'UZUN KIZ': KLOSTROFOBİK, TARİHİ VE ŞİİRSEL BİR AKIL HASTANESİ FİLMİ
FİLMİN NOTU: 7
|

2010’lardan çıkan en iyi Rus yönetmen Kantemir Balagov’un yine şiirsel ikinci uzunu… “Uzun Kız”, 2. Dünya Savaşı filmlerinin “Mavi En Sıcak Renktir”i olarak görülebilir. Sokurov “Bedlam” ile “David and Lisa”yı bir araya getirip LGBTİ+ filmi olarak çekmiş izlenimi bırakıyor.
2. DÜNYA SAVAŞI FİLMLERİNİN ‘MAVİ EN SICAK RENKTİR’İ
2. Dünya Savaşı yıllarında Sovyetler Birliği’nde en kanlı cephelerden biri Leningrad olmuştur. Kuşatmanın içyüzü ve yansımaları insan psikolojisini hırpalamıştır. Svetlana Aleksievich’in 1983’te çıkan ‘War Does Not Have a Woman Face’ romanı da bu hikayenin özünde yer alıyor. Aslında Hollywod’u eline geçse ‘heteroseksüel destansı aşk’ damarıyla sömürülebilecek bir hikaye.
Ama çocuğu olan Ilya ile Masha’nın yüzleşmesi, belki de 2. Dünya Savaşı filmlerinin “Mavi En Sıcak Renktir”ini (“La Vie d'Adèle”, 2013) tatmamıza sebebiyet veriyor. Savaşın yıkık dökük hale getirdiği şehrin göbeğinde bir akıl hastanesinin fon olarak kullanıldığını görüyoruz. Savaşın melankolik dünyasının dışavurumu, ilk kez bu kadar tarihi bir olguyla ‘delirme merkezi’ne çevriliyor aslında.
2010’LARDA RUSYA’DAN ÇIKAN EN PARLAK YÖNETMEN
2002’de Konchalovsky, “Deliler Evi”nde (“Dom Durakov”) benzer bir formül izlese de başarılı olamamış el-omuz kamerası mekanikliğine kaptırıp gitmişti, finaldeki “Hayatın Treni” (“Train de Vie”, 1998) havasındaki büyülü gerçekçi atmosfer ‘tek bir hamle’ gibi kalmıştı. Burada ise 26 yaşındaki Balagov, ikinci uzununda kendi sinema anlayışına da uygun bir atmosfer kuruyor.
1990’ların sonunda Nalchik’teki Yahudilerin arasında geçen bir hikayeye el atmıştı. Orada bir çiftin kaçırılması olayının üzerine giden “Yakınlık” (“Tesnota”, 2017) 35mm çekilmiş yakıcı ve büyülü sinematografisiyle 1.37:1’de sıkışmanın adını koymuştu. Aslında kaydırılan bir kamerayla Kieslowski’nin renk filtrelerine yatkınlığı ile Sokurov’un şiirselliğini bir araya getiren bir dil arayışı vardı. Bu da 2010’ların en iyi ilk filmleri arasına giren bir yapıtı duyuruyordu.
LENINGRAD FONLU AKIL HASTANESİ, FAŞİZMİN ‘DELİRTME MERKEZİ’NE DÖNÜŞÜYOR
“Uzun Kız”da ise klostrofobik atmosfere, “Sevgisiz”de (“Nelyubov”, 2017) de iş bitiren özgün besteci Evgueni Galperine destek veriyor. Sanat yönetiminin de özellikle iç mekanlarda yeşilden kırmızıya, sarıdan turuncuya uzanan bir görsel zenginlik getirdiği söylenebilir.
Yönetmen, Leningrad fonlu bir akıl hastanesi filmi planlamış. Ama onun ortasına hastalıklı iki karakter yerleştiriyor. Aslında savaşın problemli hale getirdiği bir dünya portresi var. Onun üzerinden ise karşımıza çıkan buhranın ‘hasarlı olmanın dışavurumu’ olduğunu söylemeliyiz. Trajik olayların birbirini izlemesi asla bir melodrama sebebiyet vermezken aksine ‘delirme merkezi’nin karakterlerine bir motivasyon sağlıyor.
2. DÜNYA SAVAŞI FİLMLERİNİN ‘MAVİ EN SICAK RENKTİR’İ
2. Dünya Savaşı yıllarında Sovyetler Birliği’nde en kanlı cephelerden biri Leningrad olmuştur. Kuşatmanın içyüzü ve yansımaları insan psikolojisini hırpalamıştır. Svetlana Aleksievich’in 1983’te çıkan ‘War Does Not Have a Woman Face’ romanı da bu hikayenin özünde yer alıyor. Aslında Hollywod’u eline geçse ‘heteroseksüel destansı aşk’ damarıyla sömürülebilecek bir hikaye.
Ama çocuğu olan Ilya ile Masha’nın yüzleşmesi, belki de 2. Dünya Savaşı filmlerinin “Mavi En Sıcak Renktir”ini (“La Vie d'Adèle”, 2013) tatmamıza sebebiyet veriyor. Savaşın yıkık dökük hale getirdiği şehrin göbeğinde bir akıl hastanesinin fon olarak kullanıldığını görüyoruz. Savaşın melankolik dünyasının dışavurumu, ilk kez bu kadar tarihi bir olguyla ‘delirme merkezi’ne çevriliyor aslında.
2010’LARDA RUSYA’DAN ÇIKAN EN PARLAK YÖNETMEN
2002’de Konchalovsky, “Deliler Evi”nde (“Dom Durakov”) benzer bir formül izlese de başarılı olamamış el-omuz kamerası mekanikliğine kaptırıp gitmişti, finaldeki “Hayatın Treni” (“Train de Vie”, 1998) havasındaki büyülü gerçekçi atmosfer ‘tek bir hamle’ gibi kalmıştı. Burada ise 26 yaşındaki Balagov, ikinci uzununda kendi sinema anlayışına da uygun bir atmosfer kuruyor.
1990’ların sonunda Nalchik’teki Yahudilerin arasında geçen bir hikayeye el atmıştı. Orada bir çiftin kaçırılması olayının üzerine giden “Yakınlık” (“Tesnota”, 2017) 35mm çekilmiş yakıcı ve büyülü sinematografisiyle 1.37:1’de sıkışmanın adını koymuştu. Aslında kaydırılan bir kamerayla Kieslowski’nin renk filtrelerine yatkınlığı ile Sokurov’un şiirselliğini bir araya getiren bir dil arayışı vardı. Bu da 2010’ların en iyi ilk filmleri arasına giren bir yapıtı duyuruyordu.
LENINGRAD FONLU AKIL HASTANESİ, FAŞİZMİN ‘DELİRTME MERKEZİ’NE DÖNÜŞÜYOR
“Uzun Kız”da ise klostrofobik atmosfere, “Sevgisiz”de (“Nelyubov”, 2017) de iş bitiren özgün besteci Evgueni Galperine destek veriyor. Sanat yönetiminin de özellikle iç mekanlarda yeşilden kırmızıya, sarıdan turuncuya uzanan bir görsel zenginlik getirdiği söylenebilir.
Yönetmen, Leningrad fonlu bir akıl hastanesi filmi planlamış. Ama onun ortasına hastalıklı iki karakter yerleştiriyor. Aslında savaşın problemli hale getirdiği bir dünya portresi var. Onun üzerinden ise karşımıza çıkan buhranın ‘hasarlı olmanın dışavurumu’ olduğunu söylemeliyiz. Trajik olayların birbirini izlemesi asla bir melodrama sebebiyet vermezken aksine ‘delirme merkezi’nin karakterlerine bir motivasyon sağlıyor.

SAVAŞIN KLOSTROFOBİK YIKICILIĞI MÜTHİŞ KAVRANIYOR
Sarışın Ilya, aslında ‘sırık’ (beanpole) olarak anılıyor, bir sorunu var, ama bu çok derinden yansıtılıyor, biriyle ilişkiye girerken bile sıkıntı yaşıyor. Masa ise daha korunaklı ve mantıklı çiziliyor. Onunla Ilya’nın birbirini tamamladığını söylemek gerek.
Bunu takiben akıl hastanesi atmosferi kurulurken görüntü yönetimi Kseniya Sereda’nın geniş açı lensleri yoğun tutulmuş. Bunlar balıkgözüne de kayarak içerdeki sıkışmışlığı vurguluyor. Böylece olup bitenleri mesafeli bir şekilde kavrama olanağı devreye girerken besteler de tedirgin ediciliğe incelik katıyor. Renk filtresi ise klostrofobik hale gelen iç mekan sahnelerinin devreye girmesine alan açıyor.
Buna bağlı olarak film ‘yıkık dökük bir tarihi atmosfer’in sinemasal karşılığını arıyor. Akıl hastanesini de büyük oranda ikilinin ‘hastalıklı’ olmaya mecbur bırakılmasıyla gelen ‘aşk hikayesi’ne bağlanıyor. Bir şekilde onları mecburi bir çekime götüren melankolik bir atmosfer var. Bu mono ses ve monokrom algısı yaratan renk dokusuyla Tarkovsky’vari bir görsel dahiliğe kadar gidiyor.
SOKUROV, ‘BEDLAM’ İLE ‘DAVID VE LISA’YI LGBTİ+ FİLMİNE ÇEVİREREK BİRLEŞTİRMİŞ SANKİ
Sinemanın ilk akıl hastanesi filmlerinden “Bedlam”de (1946) içerideki hastaların tamamını gösterme sekansı akıldan çıkmamıştı. Burada ondan görsel kaynak olarak beslenilirken bağımsız bir zihinsel özürlü aşkına alan açan “David ve Lisa”yı (“David and Lisa”, 1962) Sokurov çekmiş izlenimi bırakan bir yaklaşım var. Bu da usulca iki masum karakteri izlemenin, ölüme de kazaya da ses çıkarmamanın sözünü veriyor.
“Uzun Kız”, “Yakınlık” kadar üst düzey değil, biraz daha kısa olabilir dedirtiyor. Ama anadan üryan hamam sahneleriyle dahi Leningrad fonlu LGBTİ+ akıl hastanesi filmine çok şey katıyor. Bunun formüller üzeri bir şiirsellikle yansıtıldığı, adeta devrime değil de melankoliye, klostrofobiye açıldığı söylenebilir. Balagov bu kez Aleksei German’a daha yaklaşıyor. Sinemacı, 'Rus toplumundaki sıkışmışlık' problemini ilk filminde tam ekran formatında 35mm pelikülle yapmıştı, burada ise 1.85:1 formatında dijitalle yerine geitirip 'klostrofobik' bir hissiyat da yaratmayı beceriyor, ve sinemasına yeni bir şeyler katıyor.
Uzun ya da sorunlu olması fark etmez. Ama karakterlerin aşk ve aşırılık üzerinden temsil edilmesiyle bizi sarsan bir film “Uzun Kız”. Belki de savaş filmlerinin “Mavi En Sıcak Renktir”i. Acının izdüşümlerini aşk üzerinden arayan bir cinsel kimlik sorgulaması ve etkileyici bir Leningrad dramı.
'BALON PİLOTLARI': HAYATTA KALMA GERİLİMLİ BALON MACERASI
FİLMİN NOTU: 5.9
|

Balon motifini epik damardan kopararak dinamik bir bilgisayar oyunu estetiğine malzeme etme çabasındaki bir yapıt. “The Aeronauts”, yapım tasarımı, sinematografisi ve görsel efektleriyle dikkat çeken bir feminist başkaldırı. “Yukarıdan Bak”tan bu yana yapılmış en iyi balon macerası filmi.
LAMORISSE’İN MİNİMALİST BALON YOLCULUKLARININ ÖTESİNDE
Jules Verne’in uyarlamaları, sinemada Melies’nin “Aya Yolculuk”undan (“Le Voyage Dans La Lune”, 1902) bu yana devreye girmiştir. Ama son 30 senede genelde ‘flop’a (fiyasko) dönüştü. Bu sebeple de bu formüle enerjik ve postmodern girmek şart. The Rock, Brendan Fraser gibi yeteneksiz oyunculara bel bağlayınca ‘başarısızlık’ kaçınılmaz olabiliyor. Verne’in 1903’ten beri perdeye aktarılan klasik ‘80 Günde Devrialem’inin (‘Around the World in 80 Days’) dışına çıkarak iki olgun karakterin izini sürerken, CGI efektleriyle de gerçekçi duran bir sinema eseri bu türsel damardan zor çıkar.
Albert Lamorrise’in “Kırmızı Balon” (“Le Ballon Rouge”, 1956), “Balonla Seyahat” (“Le Voyage en Balloon”, 1960) gibi minimalist filmlerinin de ötesinde bir şeyler var burada. Yönetmenin işine iyi çalışması bir yana, görüntü yönetmeni de ‘hayatta kalma olgusu’na anlam yüklüyor. 2013’te ‘Peaky Blinders’ dizisiyle çıkış yapan Tom Harper ile George Steele’ın burada da çok başarılı olduğu söylenebilir. Bu durum ise Jones ile Redmayne’in yaptıklarına, rekor denemelerine modernize edilmiş bir ‘sahicilik’ katıyor.
BALONCULUK TARİHİNDEKİ FEMİNİST BAŞKALDIRI
Film, balonculuğun altın döneminden 19. yüzyılın başından bir hikaye anlatıyor. 2013’te Richard Holmes’un ‘Falling Upwards: How To Took The Air’in sadece iki karakterine eğilerek süresinin iki saati geçmesini engelliyor. Bu tercih, perdedeki gerçek hikaye temsilleri için ders niteliğinde bir hareket aslında.
Ortaya çıkan biyografik damar ise #meToo yıllarına fayda sağlamak için zeki bir şekilde planlanmış. Profesyonel balon pilotluğu yapan ilk kadın olarak bilinen Sophie Blanchard’dan esinlenerek oluşturulan Amelia Warren karakteri bu anlamda bir başkaldırıyı devreye sokuyor. Onun merkezi bir konuma yerleştirildiği görebiliyoruz. Açıkçası 11.887 metreye ulaşan balonun rekor hissi, bizde ayrı bir başarı öyküsü izlenimi de bırakıyor. James Glaisher ise Redmayne’e direk ismini vererek bu maceraya ruh katıyor.
‘127 SAAT’LA AKRABALIK KURAN MODERN BİR BALON MACERASI
Bunu takiben ‘hayatta kalma’ omurgalı balon macerasının fazlasıyla bir bilgisayar oyunu gibi de gelişip ekranın kenarındaki metrelerle ‘gerilim filmi’ne alan açtığını söylemeliyiz. Yeni milenyumda sadece “Yukarı Bak” (“Up”, 2009) tutmuştu bu alt türde. Burada da Amelia Warren-James Glaisher ikilisinin yaşattığı devrim duygusu, balıkgözü objektifin de katkısıyla aslında balon filmlerine ‘spor hızı’ da ekliyor.
Yönetmen ve senarist 101 dakikada aslında bu ikilinin birbirine bağlılığını net bir aşka malzeme etmemiş. Aksine ‘olasılıklar’ üzerinden yürüse de yapım tasarımının ve görsel efektlerin özgünlüğüyle hava üstündeki çatışmayı lehimize çeviriyor. Seyirci için üç boyutta deneyimlemesi keyifli bir seyir süreci bu sayede beliriyor.
Jones da en olgun performansını veriyor. 19. yüzyılı müthiş portreleyen “Balon Pilotları” (“The Aeronauts”), perdede tüketmesi keyifli bir film. Sınırları zorlayarak Danny Boyle’un ekran bölmeden de beslenen cinliği “127 Saat”in (“127 Hours”, 2010) bilgisayar oyunu estetiği dinamizmine ulaşmıyor. Ama ona yaklaşan bir görsel zekayla bizi oyalıyor. Bu da modern bir balon macerasına alan açıyor…
LAMORISSE’İN MİNİMALİST BALON YOLCULUKLARININ ÖTESİNDE
Jules Verne’in uyarlamaları, sinemada Melies’nin “Aya Yolculuk”undan (“Le Voyage Dans La Lune”, 1902) bu yana devreye girmiştir. Ama son 30 senede genelde ‘flop’a (fiyasko) dönüştü. Bu sebeple de bu formüle enerjik ve postmodern girmek şart. The Rock, Brendan Fraser gibi yeteneksiz oyunculara bel bağlayınca ‘başarısızlık’ kaçınılmaz olabiliyor. Verne’in 1903’ten beri perdeye aktarılan klasik ‘80 Günde Devrialem’inin (‘Around the World in 80 Days’) dışına çıkarak iki olgun karakterin izini sürerken, CGI efektleriyle de gerçekçi duran bir sinema eseri bu türsel damardan zor çıkar.
Albert Lamorrise’in “Kırmızı Balon” (“Le Ballon Rouge”, 1956), “Balonla Seyahat” (“Le Voyage en Balloon”, 1960) gibi minimalist filmlerinin de ötesinde bir şeyler var burada. Yönetmenin işine iyi çalışması bir yana, görüntü yönetmeni de ‘hayatta kalma olgusu’na anlam yüklüyor. 2013’te ‘Peaky Blinders’ dizisiyle çıkış yapan Tom Harper ile George Steele’ın burada da çok başarılı olduğu söylenebilir. Bu durum ise Jones ile Redmayne’in yaptıklarına, rekor denemelerine modernize edilmiş bir ‘sahicilik’ katıyor.
BALONCULUK TARİHİNDEKİ FEMİNİST BAŞKALDIRI
Film, balonculuğun altın döneminden 19. yüzyılın başından bir hikaye anlatıyor. 2013’te Richard Holmes’un ‘Falling Upwards: How To Took The Air’in sadece iki karakterine eğilerek süresinin iki saati geçmesini engelliyor. Bu tercih, perdedeki gerçek hikaye temsilleri için ders niteliğinde bir hareket aslında.
Ortaya çıkan biyografik damar ise #meToo yıllarına fayda sağlamak için zeki bir şekilde planlanmış. Profesyonel balon pilotluğu yapan ilk kadın olarak bilinen Sophie Blanchard’dan esinlenerek oluşturulan Amelia Warren karakteri bu anlamda bir başkaldırıyı devreye sokuyor. Onun merkezi bir konuma yerleştirildiği görebiliyoruz. Açıkçası 11.887 metreye ulaşan balonun rekor hissi, bizde ayrı bir başarı öyküsü izlenimi de bırakıyor. James Glaisher ise Redmayne’e direk ismini vererek bu maceraya ruh katıyor.
‘127 SAAT’LA AKRABALIK KURAN MODERN BİR BALON MACERASI
Bunu takiben ‘hayatta kalma’ omurgalı balon macerasının fazlasıyla bir bilgisayar oyunu gibi de gelişip ekranın kenarındaki metrelerle ‘gerilim filmi’ne alan açtığını söylemeliyiz. Yeni milenyumda sadece “Yukarı Bak” (“Up”, 2009) tutmuştu bu alt türde. Burada da Amelia Warren-James Glaisher ikilisinin yaşattığı devrim duygusu, balıkgözü objektifin de katkısıyla aslında balon filmlerine ‘spor hızı’ da ekliyor.
Yönetmen ve senarist 101 dakikada aslında bu ikilinin birbirine bağlılığını net bir aşka malzeme etmemiş. Aksine ‘olasılıklar’ üzerinden yürüse de yapım tasarımının ve görsel efektlerin özgünlüğüyle hava üstündeki çatışmayı lehimize çeviriyor. Seyirci için üç boyutta deneyimlemesi keyifli bir seyir süreci bu sayede beliriyor.
Jones da en olgun performansını veriyor. 19. yüzyılı müthiş portreleyen “Balon Pilotları” (“The Aeronauts”), perdede tüketmesi keyifli bir film. Sınırları zorlayarak Danny Boyle’un ekran bölmeden de beslenen cinliği “127 Saat”in (“127 Hours”, 2010) bilgisayar oyunu estetiği dinamizmine ulaşmıyor. Ama ona yaklaşan bir görsel zekayla bizi oyalıyor. Bu da modern bir balon macerasına alan açıyor…
'ADDAMS AİLESİ': BURTONESK ÖTEKİLER AİLESİ ANİMASYONU
FİLMİN NOTU: 5.3
|

Külte dönüşen tuvalet komedisi “Sausage Party”nin yaratıcısı Tiernan-Vernon ikilisinin ikinci bilgisayar animasyonu... “Addams Ailesi”, Burtonesk çizgilerinden güç alıp 1960’ların dizisini android kuşağına uygun hale getirmeye çalışıyor.
55 SENEDİR TV’DE VE SİNEMADA UYARLAMALARI VAR
1964’te David Levy’nin ABC’ye uyarladığı dizi ile her şey başladı. 1973’te ise animasyon dizisi geldi. 1991 ve 1992’de vizyona giren sinema filmleri bunu izledi. 1993’teki animasyon dizisi de kaçınılmaz bir üretimdi. 2010’un Broadway müzikali halen sahneleniyor. 2019’da ise MGM’in tarihindeki üçüncü animasyona malzeme oluyor.
‘Addams Ailesi’ çoktan fenomene dönüştü. Belki de Tim Burton’ın esin kaynaklarından biri olarak yola çıktığı yolculuğunda (özellikle “Karanlık Gölgeler”de bu etki var) böylesi bir rötuşla da anlam kazanmıştı. 1990’larda melez komedilere yatkın Barry Sonnenfeld’in aslında fazla eksiği olmayan bir uyarlaması vardı. Gomez Addams’da Raul Julia, Amca Fester’de Christopher Lloyd, Motricia Addams’da Anjelica Huston, Wednesday Addams’da Christina Ricci, ‘ötekilik ruhu’nu temsil ettiler.
POST-OBAMA DÖNEMİNİN ‘ÖRNEK AİLE’Sİ
2019’a gelindiğinde ise “Sosis Partisi” (“The Sausage Party”, 2017) adlı tuvalet komedisi ile olgun animasyonları yapma hedefli bir ekibin eline geçiyor David Levy’nin eseri. Tiernan-Vernon ikilisinin fazlasıyla itici bir kuvvet olduğu muhakkak. Tasarımlar ise 90’lardan fışkıran bir Burton dışavurumculuğu canlandırıyor, gotik atmosfer yerli yerinde…
“Addams Ailesi” uzun animasyonu, android kuşağına uygun bir noktaya açılmış. Özellikle aileyi kaydedip sömüren bir beyazın gözünden kapitalizm eleştirisi planlanıyor. Bir çeşit “Örnek Aile”deki (“The Jonesses”, 2009) Demi Moore misali bir tipleme var. Alison Janney ondan çok müthiş bir seslendirme performansında bulunmuş.
NICK KROLL’DAN JACKIE COOGAN VE CHRISTOPHER LLOYD ÇIKAR MI?
Ama animasyonun açıkçası bir güldürme problemi var. Bunun ana sebebi John Astin, Carolyn Jones, Jackie Coogan’dan sonra 90’lardaki ekibin oyuncularının da yerinin dolduramamak. Oscar Isaac biraz ciddi bir Gomez olmuş, Theron ise Motricia için fazla genç. Bu fenomenin en önemli ismi, büyümüş de küçülmüş hayalet kıvamındaki kabusu Amca Fester ise Nick Kroll gibi bir stand-up komedyenine emanet edilmiş. Bir Lloyd, bir Coogan’la baş etmek zor… Ricci’nin yerine gelen Moretz’in de sesiyle etki yaratma becerisinde olduğunu söylemek güç.
Yine de ‘ötekiler ailesi’ animasyonu çizgileriyle ve koşuşturmacalarıyla kendini izletmeyi beceriyor. Obama sonrası döneme adapte edilmiş, ‘siyahi-esmer’ olduğu için öne çıkan aile bireylerini deneyimlemek keyifli. Onları sarsmak isteyen beyaz tiplemeyi de… Bir kendi için tutarlı durma hali de var açıkçası. Ama 2019 model “Addams Ailesi”, 90 dakikayı geçmemesiyle sanki bir serinin başlangıcı, pilot bölümü olarak da planlandığını belli ediyor.
55 SENEDİR TV’DE VE SİNEMADA UYARLAMALARI VAR
1964’te David Levy’nin ABC’ye uyarladığı dizi ile her şey başladı. 1973’te ise animasyon dizisi geldi. 1991 ve 1992’de vizyona giren sinema filmleri bunu izledi. 1993’teki animasyon dizisi de kaçınılmaz bir üretimdi. 2010’un Broadway müzikali halen sahneleniyor. 2019’da ise MGM’in tarihindeki üçüncü animasyona malzeme oluyor.
‘Addams Ailesi’ çoktan fenomene dönüştü. Belki de Tim Burton’ın esin kaynaklarından biri olarak yola çıktığı yolculuğunda (özellikle “Karanlık Gölgeler”de bu etki var) böylesi bir rötuşla da anlam kazanmıştı. 1990’larda melez komedilere yatkın Barry Sonnenfeld’in aslında fazla eksiği olmayan bir uyarlaması vardı. Gomez Addams’da Raul Julia, Amca Fester’de Christopher Lloyd, Motricia Addams’da Anjelica Huston, Wednesday Addams’da Christina Ricci, ‘ötekilik ruhu’nu temsil ettiler.
POST-OBAMA DÖNEMİNİN ‘ÖRNEK AİLE’Sİ
2019’a gelindiğinde ise “Sosis Partisi” (“The Sausage Party”, 2017) adlı tuvalet komedisi ile olgun animasyonları yapma hedefli bir ekibin eline geçiyor David Levy’nin eseri. Tiernan-Vernon ikilisinin fazlasıyla itici bir kuvvet olduğu muhakkak. Tasarımlar ise 90’lardan fışkıran bir Burton dışavurumculuğu canlandırıyor, gotik atmosfer yerli yerinde…
“Addams Ailesi” uzun animasyonu, android kuşağına uygun bir noktaya açılmış. Özellikle aileyi kaydedip sömüren bir beyazın gözünden kapitalizm eleştirisi planlanıyor. Bir çeşit “Örnek Aile”deki (“The Jonesses”, 2009) Demi Moore misali bir tipleme var. Alison Janney ondan çok müthiş bir seslendirme performansında bulunmuş.
NICK KROLL’DAN JACKIE COOGAN VE CHRISTOPHER LLOYD ÇIKAR MI?
Ama animasyonun açıkçası bir güldürme problemi var. Bunun ana sebebi John Astin, Carolyn Jones, Jackie Coogan’dan sonra 90’lardaki ekibin oyuncularının da yerinin dolduramamak. Oscar Isaac biraz ciddi bir Gomez olmuş, Theron ise Motricia için fazla genç. Bu fenomenin en önemli ismi, büyümüş de küçülmüş hayalet kıvamındaki kabusu Amca Fester ise Nick Kroll gibi bir stand-up komedyenine emanet edilmiş. Bir Lloyd, bir Coogan’la baş etmek zor… Ricci’nin yerine gelen Moretz’in de sesiyle etki yaratma becerisinde olduğunu söylemek güç.
Yine de ‘ötekiler ailesi’ animasyonu çizgileriyle ve koşuşturmacalarıyla kendini izletmeyi beceriyor. Obama sonrası döneme adapte edilmiş, ‘siyahi-esmer’ olduğu için öne çıkan aile bireylerini deneyimlemek keyifli. Onları sarsmak isteyen beyaz tiplemeyi de… Bir kendi için tutarlı durma hali de var açıkçası. Ama 2019 model “Addams Ailesi”, 90 dakikayı geçmemesiyle sanki bir serinin başlangıcı, pilot bölümü olarak da planlandığını belli ediyor.
'ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ': 'PORTRAIT OF JENNIE'NİN LGBTİ+ SOYUNDAN ARDILI
FİLMİN NOTU: 5.5
|
"Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi"ni Cannes 2019'da dünya prömiyerinde izleyip kaleme almıştım. O yazı için tıklayın
=> https://bit.ly/2Ru4KAa
=> https://bit.ly/2Ru4KAa
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
AD ASTRA: 5.5
ANNABELLE 3: 4.5
ANNEM: 2.8
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EN UZUN GECE: 2.4
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
FIRINCININ KARISI: 1.9
GEÇMİŞİN SIRLARI (AFTER THE WEDDING): 3.6
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HAREKET SEKİZ: 3.7
HAPŞUU: 1.2
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
OYUNBOZAN (SYSTEM CRASHER): 6.5
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SAKA KUŞU (THE GOLDFINCH): 5.2
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
AD ASTRA: 5.5
ANNABELLE 3: 4.5
ANNEM: 2.8
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EN UZUN GECE: 2.4
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
FIRINCININ KARISI: 1.9
GEÇMİŞİN SIRLARI (AFTER THE WEDDING): 3.6
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HAREKET SEKİZ: 3.7
HAPŞUU: 1.2
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
OYUNBOZAN (SYSTEM CRASHER): 6.5
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SAKA KUŞU (THE GOLDFINCH): 5.2
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8