MEKSİKA'NIN 'YENİ DALGA' GENÇLİĞİ
08/04/2015 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 7.7
|
İspanyolcada beyaz tenli ve sarışın insanlar için söylenen ‘Guero’nun çoğulu ‘Güeros’… Film de sanki politik açıdan doğru olma adına bu ismi kullanıyor. ‘Siyah-beyaz’ sinematografi yoluyla bu eylemi belli eden bir görsel yapıya meylediyor. Alonso Ruiz Palacios, sinema sevgisinin, müzik aşkının, ilk öpüşmenin, devrimin yol açtığı karmaşanın, olası bir felaket tehlikesinin etrafı sardığı zamansız bir evren yaratıyor. 1.33:1 tam ekran formatı kullanarak da aslında ‘retro’ vurgusu yapıyor.
Tabiri caizse Fransız Yeni Dalgası’nın Meksika nesline bakıyor.Üç erkek ile bir kızın yola çıkıp sanki sürekli başladıkları yere geri dönmesi anlatıyor. Mexico City’nin çeşitli bölgelerini gezmek ve bunun bize ara yazılarla gösterilmesi de manidar… Böylece mizah ve dramdan destek alan bir anti-yol filmi canlanıyor. Bunun içinde her şey var. Meksika sinemasının altın çağından söz etmek, konuyu “Los Olvidados”a (1950) getirmek, kaza süsü vermek, bir müzisyeni arayışa ironik bakmak ve daha fazlası…
“Güeros”, sanki 90’larda çıkışa geçen ve birçok yönetmen çıkaran (bkz. Ripstein, Cuarón, Iñárritu) Yeni Meksika Sineması’nın sonraki jenerasyonu için bir öneri anlamına geliyor. Karakterlerine furya haline gelen ‘fakir insanları anlatmak’, ‘yüksek suç oranını göstermek’, ‘gerçekçiliğe vurgu yapmak’ gibi şeylerin yanlış olduğunu söyletiyor. Böylece ülke sinemasıyla anılan bayat formüllerin ülkeyi yansıtmadığını iddia ediyor.
Film enerjik bir büyüme hikayesinin de olabileceğine “Hisseli Çete” (“Bande à Part”, 1964) ile “Hafta Sonu” (“Week End”, 1967) arasından bir Godardiyen vizyonla işaret ediyor. Ortaya çıkan modeli, yolda geçen üçlü ilişki filmi “Ananı da!”nın (“Y Tu Mamá También”, 2001) gençleriyle kesiştiriyor. Olası bir felaket tehlikesini mizahla sararken, sıçramalı kurgu tekniğinden besleniyor. Ama anlatıyı tuhaf detay ve ara planlarla sarsıp kurguyu dinamikleştiriyor. Diyalogların ve algı bozan kurgunun sineması, yer yer fazla diyalogla düşüyor. Ama genel anlamda karelerin dans ettiği bir ‘retro biçimcilik’ “Güeros”u etkisi altına alıyor.
Böylece sosyal meselelerin, fakir kesimlerin sorunlarının, artan şiddet oranının ele alındığı Latin Amerika sineması topa tutuluyor. En az Van Sant’in Godard etkili, siyah-beyaz çekilmiş çarpıcı ilk filmi “Mala Noche” (1986) kadar başarılı bir sinemaya giriş eseri var karşımızda. Palacios asi ve isyankar yeni kuşak için bir öneride bulunuyor. Devamında ‘Meksika Yeni Dalgası’ gençliği gelir mi göreceğiz…
Tabiri caizse Fransız Yeni Dalgası’nın Meksika nesline bakıyor.Üç erkek ile bir kızın yola çıkıp sanki sürekli başladıkları yere geri dönmesi anlatıyor. Mexico City’nin çeşitli bölgelerini gezmek ve bunun bize ara yazılarla gösterilmesi de manidar… Böylece mizah ve dramdan destek alan bir anti-yol filmi canlanıyor. Bunun içinde her şey var. Meksika sinemasının altın çağından söz etmek, konuyu “Los Olvidados”a (1950) getirmek, kaza süsü vermek, bir müzisyeni arayışa ironik bakmak ve daha fazlası…
“Güeros”, sanki 90’larda çıkışa geçen ve birçok yönetmen çıkaran (bkz. Ripstein, Cuarón, Iñárritu) Yeni Meksika Sineması’nın sonraki jenerasyonu için bir öneri anlamına geliyor. Karakterlerine furya haline gelen ‘fakir insanları anlatmak’, ‘yüksek suç oranını göstermek’, ‘gerçekçiliğe vurgu yapmak’ gibi şeylerin yanlış olduğunu söyletiyor. Böylece ülke sinemasıyla anılan bayat formüllerin ülkeyi yansıtmadığını iddia ediyor.
Film enerjik bir büyüme hikayesinin de olabileceğine “Hisseli Çete” (“Bande à Part”, 1964) ile “Hafta Sonu” (“Week End”, 1967) arasından bir Godardiyen vizyonla işaret ediyor. Ortaya çıkan modeli, yolda geçen üçlü ilişki filmi “Ananı da!”nın (“Y Tu Mamá También”, 2001) gençleriyle kesiştiriyor. Olası bir felaket tehlikesini mizahla sararken, sıçramalı kurgu tekniğinden besleniyor. Ama anlatıyı tuhaf detay ve ara planlarla sarsıp kurguyu dinamikleştiriyor. Diyalogların ve algı bozan kurgunun sineması, yer yer fazla diyalogla düşüyor. Ama genel anlamda karelerin dans ettiği bir ‘retro biçimcilik’ “Güeros”u etkisi altına alıyor.
Böylece sosyal meselelerin, fakir kesimlerin sorunlarının, artan şiddet oranının ele alındığı Latin Amerika sineması topa tutuluyor. En az Van Sant’in Godard etkili, siyah-beyaz çekilmiş çarpıcı ilk filmi “Mala Noche” (1986) kadar başarılı bir sinemaya giriş eseri var karşımızda. Palacios asi ve isyankar yeni kuşak için bir öneride bulunuyor. Devamında ‘Meksika Yeni Dalgası’ gençliği gelir mi göreceğiz…