KIYAMET SONRASI FONDA OYUNLU BİLİMKURGU
29/12/2012 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 7.8
|
2014’ün en orijinal bilimkurgu filmi “Labirent: Ölümcül Kaçış”, bir ‘young adult’ romanının temsilini perdeye doğru hamlelerle yansıtıyor. Seriye dönüşmeyi şimdiden garantileyen eser, aksiyon dolgusunu bilgisayar oyunu aşamalarıyla onaran melankolik bir kıyamet sonrası tasviri sunuyor. “Koşan Adam”, “Sineklerin Tanrısı” ile “Labirent”i güncel kurallarla birleştiriyor. Genç yetişkin bilimkurguları için yeni bir soluk anlamına gelen yapıt, türdeşi “Açlık Oyunları”nın üzerine çıkmakta zorlanmıyor. Yılın en iyi yabancı filmleri listeme beşinci sıradan dahil olan “Labirent: Ölümcül Kaçış”ın DVD’si Ocak’ta raflara girecek. Bu fırsatı kaçırmayın derim.
James Dashner’ın 2009’da piyasa çıkıp kısa sürede dört ciltlik bir seriye dönüşen romanı ‘The Maze Runner’ çok katmanlı… Özellikle bilimkurgu dünyasının derinliğiyle karşısındakini keyifli bir yolculuğa çıkarma potansiyeline sahip. Bir asansörle ‘Alan’a (The Glade) tıkılan gençler arasında 16 yaşındaki Thomas’ın peşine takılıyor öncelikle. Onun ‘Acı Verenler’ (Grievers) ile ‘Glader’ (Alan Dövüşçüsü) kılığında mücadelesi ana zemini oluşturuyor. İyi-kötü çekişmesini temsil eden bu acımasız döngüye adapte olmak ya da olmamak sizin elinizde.
EN İYİ GENÇ YETİŞKİN BİLİMKURGUSU FİLMİ
Ama “Labirent: Ölümcül Kaçış” (“The Maze Runner”, 2014), ‘young adult scifi film’ (‘genç yetişkin bilimkurgu filmi’) konusunda yetkin bir iş. Hatta “Açlık Oyunları”nın (“The Hunger Games”, 2012) da, “Göçebe”nin (“The Host”, 2013) de, “Uyumsuz”un (“Divergent”, 2014) da, “Seçilmiş”in (“The Giver”, 2014) de üzerine çıkıyor. 34 milyon dolarlık bütçeyle ABD’de 102 milyon, dünya çapında 339 milyon dolar hasılat yaparak seriye dönüşmeyi garantilemesi ise sevindirici haber.
Nerede olduğu belli olmayan bir ormanlık alanda, adada geçen eser, ana karakterini ‘hafızasız’, ‘belleği silinmiş’ bir temsille sunuyor. Bu durum fazlasıyla tanıdık mı? Tartışılır. Ama bilimkurgunun güncel refleksleri açısından işlevsel, incelenmeye ve üzerine gitmeye açık denebilir.
“Aç Gözünü”nün (“Abre Los Ojos”, 1997) açılışında gördüğümüze benzer bir uyarıyla gözlerini açan karakterimiz, bir anda kendini insanlar ile uzaylı olup olmadığını anlamadığımız teknolojik robotların çekişmesinin ortasında buluyor. Bunlar “Yıldız Gemisi Askerleri”nin (“Starship Troopers”, 1997) mekanik yaratıklarını andırmakla beraber, ‘Transformers’ özgüveniyle yaratılmış gibiler. Bu durum da aslında insan-robot çatışmasının en teknolojik ve en günümüze uygun mücadelesine dikkat çekiyor. Karanlıkta koyu renkler, grinin tonları ve yüksek gren oranıyla sarılmak dünyanın sonuna melankolik bir yorum getiriyor.
‘SİNEKLERİN TANRISI’ ZEMİNİNDE BİLGİSAYAR OYUNU MANTIĞI
Bir anda Peter Brook’un “Sineklerin Tanrısı” (“Lord of the Flies”, 1963) misali düşülen açık alan ve oradaki birbirini tanımayan çocukların ölüm-kalım mücadelesi bilimkurguya kaykılıyor. William Golding’in romanındaki doğa şartlarıyla hayatta kalma iradesinin yerini baskıcı yönetim alınca, ilkelleşmek, vahşileşmek ‘barışçıl’ yollar arıyor. Buna mukabil kendimizi etrafı uzun duvarlarla sarılı (Inception’ın terkedilmiş adasını andırıyor) mekanda gladyatörlerin arenasına girmiş hissediyoruz. Ucundan Lucio Fulci imzalı Roma fonlu oyunlu bilimkurgu “Yeni Silahşörler”i (“I guerrieri dell'anno 2072”, 1984) hatırlıyoruz.
Bilgisayar oyunu misali canlanan level’larla, hem çocukların hem yaratıkların bir arada temsil bulduğunu görüyoruz. Bu gözlem karşımıza özgün bir serüven çıkarıyor. Zira ilk sekanstaki bakış açısı planı bir tarafa, bizi bekleyen sürpriz ‘gerçekçi’ bir üslupla canlanıyor. Omuz-el kamerası kendini fazla hissettirmeden, solgun renklerin, koyu yeşilin, grinin arasında bir ‘çevreyle mücadele’ mizanseni getiriyor.
‘KOŞAN ADAM’, KIYAMET SONRASI FONDA CANLANIYOR
Bu yapı, ‘balta girmemiş orman’ temsiliyle sarılmıyor. Aksine Paul Michael Glaser’ın “Koşan Adam”ında (“The Running Man”, 1987) hafızasıyla oynanarak yeraltına gönderilen Schwarzenegger’in (Ben Richards) TV hayvanına çevrilmemiş şubesi Thomas, kendini bir kıyamet sonrası distopyasının içinde buluyor. “New York’tan Kaçış” (“Escape from New York”, 1981), ‘Mad Max’ serisi gibi geniş boşluklarla insanın yıkımını, sona yaklaşmasını anlatan öneklerle ilişkilendirmek mümkün bu mekan kullanımını. Ya da Miyazaki’nin çevreci “Rüzgârli Vadi”ne (“Kaze no tani no Naushika”, 1984)… Hatta oradaki dev böcekler de buradaki ‘acı vericiler’in tasarımını andırmıyor değil.
Esas olan ise “Labirent: Ölümcül Kaçış”ın, örneklediği karakterler üzerinden, sıfır kilometre bir ırk yaratmayı kafasına koyması. İnsanoğlunun kaybolduğu bir dönemde sanki kaslı, güçlü bir soyun tanımı yapılacak gibi. Bu süreç yoluyla ergenler üreyip Van Damme ile akrabalık kuracak.
PSİKOLOJİK ARAYIŞ EBEVEYNLERİ DEVRE DIŞI BIRAKIYOR
Wes Ball, bu roman konusunda işine fazlaca çalışmış. Komün yaşama kendini alıştıran, çadırlarda yaşama konusunda ihtisas yapan yeniyetme karakterler de ‘doğaya övgü’ konusunda kendini yetiştiriyor. Psikolojik bir arayış, aksiyonla, oyun parçalarıyla belirleyici bir ceket giyiyor.
‘Labirent koşucusu’ da ‘oyun’ mantığı açısından Jim Henson’ın “Labirent”i (“Labyrinth”, 1986) ile “Koşan Adam”ı, bir başka bilimkurgu vizyonunda kapıştırıyor. Geleceğin ufuksuzluğuna, karamsarlığına dikkat çekerken, ‘ebeveynler’in devre dışı kaldığı bir konsol ya da bilgisayar oyunu gözlemi getiriyor. Temelleri 70’lere kadar uzanan oyunlu bilimkurgu filmi alt türünün, kıyamet sonrası bilimkurgu kurallarından destek aldıktan sonra ada zemininde ‘hayatta kalma filmi’ (survival movie) ve gizem aşılayan ‘labirent’ motifiyle doyurucu bir modele açılması ağız sulandırıyor. Tür ve alt tür harmanı bir yapının sözünü veriyor. Seneye bunun devamını izleyecek olmak ise şimdiden sevindirici…
James Dashner’ın 2009’da piyasa çıkıp kısa sürede dört ciltlik bir seriye dönüşen romanı ‘The Maze Runner’ çok katmanlı… Özellikle bilimkurgu dünyasının derinliğiyle karşısındakini keyifli bir yolculuğa çıkarma potansiyeline sahip. Bir asansörle ‘Alan’a (The Glade) tıkılan gençler arasında 16 yaşındaki Thomas’ın peşine takılıyor öncelikle. Onun ‘Acı Verenler’ (Grievers) ile ‘Glader’ (Alan Dövüşçüsü) kılığında mücadelesi ana zemini oluşturuyor. İyi-kötü çekişmesini temsil eden bu acımasız döngüye adapte olmak ya da olmamak sizin elinizde.
EN İYİ GENÇ YETİŞKİN BİLİMKURGUSU FİLMİ
Ama “Labirent: Ölümcül Kaçış” (“The Maze Runner”, 2014), ‘young adult scifi film’ (‘genç yetişkin bilimkurgu filmi’) konusunda yetkin bir iş. Hatta “Açlık Oyunları”nın (“The Hunger Games”, 2012) da, “Göçebe”nin (“The Host”, 2013) de, “Uyumsuz”un (“Divergent”, 2014) da, “Seçilmiş”in (“The Giver”, 2014) de üzerine çıkıyor. 34 milyon dolarlık bütçeyle ABD’de 102 milyon, dünya çapında 339 milyon dolar hasılat yaparak seriye dönüşmeyi garantilemesi ise sevindirici haber.
Nerede olduğu belli olmayan bir ormanlık alanda, adada geçen eser, ana karakterini ‘hafızasız’, ‘belleği silinmiş’ bir temsille sunuyor. Bu durum fazlasıyla tanıdık mı? Tartışılır. Ama bilimkurgunun güncel refleksleri açısından işlevsel, incelenmeye ve üzerine gitmeye açık denebilir.
“Aç Gözünü”nün (“Abre Los Ojos”, 1997) açılışında gördüğümüze benzer bir uyarıyla gözlerini açan karakterimiz, bir anda kendini insanlar ile uzaylı olup olmadığını anlamadığımız teknolojik robotların çekişmesinin ortasında buluyor. Bunlar “Yıldız Gemisi Askerleri”nin (“Starship Troopers”, 1997) mekanik yaratıklarını andırmakla beraber, ‘Transformers’ özgüveniyle yaratılmış gibiler. Bu durum da aslında insan-robot çatışmasının en teknolojik ve en günümüze uygun mücadelesine dikkat çekiyor. Karanlıkta koyu renkler, grinin tonları ve yüksek gren oranıyla sarılmak dünyanın sonuna melankolik bir yorum getiriyor.
‘SİNEKLERİN TANRISI’ ZEMİNİNDE BİLGİSAYAR OYUNU MANTIĞI
Bir anda Peter Brook’un “Sineklerin Tanrısı” (“Lord of the Flies”, 1963) misali düşülen açık alan ve oradaki birbirini tanımayan çocukların ölüm-kalım mücadelesi bilimkurguya kaykılıyor. William Golding’in romanındaki doğa şartlarıyla hayatta kalma iradesinin yerini baskıcı yönetim alınca, ilkelleşmek, vahşileşmek ‘barışçıl’ yollar arıyor. Buna mukabil kendimizi etrafı uzun duvarlarla sarılı (Inception’ın terkedilmiş adasını andırıyor) mekanda gladyatörlerin arenasına girmiş hissediyoruz. Ucundan Lucio Fulci imzalı Roma fonlu oyunlu bilimkurgu “Yeni Silahşörler”i (“I guerrieri dell'anno 2072”, 1984) hatırlıyoruz.
Bilgisayar oyunu misali canlanan level’larla, hem çocukların hem yaratıkların bir arada temsil bulduğunu görüyoruz. Bu gözlem karşımıza özgün bir serüven çıkarıyor. Zira ilk sekanstaki bakış açısı planı bir tarafa, bizi bekleyen sürpriz ‘gerçekçi’ bir üslupla canlanıyor. Omuz-el kamerası kendini fazla hissettirmeden, solgun renklerin, koyu yeşilin, grinin arasında bir ‘çevreyle mücadele’ mizanseni getiriyor.
‘KOŞAN ADAM’, KIYAMET SONRASI FONDA CANLANIYOR
Bu yapı, ‘balta girmemiş orman’ temsiliyle sarılmıyor. Aksine Paul Michael Glaser’ın “Koşan Adam”ında (“The Running Man”, 1987) hafızasıyla oynanarak yeraltına gönderilen Schwarzenegger’in (Ben Richards) TV hayvanına çevrilmemiş şubesi Thomas, kendini bir kıyamet sonrası distopyasının içinde buluyor. “New York’tan Kaçış” (“Escape from New York”, 1981), ‘Mad Max’ serisi gibi geniş boşluklarla insanın yıkımını, sona yaklaşmasını anlatan öneklerle ilişkilendirmek mümkün bu mekan kullanımını. Ya da Miyazaki’nin çevreci “Rüzgârli Vadi”ne (“Kaze no tani no Naushika”, 1984)… Hatta oradaki dev böcekler de buradaki ‘acı vericiler’in tasarımını andırmıyor değil.
Esas olan ise “Labirent: Ölümcül Kaçış”ın, örneklediği karakterler üzerinden, sıfır kilometre bir ırk yaratmayı kafasına koyması. İnsanoğlunun kaybolduğu bir dönemde sanki kaslı, güçlü bir soyun tanımı yapılacak gibi. Bu süreç yoluyla ergenler üreyip Van Damme ile akrabalık kuracak.
PSİKOLOJİK ARAYIŞ EBEVEYNLERİ DEVRE DIŞI BIRAKIYOR
Wes Ball, bu roman konusunda işine fazlaca çalışmış. Komün yaşama kendini alıştıran, çadırlarda yaşama konusunda ihtisas yapan yeniyetme karakterler de ‘doğaya övgü’ konusunda kendini yetiştiriyor. Psikolojik bir arayış, aksiyonla, oyun parçalarıyla belirleyici bir ceket giyiyor.
‘Labirent koşucusu’ da ‘oyun’ mantığı açısından Jim Henson’ın “Labirent”i (“Labyrinth”, 1986) ile “Koşan Adam”ı, bir başka bilimkurgu vizyonunda kapıştırıyor. Geleceğin ufuksuzluğuna, karamsarlığına dikkat çekerken, ‘ebeveynler’in devre dışı kaldığı bir konsol ya da bilgisayar oyunu gözlemi getiriyor. Temelleri 70’lere kadar uzanan oyunlu bilimkurgu filmi alt türünün, kıyamet sonrası bilimkurgu kurallarından destek aldıktan sonra ada zemininde ‘hayatta kalma filmi’ (survival movie) ve gizem aşılayan ‘labirent’ motifiyle doyurucu bir modele açılması ağız sulandırıyor. Tür ve alt tür harmanı bir yapının sözünü veriyor. Seneye bunun devamını izleyecek olmak ise şimdiden sevindirici…