BIZE DE BEKLERIZ #17: HANSEL & GRETEL
11/07/2011 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 8.5
|

Henüz ikinci filminde daha önce yapılmamış bir noktaya giderek telekinetik masal filmi alanında son derece özgün, gizemli, derin ve şaşırtıcı bir örnek çıkarıyor Pil-Sung Yim. Yükselen Güney Kore sinemasının ‘soğukkanlı’ dünyasını stilize ve biçimci hale getirmesi de burada ‘Amerikan korkusundaki ormanlık alan klişesi’ni tersine çeviren bir evren yaratmasını sağlıyor yönetmenin. “Hansel & Gretel”, geleceği parlak bir sinemacının doğuşunu belgelerken, aile ocağıyla ilgili de keskin ve sivri mesajlar bulunduran bir eser.
Korku, fantastik ve kara film gibi türlerin belli geleneklerini iç içe geçiren telekinetik bir masal filmi olarak anılabilir. Aslında bu tanım akla ilk olarak korkuya da yatkın masalcı Tim Burton’ı getiriyor. Ancak buradaki film sanki daha çok Jean-Pierre Jeunet “Şeytanın Ölüsü”nü (“The Evil Dead”, 1981) çekmiş gibi ya da “Hayalet Süvari” (“Sleepy Hollow”, 1999) ile “Scanners” (1981) bir araya gelmiş gibi olarak özetlenebilir.
Amerikan korkusundaki klişeleri yıkan stilize bir eser
Güney Kore sinemasının türleri bozma veya iç içe geçirerek farklı iskeletler yaratma anlayışına birebir uyan “Hansel & Gretel” (“Henjel gwa Greuretel” 2007), fazlasıyla bu tanıma dair beklentileri karşılayan bir eser. Ancak onların soğukkanlı duruşundan ziyade stilize ilerlemeyi tercih ediyor. Bu durum birazcık Ji-Woon Kim’e yaklaşsa da, Hollywood geleneğine yakın korku filmleri çeken Jae-Yeon Yun ile akraba olmasını sağlıyor eldeki toplamın. Çokça da Jaromil Jires’in vampirli masal filmi “Valerie and Her Week of Wonders”dan (“Valerie a týden divu”, 1970) güç aldığını tespit etmek mümkün.
Öncelikle Pil-Sung Yim, bu ikinci filminde Amerikan korkusunda alışık olduğumuz o orman veya doğa bölgesine gelip kaybolma meselesinin üzerine gidiyor. Ancak burada Amerika’nın güneyinden çıkan garip çaplı katiller, zebaniler veya insan doğrayan kurumlar görmüyoruz. Aksine ana karakterimizin, o ormana girmesiyle birlikte bir anda masalsı bir ev ve oradaki ailenin tutsağı olduğuna tanıklık ediyoruz.
Adeta “Amélie”nin korku filmi versiyonu
Daha bu durum filmin başındaki ‘iris’ efekti sayesinde bizi bir masalın içine sokuyor. Açılış jeneriğinde aynı kurgu tekniğiyle bir masal kitabındaki ‘Hansel & Gretel’ hikayesine odaklanmamız da sürpriz değil. Öyle ki filmin dünyasına göre o ormana bir kere girdi mi bir daha çıkamayan; bu sayede de kendisini, belli ki bir lanetin ya da büyünün içine hapsolmuş bulan insanların izi sürülüyor.
Bu durumun da Hansel ve Gretel, Kırmızı Başlıklı Kız, Alis Harikalar Diyarında gibi masallardan parçalar alarak ilerleyen hikayenin içerisinde bir de sürprizli sonu var. Yani burada orman içi mekandaki fazlaca aksesuar, pastel renkler ve absürde yakın karakterlerin devamında Jeunet filmlerini andıran ve “Amélie”yi (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2001) düşünüp Paris’teki ‘hayali evren’i özümsememize yarayan bir kapanış da kurgulanmış.
Masalsı bir dünyada lanetlenmek zor iş!
Aslında hikaye ilerledikçe bir ‘perili ev filmi’nin içinde olduğunu düşündüğümüz ve o yolda hikayesini izlediğimiz karakter, karanlık öğelerle de karşı karşıya gelmesine rağmen bunlar dahi hayal dünyasının içinde kalıyor. Zira ormandan kaçarken uyanan veya öznel dünyasının-evreninin içinde kendini farklı bir yerde bulan bir başka tipleme de mevcut.
Bu durum da her Uzakdoğu korku filminde gördüğümüz üzere son 20 dakikada ‘lanet’ noktasında açıklanıyor. Aslında “Hansel & Gretel”in çocuklara uygulanan şiddet ve aile kurumu üzerine söylediği derin şeyler de önem kat sayısını yukarılara çekiyor. Çünkü burada ormanda üzerinde yüz bulunan ağaçtan kırmızı çiçeklere, çarpık açı kullanılan anlardan kimi dışavurumcu doku eklemelerine kadar birçok türden beslenen bir yapıt var.
Yapma aile ocağı kavramıyla ilgili akan alt metinler
Yim’in eserinin bağlandığı yerin ‘telekinetik masal filmi’ olması da aslında yoldan arabasıyla çıkıp buraya gelenlerin lanetlendiğini anlatıyor bizlere. Bunun sonucunda yapma aile oluşturulmaya bağlanmasının ise bir ‘aile ocağı’ karşıtı tavır aşıladığı söylenebilir filmin dramatik yapısına.
Öyle ki burada hem ‘kırmızı başlıklı kız’a hem de ‘Hansel ve Gretel’e benzetilen üç çocuk var. Onların hikayelerinin doğrultusunda ana karakterin kahramanlaştırılması da peri masalı filminin kalıplarındaki ‘merkezi çocuk karakter’ anlayışının yıkılmasına yol açıyor. Bu durumun onun bakış açısı planlarıyla geldiğini de söylersek yine filmin ne kadar farklı formülleri nerelere götürdüğü ortaya çıkaracaktır.
En az Tim Burton kadar kendine özgü bir yönetmen geliyor
“Hansel & Gretel”, en az Terry Gilliam, Tim Burton veya Guillermo del Toro kadar vizyon sahibi masalcı bir yönetmenin daha doğuşunu müjdeliyor olabilir. Aynı zamanda duyulara hitap eden ‘telekinetik korku’nun içindeki duruşunu da, alanın genelde bilimkurguya kayarak kaybolan dokusunu ‘hayali’ bir evrene transfer ederek inandırıcı kılmayı başarıyor.
Yani hem korku hem de masal algısı açısından sınıfı geçen, hatta bu konulardan ‘melez’ bütün çıkaran eserlerin son yıllardaki en çarpıcı örneklerinden biriyle yüzleşiyoruz burada. Ufak tefek eksikleri olsa da aile dramının da ‘kara film’ kıvamında verildiğini söylersek ve çarpık açı başta olmak üzere garip açı ve tekniklerin hakimiyetiyle bir dramatik zemin hazırlandığını da belirtirsek, herhalde her şeyin ne kadar planlı yerleştirildiğini açıklamış oluruz. Türsel bilinç de alt metinsel motivasyon da gizem olgusu da tempo dengeleme de yerli yerinde zira...
Korku, fantastik ve kara film gibi türlerin belli geleneklerini iç içe geçiren telekinetik bir masal filmi olarak anılabilir. Aslında bu tanım akla ilk olarak korkuya da yatkın masalcı Tim Burton’ı getiriyor. Ancak buradaki film sanki daha çok Jean-Pierre Jeunet “Şeytanın Ölüsü”nü (“The Evil Dead”, 1981) çekmiş gibi ya da “Hayalet Süvari” (“Sleepy Hollow”, 1999) ile “Scanners” (1981) bir araya gelmiş gibi olarak özetlenebilir.
Amerikan korkusundaki klişeleri yıkan stilize bir eser
Güney Kore sinemasının türleri bozma veya iç içe geçirerek farklı iskeletler yaratma anlayışına birebir uyan “Hansel & Gretel” (“Henjel gwa Greuretel” 2007), fazlasıyla bu tanıma dair beklentileri karşılayan bir eser. Ancak onların soğukkanlı duruşundan ziyade stilize ilerlemeyi tercih ediyor. Bu durum birazcık Ji-Woon Kim’e yaklaşsa da, Hollywood geleneğine yakın korku filmleri çeken Jae-Yeon Yun ile akraba olmasını sağlıyor eldeki toplamın. Çokça da Jaromil Jires’in vampirli masal filmi “Valerie and Her Week of Wonders”dan (“Valerie a týden divu”, 1970) güç aldığını tespit etmek mümkün.
Öncelikle Pil-Sung Yim, bu ikinci filminde Amerikan korkusunda alışık olduğumuz o orman veya doğa bölgesine gelip kaybolma meselesinin üzerine gidiyor. Ancak burada Amerika’nın güneyinden çıkan garip çaplı katiller, zebaniler veya insan doğrayan kurumlar görmüyoruz. Aksine ana karakterimizin, o ormana girmesiyle birlikte bir anda masalsı bir ev ve oradaki ailenin tutsağı olduğuna tanıklık ediyoruz.
Adeta “Amélie”nin korku filmi versiyonu
Daha bu durum filmin başındaki ‘iris’ efekti sayesinde bizi bir masalın içine sokuyor. Açılış jeneriğinde aynı kurgu tekniğiyle bir masal kitabındaki ‘Hansel & Gretel’ hikayesine odaklanmamız da sürpriz değil. Öyle ki filmin dünyasına göre o ormana bir kere girdi mi bir daha çıkamayan; bu sayede de kendisini, belli ki bir lanetin ya da büyünün içine hapsolmuş bulan insanların izi sürülüyor.
Bu durumun da Hansel ve Gretel, Kırmızı Başlıklı Kız, Alis Harikalar Diyarında gibi masallardan parçalar alarak ilerleyen hikayenin içerisinde bir de sürprizli sonu var. Yani burada orman içi mekandaki fazlaca aksesuar, pastel renkler ve absürde yakın karakterlerin devamında Jeunet filmlerini andıran ve “Amélie”yi (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2001) düşünüp Paris’teki ‘hayali evren’i özümsememize yarayan bir kapanış da kurgulanmış.
Masalsı bir dünyada lanetlenmek zor iş!
Aslında hikaye ilerledikçe bir ‘perili ev filmi’nin içinde olduğunu düşündüğümüz ve o yolda hikayesini izlediğimiz karakter, karanlık öğelerle de karşı karşıya gelmesine rağmen bunlar dahi hayal dünyasının içinde kalıyor. Zira ormandan kaçarken uyanan veya öznel dünyasının-evreninin içinde kendini farklı bir yerde bulan bir başka tipleme de mevcut.
Bu durum da her Uzakdoğu korku filminde gördüğümüz üzere son 20 dakikada ‘lanet’ noktasında açıklanıyor. Aslında “Hansel & Gretel”in çocuklara uygulanan şiddet ve aile kurumu üzerine söylediği derin şeyler de önem kat sayısını yukarılara çekiyor. Çünkü burada ormanda üzerinde yüz bulunan ağaçtan kırmızı çiçeklere, çarpık açı kullanılan anlardan kimi dışavurumcu doku eklemelerine kadar birçok türden beslenen bir yapıt var.
Yapma aile ocağı kavramıyla ilgili akan alt metinler
Yim’in eserinin bağlandığı yerin ‘telekinetik masal filmi’ olması da aslında yoldan arabasıyla çıkıp buraya gelenlerin lanetlendiğini anlatıyor bizlere. Bunun sonucunda yapma aile oluşturulmaya bağlanmasının ise bir ‘aile ocağı’ karşıtı tavır aşıladığı söylenebilir filmin dramatik yapısına.
Öyle ki burada hem ‘kırmızı başlıklı kız’a hem de ‘Hansel ve Gretel’e benzetilen üç çocuk var. Onların hikayelerinin doğrultusunda ana karakterin kahramanlaştırılması da peri masalı filminin kalıplarındaki ‘merkezi çocuk karakter’ anlayışının yıkılmasına yol açıyor. Bu durumun onun bakış açısı planlarıyla geldiğini de söylersek yine filmin ne kadar farklı formülleri nerelere götürdüğü ortaya çıkaracaktır.
En az Tim Burton kadar kendine özgü bir yönetmen geliyor
“Hansel & Gretel”, en az Terry Gilliam, Tim Burton veya Guillermo del Toro kadar vizyon sahibi masalcı bir yönetmenin daha doğuşunu müjdeliyor olabilir. Aynı zamanda duyulara hitap eden ‘telekinetik korku’nun içindeki duruşunu da, alanın genelde bilimkurguya kayarak kaybolan dokusunu ‘hayali’ bir evrene transfer ederek inandırıcı kılmayı başarıyor.
Yani hem korku hem de masal algısı açısından sınıfı geçen, hatta bu konulardan ‘melez’ bütün çıkaran eserlerin son yıllardaki en çarpıcı örneklerinden biriyle yüzleşiyoruz burada. Ufak tefek eksikleri olsa da aile dramının da ‘kara film’ kıvamında verildiğini söylersek ve çarpık açı başta olmak üzere garip açı ve tekniklerin hakimiyetiyle bir dramatik zemin hazırlandığını da belirtirsek, herhalde her şeyin ne kadar planlı yerleştirildiğini açıklamış oluruz. Türsel bilinç de alt metinsel motivasyon da gizem olgusu da tempo dengeleme de yerli yerinde zira...
NE DURUMDA?
Ülkemizde sahibi yok. Festivallere de uğramadı. Ancak İngiltere’de 2009’da vizyona girmiş olması bir derece de olsa DVD’sinin çıkmasına dair umutlarımızı arttırıyor.