KAREL ZEMAN-JESS FRANCO KIRMASI FEMİNİST FRANKENSTEIN FİLMİ BAŞYAPITI
|
FİLMİN NOTU: 8.7
|

30 Ağustos-9 Eylül 2023 arasında düzenlenen 80. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan’la dönen “Poor Things”’i inceledim. Lanthimos’un son harikası. Yetişkinler için Zeman-Franco kırması bir frankenstein filmi modeli yaratmaya oynuyor. Eklektik bir steampunk deneyimi. Cesur bir cinsel fantezi arayışı. Epizotlarıyla kendi kalbini arayan narin bir şaheser!
STEAMPUNK BİLİMKURGU GÖSTERİSİ OLARAK BAŞLIYOR
Gerçeküstücü Çek sinemasının ustası Karel Zeman’ın vizyonunu taşıyan 1.66:1 formatında özgün bir steampunk bilimkurgu gösterisi gibi başlar anlatı. Ama zamanla Lanthimos’un peşine düştüğü pastoral parçalar üzerinden ‘seks ve şiddet’ tablolarının benzersiz keşfine uzanır yaşananlar. Bu da fazlasıyla serbest bir şekilde canlanır.
Bella Baxter’ın dirilişi ve natüralist yeniden doğumu niyetine oradan buraya atlaması göz kamaştırıcı görüntülerle karşılık bulur. “Poor Things”in (2023) ‘zavallılar’ için aradıkları taşranın aslında bir çeşit yeniden canlandırılmasıdır. Fazlasıyla şiirsel epizot aralarıyla yapılanlar da sarsıcı bir illüzyonun üzerine gider detaycı bir görsellik yoluyla.
‘FRANKENSTEIN’IN GELİNİ’NİN POSTMODERN REENKARNASYONU
1818’de Mary Shelley’nin yazdığı roman “Frankenstein”ın Gelini” (“The Bride of Frankenstein”, 1935) ile aslında özgün bir seri üretime malzeme edilmişti. Orada ‘feminist frankenstein filmi’ klasiği aslında Universal’ın ilk yıllarında arşivlik hale gelmişti. Burada ise Bella karakterinin fettan, tutkulu ve vahşi hale geldiğini görüyoruz.
1985’te X Kuşağı’nın “The Bride”da Frank Roddam’ın Jennifer Beals ve Sting’li modern ‘Eva’ tiplemesinin postmodernizmde daha iddialı halini duyuruyor. Ona Z kuşağından kardeş olarak gelen şiir gibi bir yapıyı izliyoruz. Willem Dafoe’nun Dr. Frankenstein’ının Bella Baxter’la ilişkisinin neredeyse ‘ensest-pedofili’ye kayacak kadar ileri gittiği aslında bir ‘cinsel istismar’ hali var burada.
‘GÜZEL VE ÇİRKİN’ ESİNTİLERİ DE TAŞIYOR
Yönetmen, kaynakları arasında Zeman’ı merkeze yerleştirebilir. Görsel efektler, yapım tasarımı ve daha fazlası onun “Ölümcül İcat” (“Invention for Destruction”, 1958) adlı ilk steampunk bilimsel deney filmi klasiğini akla getiriyor. Onun modeli üzerinden bir “Frankenstein’ın Gelini” yinelemesini, şiirsel parçalar eşliğinde bize yansırken görüyoruz.
Elsa Lanchester’ın Mary Shelley’sinin yerine Emma Stone’un oynadığı Bella, aslında Barbot de Villeneuve’ün 18. yüzyılda yazdığı ‘Güzel ve Çirkin’ masalından da esintiler taşıyarak geçiyor. Bu sayede Cocteau’nun 1946 tarihli ilk uyarlaması akla gelebiliyor.
YENİ MİLENYUMDA ARANAN FRANKENSTEIN FİLMİ BULUNDU!
Fakat Lanthimos’un esasen Alasdair Gray’in 1992 tarihli İskoç edebiyatı ürünü eserinin sarhoş edici tasarımları burada görsel açıdan doğrudan yansıtılıyor. Bella’nın halet-i ruhiyesi bu sayede aslında bir yerden sonra metoo döneminin frankenstein filmi modelini yaratma arayışını göz kamaştırıcı hale getiriyor.
Burton’un 28 yıl sonra gelen “Frankenweenie” (2012) yinelemesinden “Franskentein’s Army”ye (2013), “Frankenstein: Ölümsüzlerin Savaşı”ndan (“I, Frankenstein”, 2014) “Victor Frankenstein”a (2015) uzanan seri üretim hamleleri 1990’lardaki Branagh’ın modern uyarlaması kadar iddialı olmamıştı. Laugier’nin serbest Yeni Fransız Aşırılığı ürünü “İşkence Odası” (“Martyrs”, 2008) en kalıcı denemeydi.
ŞİİR GİBİ KARELERLE GÖZ KAMAŞTIRMA KURALI KOYUYOR
Lanthimos, “Kutsal Geyiğin Ölümü”nde (“The Killing of a Sacred Deer”, 2017) bedensel korku modeli yaratırken “Sarayın Gözdesi”nde (“The Favourite”, 2018) kendi “Barry Lyndon”ına (1975) imza atarken hep model arayışıyla bunu yapmıştı. Burada da şiir gibi karelerden oluşan, lineer akmayan bir şahesere imza atıyor. Adeta kendi narin bedenini arayan öznel bir arayışın adını koyuyor.
Robbie Ryan’ın balıkgözü objektifleriyle siyah-beyaz ve renklide sersemleten anlar, ‘yasaklı bahçe’ kopmuş mitolojik enstantaneler büyülüyor. Benzersiz görüntülerle Yunan Yeni Dalgası’nın öncüsünün başka bir seviyeye, ustalık dönemine “Kutsal Geyiğin Ölümü” ile İngilizce geçiş yaptığı yerden alıyoruz. Orada da ciddi bir Cronenberg-Kubrick kırması hal vardı. Röntgencilik bu kez animasyon-kurmaca kırması bir hal alıyor.
‘INVENTION FOR DESTRUCTION’ İLE ‘KISS ME MONSTER’ ARASINDAKİ O SARSICI KÖPRÜ
Burada ise akım dışı Zeman’a, ülkenin Cocteau’suna Çek Yeni Dalgası’nın öncülüne sürekli tartışılan İspanyol yönetmen Jesus Franco’nun cinsel istismar filmlerinin yapısı ekleniyor cesur bir şekilde! Aslında burada bilimsel deney/frankenstein filmi görünümlü, Bride of Franensketin reenkarnasyonu eklektik bir cinsel fantezi filmi görüyoruz. Epizodik olmasıyla benzersiz hale geliyor.
“Kiss Me Monster” (“Küss Mich, Monster”, 1969) ile “Ölümcül İcat” arasında sarsıcı bir köprü kuruluyor. Bella’nın bir Franco karakteri olarak kült başkaldırısı sarhoş ediyor. Aralara giren şiir niyetine epizot araları ise Emma Stone’un cinsel kimlik mücadelesine kadar giden seks hayatını, metoo ve Obama sonrasında daha cesur ve iddialı hale getiriyor. ‘Zavallılık’ altında olabilecek en cinsellik yüklü parçaların üst üste gelip göz kamaştırdığına tanıklık ediyoruz.
‘HAYATINI YAŞAMAK’ MODELİNDE POSTMODERN ARAYIŞ
Lanthimos’un bilim-insan ilişkisiyle ilgili İngilizce filmlerine aşinayız. Ancak burada yıkıp dökme yaparken aslında Emma Stone’un kişisel mücadelesini de benzersiz karelerle, balıkgözü ve objektif bozulumu niyetine aşırı geniş bir şekilde gözlemliyoruz. Adeta ‘zavallı şeyler’in pastoral dehlizlerle duyusal bir atmosferin parçası olarak bize sunulmasına tanıklık ediyoruz.
Epizodik anlatı Griffith’in “Hoşgörüsüzlük” (“Intolerance”, 1916) yıllarından kopmuş gibi değil. Aksine Godard’ın “Hayatını Yaşamak”ı (“Vivre Sa Vie”, 1962) gibi eklektik ve yapıbozucu. Bu duruş da aslında sarhoş edici evrende model yaratma arayışına dikkat çekiliyor. Bella Baxter karakteri yıllar geçtikçe bir feminist/dişi frankenstein olarak anılacaktır.
HER KARESİ BENZERSİZ ANLARLA ÖRÜLÜ BİR USTALIK GÖSTERİSİ
Bir resimli romandan da, bir genelevden de, bir bilimsel deneyden de kopmuş olabileceğine inandıran eklektik mücadele ‘model’ arayışına dikkat çekiyor. Lanthimos, Ryan, Lamprinos ve alternatif besteciden öylesine besleniyor ki gerçekten akıl sır erdirmek mümkün değil. Her karesi benzersiz sahnelerle örülü bir ustalık gösterisi “Poor Things”.
Şiir gibi, hayran bırakıyor, içine girince çıkmak istemiyorsunuz. Feminist steampunk frankenstein filmi başyapıtına rahatlıkla dönüşecektir. İlk izleyişte adını koyamadığınız reçeteler koyuyor ortaya. Ancak lineer akışı yıkan, tersine kurulmuş epizodik anlatıyla göz kamaştırıyor.
DUYUSAL VE ŞİİRSEL DÖNEM ATMOSFERİ EŞSİZ
Bella’nın finalde ‘Poor Things’in adının konduğu çizgi romansı evreni, şehvet ve tutku yüklü fazlasıyla. Etrafındakilerle cinsel hayatına giriş-çıkış ararken ciddi anlamda postmodern bir frankenstein filmi güncellemesine dönüşüyor. “Frankenstein’ın Gelini”nin android kuşağı için yeniden çekilmesinin düşünüldüğü bir dönemde Lanthimos bu seri üretime karşı çıkıp o alt türde kendi benzersiz başyapıtına imza atıyor. Onu Gyllenhall uyarlayacakken ciddi bir başkaldırı!
Duyusal ve şiirsel sahneler arasında gövde gösterisi niyetine, orijinalliğini her anında daha da arttıran bir film. “Poor Things”, Zeman-Franco kırması yapısıyla, görsel efekt-yapım tasarımı-kostüm birlikteliğinden çıkarttığı o özenli McNamara usulü özgün dönem atmosferiyle her daim hatırlanacaktır!
NARİN BAŞYAPIT, KENDİ KALBİNİ ARIYOR
Film hikaye kurgusuyla eklektik bir şekilde oynama ufuk açıcılığı, bundan aldığı çığır açıcı eylemlerle hatıralarda kalacak. Adeta bir ‘steampunk bilimkurgu evreni’nde reenkarne olabilen epizodik bir çizgi roman karakteri niyetine Bayan Frankenstein’ı keşfe çıkıyor. Onun uyanışları ise ormanda masalsı halleriyle ‘tutku’ ve ‘teknoloji’ üzerinden çığır açıyor.
Bu durum da aslında yönetmenin en çok görsel efekt içerirken bunu bütçeye yansıtmayan bir duruşla modelleme arzusu getiriyor. Modelinde Egoyan’dan Haneke’ye uzanan röntgencilik her daim olan bir Yunan sineması ustasının olgun ve eklektik hezeyanları, pastoral ve büyülü! Kendi kalbini arayan “Poor Things”, ikonik isminin de katkısıyla narin bir başyapıta dönüşecektir.
STEAMPUNK BİLİMKURGU GÖSTERİSİ OLARAK BAŞLIYOR
Gerçeküstücü Çek sinemasının ustası Karel Zeman’ın vizyonunu taşıyan 1.66:1 formatında özgün bir steampunk bilimkurgu gösterisi gibi başlar anlatı. Ama zamanla Lanthimos’un peşine düştüğü pastoral parçalar üzerinden ‘seks ve şiddet’ tablolarının benzersiz keşfine uzanır yaşananlar. Bu da fazlasıyla serbest bir şekilde canlanır.
Bella Baxter’ın dirilişi ve natüralist yeniden doğumu niyetine oradan buraya atlaması göz kamaştırıcı görüntülerle karşılık bulur. “Poor Things”in (2023) ‘zavallılar’ için aradıkları taşranın aslında bir çeşit yeniden canlandırılmasıdır. Fazlasıyla şiirsel epizot aralarıyla yapılanlar da sarsıcı bir illüzyonun üzerine gider detaycı bir görsellik yoluyla.
‘FRANKENSTEIN’IN GELİNİ’NİN POSTMODERN REENKARNASYONU
1818’de Mary Shelley’nin yazdığı roman “Frankenstein”ın Gelini” (“The Bride of Frankenstein”, 1935) ile aslında özgün bir seri üretime malzeme edilmişti. Orada ‘feminist frankenstein filmi’ klasiği aslında Universal’ın ilk yıllarında arşivlik hale gelmişti. Burada ise Bella karakterinin fettan, tutkulu ve vahşi hale geldiğini görüyoruz.
1985’te X Kuşağı’nın “The Bride”da Frank Roddam’ın Jennifer Beals ve Sting’li modern ‘Eva’ tiplemesinin postmodernizmde daha iddialı halini duyuruyor. Ona Z kuşağından kardeş olarak gelen şiir gibi bir yapıyı izliyoruz. Willem Dafoe’nun Dr. Frankenstein’ının Bella Baxter’la ilişkisinin neredeyse ‘ensest-pedofili’ye kayacak kadar ileri gittiği aslında bir ‘cinsel istismar’ hali var burada.
‘GÜZEL VE ÇİRKİN’ ESİNTİLERİ DE TAŞIYOR
Yönetmen, kaynakları arasında Zeman’ı merkeze yerleştirebilir. Görsel efektler, yapım tasarımı ve daha fazlası onun “Ölümcül İcat” (“Invention for Destruction”, 1958) adlı ilk steampunk bilimsel deney filmi klasiğini akla getiriyor. Onun modeli üzerinden bir “Frankenstein’ın Gelini” yinelemesini, şiirsel parçalar eşliğinde bize yansırken görüyoruz.
Elsa Lanchester’ın Mary Shelley’sinin yerine Emma Stone’un oynadığı Bella, aslında Barbot de Villeneuve’ün 18. yüzyılda yazdığı ‘Güzel ve Çirkin’ masalından da esintiler taşıyarak geçiyor. Bu sayede Cocteau’nun 1946 tarihli ilk uyarlaması akla gelebiliyor.
YENİ MİLENYUMDA ARANAN FRANKENSTEIN FİLMİ BULUNDU!
Fakat Lanthimos’un esasen Alasdair Gray’in 1992 tarihli İskoç edebiyatı ürünü eserinin sarhoş edici tasarımları burada görsel açıdan doğrudan yansıtılıyor. Bella’nın halet-i ruhiyesi bu sayede aslında bir yerden sonra metoo döneminin frankenstein filmi modelini yaratma arayışını göz kamaştırıcı hale getiriyor.
Burton’un 28 yıl sonra gelen “Frankenweenie” (2012) yinelemesinden “Franskentein’s Army”ye (2013), “Frankenstein: Ölümsüzlerin Savaşı”ndan (“I, Frankenstein”, 2014) “Victor Frankenstein”a (2015) uzanan seri üretim hamleleri 1990’lardaki Branagh’ın modern uyarlaması kadar iddialı olmamıştı. Laugier’nin serbest Yeni Fransız Aşırılığı ürünü “İşkence Odası” (“Martyrs”, 2008) en kalıcı denemeydi.
ŞİİR GİBİ KARELERLE GÖZ KAMAŞTIRMA KURALI KOYUYOR
Lanthimos, “Kutsal Geyiğin Ölümü”nde (“The Killing of a Sacred Deer”, 2017) bedensel korku modeli yaratırken “Sarayın Gözdesi”nde (“The Favourite”, 2018) kendi “Barry Lyndon”ına (1975) imza atarken hep model arayışıyla bunu yapmıştı. Burada da şiir gibi karelerden oluşan, lineer akmayan bir şahesere imza atıyor. Adeta kendi narin bedenini arayan öznel bir arayışın adını koyuyor.
Robbie Ryan’ın balıkgözü objektifleriyle siyah-beyaz ve renklide sersemleten anlar, ‘yasaklı bahçe’ kopmuş mitolojik enstantaneler büyülüyor. Benzersiz görüntülerle Yunan Yeni Dalgası’nın öncüsünün başka bir seviyeye, ustalık dönemine “Kutsal Geyiğin Ölümü” ile İngilizce geçiş yaptığı yerden alıyoruz. Orada da ciddi bir Cronenberg-Kubrick kırması hal vardı. Röntgencilik bu kez animasyon-kurmaca kırması bir hal alıyor.
‘INVENTION FOR DESTRUCTION’ İLE ‘KISS ME MONSTER’ ARASINDAKİ O SARSICI KÖPRÜ
Burada ise akım dışı Zeman’a, ülkenin Cocteau’suna Çek Yeni Dalgası’nın öncülüne sürekli tartışılan İspanyol yönetmen Jesus Franco’nun cinsel istismar filmlerinin yapısı ekleniyor cesur bir şekilde! Aslında burada bilimsel deney/frankenstein filmi görünümlü, Bride of Franensketin reenkarnasyonu eklektik bir cinsel fantezi filmi görüyoruz. Epizodik olmasıyla benzersiz hale geliyor.
“Kiss Me Monster” (“Küss Mich, Monster”, 1969) ile “Ölümcül İcat” arasında sarsıcı bir köprü kuruluyor. Bella’nın bir Franco karakteri olarak kült başkaldırısı sarhoş ediyor. Aralara giren şiir niyetine epizot araları ise Emma Stone’un cinsel kimlik mücadelesine kadar giden seks hayatını, metoo ve Obama sonrasında daha cesur ve iddialı hale getiriyor. ‘Zavallılık’ altında olabilecek en cinsellik yüklü parçaların üst üste gelip göz kamaştırdığına tanıklık ediyoruz.
‘HAYATINI YAŞAMAK’ MODELİNDE POSTMODERN ARAYIŞ
Lanthimos’un bilim-insan ilişkisiyle ilgili İngilizce filmlerine aşinayız. Ancak burada yıkıp dökme yaparken aslında Emma Stone’un kişisel mücadelesini de benzersiz karelerle, balıkgözü ve objektif bozulumu niyetine aşırı geniş bir şekilde gözlemliyoruz. Adeta ‘zavallı şeyler’in pastoral dehlizlerle duyusal bir atmosferin parçası olarak bize sunulmasına tanıklık ediyoruz.
Epizodik anlatı Griffith’in “Hoşgörüsüzlük” (“Intolerance”, 1916) yıllarından kopmuş gibi değil. Aksine Godard’ın “Hayatını Yaşamak”ı (“Vivre Sa Vie”, 1962) gibi eklektik ve yapıbozucu. Bu duruş da aslında sarhoş edici evrende model yaratma arayışına dikkat çekiliyor. Bella Baxter karakteri yıllar geçtikçe bir feminist/dişi frankenstein olarak anılacaktır.
HER KARESİ BENZERSİZ ANLARLA ÖRÜLÜ BİR USTALIK GÖSTERİSİ
Bir resimli romandan da, bir genelevden de, bir bilimsel deneyden de kopmuş olabileceğine inandıran eklektik mücadele ‘model’ arayışına dikkat çekiyor. Lanthimos, Ryan, Lamprinos ve alternatif besteciden öylesine besleniyor ki gerçekten akıl sır erdirmek mümkün değil. Her karesi benzersiz sahnelerle örülü bir ustalık gösterisi “Poor Things”.
Şiir gibi, hayran bırakıyor, içine girince çıkmak istemiyorsunuz. Feminist steampunk frankenstein filmi başyapıtına rahatlıkla dönüşecektir. İlk izleyişte adını koyamadığınız reçeteler koyuyor ortaya. Ancak lineer akışı yıkan, tersine kurulmuş epizodik anlatıyla göz kamaştırıyor.
DUYUSAL VE ŞİİRSEL DÖNEM ATMOSFERİ EŞSİZ
Bella’nın finalde ‘Poor Things’in adının konduğu çizgi romansı evreni, şehvet ve tutku yüklü fazlasıyla. Etrafındakilerle cinsel hayatına giriş-çıkış ararken ciddi anlamda postmodern bir frankenstein filmi güncellemesine dönüşüyor. “Frankenstein’ın Gelini”nin android kuşağı için yeniden çekilmesinin düşünüldüğü bir dönemde Lanthimos bu seri üretime karşı çıkıp o alt türde kendi benzersiz başyapıtına imza atıyor. Onu Gyllenhall uyarlayacakken ciddi bir başkaldırı!
Duyusal ve şiirsel sahneler arasında gövde gösterisi niyetine, orijinalliğini her anında daha da arttıran bir film. “Poor Things”, Zeman-Franco kırması yapısıyla, görsel efekt-yapım tasarımı-kostüm birlikteliğinden çıkarttığı o özenli McNamara usulü özgün dönem atmosferiyle her daim hatırlanacaktır!
NARİN BAŞYAPIT, KENDİ KALBİNİ ARIYOR
Film hikaye kurgusuyla eklektik bir şekilde oynama ufuk açıcılığı, bundan aldığı çığır açıcı eylemlerle hatıralarda kalacak. Adeta bir ‘steampunk bilimkurgu evreni’nde reenkarne olabilen epizodik bir çizgi roman karakteri niyetine Bayan Frankenstein’ı keşfe çıkıyor. Onun uyanışları ise ormanda masalsı halleriyle ‘tutku’ ve ‘teknoloji’ üzerinden çığır açıyor.
Bu durum da aslında yönetmenin en çok görsel efekt içerirken bunu bütçeye yansıtmayan bir duruşla modelleme arzusu getiriyor. Modelinde Egoyan’dan Haneke’ye uzanan röntgencilik her daim olan bir Yunan sineması ustasının olgun ve eklektik hezeyanları, pastoral ve büyülü! Kendi kalbini arayan “Poor Things”, ikonik isminin de katkısıyla narin bir başyapıta dönüşecektir.