'DAVID COPPERFIELD': ANNA KARENINA-TRISTRAM SHANDY KIRMASI POSTMODERN BİR OBAMA SONRASI DICKENS UYARLAMASI
FİLMİN NOTU: 7.5
|
Cuaron nasıl 1998’de modern “Büyük Umutlar”ı çektiyse, Iannucci de burada postmodern “David Copperfield’ın Çok Kişisel Hikayesi”ne imza atıyor. Zaman-mekan ilişkisi ve metinler arası evreniyle yaratıcılık dönemi krizinin zenginliğine bağlayan, çılgın ve taze bir Obama sonrası Dickens uyarlaması izliyoruz. “David Copperfield’ın Çok Kişisel Hikayesi”, 2020’nin ilk dokuz ayının fiziksel vizyonunun en iyi yabancı filmi.
SON 20-25 YILDAKİ DICKENS UYARLAMALARI NASILDI?
‘Olivier Twist’ten ‘Nicholas Nickleby’ye, ‘A Christmas Carol’dan ‘Büyük Umutlar’a (‘Great Expectations’) kadar Charles Dickens’ın 100 senedir sayısız sinema uyarlaması yapıldı. Bunlardan çoğu beşi dahi geçmiş olabilir. Ama üretilen eserlerin kalıcı olanlarının sayısı azdır. Ama genel anlamda bakarsak 1960’dan sonra tatminkar bir uyarlama bulmak zordur. Sadece “Büyük Umutlar”da (“Great Expectations”, 1998) Cuaron karakterleri günümüze taşıyıp modern bir filme imza atmıştı.
Geçtiğimiz 25 senede ise Polanski’nin “Oliver Twist”i (2005), Zemeckis’in “A Christmas Carol”ı (2009) ‘kendi içinde tutarlı’ kontenjanından adı söz edilebilecek işlerdi. Ama onların daha iyisi her zaman arandı. Armando Iannucci, “Kısır Döngü”de (“In the Loop”, 2009) belli ettiği gibi bir TV dizisi senaristi. Küçük ekran kariyeriyle tanınıyor esasen. Bunu politik açıdan problemli “Stalin’in Ölümü”nde (“The Death of Stalin”, 2017) de göstermişti. Onun filmleri oda tiyatrosu gibidir. Ama burada ilk kez iki kurgucu almış ve böyle çıkmış yola.
SON 20-25 YILDAKİ DICKENS UYARLAMALARI NASILDI?
‘Olivier Twist’ten ‘Nicholas Nickleby’ye, ‘A Christmas Carol’dan ‘Büyük Umutlar’a (‘Great Expectations’) kadar Charles Dickens’ın 100 senedir sayısız sinema uyarlaması yapıldı. Bunlardan çoğu beşi dahi geçmiş olabilir. Ama üretilen eserlerin kalıcı olanlarının sayısı azdır. Ama genel anlamda bakarsak 1960’dan sonra tatminkar bir uyarlama bulmak zordur. Sadece “Büyük Umutlar”da (“Great Expectations”, 1998) Cuaron karakterleri günümüze taşıyıp modern bir filme imza atmıştı.
Geçtiğimiz 25 senede ise Polanski’nin “Oliver Twist”i (2005), Zemeckis’in “A Christmas Carol”ı (2009) ‘kendi içinde tutarlı’ kontenjanından adı söz edilebilecek işlerdi. Ama onların daha iyisi her zaman arandı. Armando Iannucci, “Kısır Döngü”de (“In the Loop”, 2009) belli ettiği gibi bir TV dizisi senaristi. Küçük ekran kariyeriyle tanınıyor esasen. Bunu politik açıdan problemli “Stalin’in Ölümü”nde (“The Death of Stalin”, 2017) de göstermişti. Onun filmleri oda tiyatrosu gibidir. Ama burada ilk kez iki kurgucu almış ve böyle çıkmış yola.
19. YÜZYILIN ROMANINA POSTMODERN YAKLAŞIM
Dickens’ın 1850’de yazdığı romanı otobiyografiktir. Onun yaşamını yansıtır. Yaratıcılık dönemi krizini döker takipçisinin önüne. Bunun karşılığını bulan çok az yönetmen çıktı. 2000’de Peter Medak bir TV uyarlaması yaptı. Burada ise esasen postmodern uyarlama gelenekleriyle bağ kuran bir şekilde karşımıza çıkarılıyor metin.
Copperfield’ın Post-Obama dönemine uyum sağlayarak ten renginin esmer, milliyetinin Hint olması tartışılabilir. Amerika’nın günümüz politikalarına uygunluk olarak yorumlanabilir. Ama filmin açılışının bir tiyatro sahnesinde yapılıp orada oturan karakterin düş dünyasına yolculuğu perdeden içeriye doğru yaşatması hoş bir enstantane.
DICKENS PARALEL EVRENİNDE ‘ANNA KARENINA’ GİBİ BAŞLAYIP ‘TRISTRAM SHANDY’ OLARAK DEVAM EDİYOR
Dickens’ın 1850’de yazdığı romanı otobiyografiktir. Onun yaşamını yansıtır. Yaratıcılık dönemi krizini döker takipçisinin önüne. Bunun karşılığını bulan çok az yönetmen çıktı. 2000’de Peter Medak bir TV uyarlaması yaptı. Burada ise esasen postmodern uyarlama gelenekleriyle bağ kuran bir şekilde karşımıza çıkarılıyor metin.
Copperfield’ın Post-Obama dönemine uyum sağlayarak ten renginin esmer, milliyetinin Hint olması tartışılabilir. Amerika’nın günümüz politikalarına uygunluk olarak yorumlanabilir. Ama filmin açılışının bir tiyatro sahnesinde yapılıp orada oturan karakterin düş dünyasına yolculuğu perdeden içeriye doğru yaşatması hoş bir enstantane.
DICKENS PARALEL EVRENİNDE ‘ANNA KARENINA’ GİBİ BAŞLAYIP ‘TRISTRAM SHANDY’ OLARAK DEVAM EDİYOR
Bu, Joe Wright’ın devrimci Tolstoy uyarlaması “Anna Karenina”nın (2012) sahne-hayat ilişkisi ile oynanmasını akla getiriyor. Oradaki zaman-mekan ilişkisi de aslında sarsıcı bir yapıya çevrilmişti. Adeta sahne, bir steampunk treni olarak tasarlanmıştı. Burada ilk yarı öyle ilerlerken ikinci yarıda meşhur postmodern roman, 18. yüzyılda çıkan Laurence Sterne imzalı ‘The Life and Opinions of Tristram Shandy’ akla geliyor.
2005’te Winterbottom’un onu perdeye “Tristram Shandy: Uyduruk Bir Öykü” (“Tristram Shandy: A Cock and Bull Story”) adıyla uyarlamasını Steven Coogan-Rob Bryden ikilisiyle başyapıt seviyesinde gerçekleşmişti. İki kafadar komedisi damarlı postmodern yaratıcılık dönemi krizi, tiyatro ve edebiyat tarihine göndermelerle doluydu. Aşırı entelektüel bir yedinci sanat egzersiziydi.
2005’te Winterbottom’un onu perdeye “Tristram Shandy: Uyduruk Bir Öykü” (“Tristram Shandy: A Cock and Bull Story”) adıyla uyarlamasını Steven Coogan-Rob Bryden ikilisiyle başyapıt seviyesinde gerçekleşmişti. İki kafadar komedisi damarlı postmodern yaratıcılık dönemi krizi, tiyatro ve edebiyat tarihine göndermelerle doluydu. Aşırı entelektüel bir yedinci sanat egzersiziydi.
SİHİRBAZ DAVID COPPERFIELD İLE REKABET EDEBİLİYOR
Burada Copperfield’ın kendi çocukluğunu da görmesini de içeren bir model var. Aralara onun yazılarının görüntü bindirme ile gireceğini görüyoruz. Bunun ötesinde de Dickens’ın irade öyküsünün kalkındırılma sürecinde de tiyatro sahnesinden parçaları mekanın çeşitli bölmelerine yerleştirmeleriyle gerçekleşiyor.
Bu durum karşısında aslında girişin modern sihirbaz David Copperfield kıvamında yapıldığı da gözden kaçmıyor. Iannuci’nin Dev Patel tercihi tartışılabilir. Zira ikinci yarıda oyuncu, bir anda Chaplin göndermelerine kayan slapstick mizaha malzeme olabiliyor. Ama bunu ne kadar kaldırıyor, bir Coogan olabiliyor mu tartışılır.
SPIKE JONZE’A UZANAN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
Bu noktada da aslında Dickens uyarlaması olarak postmodern vizyonu olan, Swinton, Laurie gibi kaliteli yan oyuncularla yükselen bir vizyon var. Ama Patel’in esmer katkısı biraz olsun falso getirebiliyor. “Anna Karenina”da Joe Wright’ın sınırları zorladığı kadar ufuk açıcı ir uyarlama da izlemiyoruz.
Ama “David Copperfield’ın Kişisel Yaşamı”, büyüyle, sihir ve rüyayla yol alabiliyor. Çocukluğunda “Sil Baştan”da (“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, 2004) Jim Carrey’nin kimi sahnelerini hatırlatacak kadar ileri gidebiliyor. Bu ufuk açıcılık sanat yönetiminin de hafif gerçekçilikle detaycılığı desteklemesine katılıyor.
Burada Copperfield’ın kendi çocukluğunu da görmesini de içeren bir model var. Aralara onun yazılarının görüntü bindirme ile gireceğini görüyoruz. Bunun ötesinde de Dickens’ın irade öyküsünün kalkındırılma sürecinde de tiyatro sahnesinden parçaları mekanın çeşitli bölmelerine yerleştirmeleriyle gerçekleşiyor.
Bu durum karşısında aslında girişin modern sihirbaz David Copperfield kıvamında yapıldığı da gözden kaçmıyor. Iannuci’nin Dev Patel tercihi tartışılabilir. Zira ikinci yarıda oyuncu, bir anda Chaplin göndermelerine kayan slapstick mizaha malzeme olabiliyor. Ama bunu ne kadar kaldırıyor, bir Coogan olabiliyor mu tartışılır.
SPIKE JONZE’A UZANAN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
Bu noktada da aslında Dickens uyarlaması olarak postmodern vizyonu olan, Swinton, Laurie gibi kaliteli yan oyuncularla yükselen bir vizyon var. Ama Patel’in esmer katkısı biraz olsun falso getirebiliyor. “Anna Karenina”da Joe Wright’ın sınırları zorladığı kadar ufuk açıcı ir uyarlama da izlemiyoruz.
Ama “David Copperfield’ın Kişisel Yaşamı”, büyüyle, sihir ve rüyayla yol alabiliyor. Çocukluğunda “Sil Baştan”da (“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, 2004) Jim Carrey’nin kimi sahnelerini hatırlatacak kadar ileri gidebiliyor. Bu ufuk açıcılık sanat yönetiminin de hafif gerçekçilikle detaycılığı desteklemesine katılıyor.
DEV PATEL, DICKENS KARAKTERLERİ ARASINDA ÖZEL BİR YERE YERLEŞİYOR, AMA BU KADAR UZUN SÜREYİ KALDIRAMIYOR!
Iannucci, burada Luhrman’ın “Kırmızı Değirmen!”i (“Moulin Rouge!”, 2001), Wright’ın “Anna Karenina”sı gibi başyapıt seviyesinde bir uyarlama yapabiliyor mu tartışılır. Brechtiyen atmosferinde Greenaway, Jarman kadar da ileri gitmiyor. Ama gerçekten de kurgusundan mekan tasarımlarına kadar yapıbozucu bir görsel dünyadan söz ediliyor. “Büyük Umutlar” nasıl modern bir Dickens temsiliyse burada da 21 yıl sonrasında postmodern bir Dickens vizyonu izliyoruz.
Klasik ve sıradan uyarlamalara, dönemin kutsanmasına yarayan yinelemelere isyan eden yaklaşım mest ediyor. Enerjisiyle içine alıyor. Ama Patel’in irade öyküsüyle 10-15 dakika kesilmeliydi de dedirtiyor. Yan oyuncuların enerjisinin öne çıkmasına bel bağlatan bir duygu var.
POWELL-PRESSBURGER GELENEĞİNDE POSTMODERN BİR OYUK BULUYOR
Dönem atmosferinde “Sarayın Gözdesi” (“The Favourite”, 2018) mucizevi Emma Stone’u gibi bir tipleme yok. Politik açıdan doğru olma adına içeri giren siyahi oyuncular da bir katkı vermiyor. Swinton, Laurie ve Whishaw filmi bir seviyeye taşıyorlar. Özellikle Tilda Swinton bir kez daha sarhoş edecek kadar ileri gidiyor kalitesiyle!
“David Copperfield’ın Çok Kişisel Hikayesi”, imalı ismiyle de bu ufak defoları bertaraf edip içinde öğütmeyi beceriyor. İngiliz sinemasının sanat yönetimi damarlı Michael Powell-Emeric Pressburger geleneğinin Joe Wright ve Michel Winterbottom’un keşfettiği yönlerinin arasında postmodern ve fantastik bir metinler arası yolculuğa çıkarıyor. Detaylarını keşfettikçe anlamlar çıkardığımız meşakkatli bir seyir sonrası sürece yönlendiriyor bizi.
'KOVAN': BİR TÜRK'E GÖNÜL VERDİM-AYI ADAM-ARICI KIRMASI ÇEVRECİ BİR NATÜRALİZM
FİLMİN NOTU: 3.5
|
Eylem Kaftan ilk uzun metrajında “Bir Türk’e Gönül Verdim”, “Ayı Adam” ile “Arıcı”yı birleştirmek için yola çıkıyor. Sinematografik açıdan bir yere kadar tatmin edebilse de “Kovan”; zayıf diyalogları, boyutsuz karakterleri ve uyumsuz başrol oyuncusuyla kontrolden çıkıyor. B-tipi katil ayı filmleriyle yarışır hale geliyor.
'BİR TÜRK’E GÖNÜL VERDİM' YANILTICI OLMUŞ
Halit Refiğ, “Bir Türk’e Gönül Verdim”de (1969) Alman Eva’nın kendisini çocuğuyla yapayalnız bırakan Türk işçiyi aramak için ülkemize topraklarına gelişini anlatmıştı. Bu göçmen filmi, Türkiye’ye oryantalist ve Batıcı bakışıyla bence silinmesi gereken bir sosyolojik belgeydi. Eylem Kaftan sanki oradaki Eva Bender’in yerine Meryem Uzerli’yi koymuş.
Onun Karadeniz’de fazlasıyla arı ve bal üretimi olan bir yere gelmesi, aslında doğada kendi canavarını yaratmanın bir tezahürü ya da temsili olarak canlanıyor. Annesinden kalan arılığın arasında kendi kimliğini, varoluşunu sorgulama şansı bulur. Onunla ise Herzog’un gizemli melez belgeseli “Ayı Adam”ın (“Grizzly Man”, 2005) yolu kesişiyor. Orada bir ayının yediği gerçek insan akıllara durgunluk vermişti.
HAKAN KARSAK’IN MASTROANNI’YE ATIF ÇABASI
Aslında ‘arıcı’ tiplemesi Hakan Karsak da fazlasıyla Angelopoulos’un “Arıcı”sındaki (“O Melissokomos”, 1986) Mastroanni’yi akla getiriyor. Ama balta girmemiş Almanya’dan Türkiye’deki Artvin’in doğal güzelliklerine gelmek Serdar Ünlütürk tarafından geniş açı ve balık gözü objektiflerle yansıtılıyor. Aslında bu karakterin göçü de tamamlaması bu sayede salık veriliyor.
Ama işin içine büyük oranda “Ayı Adam”, ama belli açılardan da “Ayı” (“L’Ours”, 1988) niyetine bir de ‘katil ayı filmi’ damarı eklenebiliyor. Ayılı maceralara kadar ulaşan arıcı damarlı bir film canlanıyor bu sayede. Yönetmen Eylem Kaftan, Meryem Uzerli’nin arabayla yöreye girişinden yabancılaşmasına kadar aslında düşünceleri iyi kavramış. Ayı ile gece mücadele edip filmin ilk yarısını tamamlarken de aslında onu istemeden öldürmenin senaryoda bir cevabı var.
ZAYIF DİYALOGLAR GÖRÜNTÜLERİ SÖMÜRÜYOR
Bu cinayet de doğanın en vahşi haliyle yüzleşmenin adını koyuyor. Doğanın içinde, natüralizmin göbeğinde Ayşe’nin yabancılaşması da geceyle ve kabuslarla gerçekleşiyor. Eylem Kaftan iyi senaryo yazacağım derken NBC’nin zaafına kapılmış, aşırı üç boyutlu duran tiplemelerden beslenmiş. Ama onları ayağa kaldıracak diyalog yazmamış.
Hakan Karsak’ın doğanın göbeğinde arı beslerken sanki ilkokullarda bal yapma dersi veren bir ayı animasyonunun, TRT seyirliğinin ortasında olduğunu görmek mümkün. Filmin Kaftan’ın bir çeşit feminist “Diriliş” (“The Revenant”, 2005) çabasıyla örtüştüğünü söylemek güç. Ama ayıyla mücadele de hedefte “Ayı Adam” olsa da “Night of the Grizzly” (1966) ve “Ölüm Ormanı” (“Backcountry”, 2014) gibi B-tipi alt tür ürünleri akla geliyor.
DOĞA FETİŞİZMİNİ FAZLA ABARTIYOR
Aslında ayıyı öldürürken yapılan kayıt fena değil, onu öldürme sahnesi de düzgün halledilmiş. Ama Uzerli’nin aksanı ve arayışı filmin doğayla ilişkisine, söylemlerine zarar veriyor bir nebze. Ama yine de finalde ‘bebek ayı’nın gelmesiyle birlikte yeni bir umudun doğada var olduğuna dair gözlem imkanı bir yere bağlanıyor. Evrim teorisi açısından bir mesaj verilebilmiş.
“Kovan”da Kaftan, sanki doğa fetişizmi yaparken fotoğraflama ezberinden sadece natüralist bir yürüyüşün ötesine geçememiş. Angelopoulos tadındaki görsellik arzusu bir yere varamayabiliyor. İçinden katil ayı filmi, göçmen filmi, arıcı filmi geçen melez bir yapı kurma çaba göstermiş.
Senaryo sebebiyle yarı yolda kalsa da Uzerli’nin yabancılaşmasını yansıtabiliyor. Oyuncu da saç rengini değiştirerek arı, ayı ya da doğayla mücadelesindeki dönüşüm için bir çaba göstermiş. Ayşe’nin Batı’da sömürülen kapitalist hayvanın yerine geçtiğini ayının bebek niyetine geri dönüşü dahi anlamlandırmak için yeterli. Ama Eylem Kaftan en azından karakterleri tutarlı bir şekilde yazsaymış bu metinlere giriş daha mümkün olabilirmiş. Bu haliyle havada kalan bir çevrecilik izliyoruz.
'BİR TÜRK’E GÖNÜL VERDİM' YANILTICI OLMUŞ
Halit Refiğ, “Bir Türk’e Gönül Verdim”de (1969) Alman Eva’nın kendisini çocuğuyla yapayalnız bırakan Türk işçiyi aramak için ülkemize topraklarına gelişini anlatmıştı. Bu göçmen filmi, Türkiye’ye oryantalist ve Batıcı bakışıyla bence silinmesi gereken bir sosyolojik belgeydi. Eylem Kaftan sanki oradaki Eva Bender’in yerine Meryem Uzerli’yi koymuş.
Onun Karadeniz’de fazlasıyla arı ve bal üretimi olan bir yere gelmesi, aslında doğada kendi canavarını yaratmanın bir tezahürü ya da temsili olarak canlanıyor. Annesinden kalan arılığın arasında kendi kimliğini, varoluşunu sorgulama şansı bulur. Onunla ise Herzog’un gizemli melez belgeseli “Ayı Adam”ın (“Grizzly Man”, 2005) yolu kesişiyor. Orada bir ayının yediği gerçek insan akıllara durgunluk vermişti.
HAKAN KARSAK’IN MASTROANNI’YE ATIF ÇABASI
Aslında ‘arıcı’ tiplemesi Hakan Karsak da fazlasıyla Angelopoulos’un “Arıcı”sındaki (“O Melissokomos”, 1986) Mastroanni’yi akla getiriyor. Ama balta girmemiş Almanya’dan Türkiye’deki Artvin’in doğal güzelliklerine gelmek Serdar Ünlütürk tarafından geniş açı ve balık gözü objektiflerle yansıtılıyor. Aslında bu karakterin göçü de tamamlaması bu sayede salık veriliyor.
Ama işin içine büyük oranda “Ayı Adam”, ama belli açılardan da “Ayı” (“L’Ours”, 1988) niyetine bir de ‘katil ayı filmi’ damarı eklenebiliyor. Ayılı maceralara kadar ulaşan arıcı damarlı bir film canlanıyor bu sayede. Yönetmen Eylem Kaftan, Meryem Uzerli’nin arabayla yöreye girişinden yabancılaşmasına kadar aslında düşünceleri iyi kavramış. Ayı ile gece mücadele edip filmin ilk yarısını tamamlarken de aslında onu istemeden öldürmenin senaryoda bir cevabı var.
ZAYIF DİYALOGLAR GÖRÜNTÜLERİ SÖMÜRÜYOR
Bu cinayet de doğanın en vahşi haliyle yüzleşmenin adını koyuyor. Doğanın içinde, natüralizmin göbeğinde Ayşe’nin yabancılaşması da geceyle ve kabuslarla gerçekleşiyor. Eylem Kaftan iyi senaryo yazacağım derken NBC’nin zaafına kapılmış, aşırı üç boyutlu duran tiplemelerden beslenmiş. Ama onları ayağa kaldıracak diyalog yazmamış.
Hakan Karsak’ın doğanın göbeğinde arı beslerken sanki ilkokullarda bal yapma dersi veren bir ayı animasyonunun, TRT seyirliğinin ortasında olduğunu görmek mümkün. Filmin Kaftan’ın bir çeşit feminist “Diriliş” (“The Revenant”, 2005) çabasıyla örtüştüğünü söylemek güç. Ama ayıyla mücadele de hedefte “Ayı Adam” olsa da “Night of the Grizzly” (1966) ve “Ölüm Ormanı” (“Backcountry”, 2014) gibi B-tipi alt tür ürünleri akla geliyor.
DOĞA FETİŞİZMİNİ FAZLA ABARTIYOR
Aslında ayıyı öldürürken yapılan kayıt fena değil, onu öldürme sahnesi de düzgün halledilmiş. Ama Uzerli’nin aksanı ve arayışı filmin doğayla ilişkisine, söylemlerine zarar veriyor bir nebze. Ama yine de finalde ‘bebek ayı’nın gelmesiyle birlikte yeni bir umudun doğada var olduğuna dair gözlem imkanı bir yere bağlanıyor. Evrim teorisi açısından bir mesaj verilebilmiş.
“Kovan”da Kaftan, sanki doğa fetişizmi yaparken fotoğraflama ezberinden sadece natüralist bir yürüyüşün ötesine geçememiş. Angelopoulos tadındaki görsellik arzusu bir yere varamayabiliyor. İçinden katil ayı filmi, göçmen filmi, arıcı filmi geçen melez bir yapı kurma çaba göstermiş.
Senaryo sebebiyle yarı yolda kalsa da Uzerli’nin yabancılaşmasını yansıtabiliyor. Oyuncu da saç rengini değiştirerek arı, ayı ya da doğayla mücadelesindeki dönüşüm için bir çaba göstermiş. Ayşe’nin Batı’da sömürülen kapitalist hayvanın yerine geçtiğini ayının bebek niyetine geri dönüşü dahi anlamlandırmak için yeterli. Ama Eylem Kaftan en azından karakterleri tutarlı bir şekilde yazsaymış bu metinlere giriş daha mümkün olabilirmiş. Bu haliyle havada kalan bir çevrecilik izliyoruz.
2020 FİZİKSEL VİZYONUNUN YILDIZ TABLOSU:
ACI KİRAZ: 2.5
AETHER: 6.7
AJANLAR İŞ BAŞINDA (SPIES IN DISGUISE): 6.5
ANNELERİMİZ (NUESTRAS MADRES): 5.9
ANTEBELLUM: 6.9
AŞK TESADÜFLERİ SEVER 2: 4.6
BABA PARASI: 4.3
BACURAU: 5
BAD BOYS 3 (BAD BOYS FOR LIFE): 5.4
BAL ÜLKESİ (HONEYLAND): 3.5
BAYİ TOPLANTISI: 4.5
BIÇAKLAR ÇEKİLDİ (KNIVES OUT): 4
BİZ BÖYLEYİZ: 5.6
BLOODSHOT: 4
BOYALI KUŞ (THE PAINTED BIRD): 6.7
BURASI CENNET OLMALI (IT MUST BE HEAVEN): 6.5
CATS: 5.5
DAVETSİZ (THE WRETCHED): 5.4
DERİN SULAR (UNDERWATER): 5.5
DOLITTLE: 4.8
ELTİLERİN SAVAŞI: 5.2
ELVEDA (THE FAREWELL): 2.6
FIRTINALI SOYGUN (FORCE OF NATURE): 3.3
GAMONYA ÜLKESİ: 4.8
GAREZ (THE GRUDGE): 3.8
GÖRÜNMEZ ADAM (INVISIBLE MAN): 6.3
GECE NÖBETİ (THE NIGHT CLERK): 5.7
GUNS AKIMBO: 3.8
HAYAL ADASI (FANTASY ISLAND): 4
HAYALLERİN PEŞİNDE (THE PEANUT BUTTER FALCON): 6.4
İLK AŞK (FIRST LOVE): 4.5
IP MAN 4: 3.7
JEXI: 5
JUDY: 3.8
KELLY ÇETESİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ: 5.1
KIZIM GİBİ KOKUYORSUN: 3.8
KİKİ LANET-İ CİN: 3.5
KİRPİ SONIC (SONIC THE HEDGEHOG): 3.4
KUZULAR FİRARDA: UZAY PARKI (SHAUN THE SHEEP: FARMAGEDDON): 6.2
KÜÇÜK KADINLAR (LİTTLE WOMEN): 6.5
MASALLARDAN GERİYE KALAN: 2.8
MATTHIAS & MAXIME: 3.6
MENDİLİM KEKİK KOKUYOR: 2.9
MULAN: 5
MÜRİT (THE LODGE): 6.7
NUH TEPESİ: 4.5
ODA (THE ROOM): 5
PALM SPRINGS: 6.8
PATRON GİBİ (LIKE A BOSS): 3
PERİ AĞZI OLMAYAN KIZ: 5.5
PRETORIA'DAN KAÇIŞ (ESCAPE FROM PRETORIA): 4.5
RADIOACTIVE: 4.5
RESMİ SIRLAR (OFFICIAL SECRETS): 3.5
SAKLI GERÇEKLER (LA VERITE): 5
SABİT KANCA: SON SORU: 1.9
SEBERG: 6
SIFIR BİR: 3.9
SIRLAR KİTABI (LES TRADUCTEURS): 3.5
SONSUZLUK ÜZERİNE (ABOUT ENDLESSNESS): 6.5
ŞAHANE HAYALLER: 2.1
ŞEKER ÇOCUK (HONEY BOY): 5
ŞEYTANIN EL KİTABI (THE FIELD GUIDE TO EVIL): 5.5
ŞUURSUZ AŞK: 3.5
TAVŞAN JOJO (JOJO RABBIT): 4.3
THE GENTLEMEN: 6.2
TÜRKLER GELİYOR: 2.6
UZUN ZAMAN ÖNCE: 3
VAHŞETİN ÇAĞRISI (THE CALL OF THE WILD): 3.5
YENİ BAŞTAN (LA BELLE EPOQUE): 5.1
YENİ MUTANTLAR (NEW MUTANTS): 2.1
YIRTICI KUŞLAR (BIRDS OF PREY): 6.6
YOKUŞ AŞAĞI (DOWNHILL): 4
ZENGO: 3.8
ACI KİRAZ: 2.5
AETHER: 6.7
AJANLAR İŞ BAŞINDA (SPIES IN DISGUISE): 6.5
ANNELERİMİZ (NUESTRAS MADRES): 5.9
ANTEBELLUM: 6.9
AŞK TESADÜFLERİ SEVER 2: 4.6
BABA PARASI: 4.3
BACURAU: 5
BAD BOYS 3 (BAD BOYS FOR LIFE): 5.4
BAL ÜLKESİ (HONEYLAND): 3.5
BAYİ TOPLANTISI: 4.5
BIÇAKLAR ÇEKİLDİ (KNIVES OUT): 4
BİZ BÖYLEYİZ: 5.6
BLOODSHOT: 4
BOYALI KUŞ (THE PAINTED BIRD): 6.7
BURASI CENNET OLMALI (IT MUST BE HEAVEN): 6.5
CATS: 5.5
DAVETSİZ (THE WRETCHED): 5.4
DERİN SULAR (UNDERWATER): 5.5
DOLITTLE: 4.8
ELTİLERİN SAVAŞI: 5.2
ELVEDA (THE FAREWELL): 2.6
FIRTINALI SOYGUN (FORCE OF NATURE): 3.3
GAMONYA ÜLKESİ: 4.8
GAREZ (THE GRUDGE): 3.8
GÖRÜNMEZ ADAM (INVISIBLE MAN): 6.3
GECE NÖBETİ (THE NIGHT CLERK): 5.7
GUNS AKIMBO: 3.8
HAYAL ADASI (FANTASY ISLAND): 4
HAYALLERİN PEŞİNDE (THE PEANUT BUTTER FALCON): 6.4
İLK AŞK (FIRST LOVE): 4.5
IP MAN 4: 3.7
JEXI: 5
JUDY: 3.8
KELLY ÇETESİ’NİN GERÇEK HİKAYESİ: 5.1
KIZIM GİBİ KOKUYORSUN: 3.8
KİKİ LANET-İ CİN: 3.5
KİRPİ SONIC (SONIC THE HEDGEHOG): 3.4
KUZULAR FİRARDA: UZAY PARKI (SHAUN THE SHEEP: FARMAGEDDON): 6.2
KÜÇÜK KADINLAR (LİTTLE WOMEN): 6.5
MASALLARDAN GERİYE KALAN: 2.8
MATTHIAS & MAXIME: 3.6
MENDİLİM KEKİK KOKUYOR: 2.9
MULAN: 5
MÜRİT (THE LODGE): 6.7
NUH TEPESİ: 4.5
ODA (THE ROOM): 5
PALM SPRINGS: 6.8
PATRON GİBİ (LIKE A BOSS): 3
PERİ AĞZI OLMAYAN KIZ: 5.5
PRETORIA'DAN KAÇIŞ (ESCAPE FROM PRETORIA): 4.5
RADIOACTIVE: 4.5
RESMİ SIRLAR (OFFICIAL SECRETS): 3.5
SAKLI GERÇEKLER (LA VERITE): 5
SABİT KANCA: SON SORU: 1.9
SEBERG: 6
SIFIR BİR: 3.9
SIRLAR KİTABI (LES TRADUCTEURS): 3.5
SONSUZLUK ÜZERİNE (ABOUT ENDLESSNESS): 6.5
ŞAHANE HAYALLER: 2.1
ŞEKER ÇOCUK (HONEY BOY): 5
ŞEYTANIN EL KİTABI (THE FIELD GUIDE TO EVIL): 5.5
ŞUURSUZ AŞK: 3.5
TAVŞAN JOJO (JOJO RABBIT): 4.3
THE GENTLEMEN: 6.2
TÜRKLER GELİYOR: 2.6
UZUN ZAMAN ÖNCE: 3
VAHŞETİN ÇAĞRISI (THE CALL OF THE WILD): 3.5
YENİ BAŞTAN (LA BELLE EPOQUE): 5.1
YENİ MUTANTLAR (NEW MUTANTS): 2.1
YIRTICI KUŞLAR (BIRDS OF PREY): 6.6
YOKUŞ AŞAĞI (DOWNHILL): 4
ZENGO: 3.8