DEVİR DEĞİŞTİ
08/01/2016 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 5.5
|

1976’da çekilen “Rocky”nin sinema tarihinin en iyi boks filmlerinden olduğuna kimse itiraz edemez. “Creed: Efsanenin Dönüşü”, ona yaratıcı bir ‘yan bölüm’ eklemesi yapıyor. Yola çıktığı damarla nostaljik açıdan keyif veriyor, Stallone’nin varlığıyla duygusallaştırıyor, tek plan çekilmiş boks sekansıyla etkiliyor. Ama alt türdeki uygulamalarıyla heyecanlandırmıyor.
Esas düşmanın oğlunu eğitme sanatı… Sylvester Stallone ve ‘Rocky’ markasının etinden sütünden çokça faydalanıldı. 1976-1990 arasına sıkışan dört filmlik esas seri, sosyal gerçekçi film gibi duran ‘geri dönüş’ “Rocky Balboa” (2006) ve De Niro ile yüzleşilen “Hesaplaşma Maçı” (“The Grudge Match”, 2013) derken ‘kültleşen madalyalı boksör’ kimliği kullanıldı.
YENİ HOLLYWOOD’A UYGUN BİR KAHRAMAN
Burada Ryan Coogler-Aaron Covington ikilisinin senaryosu, ‘yan bölüm’ işlevi gören nostaljik bir dokunuşa imza atıyor. Rocky’nin karşısına ikinci filmde yendikten sonra arkadaşı ve antrenörü olan Apollo Creed’in oğlunu eğitme fırsatı çıkıyor. Karakterimizin aşmak istediği bu durum aslında bir ‘üvey baba-oğul’ ilişkisi de getiriyor. İlk filmin 40 sene sonrasında ilginç bir ‘karşılaşma’ yaşanıyor.
Bunun yanında o dönemin Hollywood’unda mümkün olmayan ‘siyahi kahramanı merkeze yerleştirme’ anlayışı da canlanıyor. Böylece Carl Weathers’ın ikonik ve insancıl kötü adam portresinin kenarda kalması barışçıl bir yöntemle hallediliyor. “Creed: Efsanenin Doğuşu” (“Creed”), ‘Karate Kid’in, ‘Star Wars’un dahi yeni başlangıçlarıyla Obama dönemine uyarlandığı bir devirde bu furyaya katılıyor. Bu konuda fena fikirlerden beslenmiyor.
Eğitim aşamalarının eşleştirilmesinden, eski şarkıların yeniden bestelenmesi veya yenilerle iç içe geçirilmesine kadar bir anımsatma, nostaljik bakış getiriyor. Coogler’ın ikinci kez çalıştığı besteci Ludwig Göransson iyi bir iş çıkartıyor. Stallone-Jordan arasındaki ilişki yerinde. Ama mesele 135 dakikalık klasik bir boks filmi çekmek olunca, olup biten hiçbir şeye heyecanla yanaşmıyoruz. ‘Bir kadına tutunma arzusu’, ‘şiddete meyilli olma’, ‘psikolojik gelgitler yaşama’ veya ‘ringe çıkıp maçı son dakikada kazanma’ kabak tadı veren klişe numaralar olarak karşımıza çıkıyor.
STALLONE, ROCKY HAYRANLARINI HEYECANLANDIRACAK
Açıkçası Coogler, Sundance’den zaferle dönen ve gerçek hikayeden beslenen dramı “Son Durak”ın (“Fruitvale Station”, 2013) görüntü yönetmeniyle çalışmamış. Ama Maryse Alberti oradaki görsel tercihleri korumuş, doğal ışıkları öne çıkarmış, steadicam ile halledilmiş hareketli uzun planları da yer yer kullanmış. Tek planda çekilmiş boks sahnesi misal gerçekçiliği başarılı bir denemeyle destekliyor, anlamlı kılıyor.
Kurgu ise montaj sekanslarla biraz ‘yama’ gibi duruyor. Ama film uzadıkça bu sahneler, ne “Şampiyon”un (“The Wrestler”, 2008) keskin gerçekçiliğini, ne de “Milyonluk Bebek”in (“Million Dollar Baby”, 2004) klasikte sabit kameralara kaymasını hatırlatıyor.
İki arada bir derede kalmışlık bir yana senaryo matematiği açısından heyecanlı durmayan boks sekansları de canlanıyor. “Son Şans”ın (“Southpaw”, 2015) zeki sinema dili ve teknik detaycılıkla insanı diken üstünde tutan Fuqua imzalı sahneler devreye girmiyor. 2015’te en iyi boks filmi o. Stallone, buradaki kritik konumuyla, mizah ile melodram arasında gidip gelmesiyle Rocky hayranlarını heyecanlandıracak bir nostaljik öğeye dönüşüyor. “Creed: Efsanenin Dönüşü”, elbette “Rocky Balboa”dan daha yaratıcı bir seri üretim hamlesi…
Esas düşmanın oğlunu eğitme sanatı… Sylvester Stallone ve ‘Rocky’ markasının etinden sütünden çokça faydalanıldı. 1976-1990 arasına sıkışan dört filmlik esas seri, sosyal gerçekçi film gibi duran ‘geri dönüş’ “Rocky Balboa” (2006) ve De Niro ile yüzleşilen “Hesaplaşma Maçı” (“The Grudge Match”, 2013) derken ‘kültleşen madalyalı boksör’ kimliği kullanıldı.
YENİ HOLLYWOOD’A UYGUN BİR KAHRAMAN
Burada Ryan Coogler-Aaron Covington ikilisinin senaryosu, ‘yan bölüm’ işlevi gören nostaljik bir dokunuşa imza atıyor. Rocky’nin karşısına ikinci filmde yendikten sonra arkadaşı ve antrenörü olan Apollo Creed’in oğlunu eğitme fırsatı çıkıyor. Karakterimizin aşmak istediği bu durum aslında bir ‘üvey baba-oğul’ ilişkisi de getiriyor. İlk filmin 40 sene sonrasında ilginç bir ‘karşılaşma’ yaşanıyor.
Bunun yanında o dönemin Hollywood’unda mümkün olmayan ‘siyahi kahramanı merkeze yerleştirme’ anlayışı da canlanıyor. Böylece Carl Weathers’ın ikonik ve insancıl kötü adam portresinin kenarda kalması barışçıl bir yöntemle hallediliyor. “Creed: Efsanenin Doğuşu” (“Creed”), ‘Karate Kid’in, ‘Star Wars’un dahi yeni başlangıçlarıyla Obama dönemine uyarlandığı bir devirde bu furyaya katılıyor. Bu konuda fena fikirlerden beslenmiyor.
Eğitim aşamalarının eşleştirilmesinden, eski şarkıların yeniden bestelenmesi veya yenilerle iç içe geçirilmesine kadar bir anımsatma, nostaljik bakış getiriyor. Coogler’ın ikinci kez çalıştığı besteci Ludwig Göransson iyi bir iş çıkartıyor. Stallone-Jordan arasındaki ilişki yerinde. Ama mesele 135 dakikalık klasik bir boks filmi çekmek olunca, olup biten hiçbir şeye heyecanla yanaşmıyoruz. ‘Bir kadına tutunma arzusu’, ‘şiddete meyilli olma’, ‘psikolojik gelgitler yaşama’ veya ‘ringe çıkıp maçı son dakikada kazanma’ kabak tadı veren klişe numaralar olarak karşımıza çıkıyor.
STALLONE, ROCKY HAYRANLARINI HEYECANLANDIRACAK
Açıkçası Coogler, Sundance’den zaferle dönen ve gerçek hikayeden beslenen dramı “Son Durak”ın (“Fruitvale Station”, 2013) görüntü yönetmeniyle çalışmamış. Ama Maryse Alberti oradaki görsel tercihleri korumuş, doğal ışıkları öne çıkarmış, steadicam ile halledilmiş hareketli uzun planları da yer yer kullanmış. Tek planda çekilmiş boks sahnesi misal gerçekçiliği başarılı bir denemeyle destekliyor, anlamlı kılıyor.
Kurgu ise montaj sekanslarla biraz ‘yama’ gibi duruyor. Ama film uzadıkça bu sahneler, ne “Şampiyon”un (“The Wrestler”, 2008) keskin gerçekçiliğini, ne de “Milyonluk Bebek”in (“Million Dollar Baby”, 2004) klasikte sabit kameralara kaymasını hatırlatıyor.
İki arada bir derede kalmışlık bir yana senaryo matematiği açısından heyecanlı durmayan boks sekansları de canlanıyor. “Son Şans”ın (“Southpaw”, 2015) zeki sinema dili ve teknik detaycılıkla insanı diken üstünde tutan Fuqua imzalı sahneler devreye girmiyor. 2015’te en iyi boks filmi o. Stallone, buradaki kritik konumuyla, mizah ile melodram arasında gidip gelmesiyle Rocky hayranlarını heyecanlandıracak bir nostaljik öğeye dönüşüyor. “Creed: Efsanenin Dönüşü”, elbette “Rocky Balboa”dan daha yaratıcı bir seri üretim hamlesi…