'GENÇ'LEŞME KENDİ YAŞINDA KAL!
22/01/2016 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 3.8
|
Yeni milenyumda İtalyan sinemasından çıkan en önemli yönetmenlerden Paolo Sorrentino’nun kariyerinin en zayıf halkası… “Gençlik”, onda gördüğümüz Leone ve Fellini etkisini hakkıyla kullanamıyor. Aksine 70’ini geçmiş iki sanatçının boş diyaloglarıyla, bizi plastiğin de plastiği bir dokudan beslenen geveze ve çiğ bir komediye davet ediyor. ‘Gerçeküstücü gençlik aşısı’ tutmazken her detay abartılı makyaj rekoru kırmak için yapılan bir deney gibi…
80’lerinde bir müzisyen ile 70’lerinde bir yönetmenin bir araya geldiği “Gençlik”te (“Youth”, 2015) Sorrentino, bu ilişkinin hayali boyutunu mercek altına alıyor. Sanki Fellini’nin “Sekiz Buçuk”taki (“Otto e Mezzo”, 1963) ‘ben ve kadınlarım’ anlayışına yakın duruyor. İmgesel anlatının doruğuna çıkan “Muhteşem Güzellik”in (“La Grande Bellezza”, 2013) modeline teğet geçmeye gayret ediyor. Onun ‘kopyası’na imza atmamak için debeleniyor. Bu sayede de aslında ‘korkak’ olmak bilinçli bir tercihe dönüşüyor.
CAINE Mİ, FRANKENSTEIN MI?
Açılış sekansından itibaren barok mimarinin yüzeyinden geçen büyüleyici Sorrentino üslubundan bir parça görmüyoruz. Onun gösterişli üslubunun ve evreninin, parti dünyasında Jep Gambardella’dan aldıkları burada yılgınlıkla karşılık buluyor. Üstelik Alpler’in sırtlarındaki lüks bir otelde müzisyen Fred Ballinger, abartılı bir plastik makyajla ‘frankenstein’a benziyor.
Caine, ‘Razzie’ adaylığını hak edecek kadar gülünç ve yapay... “Gençlik”, oğlanla diyaloglar, kadınlarla ilişkiler derken ayakta kalmaya çalışan iki genç ruhlu adamın arasına sızıyor. Bu durumu fazlasıyla manidar cümlelerle sorgulamıyor. Aksine insani ve didaktik olurken İngilizce arka plan, ciddiyet eksikliği getiriyor. İmgesel anlatıda sanki “Muhteşem Güzellik”in çarpıcı kamera kaydırmalarının yarım kalmış, aceleye getirilmiş tezahürleri var.
MİZAH SORRENTINO’YA YAKIŞMAMIŞ
Bunun yanında başa baş muhabbet yönetmenin sinemasının bütün ‘güzellik’lerini alıp götürüyor: “Il Divo”nun (2008) Leone etkisini biyografiye taşıması ve “Muhteşem Güzellik”in Fellini’nin bilinçdışı tasvirini postmodernize etmesi… İşin tuhaf yanı nokta atışı olduğu düşünülen diyaloglu espriler, Allen, Moretti gibi yönetmenlerin egosuyla canlanıyor. Ve sonuçsuz bir çıkmaza sürükleniyorlar… Filmografisine bakınca ‘mizah’ta başarısız olacağını hissettiren Sorrentino, burada deneme yanılma yöntemiyle kendini küçük duruma düşürüyor.
Araya giren ve Arap mamulü gibi duran video klip sahnesinin kitsch geri dönüşleri derken aslında orman portresi de bir hayli yapay renklerle bütüne destek veriyor. Yönetmen sanki ne ilk yıllarındaki spagetti ne de bir önceki filmindeki gerçeküstücü evreni tatmamızı istiyor. Üstüne üstlük bu durumu ikilemlerle yürüyen ve hiç işlemeyen bir dramatik-görsel yapı ilişkisiyle servis ediyor. Son 20 dakikadaki bağlayıcı zeki sahne ile “Sekiz Buçuk”u hatırlatan ‘benim kadınlarım’ bölümü yegane sinemasal anlar. Ancak bunların zarafeti, filmin hiçbir yerinde yok.
PLASTİĞİN DE PLASTİĞİ BİR FİLM
Sorrentino, entelektüel ve deneyimli olduğunu kanıtlamak istiyor. Ama iki çapkın, ukala adamın boş muhabbetlerinden çiğ bir komediye meylediyor. Plastik sineması, plastiğin de plastiği bir hal alıyor. Jane Fonda’nın anlık girişi hiçbir şekilde işlemiyor. Usta oyuncu aşırı makyajla deneme tahtasına dönmüş gibi. En doğal unsur Rachel Weisz…
Yönetmen belli ki ilk İngilizce filmi “Olmak İstediğim Yer”in (“This Must Be The Place”, 2011) görsel tutarlılığını burada tekrarlayamıyor. Hatta oradaki Sean Penn makyajını Toni Servillo ile birleştirip tuhaf yüz izlerinden beslenen oyunculuklar sunuyor. ‘Ciddiyetin gösterişli sineması’nın dışına çıkınca göz boyayan görsellik gülünç duruyor, baş ağrısına yol açıyor. “Gençlik”, ABD’de şan-şöhret dünyasına dair üretilen sayısız yapıtla yarışa bile giremiyor.
80’lerinde bir müzisyen ile 70’lerinde bir yönetmenin bir araya geldiği “Gençlik”te (“Youth”, 2015) Sorrentino, bu ilişkinin hayali boyutunu mercek altına alıyor. Sanki Fellini’nin “Sekiz Buçuk”taki (“Otto e Mezzo”, 1963) ‘ben ve kadınlarım’ anlayışına yakın duruyor. İmgesel anlatının doruğuna çıkan “Muhteşem Güzellik”in (“La Grande Bellezza”, 2013) modeline teğet geçmeye gayret ediyor. Onun ‘kopyası’na imza atmamak için debeleniyor. Bu sayede de aslında ‘korkak’ olmak bilinçli bir tercihe dönüşüyor.
CAINE Mİ, FRANKENSTEIN MI?
Açılış sekansından itibaren barok mimarinin yüzeyinden geçen büyüleyici Sorrentino üslubundan bir parça görmüyoruz. Onun gösterişli üslubunun ve evreninin, parti dünyasında Jep Gambardella’dan aldıkları burada yılgınlıkla karşılık buluyor. Üstelik Alpler’in sırtlarındaki lüks bir otelde müzisyen Fred Ballinger, abartılı bir plastik makyajla ‘frankenstein’a benziyor.
Caine, ‘Razzie’ adaylığını hak edecek kadar gülünç ve yapay... “Gençlik”, oğlanla diyaloglar, kadınlarla ilişkiler derken ayakta kalmaya çalışan iki genç ruhlu adamın arasına sızıyor. Bu durumu fazlasıyla manidar cümlelerle sorgulamıyor. Aksine insani ve didaktik olurken İngilizce arka plan, ciddiyet eksikliği getiriyor. İmgesel anlatıda sanki “Muhteşem Güzellik”in çarpıcı kamera kaydırmalarının yarım kalmış, aceleye getirilmiş tezahürleri var.
MİZAH SORRENTINO’YA YAKIŞMAMIŞ
Bunun yanında başa baş muhabbet yönetmenin sinemasının bütün ‘güzellik’lerini alıp götürüyor: “Il Divo”nun (2008) Leone etkisini biyografiye taşıması ve “Muhteşem Güzellik”in Fellini’nin bilinçdışı tasvirini postmodernize etmesi… İşin tuhaf yanı nokta atışı olduğu düşünülen diyaloglu espriler, Allen, Moretti gibi yönetmenlerin egosuyla canlanıyor. Ve sonuçsuz bir çıkmaza sürükleniyorlar… Filmografisine bakınca ‘mizah’ta başarısız olacağını hissettiren Sorrentino, burada deneme yanılma yöntemiyle kendini küçük duruma düşürüyor.
Araya giren ve Arap mamulü gibi duran video klip sahnesinin kitsch geri dönüşleri derken aslında orman portresi de bir hayli yapay renklerle bütüne destek veriyor. Yönetmen sanki ne ilk yıllarındaki spagetti ne de bir önceki filmindeki gerçeküstücü evreni tatmamızı istiyor. Üstüne üstlük bu durumu ikilemlerle yürüyen ve hiç işlemeyen bir dramatik-görsel yapı ilişkisiyle servis ediyor. Son 20 dakikadaki bağlayıcı zeki sahne ile “Sekiz Buçuk”u hatırlatan ‘benim kadınlarım’ bölümü yegane sinemasal anlar. Ancak bunların zarafeti, filmin hiçbir yerinde yok.
PLASTİĞİN DE PLASTİĞİ BİR FİLM
Sorrentino, entelektüel ve deneyimli olduğunu kanıtlamak istiyor. Ama iki çapkın, ukala adamın boş muhabbetlerinden çiğ bir komediye meylediyor. Plastik sineması, plastiğin de plastiği bir hal alıyor. Jane Fonda’nın anlık girişi hiçbir şekilde işlemiyor. Usta oyuncu aşırı makyajla deneme tahtasına dönmüş gibi. En doğal unsur Rachel Weisz…
Yönetmen belli ki ilk İngilizce filmi “Olmak İstediğim Yer”in (“This Must Be The Place”, 2011) görsel tutarlılığını burada tekrarlayamıyor. Hatta oradaki Sean Penn makyajını Toni Servillo ile birleştirip tuhaf yüz izlerinden beslenen oyunculuklar sunuyor. ‘Ciddiyetin gösterişli sineması’nın dışına çıkınca göz boyayan görsellik gülünç duruyor, baş ağrısına yol açıyor. “Gençlik”, ABD’de şan-şöhret dünyasına dair üretilen sayısız yapıtla yarışa bile giremiyor.