CHUCKY'YE KIZ KARDEŞ ÖNERİSİ
24/10/2014 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 4.2
|
Stüdyolarda eldeki değerlerin etinden sütünden yararlanmak modadır. “Annabelle” de “Testere” ve “Ruhlar Bölgesi” ile adını korku tarihine altın harflerle yazdıran James Wan’ın “Korku Seansı”na bulduğu ‘yamama bir yan bölüm’ olarak görülebilir. Bu devam filmlerine de açılması yüksek ticari ürün, ‘Chucky’ye kız kardeş getirme arzusuyla hatırlanacak.
Ülkesinde 20 milyon dolarlık bütçeye 137 milyon dolar hasılat getiren “Korku Seansı” (“The Conjuring”, 2013) gerçek bir gişe canavarına dönüştü. James Wan ve Hayes Kardeşler, 2016 için devam filmini planlayadursun, arada sıkılanlara bir ‘aperatif’ geliyor… “Annabelle” (2014), orada gördüğümüz oyuncak bebeğin yarattığı dehşetin üzerine gidiyor.
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ ARKA PLANI YARAMIŞ MI?
Net bir ‘yan bölüm’ (‘spin-off’) olarak konumlanırken, tarihsel açıdan belirgin bir zaman diliminden söz etmiyor. Aksine görüntü yönetmeni geçmişiyle bilinen John R. Leonetti’nin omuzlarına yük bindirip ‘esas ürün’ün üçte biri kadar düşük bir bütçeyle hareket ediyor. Oyuncuları da buna göre seçiyor. Açıkçası hedef işin içine türlüce referansın (“Rosemary’nin Bebeği”nden “Çocuk Oyunu”na kadar) girdiği, tarikat meselesinin de ruh meselesinin de kullanıldığı melez bir formül yaratmak.
“Annabelle”, bunu ne kadar başarıyla uyguluyor, tartışılır. Özellikle karşımızda filmden ziyade ürün olduğunu anlamak zor değil. Bu sayede de Leonetti’nin arka planı sebebiyle sadece parlak ve soluk renkleri birleştiren renk paleti üzerine kafa yorması şaşırtmıyor. Resim gibi kareler sanat yönetiminin tutarlılığından da beslenince dikkat çekiyor ve bir yönetmenlik olduğunu düşündürtüyor. Ama bu şık çerçevelerden atmosfer çıkarma isteği büyük oranda ‘zaman dilimini kestiremeyen bir film’ doğuruyor. Kurgu ne zaman gaza basıp, ne zaman gaz keseceğini bilemiyor. İşin doğrusu her şey ekipte kopuyor.
“KORKU SEANSI”NIN BİR SAHNESİ BİLE ETMİYOR
Tüm bunları birleştirince “Korku Seansı”ndan daha arkada kalması, B sınıfına itilmesi muhtemel bir iş canlanıyor. Annabelle’in ‘oyuncak bebek’ külliyatında Wan mamulü “Ölümün Sessizliği”ndeki (“Dead Silence”, 2007) imgeler kadar korkutucu olamamasını tasvip etmek mümkün mü? Peki ya ‘okült korku filmi’ne evrilip “Şeytanın Evi”nde (“The House of the Devil”, 2009) Ti West’in yaptığına benzer bir hikayeyi ‘Chucky’ mitiyle doldurma arzusu tutuyor mu? Açıkçası oradaki ‘metafiziksel slasher filmi’ şablonu, burada ‘tarikatlı korku filmi’ne çevrilip, ‘büyü yapma’ ‘ruh çağırma’yla yer değiştiriyor.
Şöyle bir temele bakınca rahibini de, ailesini de gördüğümüz aslında işin içine dini de sokan bir film var. Ucuzcu yaklaşım, ce yapmaya, bağırış çağırışa alan açan, Annabelle’in kıyafeti ve tekinsizliği kadar diğer öğeler üzerine kafa yormayan bir filme açılıyor. “Korku Seansı”nda bir müzik kutusunun yarattığı ve aklımıza gelince hala ürpermemizi sağlayan o tedirgin edicilikten burada eser yok.
Ülkesinde 20 milyon dolarlık bütçeye 137 milyon dolar hasılat getiren “Korku Seansı” (“The Conjuring”, 2013) gerçek bir gişe canavarına dönüştü. James Wan ve Hayes Kardeşler, 2016 için devam filmini planlayadursun, arada sıkılanlara bir ‘aperatif’ geliyor… “Annabelle” (2014), orada gördüğümüz oyuncak bebeğin yarattığı dehşetin üzerine gidiyor.
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ ARKA PLANI YARAMIŞ MI?
Net bir ‘yan bölüm’ (‘spin-off’) olarak konumlanırken, tarihsel açıdan belirgin bir zaman diliminden söz etmiyor. Aksine görüntü yönetmeni geçmişiyle bilinen John R. Leonetti’nin omuzlarına yük bindirip ‘esas ürün’ün üçte biri kadar düşük bir bütçeyle hareket ediyor. Oyuncuları da buna göre seçiyor. Açıkçası hedef işin içine türlüce referansın (“Rosemary’nin Bebeği”nden “Çocuk Oyunu”na kadar) girdiği, tarikat meselesinin de ruh meselesinin de kullanıldığı melez bir formül yaratmak.
“Annabelle”, bunu ne kadar başarıyla uyguluyor, tartışılır. Özellikle karşımızda filmden ziyade ürün olduğunu anlamak zor değil. Bu sayede de Leonetti’nin arka planı sebebiyle sadece parlak ve soluk renkleri birleştiren renk paleti üzerine kafa yorması şaşırtmıyor. Resim gibi kareler sanat yönetiminin tutarlılığından da beslenince dikkat çekiyor ve bir yönetmenlik olduğunu düşündürtüyor. Ama bu şık çerçevelerden atmosfer çıkarma isteği büyük oranda ‘zaman dilimini kestiremeyen bir film’ doğuruyor. Kurgu ne zaman gaza basıp, ne zaman gaz keseceğini bilemiyor. İşin doğrusu her şey ekipte kopuyor.
“KORKU SEANSI”NIN BİR SAHNESİ BİLE ETMİYOR
Tüm bunları birleştirince “Korku Seansı”ndan daha arkada kalması, B sınıfına itilmesi muhtemel bir iş canlanıyor. Annabelle’in ‘oyuncak bebek’ külliyatında Wan mamulü “Ölümün Sessizliği”ndeki (“Dead Silence”, 2007) imgeler kadar korkutucu olamamasını tasvip etmek mümkün mü? Peki ya ‘okült korku filmi’ne evrilip “Şeytanın Evi”nde (“The House of the Devil”, 2009) Ti West’in yaptığına benzer bir hikayeyi ‘Chucky’ mitiyle doldurma arzusu tutuyor mu? Açıkçası oradaki ‘metafiziksel slasher filmi’ şablonu, burada ‘tarikatlı korku filmi’ne çevrilip, ‘büyü yapma’ ‘ruh çağırma’yla yer değiştiriyor.
Şöyle bir temele bakınca rahibini de, ailesini de gördüğümüz aslında işin içine dini de sokan bir film var. Ucuzcu yaklaşım, ce yapmaya, bağırış çağırışa alan açan, Annabelle’in kıyafeti ve tekinsizliği kadar diğer öğeler üzerine kafa yormayan bir filme açılıyor. “Korku Seansı”nda bir müzik kutusunun yarattığı ve aklımıza gelince hala ürpermemizi sağlayan o tedirgin edicilikten burada eser yok.