SİNEMA YAZARI KEREM AKÇA'NIN RESMİ WEB SİTESİ
  • Ana sayfa
  • Biyografi
  • Vizyon
    • 26 Nisan 2019
    • 3 Mayıs 2019
    • 10 Mayıs 2019
    • 17 Mayıs 2019
    • 31 Mayıs 2019
    • 7 Haziran 2019
    • 14 Haziran 2019
    • 21 Haziran 2019
    • 28 Haziran 2019
    • 5 Temmuz 2019
    • 12 Temmuz 2019
    • 19 Temmuz 2019
    • 26 Temmuz 2019
    • 2 Ağustos 2019
    • 9 Ağustos 2019
    • 16 Ağustos 2019
    • 23 Ağustos 2019
    • 30 Ağustos 2019
    • 6 Eylül 2019
    • 20 Eylül 2019
    • 27 Eylül 2019
    • 4 Ekim 2019
    • 11 Ekim 2019
    • 18 Ekim 2019
    • 25 Ekim 2019
    • 1 Kasım 2019
    • 8 Kasım 2019
    • 15 Kasım 2019
    • 22 Kasım 2019
    • 29 Kasım 2019
    • 6 Aralık 2019
    • 13 Aralık 2019
    • 20 Aralık 2019
    • 27 Aralık 2019
    • 3 Ocak 2020
    • 10 Ocak 2020
    • 17 Ocak 2020
    • 24 Ocak 2020
    • 31 Ocak 2020
    • 7 Şubat 2020
    • 14 Şubat 2020
    • 21 Şubat 2020
    • 28 Şubat 2020
    • 6 Mart 2020
    • 13 Mart 2020
    • 22 Mayıs 2020
    • 29 Mayıs 2020
    • 5 Haziran 2020
    • 18 Haziran 2020
    • 26 Haziran 2020
    • 10 Temmuz 2020
    • 17 Temmuz 2020
    • 24 Temmuz 2020
    • 29 Temmuz 2020
    • 7 Ağustos 2020
    • 14 Ağustos 2020
    • 21 Ağustos 2020
    • 28 Ağustos 2020
    • 4 Eylül 2020
    • 25 Eylül 2020
    • 2 Ekim 2020
    • 9 Ekim 2020
    • 6 Kasım 2020
    • 11 Aralık 2020
    • 14 Mayıs 2021
    • 9-11 Haziran 2021
    • 25 Haziran 2021
    • 2 Temmuz 2021
    • 16 Temmuz 2021
    • 23 Temmuz 2021
  • Eleştiri
    • 52 Salı (2013)
    • A Ghost Story (2017)
    • Acı Aşk (2009)
    • Aether (2019)
    • Akvaryum (2009)
    • Ali Kundilli 2 (2016)
    • Anarşi (2014)
    • Annabelle (2014)
    • Ant-Man (2015)
    • Apollo 11 (2019)
    • Ara (2007)
    • Aşırıcılar (2010)
    • Aşkın (500) Günü (2009)
    • Ayı Paddington (2014)
    • Babylon 2022
    • Beyaz Tanrı (2014)
    • Bir Zamanlar Anadolu'da (2011)
    • Bombshell (2019)
    • Buhar Çocuk (2004)
    • Camp X-Ray (2014)
    • Can Dostum (2011)
    • Cats (2019)
    • Cennet (2014)
    • Chi-Raq (2015)
    • Creed (2015)
    • Çalgı Çengi (2011)
    • Çöl Kraliçesi (2015)
    • Deepwater Horizon (2016)
    • Delikanlı (2010)
    • Doğulu Çocuklar (2013)
    • Dünyanın En Güzel Kokusu (2016)
    • Eyyvah Eyvah (2010)
    • Fatih'in Fedaisi: Kara Murat (2015)
    • Futbol A.Ş. (2004)
    • Geceler ve Haftasonları (2008)
    • Geçmiş (2013)
    • Genç Pehlivanlar (2016)
    • Gençlik (2015)
    • Geronimo (2014)
    • Gişe Memuru (2010)
    • Görevimiz Tehlike 4 (2011)
    • Güeros (2015)
    • Havana'ya Dönüş (2014)
    • Herkese Karşı Tek Başına (1998)
    • Hoşçakal (2011)
    • House of the Devil (2009)
    • Il Divo (2008)
    • İki Aşık (2008)
    • İki Gün ve Bir Gece (2014)
    • İnsanları Seyreden Güvercin (2014)
    • İstemsiz (2008)
    • İtiraflar (2010)
    • Joe (2013)
    • John Wick (2014)
    • Jojo Rabbit (2019)
    • Kan Arzusu (2009)
    • Kara Panter (2018)
    • Kar Beyaz (2010)
    • Kızıl Amnezi (2014)
    • Kızkardeşim Evleniyor (2007)
    • Kimliksiz (Unknown) (2011)
    • Kör Nokta (2009)
    • Körfez (2017)
    • Kurt Çocuklar (2012)
    • Labirent: Ölümcül Kaçış (2014)
    • Lanet (2012)
    • Limonata (2015)
    • Locke (2014)
    • Mahmut ile Meryem (2013)
    • Makul Davranış (2014)
    • Mamma Mia (2008)
    • Manhattan'da Sihir (2007)
    • Milyoner (2008)
    • Morg Görevlisi (2010)
    • Mumya: Ejder İmparatorunun Mezarı (2008)
    • Nuh Tepesi (2019)
    • Nükleer Santral (2013)
    • Ölümümün Hikayesi (2013)
    • Özgürlüğe Doğru (2007)
    • Pacific Rim (2013)
    • Peri Ağzı Olmayan Kız (2019)
    • Piercing (2018)
    • Prometheus (2012)
    • Saint Laurent (2014)
    • Saksı Olmanın Faydaları (2012)
    • Salgın (2011)
    • Scott Pilgrim Dünya'ya Karşı (2010)
    • Selah and the Spades (2019)
    • Sleuth (2007)
    • Soysuzlar Çetesi (2009)
    • Speed Racer (2008)
    • Starlet (2012)
    • Şanslı Slevin (2006)
    • Tabanca (2005)
    • Tenet (2020)
    • Tek Başına Bir Adam (2009)
    • Tinker Tailor Soldier Spy (2011)
    • Ve Perde: Sils Maria (2014)
    • Whiplash (2014)
    • Wolverine 3D (2013)
    • Yenilmezler (2012)
    • Yılın Kadını (1942)
    • Ziyaretçiler (2008)
  • Röportajlar
    • Béla Tarr
    • Ben Affleck
    • Carlos Reygadas
    • Gaspar Noé
    • Jessica Chastain
    • Jim Sheridan
    • Kati Outinen
    • Morgan Freeman
    • Rutger Hauer
    • Steven Soderbergh
    • Tsai Ming-Liang
    • Volker Schlöndorff
  • Yönetmenler
    • Aleksei German
    • David Lynch
    • Jean-Luc Godard
    • Jim Jarmusch
    • Luc Besson
    • Stanley Kubrick
    • Steven Spielberg
  • Klasikler
    • Branded to Kill (1967)
    • Double Suicide (1969)
    • Katil Doğanlar (1994)
    • King Kong (1933)
    • Maymunlar Cehennemi (1968)
    • Performance (1970)
    • Tatlı Hayat (1960)
  • Diğer yazılar
    • Oscar >
      • 74. Altın Küre tahminleri
      • 75. Altın Küre aday tahminleri
      • 76. Altın Küre tahminleri
      • 77. Altın Küre tahminleri
      • 78. Altın Küre aday tahminleri
      • 78. Altın Küre tahminleri
      • 73. Bafta aday tahminleri
      • 74. BAFTA ödül tahminleri
      • 27. SAG aday tahminleri
      • 92. Oscar tahminleri
      • 27. SAG tahminleri
      • Oscar 2021 Belgesel Kısa Listesi Tahminleri
      • 2021 National Board of Review tahminler
      • 79. Altın Küre aday tahminleri
      • 2022 Kısa Liste Tahminleri
      • 79. Altın Küre tahminleri
      • 2022 Meslek Birlikleri aday tahminleri
      • 75. Bafta aday tahminleri
      • 28. SAG tahminleri
      • 2022 Indie Spirit Tahminleri
      • 2022 DGA tahminleri
      • 75. BAFTA ödül tahminleri
      • 2022 PGA+WGA tahminleri
      • 94. Oscar tahminleri
      • 32. Gotham ödül tahminleri
      • 32. EFA ödül tahminleri
      • 80. Altın Küre aday tahminleri
      • 2023 Kısa Liste Tahminleri
      • 80. Altın Küre tahminleri
      • 29. SAG aday tahminleri
      • 33. PGA aday tahminleri
      • 76. Bafta aday tahminleri
    • Dosyalar/En İyiler listeleri >
      • 2019'un En İyi 20 Yerli Filmi
      • 2019'un En İyi 50 Yabancı Film (Vizyon)
      • 2019'un En İyi 15 Netflix Filmi
      • 2000-2010 arası en iyi 10 müzikal
      • 2010'ların En İyi 30 Yerli Filmi
      • 2010'ların En İyi 15 Spor Filmi
      • 2010'ların En İyi 15 Müzikal Filmi
      • 2010'ların En İyi 18 Western'i
      • 2010'ların En İyi 16 Aksiyon Filmi
      • 2010'ların En İyi 25 Gençlik Filmi
      • 2010'ların En İyi 30 Belgeseli
      • 2010'ların En Özgün 35 Aşk Filmi
      • 2010'ların En Özgün 30 Animasyonu
      • 2010'ların En iyi 40 Fantastik Filmi
      • 2010'ların En iyi 50 Suç Filmi/Neo-Noir'ı
      • 2010'ların En iyi 60 Korku Filmi
      • 2010'ların En Özgün 75 Bilimkurgu Filmi
      • 2010'ların En Özgün 50 Komedi Filmi
      • 2016'nın En İyi 35 Yabancı Filmi
      • 2016'nın En İyi 15 Yerli Filmi
      • 2015'in En İyi 35 Yabancı Filmi
      • En İyi 15 Hapishane Filmi
      • En İyi 10 Seçim Filmi
      • En İyi 15 müzisyen biyografisi filmi
      • 2020'nin En İyi 15 Yerli Filmi
      • 2020'nin En İyi 15 Yabancı Filmi (Fiziksel Vizyon)
      • Kabuslar Evi Mini Dizisi
      • 2020'nin En Zayıf 70 Yabancı Filmi
      • 2021'in En İyi 30 Yabancı Dijital Filmi
      • 2021'in En İyi 20 Yabancı Sinema Filmi
      • 2021'in En İyi 15 Yerli Filmi
      • 2022'nin En İyi 30 Amerikan Filmi
      • 2022'nin En İyi 70 Uluslararası Filmi
    • Festivaller >
      • Berlin / 2017 Jüri İzlenimleri
      • Cannes / 2009 - 3
      • Toronto / 2010 - 2
    • Bize de bekleriz >
      • Doomsday (2008)
      • Bize de bekleriz: Hansel ve Gretel (2007)
      • Bize de bekleriz: High Art (1998)
      • Bize de bekleriz: Margaret (2011)
      • Bize de bekleriz: Miracle at. St Anna (2008)
      • Bize de bekleriz: Predestination (2014)
      • Rocket Science (2007)
      • Bize de bekleriz: Somersault (2004)
      • Bize de bekleriz: Sugar (2008)
      • Bize de bekleriz: Super (2010)
      • The Brøken (2008)
      • Bize de bekleriz: Vinyan (2008)
    • Sürpriz DVD >
      • Napoleon Dynamite (2004)
  • İletişim

SİNEMAYA YÖN VEREN FİLMLER: DOUBLE SUICIDE (1969)

IMDB

15/09/2009 - Habertürk

FİLMİN NOTU: 10

Resim
Japonya’da ‘kültürel sinema’ anlayışının bir ürünü olan yapıt, ‘kukla tiyatrosu estetiği’ni sanatın içine sokarak yenilikçi bir film modeli dokudu.
 
18. Yüzyıl Japonya’sında, kağıt tüccarı Jihei (Kichiemon Nakamura), fahişe Koharu’ya (Shima Iwashita) aşık olur. Ancak adamın evli ve iki çocuklu olması bir yana, Koharu’yu genelevden koparacak kadar parası da yoktur. Bu sebeple de Jihei’nin eşi Osan (Shima Iwashita), Koharu’ya içinden kocasından ayrılmasını istediği bir mektup yollar. Ancak bu olay, Jihei-Koharu aşkındaki durumu daha da kızıştıracaktır.
 
Sinemada farklı bir şeyin izini süren ve dönemine göre son derece ileri görüşlü olan yapıt, bu yönüyle de aslında özgün bir yapıya bürünüyor. Şimdilerde de birçok sinemacıda gördüğümüz o ‘değişik estetik benimseyerek sinemaya üslup kazandırma’ akıl yapısının ilk ürünlerinden biri. İşte beş maddede bunun ana sebepleri...
 
1-‘KUKLA TİYATROSU ESTETİĞİ'NİN İLK ADIMI
 
Sinemada belli kültürel yaşamların ortaya çıkardığı estetikler, aslında fark yaratmak için birebirdir. Zira bizim de Derviş Zaim’in son yıllarda minyatür ve hat estetiği için bu kadar kasmasının ana sebebi budur aslında. Dünya sinemasından farklı bir şeyi, hakim formülleri kullanarak yeni bir iskeletin içinde canlandırmak.
 
Japonya’da da ‘bunraku’ yani kukla tiyatrosu, çok bilinen ve kültürel bir tiyatro dalı. ABD’de Broadway müzikalleri ne ise, Japonya’da da bunraku tiyatrosu o. Aslında kukla tiyatrosu olduğu için biraz da bizim gölge oyunu ile akraba. Ancak tiyatro estetiğine daha yakın bir anlayışa sahip. Zira ondan farklı olarak, bu kuklaların ve setlerinin bir düzenleyicisi var. Bunun yanında sahnede duran bir de müzisyenleri mevcut. Sahne ise tiyatro sahnesinin aynısı. Gölge ile uzaktan yakından ilgisi olmaması da ilginç bir estetik güç getiriyor.
 
Japon Yeni Dalgası’nın en yenilikçi üyelerinden Masahiro Shinoda da burada o kültürel olgudan bir film modeli çıkartmaya çalışıyor. Ortaya çıkan şey tiyatro estetiğini sinemaya sokan René Clair, Ingmar Bergman, Rainer Werner Fassbinder gibi yönetmenlerin işleriyle akraba. Öyle ki, bu durum, aslında bir tiyatro estetiği benimsiyor. Ancak yapısı farklı. ‘Bergman filmleri ile “Querelle” veya “Dogville” arasında bir yerde’ yorumunu yapabiliriz zira. Esin kaynağı ise 1941 tarihli ve Mizoguchi imzalı, yine bir kukla tiyatrosu uyarlaması olan “47 Ronin”. Ancak Mizoguchi’nin minimalist tarzı sebebiyle buradaki stilcilik yoktu orada.
 
Bir diğer taraftan da filmini tiyatroda başlatan yönetmen, oyunun yönetmeninin de gayesini açığa çıkarıyor daha en baştan. Böylece oradan itibaren, sonda ‘çifte intihar’ (double suicide) olacağını öğreniyoruz. Tabii bu kısımdan direk hikayeye geçmemiz de, aslında akıllara ‘film içinde film’ formülünü getiriyor. Belki “8 ½” ile de akraba bu, ancak onun mantığını biraz da ‘oyunun içine girme’ye çevirerek aslında “Kahire’nin Mor Gülü” (“The Purple Rose of Cairo”), “Videodrome” gibi ‘dördüncü duvarın yıkılışı’ kavramının izini süren filmlerle yakın bir bağ kuruyor ister istemez.
 
Tabii Shinoda, yapıtının bu ilk kısmında, ya da açılış sekansında son derece özensiz bir film grameriyle el kamerası hakimiyetinde bir görsellik benimsiyor. Böylece kuklalar, yönetmen ve ekibi arasında geçenlere ‘salla pati’ bir bakış atıyor. Ardından estetiği öne çıkarmaya karar verdiğinde ise ‘tiyatro oyunu dünyası’nda her şey farklılaşıyor.
 
Öyle ki yapısının içinde asla geniş açı objektif kullanmadan sürekli oyuncuları dar alana sıkıştırıyor. ‘Oyun içindeki oyun’un açılışını yaptığı köprünün üzerindeki sekans için yaptığı tercih de bunu kanıtlıyor. Zira Shinoda, kamerayı köprünün tam başına yerleştirip bir plan sekans dokuyor. Böylece uzun planların, oyuncuların diyaloglarının ve belki de doğaçlamaların önplana çıkacağının ilk örneği veriliyor.  Devamında da zaten dar açılar ve uzun sekanslar hakim. Böyle olunca da bir-iki mekan öne çıkıyor. Yihei’nin evi ve Koharu’nun genelevi, iki ana odak noktası.
 
Tabii Shinoda, filmin yapısını kurarken, sürekli kukla tiyatrosundaki ‘yer değiştirici’ karakterlerin siyah elbise ile hikayeye müdahale etmelerini sağlamayı da ihmal etmemiş. Özellikle de bir tanesi sürekli hikayenin peşinde. Onun, karakterlerin okuduğu mektubu izleyicilere tutması, kuklaları sahnenin arkasına sokup sanat yönetimini değiştiren bir mekanizma kullanması, sahnedeki yıkılıp dökülen eşyaları değiştirmesi ve karakterler kendilerini öldürürken onlara yardımcı olması gibi genel izleyici kitlesini rahatsız edecek birçok öğenin kullanımına yol açtığı söylenebilir.
 
Yönetmenin aynı zamanda özellikle dar mekandaki parmaklıkların arkasına kamerayı yerleştirmesinin yanında, fütüristik, ekspresyonist ve başka dünyada gibi duran bir sanat yönetimiyle de dikkat çektiğini söyleyelim. Öyle ki alakasız bir yerde duran lamba, siyah-beyaz zeminin üzerinde bir resim veya durup dururken beliren bir hayalet imgesi gibi öğeler, bir anda hikayeye müdahale eden esas maddeler olabiliyorlar.
 
Aslında bu yabancılaştırma numaralarından biri de iki ana kadın karakteri, Osan ve Koharu’yu aynı oyuncunun oynaması. Bu da yapılan kuklaların aynı soydan olduğunu kanıtlıyor aslında bir taraftan da. Yabancılaştırıcı tiyatro geleneğini ise Brechtiyen bir düzeye daha da yaklaştırıyor ister istemez.
 
Lafın özü Shinoda burada yeni bir üslup dokuyor. Eşine benzerine özellikle de o zamanlarda rastlanması mümkün değil. Tabii sansür karşıtı bir şekilde iki seks sahnesinin öne çıkması da önemli bir başka nokta. Bu da o zamanki sistemin ya da sansürcülüğün döngüsünü bozmak için bir hareket olarak adlandırılabilir.
 
2-JAPON YENİ DALGASI'NIN 'İŞLEVSEL' BİR HALKASI
 
Masahiro Shinoda, Seijun Suzuki, Hiroshi Teshigahara, Nagisa Oshima ve Shohei Imamura ile birlikte ‘Japon Yeni Dalgası’nın en fark yaratan isimleri oldu. Bu yeni dalga hareketi, aslında beş başlı stüdyo sistemini yıkmak için kurulmuştu. Yönetmenler, kendi auteur egolarını sergilemeyi amaçlıyorlardı.
 
Bu sebeple de stüdyoların içinde filmler çektikten sonra bir şekilde bağımsızlıklarını ilan edip sinema sanatına destek oldular. Bu durum aslında ‘Fransız Yeni Dalgası’nın bir türeviydi. Ama hedef ülkedeki stüdyo sistemi idi.
 
Aslında Japon sinemasını tarihine bakınca da en önemli yapıtların bu dönemde çıktığını görebiliriz zaten. Bunların bu zamana kadar açığa çıkmaması ise ‘sistem karşıtı’, ‘zor’ ve  ‘tehlikeli’ olmalarından kaynaklanıyor.
 
Bu filmler, sansür düzenine karşı da gelip cinsellik ve kan içeriği de salgıladır elbette. Bu da bir ‘sistem karşıtı’ duruş idi aslında. Zira o zamanlar böyle akımların bir kısmının ‘geleneksel’ olana karşıt olarak, belli şeylerin savunuculuğunu yapma işlevini üstlendikleri de bilinir.
 
3-STANDART BİR HİKAYE
 
Sinemanın aslında esas kuralı çok bilinen ve sıradanlaşmış hikayeleri, nasıl bir kalıbın içine soktuğunuzdur. Bu da filmin değerini o kadar önemli hale getirir. Zira en önemli eserin bile özünü incelediğinizde çok bildik bir öykü çıkar altından.
 
Örneğin bu filmin hikayesine bakınca da, Japon kültüründe de Türk kültüründe de çokça gördüğümüz bir kalıp çıkıyor altından. Bir tüccar, evli ve iki çocukludur. Ancak bir fahişeye aşık olur. Bu sebeple de onunla kaçmaktan başka çaresi olmadığını düşünür. Eşi, bu fahişeye kocasından uzaklaşması için bir mektup yollasa da ‘onu seviyorum ben yapamam’ cevabını alır. Yani Yeşilçam melodramlarında çokça rastladığımız o ‘statü aşkı’ durumu var burada. “Romeo ve Juliet” hikayesiyle de yakın akraba.
 
Hatta Japonya’da Kenji Mizoguchi’nin de 1952 tarihli “Oharu’nun Yaşamı”da (“Saikaku ichidai onna”) benzer bir öyküyü minimalist bir sinema anlayışıyla herhangi bir formüle sokmak yerine yabancılaştırarak anlattığını görebiliyoruz. Bu film de zaten böylesine basit bir hikayenin nasıl bir sinema başyapıtına dönüşebileceğini kanıtlaması açısından önem arz ediyor daha çok.
 
Zaten sinema, farklı yönetmenlerin benzer hikayeleri nasıl ele alıp değişik bir yapının içine yedirme sanatıdır aslında temelde. O sayede de anlamlarının boyutu genişler. Bu sebeple de ‘bu hikaye şu yönetmenin elinde olsaydı keşke’ gibi laflar çokça söylenir. Bu da bir tesadüf değil elbette.
 
4-BUNRAKU TİYATROSU
 
Monzaemon Chimatsu’nun ‘The Love Suicides at Amiva’ adlı 1721 tarihli oyunundan uyarlanan yapıt, kukla tiyatrosunun Japonya’daki adı olan ‘bunraku tiyatrosu’nun bir ürünü idi. Her tarafın siyah olduğu ‘kuroko’ stilini benimseyen bir anlayışın izini sürüyor film de.
 
1684’de Osaka’da bulunan bunraku tiyatrosu, kuklaların, kukla oynatıcılarının, şarkıcıların ve shamisen adlı müzik entrümanının kullanıldığı bir stildi. Tabii arada taiko adlı davul da kullanılıyordu. 1872’de ilk tiyatrosu kurulan bunraku, o zamanlar Uemura Bunrakuken birliği tarafından sahneleniyordu. Japon Ulusal Bunraku Tiyatrosu, Bunrakken’in kurduğu bu sebeple de ‘bunraku’ adı altında bilinen bir alan idi.
 
Bunraku kuklalarının boyları yaklaşık 1.5 metre, enleri ise 1 metre idi. Tabii bu, kuklanın yaşına göre değişiyordu. Ayrıca fantastik oyunlarda yüzleri bir anda ‘şeytan’a dönüşecek bir şekilde yapılıyorlardı. Sürekli detaylı bir kuklayı dokumak ana amaç idi.
 
Ana kukla oynatıcının adı ise omozukai isi idi. Bu kişinin işlevi, sağ eliyle kuklayı kontrol etmekti esasen. Sol kukla oynatıcı ise hidarizukai veya sashizukai olarak anılıyordu. Kuklacılar ilk olarak ayaklardan başlayıp sonra kollarını eğitiyorlardı. Bu süreç ise yeri geldiğinde 30 sene sürebiliyordu.
 
Şimdilerde, günde 4-5 oyunla varlığını sürdüren Osaka’daki kukla tiyatrosunun yanında ayrıca bağımsız gruplar da çeşitli yerlerde dalı sahnelemeyi sürdürüyorlar. Bu sebeple de kültürel işlevini koruyor alan.
 
5-TAKİPÇİLERİ
 
Andrei Tarkovsky’nin resim estetiğini oturtmaya çalıştığı “Andrei Rublev”, estetiksel güdünün en bariz esin kaynakları arasında.
 
En baş sıraya kuşkusuz Guy Moshe imzalı bilimkurgu “Bunraku” (2010) yerleştirilebilir. Kukla tiyatrosu estetiğinin daha zengin ve çığır açıcı haliyle dikkat çeken bir eserdir o.
 
Tabii Japonya dışında Derviş Zaim’in minyatür estetiğini oturtmaya çalıştığı “Cenneti Beklerken” ile hat estetiğini benimseyip devrim yaptığı “Nokta” örnek verilebilir. İspanyol yönetmen José Luis Guerin’in kara kalem estetiğini benimseyen “In The City of Sylvia”sı (“En la Ciudad de Sylvia”, 2007) da, bu denemelerin son dönemdeki karşılıkları arasında.
 
Japonya’ya geçtiğimizdeyse Takeshi Kitano’nun minimalist ve şiddet içeren filmlerinin yanında, “Bebekler” (“Dolls”) ile bunraku tiyatrosu estetiğini çok karakterli bir modelin içine geçirdiğini, “Akileus ve Kaplumbağa” (“Akiresu to Kame”) ile ise resim estetiğini benimsediğini ekleyelim.
 
Brechtiyen tiyatronun estetiğinin yaratılması için çeşitli sinemacıların cesaretlenmesinde de bu filmin payı vardır orası kesin. “Querelle”, “Macon Bebeği” (“The Baby of Macon”), “Dogville” ve “Manderlay”, bu alanın en çok öne çıkan ‘yenilikçi denemeleri’.


NEREDEN BULABİLİRİZ?

Türkiye’de DVD’sine ulaşamayacağınız bu ‘saklı klasik’in ABD’de Criterion Collection’dan çıkan İngilizce altyazılı kopyasına amazon.com’dan ulaşabilirsiniz.

 
Powered by Create your own unique website with customizable templates.