GRENLİ BİR RUHUN PORTRESİ
18/04/2011 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 7.2
|

Genelde sinemada politik atmosferin üzerine inşa edilen hikaye yapılarını az çok biliriz. Bunun karşılığının da bir karakter psikolojisini anlatması çok anormal değildir. “Tony Manero” (2008) ile dikkat çeken ve Güney Amerika sinemasının ‘sosyal gerçekçi birey öyküsü’ konseptini farklı ve ayrıksı yapıya kavuşturan Pablo Larrain de son filminde bu formüle el atmış. Şili’nin Marksist başkanı Salvador Allende’nin yerine diktatör Pinochet'nin gelmesiyle ortaya çıkan o fluya yakın, iz bırakan, buhran ve grenli atmosferden fışkıran bir anti-kahraman hikayesi izliyoruz burada.
Alfredo Castro'nun ana karakteri, bir bakıma otoriter askeri darbenin 'hayaleti' ya da 'izi' olarak beliriyor. Daha orijinal isminin ‘ölüm sonrası’ (post mortem) anlamından başlayarak bir morgta cesetlere bakmakla görevli Mario’nun çizgi romansı tiplemesinin izini sürmeyi kafasına takmış bir eser “Morg Görevlisi” (“Post Mortem”, 2010). İktidarsız Tony Manero’nun ardından Larrain burada, yalnız başına yaşayan, politik sıkışmışlığın ve toplumsal cinayetlerin üzerine sindiği bir bireyin aşk macerasını ele alıyor. O kişinin anoreksik bir kadın olması da ‘bakış açısı’ odaklı yapıdaki ayrıksı karakter sayısını ikiye çıkarıyor.
Yönetmenin uzun planlar, açı-karşı açı tekniğine karşı gelen kurgu geleneği, grenli doku, yüzden ziyade vücut bölümlerine odaklanan çerçeveler, ortam sesinin hakimiyeti ve 16 mm kamera ile yakaladığı görsel yapı da aslında Haneke’ye yakın bir olgunlukla yansıtılmış.
Larrain’in filminin Şili yapımı “Ekim”le (“Octubre”, 2010) aynı yıl çekilmesi değerli. Zira ülke sinemasının son yıllarda vurucu eserler vererek çıkışa geçen, anti-kahramanların psikolojisi odaklı evrenine '2.66:1'de yani sinemaskopun en geniş haliyle yorumu diyebiliriz “Morg Görevlisi” için. Ana yargıların karşısında olması da bir bakıma politik sıkışmışlığın ortaya çıkardığı ölümlerin nasıl bir toplum yarattığı üzerine derin alt metinler açmasına yol açıyor filmin.
Alfredo Castro'nun ana karakteri, bir bakıma otoriter askeri darbenin 'hayaleti' ya da 'izi' olarak beliriyor. Daha orijinal isminin ‘ölüm sonrası’ (post mortem) anlamından başlayarak bir morgta cesetlere bakmakla görevli Mario’nun çizgi romansı tiplemesinin izini sürmeyi kafasına takmış bir eser “Morg Görevlisi” (“Post Mortem”, 2010). İktidarsız Tony Manero’nun ardından Larrain burada, yalnız başına yaşayan, politik sıkışmışlığın ve toplumsal cinayetlerin üzerine sindiği bir bireyin aşk macerasını ele alıyor. O kişinin anoreksik bir kadın olması da ‘bakış açısı’ odaklı yapıdaki ayrıksı karakter sayısını ikiye çıkarıyor.
Yönetmenin uzun planlar, açı-karşı açı tekniğine karşı gelen kurgu geleneği, grenli doku, yüzden ziyade vücut bölümlerine odaklanan çerçeveler, ortam sesinin hakimiyeti ve 16 mm kamera ile yakaladığı görsel yapı da aslında Haneke’ye yakın bir olgunlukla yansıtılmış.
Larrain’in filminin Şili yapımı “Ekim”le (“Octubre”, 2010) aynı yıl çekilmesi değerli. Zira ülke sinemasının son yıllarda vurucu eserler vererek çıkışa geçen, anti-kahramanların psikolojisi odaklı evrenine '2.66:1'de yani sinemaskopun en geniş haliyle yorumu diyebiliriz “Morg Görevlisi” için. Ana yargıların karşısında olması da bir bakıma politik sıkışmışlığın ortaya çıkardığı ölümlerin nasıl bir toplum yarattığı üzerine derin alt metinler açmasına yol açıyor filmin.