craven’ın çizgi romansı “Bataklık Canavarı” (“Swamp Thing”, 1982) kadar iddialı ve kült olacağına dair bir öngörüde bulunmak zor.
Son dönemde ise “Suyun Sesi” (“The Shape of Water”, 2017), “Canavarlar Yaratıklara Karşı” (“Monsters vs. Aliens”, 2009), “Peşimdeki Şeytan” (“It Follows”, 2014) gibi bu Universal kültüne gönderme yapan daha iddialı ve yaratıcı filmler vardı. Ama yine de Hartley’nin “Pazartesiden Gelen Kız” (“Girl from Monday”, 2005) gibi feminist “Dünyaya Düşen Adam” (“The Man Who Fell to Earth”, 1976) olarak yola çıkıp ‘Kara Gölün Canavarı’nın sakilliğini kayması gerçeğini de biliyoruz.
O sebeple burada canavar/yaratık tanımı, “Yaratık” (“The Host”, 2006), “Canavar” (“Cloverfield”, 2008), “Rim of the World” (2019) kadar olmasa da işlevsel ve tutarlı. Her şeyden önce de dürüst! Pierce Kardeşler, korku sinemasında üzerine koya koya ilerleyeceklerdir.
UNIVERSAL’IN HAMLESİNDEN DAHA ETKİLİ OLACAK MI?
Universal’ın ‘canavar filmleri’ serisinin son ayağıydı. 1954’te üretilen “Kara Gölün Canavarı” (“Creature from the Black Lagoon”) bir alt tür yaratmadı belki. Ama popüler kültür ikonuna dönüştü. Bunu yaparken ise arka planındaki nükleer atıklarından oluşma ezberini kullanıyordu. Belki de ABD’nin ‘Godzilla’ ile mücadelesini duyuruyordu o yıllarda.
Jack Arnold’un serisi, üç filmle devam etti. Arkasından ise onu izleyenler oldu. Ama genelde bu durum tek tük bir üretimle sonuç verdi. “Davetsiz” (“The Wretched”), ağaç kovuğundan mutlu aile kurumunu tehdit eden egzotik bir yaratığın yaptıklarını ele alıyor. Buna uzanırken de Gambel ailesinin bodrumunu mesken tutan bir yaratık tasarımına açılıyor.
HITCHCOCKYEN BİR ATMOSFER
Görsel efektçilerin ‘Hobbit’, “Tron Efsanesi” (“TRON: Legacy”, 2010), “Pirana 3DD” (2012) gördüğünü düşünürsek o açıdan bir tasarım becerisi çıkıyor. Uzun süre saklanıp bulunduğu delikten çıkmayı bekleyen yaratığın kutsal aileyi tehdidi, görüntü yönetimi-kurgu birlikteliğiyle de klasik dekupajla fena sunulmuyor. Filmi korkutucu hale getiriyor. Hitchcock’u andıran bir atmosfer duygusu var.
Pierce Kardeşler ikinci uzunlarında görüntü tutarlılığı egzotik doğayı iyi kullanıyorlar. Dışarıyı asla sömürmüyorlar. Bu anlamda da bizi izleyen bir kült film etkili filme doğru sürüklüyorlar. 1980’lerde hikaye ise manidar bir Reegan artıklarını karşımızza çıkarıyor. 50’lerin nükleer artıklarının yerini bambaşka şeyler alıyor. Dönem de içeriden gayet iyi yansıtılıyor.
YARATIK EFEKTLERİNİN TUTARLI OLMASI YETERLİ Mİ?
Aynı yıl çekilen “Adadaki Dehşet”i (“Sweetheart”, 2019) kolaylıkla sollayan bir film var. Yönetmenler yavaş yavaş atmosfer becerisine ulaşıyor. Her şeyden önce gerilime de hakimiyet kurabiliyorlar. Ama yapılan filmin aynı zaman diliminden Wes Craven’ın çizgi romansı “Bataklık Canavarı” (“Swamp Thing”, 1982) kadar iddialı ve kült olacağına dair bir öngörüde bulunmak zor.
Son dönemde ise “Suyun Sesi” (“The Shape of Water”, 2017), “Canavarlar Yaratıklara Karşı” (“Monsters vs. Aliens”, 2009), “Peşimdeki Şeytan” (“It Follows”, 2014) gibi bu Universal kültüne gönderme yapan daha iddialı ve yaratıcı filmler vardı. Ama yine de Hartley’nin “Pazartesiden Gelen Kız” (“Girl from Monday”, 2005) gibi feminist “Dünyaya Düşen Adam” (“The Man Who Fell to Earth”, 1976) olarak yola çıkıp ‘Kara Gölün Canavarı’nın sakilliğini kayması gerçeğini de biliyoruz.
O sebeple burada canavar/yaratık tanımı, “Yaratık” (“The Host”, 2006), “Canavar” (“Cloverfield”, 2008), “Rim of the World” (2019) kadar olmasa da işlevsel ve tutarlı. Her şeyden önce de dürüst! Pierce Kardeşler, korku sinemasında üzerine koya koya ilerleyeceklerdir.
'MULAN': KALICI AİLE ANİMASYONUNDAN A-TİPİ WUXIA FİLMİNE
FİLMİN NOTU: 5
|

Disney’in 90’lardaki altın döneminde 1998 tarihli animasyon “Mulan”ın yeri başkadır. Onun 30 yıl sonra gelen kurmaca yeniden çevrimine elbette bir mesafe ile yaklaşıyoruz. Ama Niki Caro, burada blockbuster memuriyeti açısından sınıfı geçiyor. 2020 model “Mulan”, orijinalinin altında kalsa da wuxia koreografilerinden süper yavaş çekimli epik sahnelerine kadar görkemli bir kurmaca film seyirliği sunabiliyor.
NIKI CARO’YU NASIL BİLİRİZ?
Niki Caro, Yeni Zelanda sinemasından çıkış yaptı. Toronto ve Sundance’de ödül alan “Balinanın Sırtında”yla (“Whale Rider”, (2002) tanındı. Ama filmin ana özelliği egzotik doğayı gerçekçiliğe boğarak ‘gerilla usulü’ gözükmekti. Bu da turistik bir hamlesinin ötesine yol açmıyordu. Keisha Castle-Hughes’ün tanınıp parlamasına yaradı film en iyi ihtimalle.
Sonrasında yönetmen, “Tek Başına” (“North Country”, 2005), “Umut Bahçesi”nde (“The Zookeeper’s Wife”, 2017) kendine doğayla ilişkili hikayeler buldu. Her zaman cinsiyet eşitsizliğine karşı duracak temaların etrafında dolaştı. Ama gerçek anlamda kalıcı bir filme imza atamadı. Spor filmi “McFarland” (“McFarland, USA”, 2015) ise TV ayarındaydı.
CHENG PEI-PEI’NİN ARDILINA DÖNÜŞEBİLİYOR
“Mulan”da yönetmenin en yüksek bütçeli filmini izliyoruz. 200 milyon dolarla bir çeşit fantezi-epik denemesi geliyor. Düello sahneleri, aksiyon sahneleri, çatışma sahneleri ile savaş sahnelerinin iç içe geçtiği bir çeşit wuxia filmi (kültürel dövüş filmi) canlanıyor. Aslında filmin girişi çok derli toplu değil. Bir çırpıda, dizi gibi gerçekleşiyor. Ama koreografilere girildikçe ülkenin popüler sinema dokusu canlanıyor.
Liu Yifei’nin Mulan’ının irade öyküsü wuxia koreografileri ve “300” (2016) efektli tarihi-epik sahneleriyle sarılıyor. Bu sayede de aslında, King Hu’nun wuxia başyapıtı “Come Drink With Me”deki (“Da Zui Xia”, 1966) kült Cheng Pei-Pei’nin ardılına kayma arzusu var. Oradaki koreografilerin daha görkemli hale gelirken, aslında kamera kullanımıyla da fena işlenmediği görülüyor. Ama elbette Zhang Yimou’nun “Kahraman”ı (“Ying Xiong”, 2002) ve Ang Lee’nin “Kaplan ve Ejderha”sı (“Wo Hu Cang Long”, 2000) gibi iddialı bir tür filmi olduğu söylenemez.
MULAN TÜRKÜSÜNE BİR DE A-TİPİ KURMACA VERSİYON GELDİ
Niki Caro, büyük bütçeli filmlerin aranan memuru gibi çekmiş filmi. Avustralyalı görüntü yönetmeni Mandy Walker, ünlü besteci Harry-Gregson Williams bir yana ses tasarımı ve ses kurgusuyla da bilinmeyen bir yüzyılın Çin’ine bizi sokan bir atmosfer var. Bu açıdan akıcılığına ve duygusuna giriyor filmin. Ana akım dekupaj anlamında bir beceri var.
Donnie Yen, Jet Li, Gong Li gibileri de bu maceraya destek veriyor. Başrol oyuncularının Çinli olması baştan itibaren başlayan ‘her karakteri beyaz Amerikalı mı yapacaklar?’ tartışmalarına karşı çıkılıyor. Fakat feminist ana karakter, 90’ların animasyonu kadar olgun ve doğru yansıtılamıyor. Aksine metin çoğu zaman zeki olmaktan uzak, boş bir didaktikliğe, söylem kaygısına kayıyor. O dönemlerde cinsiyet eşitsizliğe karşı söylemler daha değerliydi.
MULAN TÜRKÜSÜNE BİR DE A-TİPİ KURMACA VERSİYON GELDİ
Elbette Disney’in animasyonları kurmacaya çevirme furyasında bir “Alis Harikalar Diyarında” (“Alice in Wonderland”, 2010), bir “Orman Çocuğu” (“The Jungle Book”, 2016), bir “Güzel ve Çirkin” (“The Beauty and the Beast”, 2017) ile yarışabilecek bir eser canlanmıyor. Ama en azından “Sindirella”yı (2015) ve “Aladdin”i (2019) kolaylıkla ekarte eden bir yapıt izliyoruz.
Filmin iki büyük sıkıntısı var. Birincisi “Mulan” (1998) 90’larda çıkan ciddi feminist ana karakterli animasyonun başarısından sonra gelmesi, ikincisi ise bir Çin efsanesinin hikayesinin İngilizce anlatılması. Bunlardan her ikisi de kalıcılık problemi getiriyor. Ama tempo ve tür seyirliği açısından izlenir bir ses-görüntü birlikteliği var. Çin’in ‘Mulan Türküsü’nden çıkan efsanesi bir de A-tipi kurmaca versiyon buluyor bu sayede!
NIKI CARO’YU NASIL BİLİRİZ?
Niki Caro, Yeni Zelanda sinemasından çıkış yaptı. Toronto ve Sundance’de ödül alan “Balinanın Sırtında”yla (“Whale Rider”, (2002) tanındı. Ama filmin ana özelliği egzotik doğayı gerçekçiliğe boğarak ‘gerilla usulü’ gözükmekti. Bu da turistik bir hamlesinin ötesine yol açmıyordu. Keisha Castle-Hughes’ün tanınıp parlamasına yaradı film en iyi ihtimalle.
Sonrasında yönetmen, “Tek Başına” (“North Country”, 2005), “Umut Bahçesi”nde (“The Zookeeper’s Wife”, 2017) kendine doğayla ilişkili hikayeler buldu. Her zaman cinsiyet eşitsizliğine karşı duracak temaların etrafında dolaştı. Ama gerçek anlamda kalıcı bir filme imza atamadı. Spor filmi “McFarland” (“McFarland, USA”, 2015) ise TV ayarındaydı.
CHENG PEI-PEI’NİN ARDILINA DÖNÜŞEBİLİYOR
“Mulan”da yönetmenin en yüksek bütçeli filmini izliyoruz. 200 milyon dolarla bir çeşit fantezi-epik denemesi geliyor. Düello sahneleri, aksiyon sahneleri, çatışma sahneleri ile savaş sahnelerinin iç içe geçtiği bir çeşit wuxia filmi (kültürel dövüş filmi) canlanıyor. Aslında filmin girişi çok derli toplu değil. Bir çırpıda, dizi gibi gerçekleşiyor. Ama koreografilere girildikçe ülkenin popüler sinema dokusu canlanıyor.
Liu Yifei’nin Mulan’ının irade öyküsü wuxia koreografileri ve “300” (2016) efektli tarihi-epik sahneleriyle sarılıyor. Bu sayede de aslında, King Hu’nun wuxia başyapıtı “Come Drink With Me”deki (“Da Zui Xia”, 1966) kült Cheng Pei-Pei’nin ardılına kayma arzusu var. Oradaki koreografilerin daha görkemli hale gelirken, aslında kamera kullanımıyla da fena işlenmediği görülüyor. Ama elbette Zhang Yimou’nun “Kahraman”ı (“Ying Xiong”, 2002) ve Ang Lee’nin “Kaplan ve Ejderha”sı (“Wo Hu Cang Long”, 2000) gibi iddialı bir tür filmi olduğu söylenemez.
MULAN TÜRKÜSÜNE BİR DE A-TİPİ KURMACA VERSİYON GELDİ
Niki Caro, büyük bütçeli filmlerin aranan memuru gibi çekmiş filmi. Avustralyalı görüntü yönetmeni Mandy Walker, ünlü besteci Harry-Gregson Williams bir yana ses tasarımı ve ses kurgusuyla da bilinmeyen bir yüzyılın Çin’ine bizi sokan bir atmosfer var. Bu açıdan akıcılığına ve duygusuna giriyor filmin. Ana akım dekupaj anlamında bir beceri var.
Donnie Yen, Jet Li, Gong Li gibileri de bu maceraya destek veriyor. Başrol oyuncularının Çinli olması baştan itibaren başlayan ‘her karakteri beyaz Amerikalı mı yapacaklar?’ tartışmalarına karşı çıkılıyor. Fakat feminist ana karakter, 90’ların animasyonu kadar olgun ve doğru yansıtılamıyor. Aksine metin çoğu zaman zeki olmaktan uzak, boş bir didaktikliğe, söylem kaygısına kayıyor. O dönemlerde cinsiyet eşitsizliğe karşı söylemler daha değerliydi.
MULAN TÜRKÜSÜNE BİR DE A-TİPİ KURMACA VERSİYON GELDİ
Elbette Disney’in animasyonları kurmacaya çevirme furyasında bir “Alis Harikalar Diyarında” (“Alice in Wonderland”, 2010), bir “Orman Çocuğu” (“The Jungle Book”, 2016), bir “Güzel ve Çirkin” (“The Beauty and the Beast”, 2017) ile yarışabilecek bir eser canlanmıyor. Ama en azından “Sindirella”yı (2015) ve “Aladdin”i (2019) kolaylıkla ekarte eden bir yapıt izliyoruz.
Filmin iki büyük sıkıntısı var. Birincisi “Mulan” (1998) 90’larda çıkan ciddi feminist ana karakterli animasyonun başarısından sonra gelmesi, ikincisi ise bir Çin efsanesinin hikayesinin İngilizce anlatılması. Bunlardan her ikisi de kalıcılık problemi getiriyor. Ama tempo ve tür seyirliği açısından izlenir bir ses-görüntü birlikteliği var. Çin’in ‘Mulan Türküsü’nden çıkan efsanesi bir de A-tipi kurmaca versiyon buluyor bu sayede!
2020 FİZİKSEL VİZYONUNUN YILDIZ TABLOSU:
ACI KİRAZ: 2.5
AJANLAR İŞ BAŞINDA (SPIES IN DISGUISE): 6.5
ANNELERİMİZ (NUESTRAS MADRES): 5.9
AŞK TESADÜFLERİ SEVER 2: 4.6
BABA PARASI: 4.3
BACURAU: 5
BAD BOYS 3 (BAD BOYS FOR LIFE): 5.4
BAL ÜLKESİ (HONEYLAND): 3.5
BAYİ TOPLANTISI: 4.5
BIÇAKLAR ÇEKİLDİ (KNIVES OUT): 4
BİZ BÖYLEYİZ: 5.6
BLOODSHOT: 4
BOYALI KUŞ (THE PAINTED BIRD): 6.7
BURASI CENNET OLMALI (IT MUST BE HEAVEN): 6.5
CATS: 5.5
DERİN SULAR (UNDERWATER): 5.5
DOLITTLE: 4.8
ELTİLERİN SAVAŞI: 5.2
ELVEDA (THE FAREWELL): 2.6
GAMONYA ÜLKESİ: 4.8
GAREZ (THE GRUDGE): 3.8
GÖRÜNMEZ ADAM (INVISIBLE MAN): 6.3
GECE NÖBETİ (THE NIGHT CLERK): 5.7
HAYAL ADASI (FANTASY ISLAND): 4
HAYALLERİN PEŞİNDE (THE PEANUT BUTTER FALCON): 6.4
İLK AŞK (FIRST LOVE): 4.5
IP MAN 4: 3.7
JEXI: 5
JUDY: 3.8
KELLY ÇETESİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ: 5.1
KİKİ LANET-İ CİN: 3.5
KİRPİ SONIC (SONIC THE HEDGEHOG): 3.4
KUZULAR FİRARDA: UZAY PARKI (SHAUN THE SHEEP: FARMAGEDDON): 6.2
KÜÇÜK KADINLAR (LİTTLE WOMEN): 6.5
MASALLARDAN GERİYE KALAN: 2.8
MATTHIAS & MAXIME: 3.6
MENDİLİM KEKİK KOKUYOR: 2.9
KIZIM GİBİ KOKUYORSUN: 3.8
MÜRİT (THE LODGE): 6.7
NUH TEPESİ: 4.5
ODA (THE ROOM): 5
PALM SPRINGS: 6.8
PATRON GİBİ (LIKE A BOSS): 3
PERİ AĞZI OLMAYAN KIZ: 5.5
RESMİ SIRLAR (OFFICIAL SECRETS): 3.5
SAKLI GERÇEKLER (LA VERITE): 5
SABİT KANCA: SON SORU: 1.9
SEBERG: 6
SIFIR BİR: 3.9
SONSUZLUK ÜZERİNE (ABOUT ENDLESSNESS): 6.5
ŞAHANE HAYALLER: 2.1
ŞEKER ÇOCUK (HONEY BOY): 5
ŞEYTANIN EL KİTABI (THE FIELD GUIDE TO EVIL): 5.5
ŞUURSUZ AŞK: 3.5
TAVŞAN JOJO (JOJO RABBIT): 4.3
THE GENTLEMEN: 6.2
TÜRKLER GELİYOR: 2.6
VAHŞETİN ÇAĞRISI (THE CALL OF THE WILD): 3.5
YENİ BAŞTAN (LA BELLE EPOQUE): 5.1
YIRTICI KUŞLAR (BIRDS OF PREY): 6.6
YOKUŞ AŞAĞI (DOWNHILL): 4
ZENGO: 3.8
ACI KİRAZ: 2.5
AJANLAR İŞ BAŞINDA (SPIES IN DISGUISE): 6.5
ANNELERİMİZ (NUESTRAS MADRES): 5.9
AŞK TESADÜFLERİ SEVER 2: 4.6
BABA PARASI: 4.3
BACURAU: 5
BAD BOYS 3 (BAD BOYS FOR LIFE): 5.4
BAL ÜLKESİ (HONEYLAND): 3.5
BAYİ TOPLANTISI: 4.5
BIÇAKLAR ÇEKİLDİ (KNIVES OUT): 4
BİZ BÖYLEYİZ: 5.6
BLOODSHOT: 4
BOYALI KUŞ (THE PAINTED BIRD): 6.7
BURASI CENNET OLMALI (IT MUST BE HEAVEN): 6.5
CATS: 5.5
DERİN SULAR (UNDERWATER): 5.5
DOLITTLE: 4.8
ELTİLERİN SAVAŞI: 5.2
ELVEDA (THE FAREWELL): 2.6
GAMONYA ÜLKESİ: 4.8
GAREZ (THE GRUDGE): 3.8
GÖRÜNMEZ ADAM (INVISIBLE MAN): 6.3
GECE NÖBETİ (THE NIGHT CLERK): 5.7
HAYAL ADASI (FANTASY ISLAND): 4
HAYALLERİN PEŞİNDE (THE PEANUT BUTTER FALCON): 6.4
İLK AŞK (FIRST LOVE): 4.5
IP MAN 4: 3.7
JEXI: 5
JUDY: 3.8
KELLY ÇETESİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ: 5.1
KİKİ LANET-İ CİN: 3.5
KİRPİ SONIC (SONIC THE HEDGEHOG): 3.4
KUZULAR FİRARDA: UZAY PARKI (SHAUN THE SHEEP: FARMAGEDDON): 6.2
KÜÇÜK KADINLAR (LİTTLE WOMEN): 6.5
MASALLARDAN GERİYE KALAN: 2.8
MATTHIAS & MAXIME: 3.6
MENDİLİM KEKİK KOKUYOR: 2.9
KIZIM GİBİ KOKUYORSUN: 3.8
MÜRİT (THE LODGE): 6.7
NUH TEPESİ: 4.5
ODA (THE ROOM): 5
PALM SPRINGS: 6.8
PATRON GİBİ (LIKE A BOSS): 3
PERİ AĞZI OLMAYAN KIZ: 5.5
RESMİ SIRLAR (OFFICIAL SECRETS): 3.5
SAKLI GERÇEKLER (LA VERITE): 5
SABİT KANCA: SON SORU: 1.9
SEBERG: 6
SIFIR BİR: 3.9
SONSUZLUK ÜZERİNE (ABOUT ENDLESSNESS): 6.5
ŞAHANE HAYALLER: 2.1
ŞEKER ÇOCUK (HONEY BOY): 5
ŞEYTANIN EL KİTABI (THE FIELD GUIDE TO EVIL): 5.5
ŞUURSUZ AŞK: 3.5
TAVŞAN JOJO (JOJO RABBIT): 4.3
THE GENTLEMEN: 6.2
TÜRKLER GELİYOR: 2.6
VAHŞETİN ÇAĞRISI (THE CALL OF THE WILD): 3.5
YENİ BAŞTAN (LA BELLE EPOQUE): 5.1
YIRTICI KUŞLAR (BIRDS OF PREY): 6.6
YOKUŞ AŞAĞI (DOWNHILL): 4
ZENGO: 3.8