'SPAGETTI BİYOGRAFİ' Mİ GELİYOR?
09/04/2009 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 8
|

Cannes'dan ödüllü İtalyan filmi "Il Divo", ülkede tartışılan bir politikacının hayat hikayesini opera estetiğini öne çıkaran bir görsellikle sinemaya aktarıyor.
Politik filmlerden çoğu zaman uzaklaşmak isteriz. Çünkü son derece eski bir sinema diliyle görselleştirilmeleri şaşırtıcı bir durum değildir. Özellikle de gerçek bir hikaye ya da biyografi oldukları zaman, 'sadece kişisel zevk'e hitap ettikleri görülür. Bu durumun örnekleri çok fazladır sinema tarihinde. 30'lardan bu yana gerçek hikayelerden beslenen sinemada da son derece alışılageldik bir durumdur bu.
Ancak son yılların çıkıştaki yönetmeni Paolo Sorrentino, burada eline yıllarca politikanın içinde bulunmuş, bakanlıklar yapmış, başbakan olmuş Gulio Andreotti'nin hayat hikayesini alıyor. 'Tilki' ve 'Il Divo' lakaplarıyla tanınan bu adam, o meşhur 'mafyayla ilişkisi olan yozlaşmış ve tecrübeli politikacı'lardan biri. Yani politik taşlama yapmak için biçilmiş bir kaftan kendisi. Zira sistemi ve İtalyan siyasi tarihindeki kokuşmuşlukları 30 senelik bir zaman sürecinin içine yerleştiriyor Sorrentino burada. Bunu yaparken, ipin ucu son dönemin başbakanı Silvio Berlusconi’ya kadar uzanıyor. Yani Andreotti, bizim de bıktığımız politikacıların bir türevi aslında.
Leone'nin filmlerindeki opera estetiğini kullanıyor
Karakterimizin isminin divanın erkeğine tekabül eden 'il divo' olması ise fazlasıyla manidar. Zira "Aşkın Sonuçları" ve "Aile Dostu" ile daha önce karşımıza çıkan yönetmen Paolo Sorrentino, filmini yine biçimci bir yönetmenlik tarzıyla kavrıyor. Üstelik onların yüksek tempo ve adrenalin depolamaları, burada daha bilinçli bir yapıya transfer olmuş. Zira açılış sekansından kapanış jeneriğine kadar ince ince dokunmuş görsel yapısıyla akan bir sinema filmi izliyoruz.
Aslında sinema filmi değil de opera estetiğini benimseyen bir görsel şölen demek daha doğru olacaktır "Il Divo" için. Zaten filmin sükse yapmış kadın müzisyenlere verilen diva lakabını, başına 'il' koyarak erkekleştirmesi de bu amacının bir kanıdı.
Sorrentino'nun buradaki esas gayesi; opera, pop müzik ve rock arasında gidip gelen ses bandında piyano ezgilerinin üzerine giderken, bunu kurgu ile görüntü yönetiminin gücüyle bir opera sahnesi yaratmak için kullanması. Zira opera, aslında müzik ile sahne sanatlarının yani hikaye ile sesin bir araya geldiği en uygun format. Bu estetik, zaman zaman tempo yükseltmek için belediye sarayına giren veya sokaktan geçen karakterlerin orta planla çekilmiş açılarını birleştirip bunları yavaş çekimle kurgulamak, zaman zaman ise sarayın içindeki sahnelerde üzerine ışık tutulmuş bir masa ya da karakteri öne çıkarmak olarak yansıyor.
Bunların birincisinde manidar bir iletişim (sarılma gibi) veya yüz ifadesi, ikincisinde ise o sekansın sonunda ışık sönmesiyle sahne son bulmuş oluyor. Tabii bu oluşan estetikte yönetmenin dövüş filmlerinde olduğu gibi ‘koreografi’yi öne çıkardığını da ekleyebiliriz. Her sahnenin bu estetiği oluşturmak için özel tasarlanmış bir koreografisi var anlayacağınız.
Yeni bir tür mü doğuyor?
Yani Sorrentino, temelde Sergio Leone'nin 70'lerde westerne yaptığını biyografiye yapıyor ve adeta 'spagetti biyografi' adı altında yeni bir tür yaratıyor. Zira başta ana karakteri 'il divo' olmak üzere bütün kişiliklerin karikatürize çizilmeleri ve böylece sistemin taşlanası dışavurumunu temsil etmeleri de bu yapının içinde önemli bir konuma oturuyor.
Tabii yönetmen, iç mekanlarda turuncu ve sarı rengi öne çıkarıp rahatlığın ve zenginliğin üzerine gitmeyi tercih ederken, hapishanede kalan eski başbakanı çekerken dar açı objektifle hakimiyeti grinin tonlarına bırakıyor. Uzun lafın kısası, "Il Divo"nun film modelinin tam anlamıyla plastik bir görsel yapıyla ilerlediğini söyleyebiliriz.
Biyografinin zaaflarını leyhine kullanmış
Bu gayesini takiben biyografi türünde zaman atlama zaaflarını, sadece hayat hikayesinde öne çıkması beklenen zaman dilimleri ya da sahneleri kullanmayı tercih ederek saf dışı bırakmış. O sahneler arasında geçiş yapması ise izleyicisini ‘zaman atladı mı?’ gibi bir soru işaretine yönlendirmiyor.
Zira Leone'nin westernlerinin merkezine yerleşen düello ve çatışma sahnelerini, burada mafya bireyleri ve rakip politikacılar ile ‘Il Divo’ arasına yerleştiriyor. Tabii sonuçlar silahların ateşlenmesinden ziyade 'yalancı kucaklaşma' gibi şeylerle oluyor. Zaten Sorrentino'nun opera estetiğini kullanmasının sebebi de bu dünyadaki yalanları, ikiyüzlülükleri ve aldatmaları görsel bir bütünlükle sunmak aslında. Bu sebeple de 'Il Divo'yu ‘alaycı bir kahraman/sanatçı’ olarak konumlandırıyor.
Sorrentino'nun filmi politik taşlamayı karikatürize karakterler yoluyla yapmayı becerirken, biyografi ve politik dramlarda gelenekselleşen 'sözle derdini anlatma' mantığını 'görüntüyle anlam çıkarma ve eleştirel bakış atma'ya çeviriyor. Yani tür ve formül adına çok önemli bir iş başardığını söyleyebiliriz rahatlıkla.
Zaten Sorrentino'nun da, şimdiye kadarki kariyerinde stilize bir yönetmen olarak ilerlerken kendine uygun bir projeye ihtiyacı olduğunu hissedebiliyorduk. Bu film de belli ki o boşluğu doldurmuş... Senaryoyu gerçek bilgilerden yola çıkarak kendi yazması da bu 'kurmaca dünya'nın nedenini kanıtlıyor. Ancak filmin biyografide bir alan açıp açmayacağını zaman gösterecek.
Politik filmlerden çoğu zaman uzaklaşmak isteriz. Çünkü son derece eski bir sinema diliyle görselleştirilmeleri şaşırtıcı bir durum değildir. Özellikle de gerçek bir hikaye ya da biyografi oldukları zaman, 'sadece kişisel zevk'e hitap ettikleri görülür. Bu durumun örnekleri çok fazladır sinema tarihinde. 30'lardan bu yana gerçek hikayelerden beslenen sinemada da son derece alışılageldik bir durumdur bu.
Ancak son yılların çıkıştaki yönetmeni Paolo Sorrentino, burada eline yıllarca politikanın içinde bulunmuş, bakanlıklar yapmış, başbakan olmuş Gulio Andreotti'nin hayat hikayesini alıyor. 'Tilki' ve 'Il Divo' lakaplarıyla tanınan bu adam, o meşhur 'mafyayla ilişkisi olan yozlaşmış ve tecrübeli politikacı'lardan biri. Yani politik taşlama yapmak için biçilmiş bir kaftan kendisi. Zira sistemi ve İtalyan siyasi tarihindeki kokuşmuşlukları 30 senelik bir zaman sürecinin içine yerleştiriyor Sorrentino burada. Bunu yaparken, ipin ucu son dönemin başbakanı Silvio Berlusconi’ya kadar uzanıyor. Yani Andreotti, bizim de bıktığımız politikacıların bir türevi aslında.
Leone'nin filmlerindeki opera estetiğini kullanıyor
Karakterimizin isminin divanın erkeğine tekabül eden 'il divo' olması ise fazlasıyla manidar. Zira "Aşkın Sonuçları" ve "Aile Dostu" ile daha önce karşımıza çıkan yönetmen Paolo Sorrentino, filmini yine biçimci bir yönetmenlik tarzıyla kavrıyor. Üstelik onların yüksek tempo ve adrenalin depolamaları, burada daha bilinçli bir yapıya transfer olmuş. Zira açılış sekansından kapanış jeneriğine kadar ince ince dokunmuş görsel yapısıyla akan bir sinema filmi izliyoruz.
Aslında sinema filmi değil de opera estetiğini benimseyen bir görsel şölen demek daha doğru olacaktır "Il Divo" için. Zaten filmin sükse yapmış kadın müzisyenlere verilen diva lakabını, başına 'il' koyarak erkekleştirmesi de bu amacının bir kanıdı.
Sorrentino'nun buradaki esas gayesi; opera, pop müzik ve rock arasında gidip gelen ses bandında piyano ezgilerinin üzerine giderken, bunu kurgu ile görüntü yönetiminin gücüyle bir opera sahnesi yaratmak için kullanması. Zira opera, aslında müzik ile sahne sanatlarının yani hikaye ile sesin bir araya geldiği en uygun format. Bu estetik, zaman zaman tempo yükseltmek için belediye sarayına giren veya sokaktan geçen karakterlerin orta planla çekilmiş açılarını birleştirip bunları yavaş çekimle kurgulamak, zaman zaman ise sarayın içindeki sahnelerde üzerine ışık tutulmuş bir masa ya da karakteri öne çıkarmak olarak yansıyor.
Bunların birincisinde manidar bir iletişim (sarılma gibi) veya yüz ifadesi, ikincisinde ise o sekansın sonunda ışık sönmesiyle sahne son bulmuş oluyor. Tabii bu oluşan estetikte yönetmenin dövüş filmlerinde olduğu gibi ‘koreografi’yi öne çıkardığını da ekleyebiliriz. Her sahnenin bu estetiği oluşturmak için özel tasarlanmış bir koreografisi var anlayacağınız.
Yeni bir tür mü doğuyor?
Yani Sorrentino, temelde Sergio Leone'nin 70'lerde westerne yaptığını biyografiye yapıyor ve adeta 'spagetti biyografi' adı altında yeni bir tür yaratıyor. Zira başta ana karakteri 'il divo' olmak üzere bütün kişiliklerin karikatürize çizilmeleri ve böylece sistemin taşlanası dışavurumunu temsil etmeleri de bu yapının içinde önemli bir konuma oturuyor.
Tabii yönetmen, iç mekanlarda turuncu ve sarı rengi öne çıkarıp rahatlığın ve zenginliğin üzerine gitmeyi tercih ederken, hapishanede kalan eski başbakanı çekerken dar açı objektifle hakimiyeti grinin tonlarına bırakıyor. Uzun lafın kısası, "Il Divo"nun film modelinin tam anlamıyla plastik bir görsel yapıyla ilerlediğini söyleyebiliriz.
Biyografinin zaaflarını leyhine kullanmış
Bu gayesini takiben biyografi türünde zaman atlama zaaflarını, sadece hayat hikayesinde öne çıkması beklenen zaman dilimleri ya da sahneleri kullanmayı tercih ederek saf dışı bırakmış. O sahneler arasında geçiş yapması ise izleyicisini ‘zaman atladı mı?’ gibi bir soru işaretine yönlendirmiyor.
Zira Leone'nin westernlerinin merkezine yerleşen düello ve çatışma sahnelerini, burada mafya bireyleri ve rakip politikacılar ile ‘Il Divo’ arasına yerleştiriyor. Tabii sonuçlar silahların ateşlenmesinden ziyade 'yalancı kucaklaşma' gibi şeylerle oluyor. Zaten Sorrentino'nun opera estetiğini kullanmasının sebebi de bu dünyadaki yalanları, ikiyüzlülükleri ve aldatmaları görsel bir bütünlükle sunmak aslında. Bu sebeple de 'Il Divo'yu ‘alaycı bir kahraman/sanatçı’ olarak konumlandırıyor.
Sorrentino'nun filmi politik taşlamayı karikatürize karakterler yoluyla yapmayı becerirken, biyografi ve politik dramlarda gelenekselleşen 'sözle derdini anlatma' mantığını 'görüntüyle anlam çıkarma ve eleştirel bakış atma'ya çeviriyor. Yani tür ve formül adına çok önemli bir iş başardığını söyleyebiliriz rahatlıkla.
Zaten Sorrentino'nun da, şimdiye kadarki kariyerinde stilize bir yönetmen olarak ilerlerken kendine uygun bir projeye ihtiyacı olduğunu hissedebiliyorduk. Bu film de belli ki o boşluğu doldurmuş... Senaryoyu gerçek bilgilerden yola çıkarak kendi yazması da bu 'kurmaca dünya'nın nedenini kanıtlıyor. Ancak filmin biyografide bir alan açıp açmayacağını zaman gösterecek.