'O BÖLÜM 2': PENNYWISE'A BU KADAR CİLA YAKIŞIYOR MU?
FİLMİN NOTU: 4.2
|

Stephen King’in 1986’da çıkan ve kült katil palyaço tiplemesiyle zihinlere kazınan romanının üçüncü uyarlaması… “O Bölüm 2”, tedirgin edici Pennywise’ı fazla cilalayıp pahalı görsel efektlere kaptırınca ciddi gözüken ambalajının arkasını dolduramıyor.
STEPHEN KING’İN İYİ UYARLAMALARINI AŞMAK GÜÇ!
King’in “Günah Tohumu” (“Carrie”, 1976) ile başlayan sinema serüveninde, “Ölüm Bölgesi”den (“The Dead Zone”, 1983) “Christine”e (1983) uzanan sayısız başarılı uyarlamadan bahsedilebilir. Hatta 90’larda da daha gerçekçi uyarlamaların sükse yaptığını gördük (bkz. “Esaretin Bedeli”, “Yeşil Yol”). Ancak 2000’lerde bir türlü aranan uyarlama gelmedi.
Belki de ünlü edebiyatçının ismi eskidi bilinmez. Ama 1990’larda ilk kez uyarlanan ‘O’ (‘It’) ve ‘Hayvan Mezarlığı’nın (‘Pet Semetary’) bu dönemde üst üste yeniden çevrimlere malzeme olması şaşırttı biraz. 2017 tarihli ilkinin sadece ABD gişesinde dahi bütçesini 10’a katlaması sonrası 169 dakikalık bir devam filmine kavuşması da beklenen bir sonuçtu aslında. Bu durum ister istemez Tommy Lee Wallace’ın 1990 tarihli, üç saati geçen ve iki bölümden oluşan mini dizisinin değerini de arttırıyor. Zira cilalanmış, yüksek bütçeli yeni sürümün total süresi de 304 dakikayı buldu.
KÖTÜCÜL PALYAÇO, FAZLACA YARATICIYI ETKİLEDİ
Bu durum da boşlukları doldurmaktan ziyade anlamsız bir atmosfer sevdasına kapılıp süreyi değerlendirememe durumu getiriyor. İlk bölüm daha ziyade 1989 yılına odaklanmış, burada ise yaşlılık hallerine giriyoruz karakterlerin. Jessica Chastain ve James McAvoy bir heyecan, profesyonellik katıyor katmasına. Ama Bill Hader ile Isaiah Mustafa’nın onların ‘Kaybeden Kulübü’ adlı arkadaşlar ekibine dahil edilmesi samimiyeti bozuyor.
Açıkçası Stephen King’in “Cinnet” (“The Shining”, 1980) ile beraber, ‘ne kadar olmuş?’ dedirten uyarlamalarındandı ilk uyarlama. Ama 1986 tarihli kitap, Victor Salva’nın “Clownhouse”u (1989) başta, Rob Zombie’nin kült karakterlerini de katınca ‘kötücül palyaço’ motifini korku tarihinde aktif hale getirdi, bu konuda bir furya oluşmasa da…
PENNYWISE’I BİR LOVECRAFT KARAKTERİNE DÖNÜŞTÜRÜYOR
Oradaki Tim Curry’nin tedirgin edici ses tonu, korkutucu dişleri ve gerçekçi makyajıyla korkutma becerisi, tir tir titrememize yol açıyordu. Stellan Skasgard’ın oğlu Bill Skasgard’ın daha aktif Pennywise için gelmesine ise ne kadar yaratıcı denebilir, tartışılır! Daha ziyade yüksek bütçeyi götürmek için canlanan cilalı görsel efektler arasında kaybolup gitmiş denebilir.
Stephen King’in ‘Pennywise’ı daha ziyade bir H.P. Lovecraft uyarlamasından kopmuş bir kozmik korku kötü adamı olarak daha önce belirseydi, bu kadar ciddiye alınıp, yüksek bütçeli bir filme malzeme edilmeyebilirdi. Şimdilerde ise aslında bu taktiğin fazla kasıntı durduğuna tanıklık ediyoruz. Özellikle filmin son 30 dakikası çok zorlama duruyor. Neredeyse karakterlerimizi kendi inine alarak ‘dev bir örümcek’ konumuna geçen, ama esasen ‘Elm Sokağı Kabusu’nun (‘Nightmare on Elm Street’) Freddy’sinin türevi olarak ‘kabusların efendisi’ olması gereken bir tiplemeden bahsediyoruz. Finalde seriye gönderme de şaşırtmıyor…
Ama Muschietti, ilk filmde Park Chan-Wook’un görüntü yönetimi Chung Chung-Hoon’la biraz idare etmiş, atmosferiyle tat vermişti. Burada ise süre uzadıkça vasatlaşan, boş yere cilalanmış bir korku ürünü izlediğimiz. Bu, Curry’nin Skasgard’a fark atması olarak da yorumlanabilir. “O Bölüm 2”, cilalı ambalajın arka planında King dostu işler yapmıyor. Aksine usta edebiyatçının ruhunu sömürmekle kalıyor!
STEPHEN KING’İN İYİ UYARLAMALARINI AŞMAK GÜÇ!
King’in “Günah Tohumu” (“Carrie”, 1976) ile başlayan sinema serüveninde, “Ölüm Bölgesi”den (“The Dead Zone”, 1983) “Christine”e (1983) uzanan sayısız başarılı uyarlamadan bahsedilebilir. Hatta 90’larda da daha gerçekçi uyarlamaların sükse yaptığını gördük (bkz. “Esaretin Bedeli”, “Yeşil Yol”). Ancak 2000’lerde bir türlü aranan uyarlama gelmedi.
Belki de ünlü edebiyatçının ismi eskidi bilinmez. Ama 1990’larda ilk kez uyarlanan ‘O’ (‘It’) ve ‘Hayvan Mezarlığı’nın (‘Pet Semetary’) bu dönemde üst üste yeniden çevrimlere malzeme olması şaşırttı biraz. 2017 tarihli ilkinin sadece ABD gişesinde dahi bütçesini 10’a katlaması sonrası 169 dakikalık bir devam filmine kavuşması da beklenen bir sonuçtu aslında. Bu durum ister istemez Tommy Lee Wallace’ın 1990 tarihli, üç saati geçen ve iki bölümden oluşan mini dizisinin değerini de arttırıyor. Zira cilalanmış, yüksek bütçeli yeni sürümün total süresi de 304 dakikayı buldu.
KÖTÜCÜL PALYAÇO, FAZLACA YARATICIYI ETKİLEDİ
Bu durum da boşlukları doldurmaktan ziyade anlamsız bir atmosfer sevdasına kapılıp süreyi değerlendirememe durumu getiriyor. İlk bölüm daha ziyade 1989 yılına odaklanmış, burada ise yaşlılık hallerine giriyoruz karakterlerin. Jessica Chastain ve James McAvoy bir heyecan, profesyonellik katıyor katmasına. Ama Bill Hader ile Isaiah Mustafa’nın onların ‘Kaybeden Kulübü’ adlı arkadaşlar ekibine dahil edilmesi samimiyeti bozuyor.
Açıkçası Stephen King’in “Cinnet” (“The Shining”, 1980) ile beraber, ‘ne kadar olmuş?’ dedirten uyarlamalarındandı ilk uyarlama. Ama 1986 tarihli kitap, Victor Salva’nın “Clownhouse”u (1989) başta, Rob Zombie’nin kült karakterlerini de katınca ‘kötücül palyaço’ motifini korku tarihinde aktif hale getirdi, bu konuda bir furya oluşmasa da…
PENNYWISE’I BİR LOVECRAFT KARAKTERİNE DÖNÜŞTÜRÜYOR
Oradaki Tim Curry’nin tedirgin edici ses tonu, korkutucu dişleri ve gerçekçi makyajıyla korkutma becerisi, tir tir titrememize yol açıyordu. Stellan Skasgard’ın oğlu Bill Skasgard’ın daha aktif Pennywise için gelmesine ise ne kadar yaratıcı denebilir, tartışılır! Daha ziyade yüksek bütçeyi götürmek için canlanan cilalı görsel efektler arasında kaybolup gitmiş denebilir.
Stephen King’in ‘Pennywise’ı daha ziyade bir H.P. Lovecraft uyarlamasından kopmuş bir kozmik korku kötü adamı olarak daha önce belirseydi, bu kadar ciddiye alınıp, yüksek bütçeli bir filme malzeme edilmeyebilirdi. Şimdilerde ise aslında bu taktiğin fazla kasıntı durduğuna tanıklık ediyoruz. Özellikle filmin son 30 dakikası çok zorlama duruyor. Neredeyse karakterlerimizi kendi inine alarak ‘dev bir örümcek’ konumuna geçen, ama esasen ‘Elm Sokağı Kabusu’nun (‘Nightmare on Elm Street’) Freddy’sinin türevi olarak ‘kabusların efendisi’ olması gereken bir tiplemeden bahsediyoruz. Finalde seriye gönderme de şaşırtmıyor…
Ama Muschietti, ilk filmde Park Chan-Wook’un görüntü yönetimi Chung Chung-Hoon’la biraz idare etmiş, atmosferiyle tat vermişti. Burada ise süre uzadıkça vasatlaşan, boş yere cilalanmış bir korku ürünü izlediğimiz. Bu, Curry’nin Skasgard’a fark atması olarak da yorumlanabilir. “O Bölüm 2”, cilalı ambalajın arka planında King dostu işler yapmıyor. Aksine usta edebiyatçının ruhunu sömürmekle kalıyor!
'HANGİ KADIN': 'HER'ÜN FRANSA'DAN ÇIKAN ARDILI
FİLMİN NOTU: 6
|

Fransız yönetmen Safy Nebbou’nun altıncı uzun metrajı… “Hangi Kadın” (“Celle Que Vous Croyez”), Juliette Binoche’un 2010’larda Denis, Assayas ve Dumont haricinde Fransız yönetmenlerin çektiği en iyi filmi.
SANAL OLGUN KADIN-GENÇ ERKEK İLİŞKİSİ
İnternetin insan hayatını ne noktalara taşıdığı günümüzde her zaman tartışma konusu. Burada da 24 yaşındaki genç bir kızın profilini ödünç alan 50 yaşlarındaki Claire’in hikayesini izleyen bir film var. “Hangi Kadın” (“Celle Que Vous Croyez”), sinema tarihindeki ‘olgun kadın-genç erkek ilişkisi’ filmlerine ‘sanal yol’ ekliyor. Bir “Gloria” kadar siyasi ve öldürücü mü, bir “Bulut 9” (“Wolke 9”, 2008) kadar iddialı mı tartışılır.
Ama Safy Nebbou’nun facebook yazışmaları üzerinden yürüyen kurgusu fena halde işliyor. Onun Fransız klasik sanat sinemasının bembeyaz ve üşengeç renk dokusuna yükledikleri de tesir ediyor. Açıkçası Binoche’un Denis, Dumont ve Assayas haricinde en iyi kullanan Fransız yönetmen karşımıza çıkıyor 2010’larda. Bu durum da ülkenin ruhuna uygun bir ‘sanal ilişki filmi’ getiriyor.
SPIKE JONZE'UN ‘HER’ÜNÜN FRANSA’DAN ÇIKAN ARDILI
“Aşk”ta (“Her”, 2013), Spike Jonze, konuşan bilgisayarla aşk yaşayan ezik bir karakterin üzerinden teknolojik debelenmenin problemlerine dikkat çekmişti. Orada Phoenix-Johansson ilişkisinden sonra burada Binoche-Civil ilişkisi öne çıkıyor. Vasat filmlerin unutulmaz yönetmeni Nicole Garcia da oyuncu olarak işlevsel kullanılıyor.
“Hangi Kadın”, bir noktadan sonra hayali bir koşuşturmacanın, dinamik bir tutku hikayesinin adresine dönüşüyor. Binoche’un çok iyi kullanılması ve pek bir hareket görmediğimiz Fransız sinemasının damarından kopuş, hareketlenme de bunu getiriyor. Bu anlamda iyi çekilmiş bir sanal ilişki tasviri olarak hatırlanacaktır.
SANAL OLGUN KADIN-GENÇ ERKEK İLİŞKİSİ
İnternetin insan hayatını ne noktalara taşıdığı günümüzde her zaman tartışma konusu. Burada da 24 yaşındaki genç bir kızın profilini ödünç alan 50 yaşlarındaki Claire’in hikayesini izleyen bir film var. “Hangi Kadın” (“Celle Que Vous Croyez”), sinema tarihindeki ‘olgun kadın-genç erkek ilişkisi’ filmlerine ‘sanal yol’ ekliyor. Bir “Gloria” kadar siyasi ve öldürücü mü, bir “Bulut 9” (“Wolke 9”, 2008) kadar iddialı mı tartışılır.
Ama Safy Nebbou’nun facebook yazışmaları üzerinden yürüyen kurgusu fena halde işliyor. Onun Fransız klasik sanat sinemasının bembeyaz ve üşengeç renk dokusuna yükledikleri de tesir ediyor. Açıkçası Binoche’un Denis, Dumont ve Assayas haricinde en iyi kullanan Fransız yönetmen karşımıza çıkıyor 2010’larda. Bu durum da ülkenin ruhuna uygun bir ‘sanal ilişki filmi’ getiriyor.
SPIKE JONZE'UN ‘HER’ÜNÜN FRANSA’DAN ÇIKAN ARDILI
“Aşk”ta (“Her”, 2013), Spike Jonze, konuşan bilgisayarla aşk yaşayan ezik bir karakterin üzerinden teknolojik debelenmenin problemlerine dikkat çekmişti. Orada Phoenix-Johansson ilişkisinden sonra burada Binoche-Civil ilişkisi öne çıkıyor. Vasat filmlerin unutulmaz yönetmeni Nicole Garcia da oyuncu olarak işlevsel kullanılıyor.
“Hangi Kadın”, bir noktadan sonra hayali bir koşuşturmacanın, dinamik bir tutku hikayesinin adresine dönüşüyor. Binoche’un çok iyi kullanılması ve pek bir hareket görmediğimiz Fransız sinemasının damarından kopuş, hareketlenme de bunu getiriyor. Bu anlamda iyi çekilmiş bir sanal ilişki tasviri olarak hatırlanacaktır.
'KOLEJ HAVASI': METİN-ALİ-FEYYAZ ÜÇLÜSÜNE DAİR BİR BELGESEL
FİLMİN NOTU: 4.9
|

Beşiktaş’ın emektar başkanı Süleyman Seba’nın önemini perçinleyen bir belge… “Kolej Havası”, Metin-Ali-Feyyaz efsanesinin değerinin, dayanışmasının ve takım ruhunun altını çizen bir belgesel.
‘KOLEJ HAVASI’NA DAVET!
Geçen yıl izlediğimiz “Güzel Adam Süreyya” (2018) dahil olmak üzere Beşiktaş üzerine fazlasıyla belgesel yapılmıştır. Ama konu belgesel olduğunda aslında işin odak noktasını iyi kavramak ve dağılmamak şart. Bu duruma ulaşmak için de “Kolej Havası” neredeyse tez niteliğinde…
Öncelikle Sertan Ünver-Suzan Güverte ikilisi, “Blue”daki (2017) Kerim Çaplı hikayesinde olduğu gibi arşiv görüntülerinden gayet dozunda bir katkı almış. Beşiktaş’ın taraftarları, Metin Tekin-Feyyaz Uçar ikilisi, Süleyman Seba ve en önemlisi de emektar Serpil Hamdi Tüzün’den yola çıkan portreleme becerisi incelikli tespitlere uzanıyor. Bu da ‘kolej havası’nı anlamlı hale getiriyor.
SERPİL HAMDİ TÜZÜN VE SÜLEYMAN SEBA’NIN KURDUĞU DÜZENE DAİR
Bu durum karşısında elbette Metin Tekin, Feyyaz Uçar, Rıza Çalımbay, Gökhan Keskin ve daha nicesinin verdiği bilgilerle aslında bir ruhun derinine iniyoruz. Bu duruma İbrahim Altınsay da anılarıyla destek vermiş. Odaklanılan detaylar büyük oranda yerinde. Ama Ali Gültiken ve Recep Çetin başta olmak üzere görüş alınmayan isimler göze batıyor. Malmö olayının komedisini kavramak için ‘Kasap Recep’ lakaplı Recep Çetin’in devreye girmesi gerekmez miydi? Metin-Ali-Feyyaz ekolü söz konusuyken Ali Gültiken’in hiçbir görüşünün yer almaması eleştirilecek bir taraf.
Ama yine de “Kolej Havası”nda İnönü Stadı’ndan Vodafone Park’a uzanan kuşak farkı anlatılabiliyor. Bu konuda Feyyaz Uçar’ın koyduğu son nokta da duygusal… 2019 tarihli belgesel, Beşiktaş’ın Altyapı hocası Serpil Hamdi Tüzün –çoğunlukla kızının görüşleriyle- ve bugüne uzanan dürüst düzenin esas kurucusu, istikrar abidesi Süleyman Seba’yla ilgili bir belge olarak anılacaktır ilerleyen yıllarda. Bu açıdan da tatmin ediyor.
‘KOLEJ HAVASI’NA DAVET!
Geçen yıl izlediğimiz “Güzel Adam Süreyya” (2018) dahil olmak üzere Beşiktaş üzerine fazlasıyla belgesel yapılmıştır. Ama konu belgesel olduğunda aslında işin odak noktasını iyi kavramak ve dağılmamak şart. Bu duruma ulaşmak için de “Kolej Havası” neredeyse tez niteliğinde…
Öncelikle Sertan Ünver-Suzan Güverte ikilisi, “Blue”daki (2017) Kerim Çaplı hikayesinde olduğu gibi arşiv görüntülerinden gayet dozunda bir katkı almış. Beşiktaş’ın taraftarları, Metin Tekin-Feyyaz Uçar ikilisi, Süleyman Seba ve en önemlisi de emektar Serpil Hamdi Tüzün’den yola çıkan portreleme becerisi incelikli tespitlere uzanıyor. Bu da ‘kolej havası’nı anlamlı hale getiriyor.
SERPİL HAMDİ TÜZÜN VE SÜLEYMAN SEBA’NIN KURDUĞU DÜZENE DAİR
Bu durum karşısında elbette Metin Tekin, Feyyaz Uçar, Rıza Çalımbay, Gökhan Keskin ve daha nicesinin verdiği bilgilerle aslında bir ruhun derinine iniyoruz. Bu duruma İbrahim Altınsay da anılarıyla destek vermiş. Odaklanılan detaylar büyük oranda yerinde. Ama Ali Gültiken ve Recep Çetin başta olmak üzere görüş alınmayan isimler göze batıyor. Malmö olayının komedisini kavramak için ‘Kasap Recep’ lakaplı Recep Çetin’in devreye girmesi gerekmez miydi? Metin-Ali-Feyyaz ekolü söz konusuyken Ali Gültiken’in hiçbir görüşünün yer almaması eleştirilecek bir taraf.
Ama yine de “Kolej Havası”nda İnönü Stadı’ndan Vodafone Park’a uzanan kuşak farkı anlatılabiliyor. Bu konuda Feyyaz Uçar’ın koyduğu son nokta da duygusal… 2019 tarihli belgesel, Beşiktaş’ın Altyapı hocası Serpil Hamdi Tüzün –çoğunlukla kızının görüşleriyle- ve bugüne uzanan dürüst düzenin esas kurucusu, istikrar abidesi Süleyman Seba’yla ilgili bir belge olarak anılacaktır ilerleyen yıllarda. Bu açıdan da tatmin ediyor.
'BOZKIR: KUŞLARA BAK KUŞLARA': BU DA İSLAMCILARIN 'SEYYİT HAN'I
FİLMİN NOTU: 3.5
|

Mehmet Tanrısever’in dördüncü uzun metrajı bir İslami western denemesi… “Bozkır: Kuşlara Bak Kuşlara”, ‘didaktik bir mahalle dizisi’ çatısıyla üretilse de türsel açılımlarıyla kendine bağlayabilen bir film.
FİLMİN NOTU: 3.2
MİLLİ SİNEMA’NIN KİLİT İSİMLERİNDEN
Feza Film’in kurucusu Mehmet Tanrısever, 1989’da Milli Sinema’nın en çok önemsenen filmlerinden “Minyeli Abdullah”ın yapımcılığını yaparak sinemaya girmişti. Onun büyük gelir etmesiyle devamı da çekildi. Sonrasında yönetmenliğe geçen Tanrısever, en son “Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi” (2011) adlı Said Nursi biyografisi ile karşımıza çıkmıştı.
Aradan geçen 10 senenin aranın 2019’da iki film bitirebildi. Bunlardan ilki “Bozkır: Kuşlara Bak Kuşlara”, yanıltmasın başvuru ücretiyle ulaşılan uluslararası festival ödüllerini toplamış bir yapım. Ama prodüksiyon olarak Yıldıray Gürgen ile Mirsah Herovic’i barındırmasıyla hatırlanası…
MİNYELİ ABDULLAH’A GÖNDERME Mİ?
Soydan Soydaş’ın 1967 tarihli bir romandan yola çıkan Milli Sinema kahramanı ‘Minyeli Abdullah’ın reenkarnasyonu olarak canlanan silah tüccarı Abdullah karakteri de çatık kaşlarıyla diniyle barışık bir tipleme. Onun gözünden adeta bir Anadolu westerni akıyor. Elbette Yılmaz Güney’in yerli sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran “Seyyit Han”ı (1968) gibi klasikleşme şansı yok. Aksine boş yere kesildikten sonra birbirinin ardına rastgele eklemlenmiş bir kurguyla sunuyor atlı sahneler.
Bu durum da filmin en trajikomik tarafı. Tanrısever, kurguyu kendi yapmamalıymış. Soydan Soydaş’ın yanına ‘Şeyh’ olarak Yaşar Alptekin’in alınması da dini filmlerden alışık olduğumuz klasik bir mesaj kaygısı hamlesi... Tanrısever kendini niye cameo olarak yerleştirmiş onu çözmek güç. Ama “Bozkır: Kuşlara Bak Kuşlara”, en azından İslami bir western olarak anılacaktır.
FİLMİN NOTU: 3.2
MİLLİ SİNEMA’NIN KİLİT İSİMLERİNDEN
Feza Film’in kurucusu Mehmet Tanrısever, 1989’da Milli Sinema’nın en çok önemsenen filmlerinden “Minyeli Abdullah”ın yapımcılığını yaparak sinemaya girmişti. Onun büyük gelir etmesiyle devamı da çekildi. Sonrasında yönetmenliğe geçen Tanrısever, en son “Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi” (2011) adlı Said Nursi biyografisi ile karşımıza çıkmıştı.
Aradan geçen 10 senenin aranın 2019’da iki film bitirebildi. Bunlardan ilki “Bozkır: Kuşlara Bak Kuşlara”, yanıltmasın başvuru ücretiyle ulaşılan uluslararası festival ödüllerini toplamış bir yapım. Ama prodüksiyon olarak Yıldıray Gürgen ile Mirsah Herovic’i barındırmasıyla hatırlanası…
MİNYELİ ABDULLAH’A GÖNDERME Mİ?
Soydan Soydaş’ın 1967 tarihli bir romandan yola çıkan Milli Sinema kahramanı ‘Minyeli Abdullah’ın reenkarnasyonu olarak canlanan silah tüccarı Abdullah karakteri de çatık kaşlarıyla diniyle barışık bir tipleme. Onun gözünden adeta bir Anadolu westerni akıyor. Elbette Yılmaz Güney’in yerli sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran “Seyyit Han”ı (1968) gibi klasikleşme şansı yok. Aksine boş yere kesildikten sonra birbirinin ardına rastgele eklemlenmiş bir kurguyla sunuyor atlı sahneler.
Bu durum da filmin en trajikomik tarafı. Tanrısever, kurguyu kendi yapmamalıymış. Soydan Soydaş’ın yanına ‘Şeyh’ olarak Yaşar Alptekin’in alınması da dini filmlerden alışık olduğumuz klasik bir mesaj kaygısı hamlesi... Tanrısever kendini niye cameo olarak yerleştirmiş onu çözmek güç. Ama “Bozkır: Kuşlara Bak Kuşlara”, en azından İslami bir western olarak anılacaktır.
'DÜZENBAZLAR KULÜBÜ': BİLYONERLİK ZOR MÜESSESE!
FİLMİN NOTU: 5
|

2003’te sinemaya kariyerine yeni milenyumun Atom Egoyan’ı olarak başlayan James Cox’un üçüncü uzunu. “Düzenbazlar Kulübü”, oyuncuların, diyalogların ve dönemin enerjisine kapılmamızı sağlasa da sonuç bölümünü bağlayamayan bir film.
FİLMİN NOTU: 5
80’LERDE SUÇ FİLMİ ARAYIŞI
“Atomic Tabasco” (1999) ve “Wonderland” (2003) ile gönülleri fetheden James Cox, umut vaat eden bir yönetmen olarak çıkış yaptı. Özellikle ‘whodunit filmi’ alanında ilginç bir denemeye imza atmıştı. “Rashomon”un (1950) ardılı yapıtlarla yoluna devam edip Atom Egoyan’ı izleyeceğini göstermişti. Onun özünde yatanlar da aslında modern bir kurgudan dolayı işlevsel olabilen tarihsel damardı.
“Düzenbazlar Kulübü” (“Billionaire Boys Club”, 2018), yönetmenin bir kez daha 80’leri mesken tutuyor. Oradaki porno kralından sonra bu kez dolandırıcılar merkeze yerleşiyor. Taron Egerton-Angel Elgort ikilisi gayet uyumlu bir çift olmuşlar. Bir yere kadar diyaloglarla onları Cox-Mauzner ikilisi sırtlayıp götürüyor. Ama dolandırıcılık filmi klasiği “Belalılar”ın (“The Sting”, 1973) seviyesini ne kadar zorlayabiliyorlar, tartışılır. Kevin Spacey de onlara uyum sağlıyor.
SÜRESİNİN HAKKINI VEREMİYOR
Ama filmin son dönemecine girildiğinde gerçek hikayenin getirdiği ‘suç’ ve ‘cinayet’ üzerine kurulu yaklaşım inandırıcı olmayacak noktalara gidiyor. Yine bir ‘whodunit’ senaryosu devreye girebilecekken o noktaya açılmamak ‘negatif’ yansıyor. Klasik senaryo açısından gerçekten de 108 dakikaya niye uzadığı belli olmayan film, olgunlaşması gereken 1975’li Cox’un yaşını da güvenilmez hale getiriyor.
Özellikle de Emma Watson ve Rosanna Arquette yerine daha aktif, vamp potansiyeli olan oyuncular seçilebilirmiş. Onların Egerton-Elgort çiftine enerji katmadığı söylenebilir
FİLMİN NOTU: 5
80’LERDE SUÇ FİLMİ ARAYIŞI
“Atomic Tabasco” (1999) ve “Wonderland” (2003) ile gönülleri fetheden James Cox, umut vaat eden bir yönetmen olarak çıkış yaptı. Özellikle ‘whodunit filmi’ alanında ilginç bir denemeye imza atmıştı. “Rashomon”un (1950) ardılı yapıtlarla yoluna devam edip Atom Egoyan’ı izleyeceğini göstermişti. Onun özünde yatanlar da aslında modern bir kurgudan dolayı işlevsel olabilen tarihsel damardı.
“Düzenbazlar Kulübü” (“Billionaire Boys Club”, 2018), yönetmenin bir kez daha 80’leri mesken tutuyor. Oradaki porno kralından sonra bu kez dolandırıcılar merkeze yerleşiyor. Taron Egerton-Angel Elgort ikilisi gayet uyumlu bir çift olmuşlar. Bir yere kadar diyaloglarla onları Cox-Mauzner ikilisi sırtlayıp götürüyor. Ama dolandırıcılık filmi klasiği “Belalılar”ın (“The Sting”, 1973) seviyesini ne kadar zorlayabiliyorlar, tartışılır. Kevin Spacey de onlara uyum sağlıyor.
SÜRESİNİN HAKKINI VEREMİYOR
Ama filmin son dönemecine girildiğinde gerçek hikayenin getirdiği ‘suç’ ve ‘cinayet’ üzerine kurulu yaklaşım inandırıcı olmayacak noktalara gidiyor. Yine bir ‘whodunit’ senaryosu devreye girebilecekken o noktaya açılmamak ‘negatif’ yansıyor. Klasik senaryo açısından gerçekten de 108 dakikaya niye uzadığı belli olmayan film, olgunlaşması gereken 1975’li Cox’un yaşını da güvenilmez hale getiriyor.
Özellikle de Emma Watson ve Rosanna Arquette yerine daha aktif, vamp potansiyeli olan oyuncular seçilebilirmiş. Onların Egerton-Elgort çiftine enerji katmadığı söylenebilir
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
ABIGAIL: 4
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
ATEŞLE OYNAYANLAR (JOUEURS): 5.3
AYKUT ENİŞTE: 5.3
BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD’DA (ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD): 6
CİNNET: 5.1
COLETTE: 5.5
ELVEDA OĞLUM (SON LONG, MY SON): 5.8
EN SEVDİĞİM KUMAŞ (MY FAVOURITE FABRIC): 5
GECE KUŞU (LATE NIGHT): 3.6
GLORIA BELL: 5.5
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
İMPARATOR: YERALTI DÜNYASININ HÜKÜMDARI (L’EMPEREUR DE PARIS): 3.9
JOHN WICK 3: 6.3
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KOD ADI: ANGEL (ANGEL HAS FALLEN): 3.8
KOD ADI: HUMMINGBIRD (THE HUMMINGBIRD PROJECT): 4.5
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KORUYUCU (THE BOUNCER): 4.5
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KUYU (HOLE IN THE GROUND): 5.5
KÜL EN SAF BEYAZDIR (ASH IS PUREST WHITE): 6.1
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
LAUREL İLE HARDY (STAN AND OLLIE): 4.5
MA: 2.8
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
OYUNCAK HİKAYESİ 4 (TOY STORY 4): 3.6
ÖLÜMCÜL SULAR (CRAWL): 3.5
ÖRÜMCEK-ADAM: EVDEN UZAKTA (SPIDER-MAN: FAR FROM HOME): 5.4
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SADIK BİR ADAM: 5.5
SAR BAŞA: 1.8
SESİNDE AŞK VAR: 4.5
SIR TUTABİLİR MİSİN? (CAN YOU KEEP A SECRET?): 3.1
SİCCİN 6: 5.7
TOLKIEN: 5.8
VAHŞET OYUNU (FRAMED): 5.2
YESTERDAY: 5.5
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8
ABIGAIL: 4
AKILLARA SEZA: 2.9
ANNABELLE 3: 4.5
ARKADAŞIMIN AŞKI (AMOUREUX DE MA FEMME): 3.4
ASLAN KRAL (THE LION KING): 5.9
ATEŞLE OYNAYANLAR (JOUEURS): 5.3
AYKUT ENİŞTE: 5.3
BİR ZAMANLAR HOLLYWOOD’DA (ONCE UPON A TIME IN HOLLYWOOD): 6
CİNNET: 5.1
COLETTE: 5.5
ELVEDA OĞLUM (SON LONG, MY SON): 5.8
EN SEVDİĞİM KUMAŞ (MY FAVOURITE FABRIC): 5
GECE KUŞU (LATE NIGHT): 3.6
GLORIA BELL: 5.5
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
IRON SKY 2: 5.4
İMPARATOR: YERALTI DÜNYASININ HÜKÜMDARI (L’EMPEREUR DE PARIS): 3.9
JOHN WICK 3: 6.3
KIYAMET DENEYİ: APORIA: 3.4
KOD ADI: ANGEL (ANGEL HAS FALLEN): 3.8
KOD ADI: HUMMINGBIRD (THE HUMMINGBIRD PROJECT): 4.5
KONUŞAN HAYVANLAR: 2
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KORUYUCU (THE BOUNCER): 4.5
KRİPTO VURGUN (CRYPTO): 2.5
KUYU (HOLE IN THE GROUND): 5.5
KÜL EN SAF BEYAZDIR (ASH IS PUREST WHITE): 6.1
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
LAUREL İLE HARDY (STAN AND OLLIE): 4.5
MA: 2.8
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
OYUNCAK HİKAYESİ 4 (TOY STORY 4): 3.6
ÖLÜMCÜL SULAR (CRAWL): 3.5
ÖRÜMCEK-ADAM: EVDEN UZAKTA (SPIDER-MAN: FAR FROM HOME): 5.4
RİTÜEL (MIDSOMMAR): 8.3
SADIK BİR ADAM: 5.5
SAR BAŞA: 1.8
SESİNDE AŞK VAR: 4.5
SIR TUTABİLİR MİSİN? (CAN YOU KEEP A SECRET?): 3.1
SİCCİN 6: 5.7
TOLKIEN: 5.8
VAHŞET OYUNU (FRAMED): 5.2
YESTERDAY: 5.5
YULI: 6.8
YUVAYA DÖNÜŞ: 2.8
YÜZLEŞME (GRACE A DIEU): 2.4
ZAVALLI (PITY): 6.8