'PROJECT POWER': MATRIX İLE CRANK'İ BİRLEŞTİREN TEKNOLOJİK AKSİYON ÖNERİSİ
FİLMİN NOTU: 5.5
|

‘Crank’in aksiyon geleneği ile ‘The Matrix’in hap esprisinden ‘5 dakikalık asit niyetine süper kahramanlık’ yaratma çabasındaki bir film. “Project Power”, 'dinamizm' problemi çekse de başarılı siber gerilim “Oyun”la tanınan Joost-Schulman ikilisinin işçiliği ve Foxx ile Gordon-Levitt’in varlığıyla kendini izletiyor. Film, tüm dünyada Netflix’te 14 Agustos’ta başladı.
ANDROID KUŞAĞIYLA NEFES ALIP VEREN YÖNETMEN İKİLİSİ
Henry Joost-Ariel Schulman ikilisinin 10 yıllık kariyerlerinde özellikle dijital sinemayla ve internetle haşır neşir oldukları bilinir. Bu damardan da bir kimlik oluşturmaya çalıştıklarını görmüşüzdür. Özellikle “Catfish” (2010) ve “Paranormal Activity 4” (2012) yerlerde sürünen, neredeyse trash denebilecek buluntu film denemeleriydi.
“Paranormal Activity 3” (2011) ve “Viral” (2016) ise kendi alanlarında vasat denebilecek işlerdi. Ama “Oyun”daki (“Nerve”, 2018) "Geç Saatler"-"Tron" kırması akıllı telefon oyunu şablonu, sinemanın Pokemon Go’sunu duyurmuştu. Bu eser ikilinin tek iyi filmiydi. Günümüz jenerasyonuna da adapte olmanın bir adresine dönüşüyordu.
ASİT NİYETİNE 5 DAKİKALIK SÜPER KAHRAMANLIK
Burada ise bambaşka bir ismin senaryosundan yola çıkıyorlar. Önceki senaryolarını kendi çeken Romen Mattson Tomlin için görünürde garantili bir memuriyet devreye giriyor. 2.00:1 formatında ARRI kamera ile çekilmiş, her açıdan stil duygusu aşılama peşinde bir film var.
Aslında Schulman ile Joost’un olabilecek en yüksek bütçeli çalışmaları bu belki de. Filmin ‘teknolojik aksiyon’ damarından gittiği söylenebilir. Fikrinin temelinde ‘hap’ ile belli bir zaman dilimine koşullanan ‘süreli fantastik/aksiyon kahramanları’nın üzerinden gidiyor. Yani ‘süper kahramanlık’ı beş dakikaya sıkıştırıp ‘asit niyetine’ canlandırarak görsel efektleri daha dengeli hale getirme arzusu var. Bunu yaparken ise aslında 'koşullanma'yı saykodelik ve plastik tarafa kaydırabiliyor.
ANDROID KUŞAĞIYLA NEFES ALIP VEREN YÖNETMEN İKİLİSİ
Henry Joost-Ariel Schulman ikilisinin 10 yıllık kariyerlerinde özellikle dijital sinemayla ve internetle haşır neşir oldukları bilinir. Bu damardan da bir kimlik oluşturmaya çalıştıklarını görmüşüzdür. Özellikle “Catfish” (2010) ve “Paranormal Activity 4” (2012) yerlerde sürünen, neredeyse trash denebilecek buluntu film denemeleriydi.
“Paranormal Activity 3” (2011) ve “Viral” (2016) ise kendi alanlarında vasat denebilecek işlerdi. Ama “Oyun”daki (“Nerve”, 2018) "Geç Saatler"-"Tron" kırması akıllı telefon oyunu şablonu, sinemanın Pokemon Go’sunu duyurmuştu. Bu eser ikilinin tek iyi filmiydi. Günümüz jenerasyonuna da adapte olmanın bir adresine dönüşüyordu.
ASİT NİYETİNE 5 DAKİKALIK SÜPER KAHRAMANLIK
Burada ise bambaşka bir ismin senaryosundan yola çıkıyorlar. Önceki senaryolarını kendi çeken Romen Mattson Tomlin için görünürde garantili bir memuriyet devreye giriyor. 2.00:1 formatında ARRI kamera ile çekilmiş, her açıdan stil duygusu aşılama peşinde bir film var.
Aslında Schulman ile Joost’un olabilecek en yüksek bütçeli çalışmaları bu belki de. Filmin ‘teknolojik aksiyon’ damarından gittiği söylenebilir. Fikrinin temelinde ‘hap’ ile belli bir zaman dilimine koşullanan ‘süreli fantastik/aksiyon kahramanları’nın üzerinden gidiyor. Yani ‘süper kahramanlık’ı beş dakikaya sıkıştırıp ‘asit niyetine’ canlandırarak görsel efektleri daha dengeli hale getirme arzusu var. Bunu yaparken ise aslında 'koşullanma'yı saykodelik ve plastik tarafa kaydırabiliyor.

CRANK VE THE MATRIX ETKİSİ DAMARLARINA İŞLEMİŞ
“Project Power”ın Jamie Foxx’unun, Laurence Fishburne’ün iki hap arasında seçim isteyen Morpheus’ünün bir çeşit android kuşağından ardılına dönüştüğü söylenebilir. Burada Art adlı tipleme, kutu kutu hapı vererek aslında ‘keş aksiyonu’nun içine bizi atıyor. Oradan ise koreografilerle stilize, John Woo etkili bir aksiyon filmi izliyoruz. Pekin operası temelinden hippi kültürüyle çıkış arıyoruz.
Bu mitolojik dehlizlerle New Orleans boyu otantik koşuşturmaca göz alır hale gelebiliyor. Ama bunun ‘anlık süper kahramanlık’ fikrinin ‘Tetikçi’ (‘Crank’) serisinde Statham’in Chev Chelios’unun ‘kalp atışlarını hızlandırmazsan ölürsün’ misali bir adrenalin deposuna kaydığı söylenebilir. Joseph Gordon-Levitt ve Jamie Foxx bu konuda işlevsel bir bilimkurgu-aksiyon filmine kayma olanağı buluyorlar.

İKİ ANA KARAKTER HARİCİNDEKİ TİPLEMELER SORUNLU
Ama bu yapıtın 111 dakikanın tamamını iyi ve dinamik kullandığı söylenemez. Baba-kız ilişkisinin Obama sonrası bireyi Dominique Fishback (Robin) çok şablon duruyor. Rodrigo Santoro gibi diğer yardımcı oyuncular ise bütüne eşlik etmek için rastgele var gibi. Aslında Gordon-Levitt ile Foxx’un Robin’le bağlantısında da bir inandırıcılık sorunu gözlemleniyor.
Schulman-Joost ikilisinin burada fazlasıyla kafayı bulmanın bilimkurgu halini gözleme aldığını, bunu yapmak için de bir stilize aksiyon koreografisi belirlediği söylenebilir. Bu durum Woo’dan yola çıkıp bullet time efektine kadar uzanan karanlık gece sanrılarına kadar da ulaşabiliyor.
SAYKODELİK BİLİMKURGU VE TEKNOLOJİK AKSİYONA BAKIŞI
Filmin açılış ve kapanış bölümlerindeki tempo yerinde ama 50 ile 80. dakikalar arası komple kesilebilirmiş dedirttiği muhakkak. Bu durum da “Oyun”daki o android oyunu estetiği kadar iddialı ve süresiyle dozunda bir yaklaşım getirmiyor. Onunla “Viral”ın geleneksel uzaylı istilası filmi tanımının arasında gidip gelen bir yapı var. Yönetmenlerin ivmesini, enerjisini, internetle ilişkisini kabul etmek lazım, ama arada kalmışlık da es geçilmemeli.
Saykodelik vizyon Jodorowsky (bkz. "Kutsal Dağ'), Cosmatos (bkz. "Kara Gökkuşağının Ötesi") kadar ileri gitmiyor. Woo başyapıtı “Yüz Yüze” (“Face-Off”, 1997) sonrasındaki ‘teknolojik aksiyon’ melez türünün içinde çok da iddialı bir yere yerleşmiyor “Project Power”. Aksine oyalayıcı efektler ve müzikle bizi bir seyir sürecinin ortasına çekiyor. Orada kalmak isteyenlere de fazlasıyla tatmin edici anlar armağan ediyor! Android kuşağı için, ‘izle, keyif al ve imha et!’ hissiyatını yaratıyor. O da önemli!
Ama bu yapıtın 111 dakikanın tamamını iyi ve dinamik kullandığı söylenemez. Baba-kız ilişkisinin Obama sonrası bireyi Dominique Fishback (Robin) çok şablon duruyor. Rodrigo Santoro gibi diğer yardımcı oyuncular ise bütüne eşlik etmek için rastgele var gibi. Aslında Gordon-Levitt ile Foxx’un Robin’le bağlantısında da bir inandırıcılık sorunu gözlemleniyor.
Schulman-Joost ikilisinin burada fazlasıyla kafayı bulmanın bilimkurgu halini gözleme aldığını, bunu yapmak için de bir stilize aksiyon koreografisi belirlediği söylenebilir. Bu durum Woo’dan yola çıkıp bullet time efektine kadar uzanan karanlık gece sanrılarına kadar da ulaşabiliyor.
SAYKODELİK BİLİMKURGU VE TEKNOLOJİK AKSİYONA BAKIŞI
Filmin açılış ve kapanış bölümlerindeki tempo yerinde ama 50 ile 80. dakikalar arası komple kesilebilirmiş dedirttiği muhakkak. Bu durum da “Oyun”daki o android oyunu estetiği kadar iddialı ve süresiyle dozunda bir yaklaşım getirmiyor. Onunla “Viral”ın geleneksel uzaylı istilası filmi tanımının arasında gidip gelen bir yapı var. Yönetmenlerin ivmesini, enerjisini, internetle ilişkisini kabul etmek lazım, ama arada kalmışlık da es geçilmemeli.
Saykodelik vizyon Jodorowsky (bkz. "Kutsal Dağ'), Cosmatos (bkz. "Kara Gökkuşağının Ötesi") kadar ileri gitmiyor. Woo başyapıtı “Yüz Yüze” (“Face-Off”, 1997) sonrasındaki ‘teknolojik aksiyon’ melez türünün içinde çok da iddialı bir yere yerleşmiyor “Project Power”. Aksine oyalayıcı efektler ve müzikle bizi bir seyir sürecinin ortasına çekiyor. Orada kalmak isteyenlere de fazlasıyla tatmin edici anlar armağan ediyor! Android kuşağı için, ‘izle, keyif al ve imha et!’ hissiyatını yaratıyor. O da önemli!
'AN EASY GIRL': ANDROID KUŞAĞININ 'SYLVIA KRISTEL'INI YARATMA ÇABASI
FİLMİN NOTU: 4.7
|

Rebecca Zlotowski’nin dördüncü uzun metrajı, Rohmer-Hitchcock kırması iyi çekilmiş yazlık bir ilişki gerilimi gibi başlasa da Cezayirli eskort Zahia Dehar’ı fetiş objesine dönüştüren Breillat etkili bir cinsel istismar filmine kayıyor. “An Easy Girl” (“Une Fille Facile”), Cannes 2019’da Yönetmenlerin On Beş Günü Bölümü’ndeki gösteriminden bir yıl sonra Netflix’te dijital prömiyerini 13 Ağustos’ta yaptı.
ROHMER ETKİLİ BİR HITCHCOCKYEN GERİLİM GİBİ BAŞLIYOR
‘Emmanuelle’ serisinin Sylvia Kristel’e kattıkları hepimizin malumu. Medyatik eskort Zahia Dehar’ı (Sofia) öne çıkaran Rebecca Zlotowski onun yerine yeni kuşağa uygun birini getirmek için yola çıkıyor. Açıkçası Cezayirli bir Emmanuelle’i kim kabul eder bilinmez. Ama “An Easy Girl”ün başka hedefler ışığında zaman zaman ilginç yollara saparak sinemasal keyif verdiği de muhakkak.
Film, yazlık bir Hitchcockyen gerilim gibi başlıyor. Ardından Eric Rohmer’in “Koleksiyoncu Kız”ına (“La Collectionneuse”, 1967) selam çakan bir hikayeye kayıyor. Mina Farid’in Naima’sı, 16 yaşında kendi cinsel kimliğini ve ergenliğini keşfedecek yaşta. Onun bu varoluşçu sancılarını izlerken elimize verilen ise Cannes fonlu partiler, cinsellik ve gece hayatı oluyor.
‘İŞKENCE ODASI’ GÖNDERMESİ NEYE ALAMET?
Karşısında Sofya’yı bir çeşit ‘ilham perisi’ olarak bulan Naima, bundan faydalanmak da istiyor. Filmin başlangıcı “En Face” (2000) gibi başarılı bir Hitchcock esintili Fransız filmine açılacak gibi. Hatta görüntü yönetmeninin çok yakın ve detay planlarıyla bu durumun gayet iyi anlatıldığı da söylenebilir. Bu gizem konusunda Zlotowski başarılı.
“İşkence Odası” (“Martyrs”, 2008) sinemada izlendiği anın ise yönetmenin dahil olduğu kuşağın devamında yer etme çabasını hissettiriyor. Böylece aşırılık, çıplaklık ve ahlaka yaklaşım bir nebze anlam kazanma şansı yakalıyor.
BREILLAT UÇURUMUNA YUVARLANIYOR
Ancak konu son noktayı koymak olduğunda Mia Hansen-Love’ın “Elveda İlk Aşk”ı (“Une Amour de Jeunesse”, 2011) gibi sahici ve tutarlı problemi devreye girebiliyor. Gençlik ruhunu Fransız Yeni Dalgası ustası Rohmer’in incelikli karelerden yola çıkarıp feminist cinsel istismar filmlerinin unutulmaz yönetmeni Breillat’ya teslim eder bir şekilde kapanışa doğru ilerliyor "An Easy Girl". Dehar’ın varlığıyla birlikte yazlık bir erotik filme dönüştüğü yerde son noktayı koyuyor.
Bu da “İlk Sevişme” (“Une Vraie Jeune Fille”, 1976), “Kızkardeşim” (“A Ma Soeur!”, 2001) gibi cinsel istismar filmlerini akla getiriyor. Breillat’nın feminist cinsel kimlik arayışına kayarken cinsellikle sömürdüğü yapıtlarla yüzleşme, filmi doğru bir yere taşımıyor. Aksine Hollywood’un 90’larda moda olan ucuz erotik-gerilimlerinden farksız bir tutku yorumu var.
Zlotowski’nin ilk 40-50 dakikada her zaman çalıştığı görüntü yönetmeni ve ilk kez beraber olduğu “Porto”nun (2016) kurgucusuyla ahenk içinde bir işçilik çıkardığı söylenebilir. Naima'nın hayallerini ise Dehar üzerinden gayet iyi tasvir ediliyor. Benoit Magimel de bu ikilinin arasında dengeyi kurarken 'olgun bir dokunuş'ta bulunuyor.
KRISTEL’LE REKABET EDEBİLİYOR MU?
Ama "An Easy Girl", Hitchcockyen gerilim ile ahlakla ilgili bir cinsel ilişki filmi olmaktansa da boş mesajlar peşindeki bir çeşit softcore pornoya kaymakla kalıyor. Kariyerine eskort olarak başlayıp sonrasında mankenliğe kayan Dehar, en baştan estetik ameliyat geçirdiği yüzüyle de yapay duruyor. Oyunculuk açısından zayıflığını ise çıplaklıkla bertaraf etmek istiyor. Hollanda doğumlu Kristel’le yetenek açısından yarışa giremiyor. Sadece medyatiklik konusundaki iddiasıyla ayakta durabiliyor.
Finalde ise onun Naima’nın bakış açısından ‘ruhsal ve öznel’ bir hayale dönüşmesi çok da altı dolmuş bir şekilde verilemiyor. Bu durum da bir uçurumdan aşağı yuvarlanma getiriyor aslında. Zlotowski adına bir kariyer gerçekliği olarak yine görsel açıdan iyi, ama dramatik açıdan tatmin etmeyen bir çalışma izliyoruz. Bu da “An Easy Girl”ü yarım kalmış bir başarıya dönüştürüyor.
ROHMER ETKİLİ BİR HITCHCOCKYEN GERİLİM GİBİ BAŞLIYOR
‘Emmanuelle’ serisinin Sylvia Kristel’e kattıkları hepimizin malumu. Medyatik eskort Zahia Dehar’ı (Sofia) öne çıkaran Rebecca Zlotowski onun yerine yeni kuşağa uygun birini getirmek için yola çıkıyor. Açıkçası Cezayirli bir Emmanuelle’i kim kabul eder bilinmez. Ama “An Easy Girl”ün başka hedefler ışığında zaman zaman ilginç yollara saparak sinemasal keyif verdiği de muhakkak.
Film, yazlık bir Hitchcockyen gerilim gibi başlıyor. Ardından Eric Rohmer’in “Koleksiyoncu Kız”ına (“La Collectionneuse”, 1967) selam çakan bir hikayeye kayıyor. Mina Farid’in Naima’sı, 16 yaşında kendi cinsel kimliğini ve ergenliğini keşfedecek yaşta. Onun bu varoluşçu sancılarını izlerken elimize verilen ise Cannes fonlu partiler, cinsellik ve gece hayatı oluyor.
‘İŞKENCE ODASI’ GÖNDERMESİ NEYE ALAMET?
Karşısında Sofya’yı bir çeşit ‘ilham perisi’ olarak bulan Naima, bundan faydalanmak da istiyor. Filmin başlangıcı “En Face” (2000) gibi başarılı bir Hitchcock esintili Fransız filmine açılacak gibi. Hatta görüntü yönetmeninin çok yakın ve detay planlarıyla bu durumun gayet iyi anlatıldığı da söylenebilir. Bu gizem konusunda Zlotowski başarılı.
“İşkence Odası” (“Martyrs”, 2008) sinemada izlendiği anın ise yönetmenin dahil olduğu kuşağın devamında yer etme çabasını hissettiriyor. Böylece aşırılık, çıplaklık ve ahlaka yaklaşım bir nebze anlam kazanma şansı yakalıyor.
BREILLAT UÇURUMUNA YUVARLANIYOR
Ancak konu son noktayı koymak olduğunda Mia Hansen-Love’ın “Elveda İlk Aşk”ı (“Une Amour de Jeunesse”, 2011) gibi sahici ve tutarlı problemi devreye girebiliyor. Gençlik ruhunu Fransız Yeni Dalgası ustası Rohmer’in incelikli karelerden yola çıkarıp feminist cinsel istismar filmlerinin unutulmaz yönetmeni Breillat’ya teslim eder bir şekilde kapanışa doğru ilerliyor "An Easy Girl". Dehar’ın varlığıyla birlikte yazlık bir erotik filme dönüştüğü yerde son noktayı koyuyor.
Bu da “İlk Sevişme” (“Une Vraie Jeune Fille”, 1976), “Kızkardeşim” (“A Ma Soeur!”, 2001) gibi cinsel istismar filmlerini akla getiriyor. Breillat’nın feminist cinsel kimlik arayışına kayarken cinsellikle sömürdüğü yapıtlarla yüzleşme, filmi doğru bir yere taşımıyor. Aksine Hollywood’un 90’larda moda olan ucuz erotik-gerilimlerinden farksız bir tutku yorumu var.
Zlotowski’nin ilk 40-50 dakikada her zaman çalıştığı görüntü yönetmeni ve ilk kez beraber olduğu “Porto”nun (2016) kurgucusuyla ahenk içinde bir işçilik çıkardığı söylenebilir. Naima'nın hayallerini ise Dehar üzerinden gayet iyi tasvir ediliyor. Benoit Magimel de bu ikilinin arasında dengeyi kurarken 'olgun bir dokunuş'ta bulunuyor.
KRISTEL’LE REKABET EDEBİLİYOR MU?
Ama "An Easy Girl", Hitchcockyen gerilim ile ahlakla ilgili bir cinsel ilişki filmi olmaktansa da boş mesajlar peşindeki bir çeşit softcore pornoya kaymakla kalıyor. Kariyerine eskort olarak başlayıp sonrasında mankenliğe kayan Dehar, en baştan estetik ameliyat geçirdiği yüzüyle de yapay duruyor. Oyunculuk açısından zayıflığını ise çıplaklıkla bertaraf etmek istiyor. Hollanda doğumlu Kristel’le yetenek açısından yarışa giremiyor. Sadece medyatiklik konusundaki iddiasıyla ayakta durabiliyor.
Finalde ise onun Naima’nın bakış açısından ‘ruhsal ve öznel’ bir hayale dönüşmesi çok da altı dolmuş bir şekilde verilemiyor. Bu durum da bir uçurumdan aşağı yuvarlanma getiriyor aslında. Zlotowski adına bir kariyer gerçekliği olarak yine görsel açıdan iyi, ama dramatik açıdan tatmin etmeyen bir çalışma izliyoruz. Bu da “An Easy Girl”ü yarım kalmış bir başarıya dönüştürüyor.
20 MART-14 AĞUSTOS ARASI VİZYONA GİRMEDEN YASAL ONLINE PLATFORMLARDA GÖSTERİLEN FİLMLERİN YILDIZ TABLOSU:
7500: 2.5
A WHISKER AWAY: 6.1
ANGELO: 7.5
APOLLO 11: 7
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
COLDEST GAME: 3.9
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EUROVISION SONG CONTEST: 5.5
EXTRACTION: 4.5
FATHER SOLDIER SON: 3
FEEL THE BEAT: 2.2
GENÇ AHMED: 3.5
HAVE A GOOD TRIP: ADVENTURES IN PSYCHEDELICS: 5.1
HALF OF IT: 5.5
HOMEMADE: 6
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LEVEL 16: 6.3
LOST IN LONDON: 7.8
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA: A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
MUCHO MUCHO AMOR: 5
NOBODY KNOWS I’M HERE: 5.1
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
RICHARD JEWELL: 5.4
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
SORRY TO BOTHER YOU: 6.9
THE BOY 2: BRAHMS: 5.4
THE HATER: 5.5
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE OLD GUARD: 3.9
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6
UNCUT GEMS: 6
UNDER THE RICCIONE SUN: 3
WASP NETWORK: 3.7
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5
7500: 2.5
A WHISKER AWAY: 6.1
ANGELO: 7.5
APOLLO 11: 7
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
COLDEST GAME: 3.9
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EUROVISION SONG CONTEST: 5.5
EXTRACTION: 4.5
FATHER SOLDIER SON: 3
FEEL THE BEAT: 2.2
GENÇ AHMED: 3.5
HAVE A GOOD TRIP: ADVENTURES IN PSYCHEDELICS: 5.1
HALF OF IT: 5.5
HOMEMADE: 6
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LEVEL 16: 6.3
LOST IN LONDON: 7.8
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA: A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
MUCHO MUCHO AMOR: 5
NOBODY KNOWS I’M HERE: 5.1
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
RICHARD JEWELL: 5.4
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
SORRY TO BOTHER YOU: 6.9
THE BOY 2: BRAHMS: 5.4
THE HATER: 5.5
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE OLD GUARD: 3.9
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6
UNCUT GEMS: 6
UNDER THE RICCIONE SUN: 3
WASP NETWORK: 3.7
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5