BiZE DE BEKLERiZ #50: PREDESTINATION
25/08/2015 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 7.5
|

Sanki “5 No’lu Mezbaha”nın aksiyon görmüş 80’ler şubesi, “Tetikçiler”in kardeşi ya da “İçimdeki Deri”-“Başlangıç” buluşmasının zaman yolculuğu filmi versiyonu… “Predestination”, alt türünde yaratıcı ve siyasi bir senaryoyla yola çıkıyor. 2000’lerin ilk 15 yılının en kayda değer zaman yolculuğu filmlerinden biri olarak hatırlanmayı hak ediyor.
Distopik vampir bilimkurgusu “Vampir İmparatorluğu” (“Daybreakers”, 2009) ve çöllerde geçen kült zombi komedisi “Undead” (2003) ile tanınan bir yönetmen ikilisi… Alman asıllı Avustralyalı Spierig Kardeşler, aynen Peter Jackson örneğinde görüldüğü gibi görsel efektlerle oynayarak tür sinemasında artistik patinaj yapmayı severler.
PREDESTINATION PARADOKSU İLE GEÇMİŞİ DEĞİŞTİRME
Burada da sinemada “Destination Moon” (1950), “Yıldız Gemisi Askerleri” (“Starship Troopers”, 1997) ile bilinen Robert A. Heinlein’in 1959 tarihli kısa hikayesi ‘All You Zombies’i perdeye uyarlıyorlar. “Predestination”ı (2014) izleyenler 80’lerde çekildiğini düşünebilirler. Zira 70’lerde start alırken, 40’lara, 60’lara, 80’lere atlıyor. Ama son 20 yıla asla uğramıyor. Bunun da sebebi bu yıllardaki siyasi atmosferleri de takip eden zamansal oyuklardan beslenmek sanki.
Film, ‘predestination paradoksu’ ya da ‘çapraz bağlama paradoksu’ (bootstrap paradox) kavramlarının izini sürüyor. Bunlar, büyük oranda gelecekteki bir olayın geçmişteki bir enstantanenin sebebi olmasını inceliyor. Aslında zaman yolculuğu filmlerinde gördüğümüz incelemelerle yüzleşiyoruz. Ama Heinlein’ın kıvrak zekasını görmezden gelemeyiz. Filmde kağıt üstünde iki ana karakter var: Biri zaman ajanı (Ethan Hawke), diğeri ise evlenmemiş bir anne (Sarah Snook) olarak anılıyor. Böylesi gizemli isimler döngüyü anlamlandırma sözü veriyor. Tesadüflerle geleceği, geçmişi değiştirme özellikle de 80’lerden itibaren çokça karşımıza çıktı.
FİLM OBJESİ VE ZAMAN YOLCULUĞU FİLMİ FORMÜLÜ
Burada da H.G. Wells’in “Zaman Makinesi” (“The Time Machine”, 1960) uyarlamasındaki kadar eski moda olmasa da, külüstür bir zaman makinesi var. İnsanlar şifreli bir keman kutusunu programlayarak yolculuk ediyor. Bu da sanki “Desperado”dan (1995) kopup gelen nostaljik bir film objesine tekabül ediyor. Tek fark gitar kutusunun keman kutusuna dönüşmesi… MacGuffin, demode gözüküyor, ama bozulması kolay değil.
Spierig Kardeşler, aslında “Zaman Polisi” (“Timecop”, 1994), “Trancers” (1984) gibi zaman dilimleri arasında dolaşabilen ‘polis’ mantığını ellerine alıyorlar. Ama bunu bir Soğuk Savaş ya da Nükleer Savaş casusluğuna çeviriyorlar. Bunun ötesinde Amerika’da 70’lerde terörün artmasının sebepleri araştırılıyor. Karakterlere isim takılmıyor. Anlatıcı olarak barmenin karşısında oturan kadınsı adam devreye girebiliyor. Filmin ‘predestination’ hamlesi bu olağan anlatı metoduyla aydınlatıcı hale geliyor.
‘İÇİMDEKİ DERİ’, ‘5 NO’LU MEZBAHA’ ESİNTİLERİ
Aslında ortada mucizevi bir estetik ameliyat gerçeği var. Amerikan hükümetinin savaşla imtihanında ‘Spacecorp’ adlı şirket bir kapitalizm nesnesi ya da silah. 40’lardan itibaren faaliyet gösteren bu kurumun hedefi güçlü kadınları erkekleştirmek, bu sayede de bir çeşit teknolojik ajan üretmek… Bu noktada “The Face of Another” (“Tanin No Kao”, 1966), “Eyes Without a Face” (“Les Yeux Sans Visage”, 1960) gibi ‘bilimsel deney filmi’nin 60’larda çıkardığı ilginç örnekler akla geliyor. Almodovar’ın “İçimdeki Deri”sinin (“La Piel Que Habito”, 2011) bu işi cinsiyet değiştirme eylemi bunlardan daha yakın akraba sanki.
Zamanda oyuklar açma açısından yazarlık yapan ana karaktere “5 No’lu Mezbaha”nın (“Slaughterhouse-Five”, 1972) gözünü farklı dilimlerde açan bilge Billy Pilgrim’inin işlevi yükleniyor. Ama onun karamsar 70’ler portresi sanki 80’lerde türe giren aksiyonla ve dövüş koreografileriyle sarılıyor. Hawke, iyi çekilmiş sahnelerde farklı dönemlerdeki temsilleriyle mücadele ediyor.
DIŞ POLİTİKALAR TERÖRÜ BESLİYOR
“Predestination”, sanki sürekli değişmeye programlanan insanoğlunun zaman yolculuğu keşfi niteliğinde. 40’lı, 50’li yıllardaki nükleer silah üretimini, militarist dış politikaları, yeni bir mahluk yaratma arzusunu, dolaylı yoldan terörün çıkış noktası olarak gösteriyor. Alternatif bir tarih çalışmasıyla işin ucunu cinsiyetçiliğe kadar götüren bir söylem var. 60’larda kadın ve eşcinsel hareketleri yapılmadan önce burada söylenenler manidar.
Spierig Kardeşler ‘kiralık katil bilimkurgusu’ “Tetikçiler” (“Looper”, 2012) ile kardeş. Ama onun kadar “Matrix” (“The Matrix”, 1999) sonrası döneme uygun bir öyküyü izlemiyor. Aksine bilimsel deneylerin hakim olduğu bir tür dünyasının dışavurumuna dönüşüyor. Fütüristik şirket tanımı, televizyonlardan nesnelerine kadar “Otomatik Portakal”ın (“A Clockwork Orange”, 1972) mimarisine yakın.
Sanki 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve Nükleer Savaş yıllarının tuhaf şirketlerinin akıl almaz işlemleri burada ana mesele... Önceden planlanan ‘durak’ların da peşine hain yaratıcılar, teknolojik Frankenstein’lar tarafından bir ajan gönderiliyor. 2000’lerde artan terörün sanki bir ‘içimize/tarihimize bakalım’ alegorisi canlanıyor. “Predestination”, “Başlangıç”ın (“Inception”, 2010) zaman yolculuğu filmi şubesi olarak da anılabilir.
Distopik vampir bilimkurgusu “Vampir İmparatorluğu” (“Daybreakers”, 2009) ve çöllerde geçen kült zombi komedisi “Undead” (2003) ile tanınan bir yönetmen ikilisi… Alman asıllı Avustralyalı Spierig Kardeşler, aynen Peter Jackson örneğinde görüldüğü gibi görsel efektlerle oynayarak tür sinemasında artistik patinaj yapmayı severler.
PREDESTINATION PARADOKSU İLE GEÇMİŞİ DEĞİŞTİRME
Burada da sinemada “Destination Moon” (1950), “Yıldız Gemisi Askerleri” (“Starship Troopers”, 1997) ile bilinen Robert A. Heinlein’in 1959 tarihli kısa hikayesi ‘All You Zombies’i perdeye uyarlıyorlar. “Predestination”ı (2014) izleyenler 80’lerde çekildiğini düşünebilirler. Zira 70’lerde start alırken, 40’lara, 60’lara, 80’lere atlıyor. Ama son 20 yıla asla uğramıyor. Bunun da sebebi bu yıllardaki siyasi atmosferleri de takip eden zamansal oyuklardan beslenmek sanki.
Film, ‘predestination paradoksu’ ya da ‘çapraz bağlama paradoksu’ (bootstrap paradox) kavramlarının izini sürüyor. Bunlar, büyük oranda gelecekteki bir olayın geçmişteki bir enstantanenin sebebi olmasını inceliyor. Aslında zaman yolculuğu filmlerinde gördüğümüz incelemelerle yüzleşiyoruz. Ama Heinlein’ın kıvrak zekasını görmezden gelemeyiz. Filmde kağıt üstünde iki ana karakter var: Biri zaman ajanı (Ethan Hawke), diğeri ise evlenmemiş bir anne (Sarah Snook) olarak anılıyor. Böylesi gizemli isimler döngüyü anlamlandırma sözü veriyor. Tesadüflerle geleceği, geçmişi değiştirme özellikle de 80’lerden itibaren çokça karşımıza çıktı.
FİLM OBJESİ VE ZAMAN YOLCULUĞU FİLMİ FORMÜLÜ
Burada da H.G. Wells’in “Zaman Makinesi” (“The Time Machine”, 1960) uyarlamasındaki kadar eski moda olmasa da, külüstür bir zaman makinesi var. İnsanlar şifreli bir keman kutusunu programlayarak yolculuk ediyor. Bu da sanki “Desperado”dan (1995) kopup gelen nostaljik bir film objesine tekabül ediyor. Tek fark gitar kutusunun keman kutusuna dönüşmesi… MacGuffin, demode gözüküyor, ama bozulması kolay değil.
Spierig Kardeşler, aslında “Zaman Polisi” (“Timecop”, 1994), “Trancers” (1984) gibi zaman dilimleri arasında dolaşabilen ‘polis’ mantığını ellerine alıyorlar. Ama bunu bir Soğuk Savaş ya da Nükleer Savaş casusluğuna çeviriyorlar. Bunun ötesinde Amerika’da 70’lerde terörün artmasının sebepleri araştırılıyor. Karakterlere isim takılmıyor. Anlatıcı olarak barmenin karşısında oturan kadınsı adam devreye girebiliyor. Filmin ‘predestination’ hamlesi bu olağan anlatı metoduyla aydınlatıcı hale geliyor.
‘İÇİMDEKİ DERİ’, ‘5 NO’LU MEZBAHA’ ESİNTİLERİ
Aslında ortada mucizevi bir estetik ameliyat gerçeği var. Amerikan hükümetinin savaşla imtihanında ‘Spacecorp’ adlı şirket bir kapitalizm nesnesi ya da silah. 40’lardan itibaren faaliyet gösteren bu kurumun hedefi güçlü kadınları erkekleştirmek, bu sayede de bir çeşit teknolojik ajan üretmek… Bu noktada “The Face of Another” (“Tanin No Kao”, 1966), “Eyes Without a Face” (“Les Yeux Sans Visage”, 1960) gibi ‘bilimsel deney filmi’nin 60’larda çıkardığı ilginç örnekler akla geliyor. Almodovar’ın “İçimdeki Deri”sinin (“La Piel Que Habito”, 2011) bu işi cinsiyet değiştirme eylemi bunlardan daha yakın akraba sanki.
Zamanda oyuklar açma açısından yazarlık yapan ana karaktere “5 No’lu Mezbaha”nın (“Slaughterhouse-Five”, 1972) gözünü farklı dilimlerde açan bilge Billy Pilgrim’inin işlevi yükleniyor. Ama onun karamsar 70’ler portresi sanki 80’lerde türe giren aksiyonla ve dövüş koreografileriyle sarılıyor. Hawke, iyi çekilmiş sahnelerde farklı dönemlerdeki temsilleriyle mücadele ediyor.
DIŞ POLİTİKALAR TERÖRÜ BESLİYOR
“Predestination”, sanki sürekli değişmeye programlanan insanoğlunun zaman yolculuğu keşfi niteliğinde. 40’lı, 50’li yıllardaki nükleer silah üretimini, militarist dış politikaları, yeni bir mahluk yaratma arzusunu, dolaylı yoldan terörün çıkış noktası olarak gösteriyor. Alternatif bir tarih çalışmasıyla işin ucunu cinsiyetçiliğe kadar götüren bir söylem var. 60’larda kadın ve eşcinsel hareketleri yapılmadan önce burada söylenenler manidar.
Spierig Kardeşler ‘kiralık katil bilimkurgusu’ “Tetikçiler” (“Looper”, 2012) ile kardeş. Ama onun kadar “Matrix” (“The Matrix”, 1999) sonrası döneme uygun bir öyküyü izlemiyor. Aksine bilimsel deneylerin hakim olduğu bir tür dünyasının dışavurumuna dönüşüyor. Fütüristik şirket tanımı, televizyonlardan nesnelerine kadar “Otomatik Portakal”ın (“A Clockwork Orange”, 1972) mimarisine yakın.
Sanki 2. Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve Nükleer Savaş yıllarının tuhaf şirketlerinin akıl almaz işlemleri burada ana mesele... Önceden planlanan ‘durak’ların da peşine hain yaratıcılar, teknolojik Frankenstein’lar tarafından bir ajan gönderiliyor. 2000’lerde artan terörün sanki bir ‘içimize/tarihimize bakalım’ alegorisi canlanıyor. “Predestination”, “Başlangıç”ın (“Inception”, 2010) zaman yolculuğu filmi şubesi olarak da anılabilir.
NE DURUMDA?
Pinema’nın elinde, vizyona girmedi, festivallere uğramadı. DVD’sinin de çıkmayacağı neredeyse kesin gibi. Edinmek için amazon.com ve amazon.co.uk’yi deneyebilirsiniz.