52 GÜNDE DEVRİALEM
19/02/2015 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 7.5
|
İlk filminde ufuk açıcı bir denemeye imza atmak kolay değildir. Böylesi zor sınavların altında ezilmemeyi çok az yönetmen becermiştir. Avustralyalı Sophie Hyde, "52 Salı"da ("52 Tuesdays", 2013) 52 hafta boyunca Salıları çekilen ve her günden ikişer dakika çıkaran bir film modeli oluşturmak istiyor. Bu kışkırtıcı eylem ne kadar tutuyor?
Aslında sinemaskop formatında araya giren Godard etkili büyük puntolarla yazılmış gün isimleri ve Salı numaraları, karşımıza hikaye kurgusuyla oynama arzusunda bir iş çıkarıyor. Bu bağlamda da bir anne ile kızının 'an'larından bir film inşa ediliyor. Esas mesele ise trans erkek olmak isteyen annenin, kızı ile sadece haftada bir gün buluşabilmesi... Yani hüzünlü bir aile tablosuna açılıyor.
Geçen sene "Çocukluk"un ("Boyhood", 2014) yaptığı, kaynağı 'docufiction'a (yarı belgesel film) kadar uzanan deneyin bir benzeri canlanıyor. Orada 12 sene boyunca belirli bir zaman dilimine yerleştirilen çekim aşamaları, burada bir seneye yayılıyor. Godard'ın "Hayatını Yaşamak"ta ("Vivre Sa Vie", 1962) bir hayat kadınının yaşamından 12 tablo, François Girard'ın " "Glen Gould Hakkında Otuziki Kısa Film"inde ("Thirty Two Short Films about Glen Gould", 1993) bir piyanistin öyküsünden 32 parça, Christophe Honoré'nin "17 kere Cécile Cassard"ında ("17 Fois Cécile Cassard", 2002) sıradan bir kadının deneyimlerinden 17+2 görüntü, Marc Webb'in "Aşkın (500) Günü"nde ("(500) Days of Summer", 2009) iki aşığın yaşadıklarından 500 kalıcı ana odaklanması benzeri bir dil arayışı var.
Aslında "52 Salı", bunlardan en fazla sonuncusuyla bağ kuruyor. Bir anı defteri kıvamında planlanan, kimi videoya kaydedilmiş, kimi kamera açılarının farklılığı ile dikkat çeken sahnelerden oluşuyor. Yaklaşık ikişer dakikalık bu bölümlerde işin ilginç tarafı annenin cinsiyet değiştirme aşamasındaki 'bunalım' ve 'arayış' kavramları, 16 yaşındaki kızın cinsel hayatındaki ilk deneyimlerinde de karşımıza çıkıyor.
Böylece bu anlardan birinde bireylerinin yakınlaştığını dahi gördüğümüz ayrıksı bir anne-kız ilişkisi beliriyor. Sanki Cate Shortland'in 15 yaşındaki Heidi'nin cinsel arayışını ele aldığı Avustralya sinemasının yeni jenerasyonu için önemli "Somersault" (2004) ile bir trans erkek öyküsü iç içe geçiyor.
Belki de "Aşkın (500) Günü" ile "Çocukluk"u buluşturan bir iş canlanıyor. Feminist yönetmen Hyde, Shortland gibi becerikli mi, yoksa Sarah Watt gibi dikiş tutturamayan bir sinemacı mı olacak, onu zaman gösterecek. Ama burada kurguyu iyi halleden Bryan Mason'a sinematografiyi de emanet etmek kabak gibi bir sarı ışıkla renk dokusu üzerine kafa yorulmamış duran sahneler doğuruyor. Filmin en belirgin eksikliği de bu sanki. Kamera açılarındaki zeka çoğu zaman hissedilse de, bu konudaki özen problemi gözden kaçmıyor.
Aslında sinemaskop formatında araya giren Godard etkili büyük puntolarla yazılmış gün isimleri ve Salı numaraları, karşımıza hikaye kurgusuyla oynama arzusunda bir iş çıkarıyor. Bu bağlamda da bir anne ile kızının 'an'larından bir film inşa ediliyor. Esas mesele ise trans erkek olmak isteyen annenin, kızı ile sadece haftada bir gün buluşabilmesi... Yani hüzünlü bir aile tablosuna açılıyor.
Geçen sene "Çocukluk"un ("Boyhood", 2014) yaptığı, kaynağı 'docufiction'a (yarı belgesel film) kadar uzanan deneyin bir benzeri canlanıyor. Orada 12 sene boyunca belirli bir zaman dilimine yerleştirilen çekim aşamaları, burada bir seneye yayılıyor. Godard'ın "Hayatını Yaşamak"ta ("Vivre Sa Vie", 1962) bir hayat kadınının yaşamından 12 tablo, François Girard'ın " "Glen Gould Hakkında Otuziki Kısa Film"inde ("Thirty Two Short Films about Glen Gould", 1993) bir piyanistin öyküsünden 32 parça, Christophe Honoré'nin "17 kere Cécile Cassard"ında ("17 Fois Cécile Cassard", 2002) sıradan bir kadının deneyimlerinden 17+2 görüntü, Marc Webb'in "Aşkın (500) Günü"nde ("(500) Days of Summer", 2009) iki aşığın yaşadıklarından 500 kalıcı ana odaklanması benzeri bir dil arayışı var.
Aslında "52 Salı", bunlardan en fazla sonuncusuyla bağ kuruyor. Bir anı defteri kıvamında planlanan, kimi videoya kaydedilmiş, kimi kamera açılarının farklılığı ile dikkat çeken sahnelerden oluşuyor. Yaklaşık ikişer dakikalık bu bölümlerde işin ilginç tarafı annenin cinsiyet değiştirme aşamasındaki 'bunalım' ve 'arayış' kavramları, 16 yaşındaki kızın cinsel hayatındaki ilk deneyimlerinde de karşımıza çıkıyor.
Böylece bu anlardan birinde bireylerinin yakınlaştığını dahi gördüğümüz ayrıksı bir anne-kız ilişkisi beliriyor. Sanki Cate Shortland'in 15 yaşındaki Heidi'nin cinsel arayışını ele aldığı Avustralya sinemasının yeni jenerasyonu için önemli "Somersault" (2004) ile bir trans erkek öyküsü iç içe geçiyor.
Belki de "Aşkın (500) Günü" ile "Çocukluk"u buluşturan bir iş canlanıyor. Feminist yönetmen Hyde, Shortland gibi becerikli mi, yoksa Sarah Watt gibi dikiş tutturamayan bir sinemacı mı olacak, onu zaman gösterecek. Ama burada kurguyu iyi halleden Bryan Mason'a sinematografiyi de emanet etmek kabak gibi bir sarı ışıkla renk dokusu üzerine kafa yorulmamış duran sahneler doğuruyor. Filmin en belirgin eksikliği de bu sanki. Kamera açılarındaki zeka çoğu zaman hissedilse de, bu konudaki özen problemi gözden kaçmıyor.