'A WHISKER AWAY': KEDİ SEVGİNİZİ ARTTIRACAK BÜYÜLÜ BİR ANIME
FİLMİN NOTU: 6.2
|
Jun’ichi Sato ile Tomotaka Shibayama’dan Miyazaki usulü bir beden değiştirme animesi. Masalsı ve büyülü dünyasına bağlarken hayvan-insan ilişkisini de sömürmeden varoluşsal sorular soruyor, kedi sevgisinin büyüsüne dikkat çekiyor. “A Whisker Away”, 18 Haziran’dan itibaren Netflix’te izlenebilir.
SATO’NUN EN İDDİALI İKİNCİ ANIMESİ
1995’te “Junkers Come Here” ile sinemaya giren Jun’ichi Satô, o günden bugüne en iddialı animasyonuna imza atıyor. Yönetmen orada ana karakterinin köpekle dostluğundan büyülü bir masalsılık çıkarmıştı. Burada onun yerine kedi geçiyor. Animasyonlarda hayvanların farklı şekillerde kullanıldığını görürüz. “101 Dalmaçyalı”dan (“One Hundred and One Dalmatians”, 1961) “Kedi Fritz”e (“Fritz the Cat”, 1972) uzanan klasikler görmüşüzdür.
Yönetmen Satô, başka bir animasyoncuyla, Tomotaka Shibayama ile bir araya geliyor. “A Whisker Away”de (“Nakitai Watashi Wa Neko Wo Kaburu”, 2020) Japon anime dizilerinde gördüğümüz ‘beden değiştirme’nin bu kez bir aşk hikayesine malzeme edildiğini görüyoruz. Kedisine ‘Muge’ adını veren bir kızın (Miyo) yolculuğu ruhsal ve fantastik bir şekilde sunuluyor. Bu durum karşısında bizim yanımıza kar kalan ise tasarımlarıyla bu hayali dünyayı teneffüs etmek.
AĞACIN KOVUĞUNDAKİ KEDİ ŞEHRİ ÇOK YARATICI
“Ruhların Kaçışı”nda (“Spirited Away”, 2001) animasyon departmanında çalışarak piyasaya giren Shibayama, buraya fazlaca Miyazaki dokunuşu getiriyor. Satô’nun genel eğiliminde de bu durum var. İlk animesinin özellikle son düzlüğündeki masalsı çizimler incelikli ve özenli bir hal alıyor.
Burada da ağacın kovuğu adeta “Köpek Balığı Hikayesi” (“Shark Tale”, 2004), “Fare Şehri”le (“Flushed Away”, 2006) akraba bir üç boyut duygusuyla bize bir çeşit ‘kedi şehri’ni tattırıyor. Bu durumun verdiği sinemasal haz bambaşka gelebiliyor. “A Whisker Away”in ilginç bir özelliği var. Zarafetiyle farklı tatlar ve çizgiler barındırarak öne çıkma olanağı bulabiliyor. Ağacın kovuğunun bu şekilde sarıp sarmalanması ve kedi çeşitlerinin odağı haline gelmesi gerçekten çok yaratıcı.
KEDİ SEVGİNİZİ ARTTIRACAK BÜYÜLÜ BİR DÜNYA
Satô, hayvanları bir büyülü ve masalsı motife dönüştürmeyi seviyor. Bunu “Junkers Come Here”daki kadar incelikli az yaptı. Burada o durumu bir kez daha canlandırıyor. Bu da kedi ve köpek sevgimizi arttıran büyülü bir anime daha tatmamızı sağlıyor.
Adeta geçmişin bildik kahramanları insanları ‘beden değiştirme’ imgesine dönüşerek varoluşsal metinlere malzeme oluyor. Bu da karakterlerin yolculuğunu anlamlı, mesaj kaygılı ve fazlasıyla dokunaklı hale getiriyor.
SATO’NUN EN İDDİALI İKİNCİ ANIMESİ
1995’te “Junkers Come Here” ile sinemaya giren Jun’ichi Satô, o günden bugüne en iddialı animasyonuna imza atıyor. Yönetmen orada ana karakterinin köpekle dostluğundan büyülü bir masalsılık çıkarmıştı. Burada onun yerine kedi geçiyor. Animasyonlarda hayvanların farklı şekillerde kullanıldığını görürüz. “101 Dalmaçyalı”dan (“One Hundred and One Dalmatians”, 1961) “Kedi Fritz”e (“Fritz the Cat”, 1972) uzanan klasikler görmüşüzdür.
Yönetmen Satô, başka bir animasyoncuyla, Tomotaka Shibayama ile bir araya geliyor. “A Whisker Away”de (“Nakitai Watashi Wa Neko Wo Kaburu”, 2020) Japon anime dizilerinde gördüğümüz ‘beden değiştirme’nin bu kez bir aşk hikayesine malzeme edildiğini görüyoruz. Kedisine ‘Muge’ adını veren bir kızın (Miyo) yolculuğu ruhsal ve fantastik bir şekilde sunuluyor. Bu durum karşısında bizim yanımıza kar kalan ise tasarımlarıyla bu hayali dünyayı teneffüs etmek.
AĞACIN KOVUĞUNDAKİ KEDİ ŞEHRİ ÇOK YARATICI
“Ruhların Kaçışı”nda (“Spirited Away”, 2001) animasyon departmanında çalışarak piyasaya giren Shibayama, buraya fazlaca Miyazaki dokunuşu getiriyor. Satô’nun genel eğiliminde de bu durum var. İlk animesinin özellikle son düzlüğündeki masalsı çizimler incelikli ve özenli bir hal alıyor.
Burada da ağacın kovuğu adeta “Köpek Balığı Hikayesi” (“Shark Tale”, 2004), “Fare Şehri”le (“Flushed Away”, 2006) akraba bir üç boyut duygusuyla bize bir çeşit ‘kedi şehri’ni tattırıyor. Bu durumun verdiği sinemasal haz bambaşka gelebiliyor. “A Whisker Away”in ilginç bir özelliği var. Zarafetiyle farklı tatlar ve çizgiler barındırarak öne çıkma olanağı bulabiliyor. Ağacın kovuğunun bu şekilde sarıp sarmalanması ve kedi çeşitlerinin odağı haline gelmesi gerçekten çok yaratıcı.
KEDİ SEVGİNİZİ ARTTIRACAK BÜYÜLÜ BİR DÜNYA
Satô, hayvanları bir büyülü ve masalsı motife dönüştürmeyi seviyor. Bunu “Junkers Come Here”daki kadar incelikli az yaptı. Burada o durumu bir kez daha canlandırıyor. Bu da kedi ve köpek sevgimizi arttıran büyülü bir anime daha tatmamızı sağlıyor.
Adeta geçmişin bildik kahramanları insanları ‘beden değiştirme’ imgesine dönüşerek varoluşsal metinlere malzeme oluyor. Bu da karakterlerin yolculuğunu anlamlı, mesaj kaygılı ve fazlasıyla dokunaklı hale getiriyor.
‘KEDİLER ŞEHRİ’ İLE ‘SENİN ADIN’I BİRLEŞTİRİYOR
Tasarımlar açısından bir Takahata, bir “Prenses Kaguya Masalı” (“Kaguyahime No Monogatari”, 2013) canlanmıyor. Miyazaki’nin gelenekselliği ‘masalsı dokunuşlar’ haricinde insan yaratımlarında yineleniyor. Ama bir kedinin konuşabilmesine uzanan süreciyle büyüsüne bağlayan bir anime izlediğimiz. “Hırsız Kedi Paris’te” (“Une Vie de Chat”, 2010) ile kardeşlik ilişkisi kuruyor. 1986 tarihli seriye dönüşen Ternovszky imzalı Macar animasyonu “Kediler Şehri” (“Macskafogó”) ile Makato Shinkai anime’si “Senin Adın”ı (“Kimi No Na Wa.”, 2016) birleştiriyor.
Daha önce animelerde ‘beden değiştirme’ motifi görüldü. Ama burada daha incelikli ve büyülü hale geliyor. Elbette “A Whisker Away” süre problemi çekebiliyor zaman zaman. Fakat derdini ve dünyasını kurarken detaycı davrandığı için bu boşluğa az itiraz etmemizi sağlıyor.
Tasarımlar açısından bir Takahata, bir “Prenses Kaguya Masalı” (“Kaguyahime No Monogatari”, 2013) canlanmıyor. Miyazaki’nin gelenekselliği ‘masalsı dokunuşlar’ haricinde insan yaratımlarında yineleniyor. Ama bir kedinin konuşabilmesine uzanan süreciyle büyüsüne bağlayan bir anime izlediğimiz. “Hırsız Kedi Paris’te” (“Une Vie de Chat”, 2010) ile kardeşlik ilişkisi kuruyor. 1986 tarihli seriye dönüşen Ternovszky imzalı Macar animasyonu “Kediler Şehri” (“Macskafogó”) ile Makato Shinkai anime’si “Senin Adın”ı (“Kimi No Na Wa.”, 2016) birleştiriyor.
Daha önce animelerde ‘beden değiştirme’ motifi görüldü. Ama burada daha incelikli ve büyülü hale geliyor. Elbette “A Whisker Away” süre problemi çekebiliyor zaman zaman. Fakat derdini ve dünyasını kurarken detaycı davrandığı için bu boşluğa az itiraz etmemizi sağlıyor.
'7500': TAKASHI SHIMIZU ARANIYOR
FİLMİN NOTU: 2.5
|
2014’de “Uçuş 7500”de Takashi Shimizu ilginç bir perili uçak filmi denemesini karşımıza çıkarmıştı. 2019’da ise Patrick Vollrath “7500”de olabilecek en çağ dışı uçak kaçırma gerilimine, bir radyo tiyatrosuna imza atıyor. Meraklısı için film, 18 Haziran’dan itibaren Amazon Prime Video’da izlenebilir.
‘UÇUŞ 93’ SONRASI DÖNEMİN EN İLKEL UÇAK KAÇIRMA FİLMİ
1990’larda ‘uçak kaçırma’yı merkeze alan iyi filmler vardı: “Kritik Karar” (“Executive Decision”, 1996), “Con Air” (1997), “Hava Kuvvetleri Bir” (“Air Force One”, 1997). Ama 11 Eylül sonrasında uçağı merkezine kalan çok da başarılı filmler izlemedik. İki formül öne çıktı: Birincisi “Uçuş 93” (“United 93”, 2006), ikincisi ise “Son Durak” (“Final Destination”, 2000).
Bunlardan ilkinin “Non-Stop” (2014), “Entebbe’de 7 Gün” (“7 Days in Entebbe”, 2018) gibi örneklere verdiğini biliyoruz. Bunlara bir yenisi “7500” (2019) ile ekleniyor. Aslında bu dönemde bakarsak gerilimi en çok öne çıkaran ‘uçak kaçırma filmi’ni izliyoruz. Ama bunlardan ikincisinin “Uçuş 93” ile Saura’nın Flamenko Üçlemesi’ni birleştirirken dikkat çekici yenilik ivmesini göremiyoruz.
SESSİZ SİNEMA GÜNLERİNE GÖTÜREN BİR RADYO TİYATROSU
Aksine Alman yönetmen, olabilecek en çağ dışı sinemanın üzerine gitmiş. Levitt’in beyaz Amerikalı ana karakterinin kaldığı kokpiti öne çıkarmış. Arkadaki yolculardan ziyade onun çalıştığı hosteslerle ilişkisi öne çıkıyor. Aylin Tezel’in canlandırdığı Gökçe de bunlar arasında var. “Almanya’ya Hoşgeldiniz” (“Almanya – Willkommen in Deutschland”, 2011) ile ünlenen Almanya doğumlu oyuncu, burada da yüz ifadesiyle bir gerçeklik katıyor.
Açıkçası filmin ciddi bir şekilde Müslüman-Hıristiyan çekişmesine dem vurma arzusunu açık ettiği görülüyor. Ama bu hedefine ulaşmak isterken asla politik açıdan doğru ve mantıklı duramıyor. Kokpitteki gerilimi inandırıcı hale getiren bir yönetmen yok. Aksine işi dar alana sıkıştırıp bizi Alman dışavurumculuğu döneminden bir tür filmi izletir gibi yapıyor. O yıllarda çıkan gerçek bir ritim uzmanı Hitchcock’la bile yan yana anılamayacak bir yönetmenlik var burada.
SIHIMIZU’NUN ‘UÇUŞ 7500’İNİ MUMLA ARATIYOR
Üstüne üstlük ‘7500’ adlı acil durumlarda ele alınan uçak kodu, 2014’te ‘Garez’ (‘Ju-on’) serisinin müsebbibi Takashi Shimuzu’nun “Uçuş 7500”sinde (“Uçuş 7500”) hiç de fena olmayan bir ‘Final Destination sonrası perili uçak filmi’ne açılmıştı. Orada uzatılmış bir ‘The Twilight Zone’ bölümü izlenimi vardı. Ama kurgusu, rejisi ve efektleriyle kendini izleten bir seyirlik de görmüştük.
Burada ise Viyana doğumlu yerli (Murathan Muslu) ve Arap (Omid Memar) oyunculara emanet edilen Vedat ve Kenan karakterlerinin kokpitteki tehdidine hiçbir şekilde inanmıyoruz. Aksine bir yerden sonra Horvath neredeyse bir radyo tiyatrosuna imza atıyor. Teröristlerin aşırı yapay durmasıyla birlikte olabilecek en emperyalist terörizm tanımı ortaya çıkıyor. “7500”, yönetmenliğiyle Shimuzu, politik yaklaşımıyla Greengrass’ı aratan B-tipi bir uçak kaçırma gerilimi.
20 MART-19 HAZİRAN ARASI VİZYONA GİRMEDEN YASAL ONLİNE PLATFORMLARDA AÇILAN FİLMLERİN YILDIZ TABLOSU:
ANGELO: 7.5
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EXTRACTION: 4.5
GENÇ AHMED: 3.5
HALF OF IT: 5.5
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LOST IN LONDON: 7.9
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5
‘UÇUŞ 93’ SONRASI DÖNEMİN EN İLKEL UÇAK KAÇIRMA FİLMİ
1990’larda ‘uçak kaçırma’yı merkeze alan iyi filmler vardı: “Kritik Karar” (“Executive Decision”, 1996), “Con Air” (1997), “Hava Kuvvetleri Bir” (“Air Force One”, 1997). Ama 11 Eylül sonrasında uçağı merkezine kalan çok da başarılı filmler izlemedik. İki formül öne çıktı: Birincisi “Uçuş 93” (“United 93”, 2006), ikincisi ise “Son Durak” (“Final Destination”, 2000).
Bunlardan ilkinin “Non-Stop” (2014), “Entebbe’de 7 Gün” (“7 Days in Entebbe”, 2018) gibi örneklere verdiğini biliyoruz. Bunlara bir yenisi “7500” (2019) ile ekleniyor. Aslında bu dönemde bakarsak gerilimi en çok öne çıkaran ‘uçak kaçırma filmi’ni izliyoruz. Ama bunlardan ikincisinin “Uçuş 93” ile Saura’nın Flamenko Üçlemesi’ni birleştirirken dikkat çekici yenilik ivmesini göremiyoruz.
SESSİZ SİNEMA GÜNLERİNE GÖTÜREN BİR RADYO TİYATROSU
Aksine Alman yönetmen, olabilecek en çağ dışı sinemanın üzerine gitmiş. Levitt’in beyaz Amerikalı ana karakterinin kaldığı kokpiti öne çıkarmış. Arkadaki yolculardan ziyade onun çalıştığı hosteslerle ilişkisi öne çıkıyor. Aylin Tezel’in canlandırdığı Gökçe de bunlar arasında var. “Almanya’ya Hoşgeldiniz” (“Almanya – Willkommen in Deutschland”, 2011) ile ünlenen Almanya doğumlu oyuncu, burada da yüz ifadesiyle bir gerçeklik katıyor.
Açıkçası filmin ciddi bir şekilde Müslüman-Hıristiyan çekişmesine dem vurma arzusunu açık ettiği görülüyor. Ama bu hedefine ulaşmak isterken asla politik açıdan doğru ve mantıklı duramıyor. Kokpitteki gerilimi inandırıcı hale getiren bir yönetmen yok. Aksine işi dar alana sıkıştırıp bizi Alman dışavurumculuğu döneminden bir tür filmi izletir gibi yapıyor. O yıllarda çıkan gerçek bir ritim uzmanı Hitchcock’la bile yan yana anılamayacak bir yönetmenlik var burada.
SIHIMIZU’NUN ‘UÇUŞ 7500’İNİ MUMLA ARATIYOR
Üstüne üstlük ‘7500’ adlı acil durumlarda ele alınan uçak kodu, 2014’te ‘Garez’ (‘Ju-on’) serisinin müsebbibi Takashi Shimuzu’nun “Uçuş 7500”sinde (“Uçuş 7500”) hiç de fena olmayan bir ‘Final Destination sonrası perili uçak filmi’ne açılmıştı. Orada uzatılmış bir ‘The Twilight Zone’ bölümü izlenimi vardı. Ama kurgusu, rejisi ve efektleriyle kendini izleten bir seyirlik de görmüştük.
Burada ise Viyana doğumlu yerli (Murathan Muslu) ve Arap (Omid Memar) oyunculara emanet edilen Vedat ve Kenan karakterlerinin kokpitteki tehdidine hiçbir şekilde inanmıyoruz. Aksine bir yerden sonra Horvath neredeyse bir radyo tiyatrosuna imza atıyor. Teröristlerin aşırı yapay durmasıyla birlikte olabilecek en emperyalist terörizm tanımı ortaya çıkıyor. “7500”, yönetmenliğiyle Shimuzu, politik yaklaşımıyla Greengrass’ı aratan B-tipi bir uçak kaçırma gerilimi.
20 MART-19 HAZİRAN ARASI VİZYONA GİRMEDEN YASAL ONLİNE PLATFORMLARDA AÇILAN FİLMLERİN YILDIZ TABLOSU:
ANGELO: 7.5
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EXTRACTION: 4.5
GENÇ AHMED: 3.5
HALF OF IT: 5.5
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LOST IN LONDON: 7.9
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5