'GÜZELLİĞİN PORTRESİ': GÜZELLİK Mİ, YARATICILIK MI?
FİLMİN NOTU: 4.5
|
Umur Turagay’ın “Karşık Pizza” ve “İkimizin Yerine”den sonra üçüncü sinema filmi… “Güzelliğin Portresi”, günümüz yerli korku sinemasının içinde bakınca bir saygınlığı olsa da ‘deja vu’ hissi yaratan bir yapıt.
KORECE SENARYONUN YERLİ VERSİYONU
Korku-gerilim sinemasının tarihi ‘perili ev’ ve ‘resim tablosu’ motiflerinin sayısız kullanımına açılmıştır. 1920-1950 arasında klasik perili ev filmleri aktifti. 50’lerin sonunda itibaren ise bu alt-alttürü yenileme çabası devreye girdi. Bunlar arasında gotik korku filmleri de önemli bir rol oynadı. “Güzelliğin Portresi” (2019), sanki bu damarın 70’lerdeki ‘modern perili ev filmi’ şubesine dahil oluyor.
Açıkçası açılış sekansında Feridun Düzağaç’ın resim yaparken bir hayalet tarafından öldürülmesi filmi anlamlı bir gizeme malzeme ediyor. Umur Turagay, “Karışık Pizza” (1998) ve “İkimizin Yerine” (2016) ile ‘kara komedi’ ve ‘aşk filmi’ türlerinde reklam estetiğini hissettirmesiyle övünen bir isimdir. Ama vasat denemelerin ötesine geçememiştir. Üçüncü uzunda aynı standartta devam ediyor. Pınar Bulut-Onur Koralp’in senaryosu, CJ Entertainment için Türkiye’ye özel olarak verilen Korece metnin Türkçesi.
BİRKAN SOKULLU UCUZ SAHNE KİMLİĞİNİN DIŞINA ÇIKAMIYOR
“Güzelliğin Portresi”, net bir yeniden çevrim değil. Ülkemizdeki seri üretim anlayışına girmiyor. Aksine kendi kulvarında rakipleriyle mücadele etmek için çaba gösteriyor. Burak Yerlikaya’nın sanat yönetimi filme ayrı bir boyut katıyor, özellikle bu devirde burjuva evinin modernize edilmesi, entelektüel bir dünyaya adapte olmamıza alan açması çok başarılı.
Bunun yanında Gizem Erman Soysaldı, Burçin Terzioğlu, Serkan Keskin de oyuncu kalitesini yükseltiyorlar. Ama Birkan Sokullu’ya başrolü vermek zaten dizi piyasasına uygun bir kitleyi garanti etmek anlamına geliyor. Sokullu, sinemada hiçbir şekilde becerikli olamayacak ‘pis sakallı yakışıklı kimliği’nin dışına çıkamıyor. Herkesi kontrol altına alması gerekirken yapay yapay konuşarak filmin sahiciliğini zannediliyor. Adeta yine bu yıl içinde oynadığı polisiye filmi “Kronoloji”deki (2019) benzer ucuz performansını devam ettiriyor. Senaryonun diyalogları onun ağzına hiç yakışmıyor üstelik.
UZAKDOĞU’DAKİ KORKUTMA NUMARALARINA KAYIYOR
Ama “Güzelliğin Portresi”nin Jean Epstein, Roger Corman uyarlamaları görmüş Usher’lerin Evi’nden, 1945’te başarılı bir sinema temsile sahip Oscar Wilde eseri ‘Dorian Gray’in Portresi’nden, Hitchcock’un gotik korku filmi başyapıtı “Rebecca”dan (1940) esinlendiği çok açık. Bunlardan farklı etkileri kendi üzerine monte ederek bir ‘güzelliğin portresi’ dokuma hedefi var.
İşin içine ‘perili ev filmi’, ‘gotik korku filmi’, ‘polisiye’ gibi türler giriyor. Ama korku numaraları genelde “Halka”dan (“Ringu”, 1998) itibaren bilinen Sadako ezberinin ötesi değil, ‘küçük kız’la korkutmanın ötesine geçemiyor. Buna balta imgesi de ekleniyor. Uzakdoğu’dan Hollywood’a da uyarlanan, Takashi Shimizu’nun 2000’de başlayan ‘Garez’ (‘Ju-on’) serisi ile Kim Jee-Woon’un “Karanlık Sırlar” (“Janghwa, Hongryeon”, 2003) gibi başarılı güncel örneklerle de yarışamıyor. Türkçe kolajla bunlar ile mücadele etmek kolay değil… Ama “Güzelliğin Portresi” sanki olabilecek bütün klişelerini kullanmış.
Aylin Zoi Tinel kurguyla her şeyi toparlamaya çabaladığında ise Jon Thomas’ın ‘sanat’ demeye bin şahit isteyen sinematografisi de seviyeyi dizi seviyesine düşürüyor. Bu da aslında her şeyden esinlenilmiş ‘geçmişin sırları’ temasının anlamlı ve görünür olmasını zorlaştırıyor.
‘BİZ BUNU DAHA ÖNCE GÖRMÜŞTÜK’ HİSSİYLE İZLENİYOR
Elbette ülkemizde ‘cin filmleri’nin sömürüldüğü korku piyasasında belli bir seviyenin sözünü vermek kaçınılmaz. Ama Umur Turagay gibi reklam ve dizi dışında bir alanda başarılı olması zor bir isme bu türde bir proje emanet etmek, ona güvenmek filmin genel sorunu gibi gözüküyor. Oyuncuların başarısızlığı da onu baltalayan ana unsur gibi.
Elbette ‘güzellik mi, yaratıcılık mı?’ sorusu ışığında sayısız yapılan egzersizi tekrarlamak da 127 dakikada önemsiz hale gelebiliyor bir yerden sonra. “Güzelliğin Portresi”, biz bunu daha önce görmüştük hissi ile izleniyor.
KORECE SENARYONUN YERLİ VERSİYONU
Korku-gerilim sinemasının tarihi ‘perili ev’ ve ‘resim tablosu’ motiflerinin sayısız kullanımına açılmıştır. 1920-1950 arasında klasik perili ev filmleri aktifti. 50’lerin sonunda itibaren ise bu alt-alttürü yenileme çabası devreye girdi. Bunlar arasında gotik korku filmleri de önemli bir rol oynadı. “Güzelliğin Portresi” (2019), sanki bu damarın 70’lerdeki ‘modern perili ev filmi’ şubesine dahil oluyor.
Açıkçası açılış sekansında Feridun Düzağaç’ın resim yaparken bir hayalet tarafından öldürülmesi filmi anlamlı bir gizeme malzeme ediyor. Umur Turagay, “Karışık Pizza” (1998) ve “İkimizin Yerine” (2016) ile ‘kara komedi’ ve ‘aşk filmi’ türlerinde reklam estetiğini hissettirmesiyle övünen bir isimdir. Ama vasat denemelerin ötesine geçememiştir. Üçüncü uzunda aynı standartta devam ediyor. Pınar Bulut-Onur Koralp’in senaryosu, CJ Entertainment için Türkiye’ye özel olarak verilen Korece metnin Türkçesi.
BİRKAN SOKULLU UCUZ SAHNE KİMLİĞİNİN DIŞINA ÇIKAMIYOR
“Güzelliğin Portresi”, net bir yeniden çevrim değil. Ülkemizdeki seri üretim anlayışına girmiyor. Aksine kendi kulvarında rakipleriyle mücadele etmek için çaba gösteriyor. Burak Yerlikaya’nın sanat yönetimi filme ayrı bir boyut katıyor, özellikle bu devirde burjuva evinin modernize edilmesi, entelektüel bir dünyaya adapte olmamıza alan açması çok başarılı.
Bunun yanında Gizem Erman Soysaldı, Burçin Terzioğlu, Serkan Keskin de oyuncu kalitesini yükseltiyorlar. Ama Birkan Sokullu’ya başrolü vermek zaten dizi piyasasına uygun bir kitleyi garanti etmek anlamına geliyor. Sokullu, sinemada hiçbir şekilde becerikli olamayacak ‘pis sakallı yakışıklı kimliği’nin dışına çıkamıyor. Herkesi kontrol altına alması gerekirken yapay yapay konuşarak filmin sahiciliğini zannediliyor. Adeta yine bu yıl içinde oynadığı polisiye filmi “Kronoloji”deki (2019) benzer ucuz performansını devam ettiriyor. Senaryonun diyalogları onun ağzına hiç yakışmıyor üstelik.
UZAKDOĞU’DAKİ KORKUTMA NUMARALARINA KAYIYOR
Ama “Güzelliğin Portresi”nin Jean Epstein, Roger Corman uyarlamaları görmüş Usher’lerin Evi’nden, 1945’te başarılı bir sinema temsile sahip Oscar Wilde eseri ‘Dorian Gray’in Portresi’nden, Hitchcock’un gotik korku filmi başyapıtı “Rebecca”dan (1940) esinlendiği çok açık. Bunlardan farklı etkileri kendi üzerine monte ederek bir ‘güzelliğin portresi’ dokuma hedefi var.
İşin içine ‘perili ev filmi’, ‘gotik korku filmi’, ‘polisiye’ gibi türler giriyor. Ama korku numaraları genelde “Halka”dan (“Ringu”, 1998) itibaren bilinen Sadako ezberinin ötesi değil, ‘küçük kız’la korkutmanın ötesine geçemiyor. Buna balta imgesi de ekleniyor. Uzakdoğu’dan Hollywood’a da uyarlanan, Takashi Shimizu’nun 2000’de başlayan ‘Garez’ (‘Ju-on’) serisi ile Kim Jee-Woon’un “Karanlık Sırlar” (“Janghwa, Hongryeon”, 2003) gibi başarılı güncel örneklerle de yarışamıyor. Türkçe kolajla bunlar ile mücadele etmek kolay değil… Ama “Güzelliğin Portresi” sanki olabilecek bütün klişelerini kullanmış.
Aylin Zoi Tinel kurguyla her şeyi toparlamaya çabaladığında ise Jon Thomas’ın ‘sanat’ demeye bin şahit isteyen sinematografisi de seviyeyi dizi seviyesine düşürüyor. Bu da aslında her şeyden esinlenilmiş ‘geçmişin sırları’ temasının anlamlı ve görünür olmasını zorlaştırıyor.
‘BİZ BUNU DAHA ÖNCE GÖRMÜŞTÜK’ HİSSİYLE İZLENİYOR
Elbette ülkemizde ‘cin filmleri’nin sömürüldüğü korku piyasasında belli bir seviyenin sözünü vermek kaçınılmaz. Ama Umur Turagay gibi reklam ve dizi dışında bir alanda başarılı olması zor bir isme bu türde bir proje emanet etmek, ona güvenmek filmin genel sorunu gibi gözüküyor. Oyuncuların başarısızlığı da onu baltalayan ana unsur gibi.
Elbette ‘güzellik mi, yaratıcılık mı?’ sorusu ışığında sayısız yapılan egzersizi tekrarlamak da 127 dakikada önemsiz hale gelebiliyor bir yerden sonra. “Güzelliğin Portresi”, biz bunu daha önce görmüştük hissi ile izleniyor.
'HAİN': SİCİLYA MAFYASININ İLK MUHBİRİNİN ÖYKÜSÜ
FİLMİN NOTU: 5.2
|
İtalya’da modern sinema yıllarında devreye giren Marco Bellocchio’nun 27. uzun metrajlı filmi. “Hain” (“Il Traditore”), mafya muhbiri Tommaso Buschetta’ya odaklanırken başrol performansı ve görsel titizliğiyle mest etse de süresi sebebiyle hantal ve orta halli bir biyografik filme dönüşüyor.
TARİHTEN ÖNEMLİ BİR SAYFAYI ARALIYOR
Sinemada muhbir hikayelerinin anlatılmasına alışığız. Bellocchio da burada Sicilya mafyalarının ilk itirafçısının (pentito) izini sürüyor. 1960’larda aktif olan 1928 doğumlu Tommasso Bruschetta’nın 80’lerdeki olgunluk ve ABD’ye yerleşme dönemi mercek altına alınıyor. Bellocchio’nun bütün ustalığını taşıyan film, tarihten bir sayfa aralamayı beceriyor.
Yönetmen, senaristliğini de üstlendiği filmleriyle aslında 60’lı 70’li yıllarda, modern sinemanın göbeğinde ün yapamamıştı. Daha özgün sinemacılara takılmıştı. Aksine 2009’de “Yenmek” (“Vincere”) adlı Mussolini’nin gizli aşığının hikayesini anlatan filmde ‘spagetti biyografi’ye adım atarak dikkat çekip zinde kaldığını göstermişti.
'SPAGETTI BIYOGRAFI’YE ZEYTİN DALI İLERİ GİDİYOR MU?
Aslında 2008’de “Il Divo” ile Sorrentino o konuda bir model oluşturup çığır açmıştı. Burada ise kısım kısım Giulio Andreotti’yi görüyoruz. Toni Servillo’nun içine girdiği kusursuz bir rol olmasa da ‘Guiseppe di Marca’ da bir şeyler yapmış. Bu göz kırpmaya karşın genel anlamda Bellochio klasik bir biyografi çekmek için uğraşmış.
Bu sebeple de filmi sahne sahne inceleyince bir özeni, kusursuzluğu hissediyoruz. Hollywood filmlerinde de oynamış Pierfrancesco Favino’nun unutulmaz performansı da tüylerimizi diken diken eden dönem portresine çok şey katıyor. Mahkemesinden sokağına kadar müziğin de işlevselliği kulağımızın pasını siliyor.
MAFYANIN İKİ KİLİT İSMİNE HAM KURGU UYGUN BULUNMUŞ
“Hain” (“Il Traditore”, 2019) büyük oranda süresiyle hantallaşmasıyla anılacak. Öncesinde açıklanan 135 dakika bile değil, 152 dakikada anca bitebiliyor. Bu da filmin orta halli olmasını sağlıyor. Bellocchio yaştan dolayı hayat parçalarını atmaya kıyamamış. “Yenmek”, “Uyuyan Güzel” (“Bella Adormentata”, 2012), “Sweet Dreams” (“Fai Bei Sogni”, 2016) gibi kurgusu tıkır tıkır işleyen güncel yapıtlarından birine imza atamıyor.
Yönetmen, “The Irishman”de (2019) Scorsese’nin düştüğü hataya düşmüş. Amerikan mafyası ile İtalyan mafyası fark etmeksizin, gangster dünyasının iki önemli karakteri de ‘ham kurgu’ya mahkum bırakılıyor. Her iki filmde de Hong Kong Polis Teşkilatı’nın yozlaşmasını topa tutan muhbir polisiyesi “Kirli İşler” (“Mou Gaan Dou”, 2002) gibi yetkin bir sinema ürünü çıkmıyor.
TARİHTEN ÖNEMLİ BİR SAYFAYI ARALIYOR
Sinemada muhbir hikayelerinin anlatılmasına alışığız. Bellocchio da burada Sicilya mafyalarının ilk itirafçısının (pentito) izini sürüyor. 1960’larda aktif olan 1928 doğumlu Tommasso Bruschetta’nın 80’lerdeki olgunluk ve ABD’ye yerleşme dönemi mercek altına alınıyor. Bellocchio’nun bütün ustalığını taşıyan film, tarihten bir sayfa aralamayı beceriyor.
Yönetmen, senaristliğini de üstlendiği filmleriyle aslında 60’lı 70’li yıllarda, modern sinemanın göbeğinde ün yapamamıştı. Daha özgün sinemacılara takılmıştı. Aksine 2009’de “Yenmek” (“Vincere”) adlı Mussolini’nin gizli aşığının hikayesini anlatan filmde ‘spagetti biyografi’ye adım atarak dikkat çekip zinde kaldığını göstermişti.
'SPAGETTI BIYOGRAFI’YE ZEYTİN DALI İLERİ GİDİYOR MU?
Aslında 2008’de “Il Divo” ile Sorrentino o konuda bir model oluşturup çığır açmıştı. Burada ise kısım kısım Giulio Andreotti’yi görüyoruz. Toni Servillo’nun içine girdiği kusursuz bir rol olmasa da ‘Guiseppe di Marca’ da bir şeyler yapmış. Bu göz kırpmaya karşın genel anlamda Bellochio klasik bir biyografi çekmek için uğraşmış.
Bu sebeple de filmi sahne sahne inceleyince bir özeni, kusursuzluğu hissediyoruz. Hollywood filmlerinde de oynamış Pierfrancesco Favino’nun unutulmaz performansı da tüylerimizi diken diken eden dönem portresine çok şey katıyor. Mahkemesinden sokağına kadar müziğin de işlevselliği kulağımızın pasını siliyor.
MAFYANIN İKİ KİLİT İSMİNE HAM KURGU UYGUN BULUNMUŞ
“Hain” (“Il Traditore”, 2019) büyük oranda süresiyle hantallaşmasıyla anılacak. Öncesinde açıklanan 135 dakika bile değil, 152 dakikada anca bitebiliyor. Bu da filmin orta halli olmasını sağlıyor. Bellocchio yaştan dolayı hayat parçalarını atmaya kıyamamış. “Yenmek”, “Uyuyan Güzel” (“Bella Adormentata”, 2012), “Sweet Dreams” (“Fai Bei Sogni”, 2016) gibi kurgusu tıkır tıkır işleyen güncel yapıtlarından birine imza atamıyor.
Yönetmen, “The Irishman”de (2019) Scorsese’nin düştüğü hataya düşmüş. Amerikan mafyası ile İtalyan mafyası fark etmeksizin, gangster dünyasının iki önemli karakteri de ‘ham kurgu’ya mahkum bırakılıyor. Her iki filmde de Hong Kong Polis Teşkilatı’nın yozlaşmasını topa tutan muhbir polisiyesi “Kirli İşler” (“Mou Gaan Dou”, 2002) gibi yetkin bir sinema ürünü çıkmıyor.
'JUMANJI: YENİ SEVİYE': 90'LARIN KÜLT FİLMİNİ SÖMÜREN ANLAYIŞ SÜRÜYOR!
FİLMİN NOTU: 2.5
|
2017’de fiyaskoya dönüşen “Jumanji: Vahşi Orman”ın devam filmi… “Jumanji: Yeni Seviye”, 1995 tarihli ardıllarını çoktan yaratmış kült “Jumanji”yi sömürmeyi sürdürerek yeni sürümün boş ciladan ibaret bir görsel efekt şovuna kaydığını duyuruyor.
MASA OYUNUNU CANLANDIRMA ZEKASI TUTMUŞTU
Chris Van Allsburg’un fantastik çocuk romanı, 1995’te “Jumanji”de aslında zeki bir fikri ve modeli duyurdu. O zamanın ‘masa oyunu’nun (‘board game’) aşamalarının görsel efekt olarak etrafımızda canlanabildiğiydi bu. Bu teknik donanım da gerektiren yaklaşım aslında 1981’de fazlasıyla günceldi.
Onun 14 sene sonra filme uyarlanması ise sanal gerçeklik bilimkurgusu klasikleri “TRON” (1982) ile “Matrix” (“The Matrix”, 1999) arasına yakışan heyecan verici bir hamleydi. Robin Williams’ın da katkısıyla o mucizevi yapıt sayısız eseri etkiledi, favori bir öncüle, kült bir filme dönüştü. Joe Johnston’ın kariyerinin en iyi yapıtı oldu.
‘MÜZEDE BİR GECE’NİN BAŞARISINA ULAŞAMIYOR
2005’te Jon Favreau imzalı “Zathura”, yazarın 2002 tarihli devam kitabından uyarlanmıştı. Orada yine masa oyununun adı bir uzay macerasına transfer olmuştu. Orman macerasının yerine bilimkurgu damarı devreye girmişti, bir ‘tekrar’ olsa da evren oyalıyordu. Seriye dönüşen ‘Müzede Bir Gece’nin (‘Night at the Museum’) tutan ‘müzedeki anıtların canlandığı fantastik komedi’ fikrinin de kaynağı 1981 tarihli romandı aslında.
Orijinal “Jumanji”nin bu kadar iz bırakmasının üzerine 2017 ve 2019’da devam filmi adı altında ‘boş geyik muhabbetinden ibaret bir yeni sürüm’ planlamanın nesil mantıklı? Üstelik oradaki Robin Williams, Bonnie Hunt, Bebe Neuwirth, Patricia Clarkson’ın yerine The Rock, Kevin Hart ve Jack Black’i koyarak? Peki ya Belden aşağı vurmak için planlanan bir yapının izinde aile hikayesi nereye kayboluyor? Kelimeler kifayetsiz…
THE ROCK’TAN ROBIN WILLIAMS OLUR MU?
Williams’ın 26 yıl genç hali olarak planlanan ana karakterinin burada Alex Wolff’un yeteneksiz aksiyon yıldızı The Rock’ın gençliği olarak Spencer’a can vermesi de hiç mantıklı bir karar değil. Zaten özellikle ‘video oyunu’nun sinemaya girişinin üzerinden bir hayli zaman ve aşamalar geçti. ‘Matrix öncesi dönem’de teknolojik bir masa oyunu yaratma arzusu tutmuşken, onun sonrasındaki dönemde bir sanal gerçeklik bilimkurgusuna kaymak ne kadar yaratıcı duruyor?
Burada Bebe Neuwirth’i yeniden devreye sokup ‘devam filmiyiz!’ demek de ahlaklı değil. Jake Kasdan, Narnia’dan farksız bir fantastik macera seri üretiminin ortasına atıyor bizi. Üstelik hiçbir zeka katmadan, asla keyif vermeden ve aileyle ilgili mesajları inandırıcılıktan koparak... Bu da “Jumanji: Yeni Seviye”yi (“Jumanji: Next Level”, 2019), seviyeyi değil yükseltmek düşürmek babında kalıcı hale getiriyor.
KURU GÜRÜLTÜ VE BOŞ BİR ROLLERCOASTER GEZİSİ
Görüntülerin boş bir şekilde üst üste binmesi bir kuru gürültüden, 90 milyon dolarlık bütçenin anlamsız cilasından başka bir şey değil. El emeği göz nuru efektler yerine gelen CGI’ın abartısına ise kapılmak mümkün mü, maalesef hayır! Artık her şey anlamsız bir rollercoaster gezisine dönmüş…
The Rock ve Kevin Hart’ın sömürdüğü ‘üç kafadar ekibi’ de android kuşağının leş zevklerine hitap ediyor! ‘Müzede Bir Gece’deki Owen Wilson ile Ben Stiller’in sinsi birlikteliğini mumla aratan boyutsuz, B-tipi ve ‘fiyasko’ niyetine tüketilen bir fantastik komedi eşliğinde…
MASA OYUNUNU CANLANDIRMA ZEKASI TUTMUŞTU
Chris Van Allsburg’un fantastik çocuk romanı, 1995’te “Jumanji”de aslında zeki bir fikri ve modeli duyurdu. O zamanın ‘masa oyunu’nun (‘board game’) aşamalarının görsel efekt olarak etrafımızda canlanabildiğiydi bu. Bu teknik donanım da gerektiren yaklaşım aslında 1981’de fazlasıyla günceldi.
Onun 14 sene sonra filme uyarlanması ise sanal gerçeklik bilimkurgusu klasikleri “TRON” (1982) ile “Matrix” (“The Matrix”, 1999) arasına yakışan heyecan verici bir hamleydi. Robin Williams’ın da katkısıyla o mucizevi yapıt sayısız eseri etkiledi, favori bir öncüle, kült bir filme dönüştü. Joe Johnston’ın kariyerinin en iyi yapıtı oldu.
‘MÜZEDE BİR GECE’NİN BAŞARISINA ULAŞAMIYOR
2005’te Jon Favreau imzalı “Zathura”, yazarın 2002 tarihli devam kitabından uyarlanmıştı. Orada yine masa oyununun adı bir uzay macerasına transfer olmuştu. Orman macerasının yerine bilimkurgu damarı devreye girmişti, bir ‘tekrar’ olsa da evren oyalıyordu. Seriye dönüşen ‘Müzede Bir Gece’nin (‘Night at the Museum’) tutan ‘müzedeki anıtların canlandığı fantastik komedi’ fikrinin de kaynağı 1981 tarihli romandı aslında.
Orijinal “Jumanji”nin bu kadar iz bırakmasının üzerine 2017 ve 2019’da devam filmi adı altında ‘boş geyik muhabbetinden ibaret bir yeni sürüm’ planlamanın nesil mantıklı? Üstelik oradaki Robin Williams, Bonnie Hunt, Bebe Neuwirth, Patricia Clarkson’ın yerine The Rock, Kevin Hart ve Jack Black’i koyarak? Peki ya Belden aşağı vurmak için planlanan bir yapının izinde aile hikayesi nereye kayboluyor? Kelimeler kifayetsiz…
THE ROCK’TAN ROBIN WILLIAMS OLUR MU?
Williams’ın 26 yıl genç hali olarak planlanan ana karakterinin burada Alex Wolff’un yeteneksiz aksiyon yıldızı The Rock’ın gençliği olarak Spencer’a can vermesi de hiç mantıklı bir karar değil. Zaten özellikle ‘video oyunu’nun sinemaya girişinin üzerinden bir hayli zaman ve aşamalar geçti. ‘Matrix öncesi dönem’de teknolojik bir masa oyunu yaratma arzusu tutmuşken, onun sonrasındaki dönemde bir sanal gerçeklik bilimkurgusuna kaymak ne kadar yaratıcı duruyor?
Burada Bebe Neuwirth’i yeniden devreye sokup ‘devam filmiyiz!’ demek de ahlaklı değil. Jake Kasdan, Narnia’dan farksız bir fantastik macera seri üretiminin ortasına atıyor bizi. Üstelik hiçbir zeka katmadan, asla keyif vermeden ve aileyle ilgili mesajları inandırıcılıktan koparak... Bu da “Jumanji: Yeni Seviye”yi (“Jumanji: Next Level”, 2019), seviyeyi değil yükseltmek düşürmek babında kalıcı hale getiriyor.
KURU GÜRÜLTÜ VE BOŞ BİR ROLLERCOASTER GEZİSİ
Görüntülerin boş bir şekilde üst üste binmesi bir kuru gürültüden, 90 milyon dolarlık bütçenin anlamsız cilasından başka bir şey değil. El emeği göz nuru efektler yerine gelen CGI’ın abartısına ise kapılmak mümkün mü, maalesef hayır! Artık her şey anlamsız bir rollercoaster gezisine dönmüş…
The Rock ve Kevin Hart’ın sömürdüğü ‘üç kafadar ekibi’ de android kuşağının leş zevklerine hitap ediyor! ‘Müzede Bir Gece’deki Owen Wilson ile Ben Stiller’in sinsi birlikteliğini mumla aratan boyutsuz, B-tipi ve ‘fiyasko’ niyetine tüketilen bir fantastik komedi eşliğinde…
'AMAN REİS DUYMASIN': BİR ENERJİ VAR AMA...
FİLMİN NOTU: 2.7
|
Emir Benderlioğlu, Mustafa Üstündağ, Ozan Akbaba, Hakan Karsak ve Oktay Kaynarca’ya bel bağlayan bir madcap komedi ürünü… “Aman Reis Duymasın”, kurgusu ve müziğiyle enerjik olabilse de görüntü yönetimiyle dizi ekranından kopamayan bir seyirlik.
‘EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ’IN KOMEDİ VERSİYONU
2015-2019 arasında faaliyet gösteren ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dizisi, ‘Kurtlar Vadisi’ne rakip olmuştur. Belli bir kitleye ulaşmıştır. Şimdi de onun karakterlerinin yaz macerasını izliyoruz. Oradaki tiplemelerin bizim için sinemasal bir ‘madcap koşuşturmacası’nın içinde buluyor kendilerini.
Yönetmen, görüntü yönetmeni ve ana ekip değişmemiş. Açıkçası “Aman Reis Duymasın (2019), dizinin sonrasında başlıyor izlenimi bırakan bir açılışa sahip. Ama kurgusu ve müziğiyle bir enerji depoluyor. Sinematografik açıdansa sorunlu bir boşluk devreye giriyor. Fakat onun ötesinde bir dinamizmi de var ekibin…
TEKNİĞİ BIRAKIN GÜLDÜRME KONUSUNDA CİDDİ PROBLEMLERİ VAR
Emir Benderlioğlu, Ozan Akbaba, Mustafa Üstündağ ve Hakan Karsak ile onları kurtarmaya çabalayan mafya patronu Oktay Kaynarca, “Asmalı Konak: Hayat” (2003) misali bir ‘sinemada gelen devam filmi’ stratejisinin sözünü veriyor. Açıkçası diziyi bilmeyenler için dahi eğlencesine sokma, içine alma becerisini taşıyan bir çalışma.
Fakat filmin güldürme konusunda ciddi problemleri var. Oyuncuları anca bir mafya dizisinde oyalayacak potansiyele sahip. Mustafa Üstündağ, ‘Kurtlar Vadisi’ yan bölümü “Muro:Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisi”nden (2008) sonra bir kez daha uyuşturucu çekmiş bir mafya tiplemesi olarak bir devamlılığın sözünü vermekle kalıyor. Sadece Karsak biraz kalite sunabiliyor.
‘EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ’IN KOMEDİ VERSİYONU
2015-2019 arasında faaliyet gösteren ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dizisi, ‘Kurtlar Vadisi’ne rakip olmuştur. Belli bir kitleye ulaşmıştır. Şimdi de onun karakterlerinin yaz macerasını izliyoruz. Oradaki tiplemelerin bizim için sinemasal bir ‘madcap koşuşturmacası’nın içinde buluyor kendilerini.
Yönetmen, görüntü yönetmeni ve ana ekip değişmemiş. Açıkçası “Aman Reis Duymasın (2019), dizinin sonrasında başlıyor izlenimi bırakan bir açılışa sahip. Ama kurgusu ve müziğiyle bir enerji depoluyor. Sinematografik açıdansa sorunlu bir boşluk devreye giriyor. Fakat onun ötesinde bir dinamizmi de var ekibin…
TEKNİĞİ BIRAKIN GÜLDÜRME KONUSUNDA CİDDİ PROBLEMLERİ VAR
Emir Benderlioğlu, Ozan Akbaba, Mustafa Üstündağ ve Hakan Karsak ile onları kurtarmaya çabalayan mafya patronu Oktay Kaynarca, “Asmalı Konak: Hayat” (2003) misali bir ‘sinemada gelen devam filmi’ stratejisinin sözünü veriyor. Açıkçası diziyi bilmeyenler için dahi eğlencesine sokma, içine alma becerisini taşıyan bir çalışma.
Fakat filmin güldürme konusunda ciddi problemleri var. Oyuncuları anca bir mafya dizisinde oyalayacak potansiyele sahip. Mustafa Üstündağ, ‘Kurtlar Vadisi’ yan bölümü “Muro:Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisi”nden (2008) sonra bir kez daha uyuşturucu çekmiş bir mafya tiplemesi olarak bir devamlılığın sözünü vermekle kalıyor. Sadece Karsak biraz kalite sunabiliyor.
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
AD ASTRA: 5.5
ADDAMS AİLESİ (THE ADDAMS FAMILY): 5.3
ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ (PORTRAIT OF A LADY ON FIRE): 5.5
ANNABELLE 3: 4.5
ANNEM: 2.8
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BALON PİLOTLARI (THE AERONAUTS): 5.9
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EN UZUN GECE: 2.4
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
FIRINCININ KARISI: 1.9
GEÇMİŞİN SIRLARI (AFTER THE WEDDING): 3.6
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HAREKET SEKİZ: 3.7
HAPŞUU: 1.2
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
OYUNBOZAN (SYSTEM CRASHER): 6.5
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
SAKA KUŞU (THE GOLDFINCH): 5.2
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
UZUN KIZ (BEANPOLE): 7
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
AD ASTRA: 5.5
ADDAMS AİLESİ (THE ADDAMS FAMILY): 5.3
ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ (PORTRAIT OF A LADY ON FIRE): 5.5
ANNABELLE 3: 4.5
ANNEM: 2.8
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BALON PİLOTLARI (THE AERONAUTS): 5.9
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EN UZUN GECE: 2.4
EŞ ANLAMLILAR (SYNONYMES): 3.8
FIRINCININ KARISI: 1.9
GEÇMİŞİN SIRLARI (AFTER THE WEDDING): 3.6
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
HANGİ KADIN: 6
HAREKET SEKİZ: 3.7
HAPŞUU: 1.2
HIZLI VE ÖFKELİ: HOBBS VE SHAW: 4.5
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
NEW YORK’TA YAĞMURLU BİR GÜN (A RAINY DAY IN NEW YORK): 5.2
O BÖLÜM 2 (IT CHAPTER TWO): 4.2
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
OYUNBOZAN (SYSTEM CRASHER): 6.5
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
SAKA KUŞU (THE GOLDFINCH): 5.2
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
UZUN KIZ (BEANPOLE): 7
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8