STEVEN SODERBERGH: 'BAŞIMA NEDEN BÖYLE BİR BELA AÇTIM Kİ!'
"Seks Yalanları" ile Altın Palmiye'ye, "Trafik" ile Oscar'a ulaşan Steven Soderbergh'le 2008'de "Che"nin Amerika prömiyerinin yapıldığı 33. Toronto Uluslararası Film Festivali'nde bir araya gelmiştik. İkiye bölünen filmin sorunlu çekim ve ön-çalışma süreçlerinin sırlarını aralamıştık. Bu söyleşinin kayıtlarına şimdi ulaşmak ilginç...
Proje nasıl ortaya çıktı?
Film, Wild Bunch’ın projesi. Yani esasen Fransa kaynaklı. ABD ve İngiltere’yle bağlantısı yok. Wild Bunch’ın başındaki Vincent Maraval, bu proje için 5-6 yıldır uğraşıyor. Zamanında çekilebileceğine dair bütün umutlarını yitirmişti. Bana geldi ve ‘senin filmin bu’ dedim ona, ‘bir şeyler yapacağız’.
Benicio Del Toro olmadan film olabilir miydi?
Aslında projeye ilk dahil olan oydu. Bu sebeple de benim başka bir seçeneğim yoktu. Onu kabul etmemin esas nedeni, o kalibrede başka birinin bulunamayacağını düşünmemdi. Benicio’yu ilk kez Catalina’yla (Sandrino Moreno) beraber deneme çekiminde gördüğümde, Catalina’nın yüz ifadesini görmeliydiniz. 2001’deki seçmelerde Catalina, ilk önce onu süzdü. Ardından şaşkın bir şekilde diğer oyunculara baktı. Aralarındaki enerji oldukça ilginçti. Örneğin bir fotoğrafta bunu kestiremezdiniz, orası kesin. Ama burada bir enerji vardı. İzlemesi çok eğlenceliydi. O kadar gerçekti ki beni bile endişelendirdi. Bu elektriğin filme ne şekilde yansıyacağını kafamda canlandırdım. Filmi izlemiş gibi olmuştum!
Senelerdir başka filmler çekmenize karşın, bir taraftan da bu projeyle uğraşıyorsunuz. Bu projeye tam anlamıyla kendinizi verdiğiniz esas an ne zamandı?
Çekimlere, geçtiğimiz Temmuz’da (2007) başladık. Çok sıradan bir gündü. Ama bir anda ‘Bu proje sürekli ön-çalışma aşamasında kalabilir’ diye düşündüm. Bu sebeple de bir sınır çizmek zorundaydık. Bir yerden başlıyoruz demeliydik. Böylece insanlar da ona göre hazırlanabilirdi. Bu bir gereklilikti. Çünkü senaryo üzerinde 2 yıl daha çalışamazdım. Bütçeyle ilgili kesin bilgi yoktu o zamanlar. Oraya gitmeli ve filmi çekmeliydik. Bu bir deneme gibiydi. Günün sonunda daha fazla paramız olsa daha iyi veya daha farklı bir film çıkardı diye düşünme şansım yoktu. Çok fazla kaynağa takılmamak bazen faydalı olabilir. Onu öğrendim.
Bütçenin dar olması sanki filme olumsuz yansımış gibi. Filmi izlerken bütçe daha yüksek olsaydı daha farklı bir film çıkarmış gibi hissediyoruz. Sizce de öyle mi?
Doğruluk payı var aslında bu görüşün, ama sanmıyorum. Örneğin ilk başladığımızda sadece Bolivya kısmı vardı. Bolivya’yla ilgili bir film düşünülüyordu. Sonra Bolivya’yı Küba’sız görmenin hiçbir anlamı olmayacağına karar verdim. Böylece 2 parçaya bölündü proje. Sonra bir anda kendimizi Küba’da bulduk. Küba Devrimi'ni araştırıyorduk. Senaryonun birinci bölüme ait kısmı 190 sayfa idi. Bu noktada da o kadar sayfayı 39 günde çekemeyeceğime karar verdim. Çünkü çekim günüm sadece 39 idi. Böylece ilk 6 ayı geçmeye karar verdim. Devrimin ilk 6 ayını attık. Bu 6 ayı çıkarınca, Che’nin en düşmüş anında başlattık filmi. Öyle anımsıyorum en azından! Mesela yolculuğu aslında 10 gün sürüyordu. Ama filmde 1 güne düştü. Bu 6 aylık dönem, Che’nin en karmaşık dönemiydi tarihçilere göre. Ama başka türlü olmuyordu. Yapamıyordum. Nasıl çekeceğimi bilmiyordum. Böyle yapacağıma da çok mutluydum ayrıca. Çünkü öbür türlü ‘çok fazla’ olacaktı. Maddi dezavantajlar, bize yaratıcılık olarak döndü bence. Bu da bana filmi, New York’ta milyonları etkilemiş, kariyerinin doruğundaki bir rock yıldızına benzeyen Che ile açma olanağı tanıdı. Böylece zirve ile en aşağısı arasında karşılaştırma yapabilecektim. Çünkü oradan ormandaki hayatına geçtik. O yüzden de bu, yola çıkmak için en uygun yerdi.
Filmin tamamı gerçeklere dayanmıyor gibi. Gerçekçi bir havası olsa da arada sinemasal numaralara başvurdunuz mu hikaye için? Başvurduysanız da bunun insanları rahatsız edebileceğini düşünüyor musunuz?
Bundan önce Che filmi çekenlerin bunu planladığına dair çeşitli varsayımlar var. Bu da kaçınılmaz. Çok da doğru değil. Ama sahnenin önüne koyduğum herkesin bakış açısını paylaşıyorum. Hepsini destekliyorum. Öyle yapmalıyım. Çünkü biz yönetmen olarak her davranışı onaylamak zorundayız. Hem de buradaki davranışlar benim yerleştirdiğim şeyler. Bu sebeple onlar gibi davranmak durumundayız. Eğer birini perdeye koyuyorsam, onu onaylıyorumdur. Onun sınırlarını çizmek yerine bir bakış açısı sergilemeliyim. Ben veya o inanıyoruzdur muhtemelen bu duruma. Bir yönetmen olarak sahnedeki herkesin kendine eşit inancı olması gerekir bence. Örneğin filmin içine iki kişiyi koyup sonra başka bir kişiyle (Che gibi) ilgili olumsuz görüş belirtirseniz bu yanlış olur. Böyle şeyler bende işlemez. Öyle gözüküyorsa bile bazı şeylere mecbur ediliyordur o karakter. Bunu kişisel, toplumsal veya evrensel olarak her gün düşünmeliyiz. Bir şeye katılıp katılmadığımıza kendimiz karar vermeliyiz. Bir konuda bir şeyler yapacak mıyım yoksa hiçbir şey söylemeden oturacak mıyım? Bu muhakemeyi her zaman yapmalıyız. Bu konuda da kontrolcü olmalıyız. Bu durum benim ilgimi çekiyor.
Yani bu film kahramanları ve kötüleri keskin hatlarla çizmiyor. Sizin yaratmak istediğiniz de bu zaten, öyle değil mi?
Elbette. Öyle kesin çizgiler çizmemek için çok uğraştım. Daha çok birinin savaşa girmesiyle ilgili bir film bu. Bir film için çok iyi malzemesi vardı bu projenin. Ama Che yaşasaydı benden nefret ederdi orası kesin. Onun oluşturmaya çalıştığı toplumda benim yerim yok çünkü. Ayrıca filmleri de sevmezdi. Filmleri sevdiğine dair sadece bir lafına ulaşabildim. O da ‘purilist güçler; kitap, film gibi şeyleri propagandalarını yapabilmek için üretiyorlar’. Filmleri tam anlamıyla dışlıyordu ve onları yapanlara da saygı duymuyordu.
Bu projeye girmek sizin için zor bir karar olmuş olmalı. Çünkü üzerinden çok uğraşıldığı belli olan bir proje bu. Bu kararı nasıl verdiniz? Esas sebebiniz neydi?
Sadece onun hayatının filme uygun bir malzeme içerdiğini düşündüğüm için. Biliyorsunuz birçok insan filmlerin ticari olmadığını düşünüyor. Ama ben buna katılmıyorum. Çünkü ticari olması için her şeye sahipsiniz. Öncelikle bir marka güvenirliğiniz var. Herkes, sizin görüntülerinizi biliyor. Ama bunun nedeninden emin değil. Bu görüntüyü hayatları boyunca neden gördüklerini bilmiyorlar. Bu durumun da çok katmanlı anlamları var. Şu örneği verirsem çok şaşıracaksınız. Bir erkek komşum, diğer kadın komşumla konuşuyordu yanımda. Che Guevera ile ilgili bir film yaptığımı söyledim. Kadın olan, erkek olana ‘O kim?’ diye sordu. Erkek olan da ‘Biliyorsun ya işte, bereli bir adam yok mu o işte?’ dedi. ‘Aaa o Che Guevera mı?’ dedi. ‘Ben onun Rage Against The Machine’in gitaristi olduğunu düşünmüştüm’. Bu dediklerimin gerçek sonucunu aldım işte. Herkes o görüntüyü biliyor. Ama neden olduğunu bilmiyorlar. Doğal bir içgüdü var bence. Biz de teaser posterimizde bunu uyguladık. Che’nin resimlerinin olduğu o kadar çok hatıralık eşya var ki, ben de bu konu üzerine düşündüm, taşındım. Sonunda teaser afişe ‘Her yıl bu görüntü, milyonlarca doları sömürüyor, neden mi?’ yazdırdım. Posterin alt tarafına da ‘Niye olduğunu keşfedin’ yazıyor. Önemli olan o görüntünün insanların kafasına nasıl yerleştiği.
Filmin iki bölümlü olmasına önceden mi karar verdiniz, yoksa yapım aşamasında mı ortaya çıkmıştı bu?
Aslında anlaşmamızı iki ayrı film üzerine yaptık. İspanya’da öyle filmler hep yapılıyor. Bu normal bir durum yani. Benim arzum ise insanların bu filmi arasız izlemesi. ABD’de bunu yapacağız. New York’ta ilk hafta filmin tamamı limitli olarak vizyona girecek. Sonra bölünecek. Böylece filmin biletleri, bir konser bileti gibi satılabilecek. Çünkü o versiyonu sadece bir kere izleme şansınız olacak. Koleksiyon eşyası gibi bir şey yani...
Che’yi ilk olarak ne zaman duymuştunuz ve o zamanlar hakkında neler biliyordunuz?
Sanırım lisede duymuştum. Ama çok yapay bir yolla. Bir dersimde Küba siyasi tarihi anlatılıyordu. Süre sadece 20 dakika olduğu için üzerinden hızlıca geçildi. Bilirsiniz işte öyle duydum bir şekilde. Hakkında ufak tefek şeyler biliyordum yani. Duyduklarım çok fazla değil aslında, kulaktan dolma bilgiler diyebiliriz. Projeye evet dediğimde de bu bilgilerle doluydum. New York’u duyunca çok şaşırdım. Sevimli Che’nin Manhattan’daki görüntüsü ilginç geldi. Bazı insanlar Küba Devrimi’nin sadece Fidel’den ibaret olduğunu zannediyor. Ama başka gruplar da var aslında. Biz de zaten devrimdeki koordinasyonu gözden geçiriyoruz burada. Fidel de bunun detaylarından biri. Onun güç sembolü oluşu ve Che’nin bundaki rolü. Bildiğiniz gibi işte. Bence çok ilginçti. Aslında kim sorarsa sorsun dünyadaki en iyi iş dalında çalıştığımızı söylerim. Çünkü bir taraftan Che’nin dul eşiyle ve devrimden sağ kalan insanlarla konuşmak gibisi de yok! Onların hikayelerini anlatmak. Tarihe bu kadar yakın olmak mükemmel! Bu, benim için bir lüks.
Filmi Fidel izlese sever mi sizce?
Aslında (gülüyor) Fidel’le ilgili bir şey duydum. Filmleri izlerken sürekli durduruyormuş. Çünkü onlar hakkında yorum yapmak istiyormuş. 2 saatlik film 8 saat alıyormuş böylece. Bu bana söylendi. Bu filmi izlemesi de düşünün ne kadar uzun zaman alır. Aslında önemli bir adam olduğunu düşünüyorum, o da ayrı konu.
Filmin neredeyse tamamı İspanyolca. Bu kadar İspanyolca konuşan oyuncuyu nasıl yönettiniz? İspanyolca biliyor musunuz?
Aslında çok az biliyorum. Ama bilmemek iyi oldu. Çünkü set ortamı ‘müzik dinlemek’ gibi geçti benim için. Dil koçunun söylediğine göre hareket ettiler. Bu da aksiyonun vurgusunu güçlendirdi. Ama bu set deneyimini çok sevdim ve diğer ülkelerde de film çekmek istiyorum. İlk hedefim Japonya’da Japonca film çekmek. Çünkü duyabiliyorsunuz her şeyi. Oyunculuk, duygularla alakalı. Kelimelerin rolü ikincil aslında. O kadar çok dialekt koçu ve danışman vardı ki, dil konusunda herhangi bir şeyin kötü gitme şansı yoktu. O konuda hiç kötümser olmadım.
Ana dili İspanyolca olan bu kadar Latin Amerikalı oyuncuyu nasıl buldunuz? Onları önceden tanıyor muydunuz?
Elbette hayır. 3 ayrı casting yönetmenimiz vardı. Bunun yanında çok fazla oyuncuyu da videodan izledim. Demian Bichir çok kritik bir roldeydi. Fidel için endişeleniyordum çünkü. Güven konusu çok önemliydi burada benim için. Sahnede Benicio’nun altında ezilmeyecek bir oyuncuya ihtiyacım vardı. Hatta zamanı geldiğinde Benicio’yu da ‘Buradan ayrılsam iyi olacak. Çünkü bu adam beni sahnenin dışına itiyor’ diye düşünmeye sevketmeliydi bu kişi. Demian’ı bulunca da çok rahatladım. Çünkü rolle ilgili en ufak bir kaygısı dahi yoktu. Neyi nasıl yapacağını çok iyi biliyordu. Bu da güvenimin yarısını elde etmesini sağladı zaten. Mükemmeldi!
Filmin 78 günlük bir çekim sürecine sahip olması sizde çekimden sonra nasıl bir etki bıraktı? Rahatladınız mı, pişman mı oldunuz, yoksa başka bir şey mi?
İkinci bölümün son kısmını Madrid’in dışında çekerken yaşadığım duygu her şeyi özetliyordu. Son çekimi bitirmiştik. Arabayla Madrid’e dönüyorduk. 12 kilo vermiştim. Ve düşündüm. Bunu bitirmek için sürekli ‘Sonraki çekim nedir?’ diye düşünmüştüm. Eğer 2 saat ilerisini düşünseydim kendimi öldürebilirdim. Arabada otururken anladım ki sadece en kolayını bitirmiştik. Ve 10 gün içinde daha zoruna başlayacaktık. Ormanda geçen birinci bölüm! Arabayı kenara çekip kendimi yere atmak istedim! Başıma neden böyle bir bela açmıştım ki?
Sinemada politika önemli bir alan. Che de politik bir kişilik. Bu filmi bir politik-epik olarak veya bir politik film olarak görüyor musunuz? Görüyorsanız, hangi taraftasınız?
Evet öyle. Çünkü ciddi bir politik ideolojisi var ve hayatını ona göre idame ettiriyor Che. Bu açıdan bakınca da bu film politik. Çünkü eğer onu portrelemekte başarılıysanız, bunun içinde politika da olmalı. Ama bu filmin kendisinin de ‘politik’ olduğu anlamına gelmiyor. Film, benim için böyle bir yol çizmiyor. Ben de bunu politik bir film olarak görmüyorum. İçinde politika olan bir film sadece.
Bertolucci, "1900"de politik görüşünü kurmaca bir hikayeyle sinemalaştırmaya çalışıyordu. Siz "Che"de bunu yapmıyorsunuz bence.
Bu noktada çözülüyorum. Çünkü sinik bir insanım. Böyle bir şeyi söylemek benim için çok zor. Mesela 50 yıl geçmiş o zamandan bugüne ve her şey daha farklı. Veya 100 yıl geçmiş olsa da bir şey fark etmez. Bu da benim için çok zor. Çünkü burada bir sanat eseri yapıyorsunuz. Onu yapmak için bir politik görüşü izlemek yanlış. Çünkü bundan 10, 12 veya 15 yıl sonra dünyanın en klişe söylemi haline gelebilir bu. Dünya değişiyor. Bu sebeple de güncel kalınmalı. Traffic’in mesela belli bir politik meselesi yoktu. Onu şimdi izleseniz de o konuyla ilgili hiçbir şey değişmedi. Bu film de o zamanlarda olan bitenin bir çerçevesini çıkarıyor. Che mevzusunun böyle bir versiyonu bu...
HD kamerayı daha önce bağımsız filminiz "Bubble"da kullandınız. İkinci kez burada kullanıyorsunuz. Bu kamerayı kendinize yakın hissediyor musunuz? Bundan sonra da kullanmayı düşünüyor musunuz?
Tam da beklediğim gibi bir alet. Bundan sonraki filmim The Girlfriend Experience’da da onu kullanacağım. Che için bir gereklilikti. O olmasaydı bütçemiz yetmeyebilirdi.
Ocean filmlerini çekmenizin esas nedeni nedir?
Onları eğlenceli oldukları için çekiyorum. Bence insanları komedi yapmaları konusunda -eğer öyle bir olanakları varsa- cesaretlendirmek zorundasınız. Bu onlar için iyi. Sonuç ise daha fazla nefes alma şansı yakalamanız oluyor. Ama dürüst olmak gerekirse öyle filmlerle özdeşleşme durumum yok. Karakterim buna izin vermiyor. Çizgi romanvari şeyler çekmek önemli. Ocean filmlerinde de öyle bir hava var zaten.
Che’yi yaratırken Benicio ile nasıl çalışmalar yaptınız?
Aslında ilk olarak kimsenin onun gibi olmak istemediğini öğrendik. Çünkü baş belasının tekiymiş. Ben de açıkçası bunu duyunca dürüst bir adam olduğunu düşündüm. Ama aynı zamanda da zor tarafları vardı. Bu yüzden de onun bu tarafını gösteren sahnelere yer vermeye çalıştım. İnsanlara cidden kötü davranıyordu ve zorluk çıkarıyordu. Nasıl, ne şekilde, ne yaparsanız yapın, davranışınızın her hali ideolojinizin bir parçasını oluşturur. Uzlaşmacı bir adam değil. Böyle insanlar zor oluyor. Biz de bunun üzerinde çalıştık.
Proje nasıl ortaya çıktı?
Film, Wild Bunch’ın projesi. Yani esasen Fransa kaynaklı. ABD ve İngiltere’yle bağlantısı yok. Wild Bunch’ın başındaki Vincent Maraval, bu proje için 5-6 yıldır uğraşıyor. Zamanında çekilebileceğine dair bütün umutlarını yitirmişti. Bana geldi ve ‘senin filmin bu’ dedim ona, ‘bir şeyler yapacağız’.
Benicio Del Toro olmadan film olabilir miydi?
Aslında projeye ilk dahil olan oydu. Bu sebeple de benim başka bir seçeneğim yoktu. Onu kabul etmemin esas nedeni, o kalibrede başka birinin bulunamayacağını düşünmemdi. Benicio’yu ilk kez Catalina’yla (Sandrino Moreno) beraber deneme çekiminde gördüğümde, Catalina’nın yüz ifadesini görmeliydiniz. 2001’deki seçmelerde Catalina, ilk önce onu süzdü. Ardından şaşkın bir şekilde diğer oyunculara baktı. Aralarındaki enerji oldukça ilginçti. Örneğin bir fotoğrafta bunu kestiremezdiniz, orası kesin. Ama burada bir enerji vardı. İzlemesi çok eğlenceliydi. O kadar gerçekti ki beni bile endişelendirdi. Bu elektriğin filme ne şekilde yansıyacağını kafamda canlandırdım. Filmi izlemiş gibi olmuştum!
Senelerdir başka filmler çekmenize karşın, bir taraftan da bu projeyle uğraşıyorsunuz. Bu projeye tam anlamıyla kendinizi verdiğiniz esas an ne zamandı?
Çekimlere, geçtiğimiz Temmuz’da (2007) başladık. Çok sıradan bir gündü. Ama bir anda ‘Bu proje sürekli ön-çalışma aşamasında kalabilir’ diye düşündüm. Bu sebeple de bir sınır çizmek zorundaydık. Bir yerden başlıyoruz demeliydik. Böylece insanlar da ona göre hazırlanabilirdi. Bu bir gereklilikti. Çünkü senaryo üzerinde 2 yıl daha çalışamazdım. Bütçeyle ilgili kesin bilgi yoktu o zamanlar. Oraya gitmeli ve filmi çekmeliydik. Bu bir deneme gibiydi. Günün sonunda daha fazla paramız olsa daha iyi veya daha farklı bir film çıkardı diye düşünme şansım yoktu. Çok fazla kaynağa takılmamak bazen faydalı olabilir. Onu öğrendim.
Bütçenin dar olması sanki filme olumsuz yansımış gibi. Filmi izlerken bütçe daha yüksek olsaydı daha farklı bir film çıkarmış gibi hissediyoruz. Sizce de öyle mi?
Doğruluk payı var aslında bu görüşün, ama sanmıyorum. Örneğin ilk başladığımızda sadece Bolivya kısmı vardı. Bolivya’yla ilgili bir film düşünülüyordu. Sonra Bolivya’yı Küba’sız görmenin hiçbir anlamı olmayacağına karar verdim. Böylece 2 parçaya bölündü proje. Sonra bir anda kendimizi Küba’da bulduk. Küba Devrimi'ni araştırıyorduk. Senaryonun birinci bölüme ait kısmı 190 sayfa idi. Bu noktada da o kadar sayfayı 39 günde çekemeyeceğime karar verdim. Çünkü çekim günüm sadece 39 idi. Böylece ilk 6 ayı geçmeye karar verdim. Devrimin ilk 6 ayını attık. Bu 6 ayı çıkarınca, Che’nin en düşmüş anında başlattık filmi. Öyle anımsıyorum en azından! Mesela yolculuğu aslında 10 gün sürüyordu. Ama filmde 1 güne düştü. Bu 6 aylık dönem, Che’nin en karmaşık dönemiydi tarihçilere göre. Ama başka türlü olmuyordu. Yapamıyordum. Nasıl çekeceğimi bilmiyordum. Böyle yapacağıma da çok mutluydum ayrıca. Çünkü öbür türlü ‘çok fazla’ olacaktı. Maddi dezavantajlar, bize yaratıcılık olarak döndü bence. Bu da bana filmi, New York’ta milyonları etkilemiş, kariyerinin doruğundaki bir rock yıldızına benzeyen Che ile açma olanağı tanıdı. Böylece zirve ile en aşağısı arasında karşılaştırma yapabilecektim. Çünkü oradan ormandaki hayatına geçtik. O yüzden de bu, yola çıkmak için en uygun yerdi.
Filmin tamamı gerçeklere dayanmıyor gibi. Gerçekçi bir havası olsa da arada sinemasal numaralara başvurdunuz mu hikaye için? Başvurduysanız da bunun insanları rahatsız edebileceğini düşünüyor musunuz?
Bundan önce Che filmi çekenlerin bunu planladığına dair çeşitli varsayımlar var. Bu da kaçınılmaz. Çok da doğru değil. Ama sahnenin önüne koyduğum herkesin bakış açısını paylaşıyorum. Hepsini destekliyorum. Öyle yapmalıyım. Çünkü biz yönetmen olarak her davranışı onaylamak zorundayız. Hem de buradaki davranışlar benim yerleştirdiğim şeyler. Bu sebeple onlar gibi davranmak durumundayız. Eğer birini perdeye koyuyorsam, onu onaylıyorumdur. Onun sınırlarını çizmek yerine bir bakış açısı sergilemeliyim. Ben veya o inanıyoruzdur muhtemelen bu duruma. Bir yönetmen olarak sahnedeki herkesin kendine eşit inancı olması gerekir bence. Örneğin filmin içine iki kişiyi koyup sonra başka bir kişiyle (Che gibi) ilgili olumsuz görüş belirtirseniz bu yanlış olur. Böyle şeyler bende işlemez. Öyle gözüküyorsa bile bazı şeylere mecbur ediliyordur o karakter. Bunu kişisel, toplumsal veya evrensel olarak her gün düşünmeliyiz. Bir şeye katılıp katılmadığımıza kendimiz karar vermeliyiz. Bir konuda bir şeyler yapacak mıyım yoksa hiçbir şey söylemeden oturacak mıyım? Bu muhakemeyi her zaman yapmalıyız. Bu konuda da kontrolcü olmalıyız. Bu durum benim ilgimi çekiyor.
Yani bu film kahramanları ve kötüleri keskin hatlarla çizmiyor. Sizin yaratmak istediğiniz de bu zaten, öyle değil mi?
Elbette. Öyle kesin çizgiler çizmemek için çok uğraştım. Daha çok birinin savaşa girmesiyle ilgili bir film bu. Bir film için çok iyi malzemesi vardı bu projenin. Ama Che yaşasaydı benden nefret ederdi orası kesin. Onun oluşturmaya çalıştığı toplumda benim yerim yok çünkü. Ayrıca filmleri de sevmezdi. Filmleri sevdiğine dair sadece bir lafına ulaşabildim. O da ‘purilist güçler; kitap, film gibi şeyleri propagandalarını yapabilmek için üretiyorlar’. Filmleri tam anlamıyla dışlıyordu ve onları yapanlara da saygı duymuyordu.
Bu projeye girmek sizin için zor bir karar olmuş olmalı. Çünkü üzerinden çok uğraşıldığı belli olan bir proje bu. Bu kararı nasıl verdiniz? Esas sebebiniz neydi?
Sadece onun hayatının filme uygun bir malzeme içerdiğini düşündüğüm için. Biliyorsunuz birçok insan filmlerin ticari olmadığını düşünüyor. Ama ben buna katılmıyorum. Çünkü ticari olması için her şeye sahipsiniz. Öncelikle bir marka güvenirliğiniz var. Herkes, sizin görüntülerinizi biliyor. Ama bunun nedeninden emin değil. Bu görüntüyü hayatları boyunca neden gördüklerini bilmiyorlar. Bu durumun da çok katmanlı anlamları var. Şu örneği verirsem çok şaşıracaksınız. Bir erkek komşum, diğer kadın komşumla konuşuyordu yanımda. Che Guevera ile ilgili bir film yaptığımı söyledim. Kadın olan, erkek olana ‘O kim?’ diye sordu. Erkek olan da ‘Biliyorsun ya işte, bereli bir adam yok mu o işte?’ dedi. ‘Aaa o Che Guevera mı?’ dedi. ‘Ben onun Rage Against The Machine’in gitaristi olduğunu düşünmüştüm’. Bu dediklerimin gerçek sonucunu aldım işte. Herkes o görüntüyü biliyor. Ama neden olduğunu bilmiyorlar. Doğal bir içgüdü var bence. Biz de teaser posterimizde bunu uyguladık. Che’nin resimlerinin olduğu o kadar çok hatıralık eşya var ki, ben de bu konu üzerine düşündüm, taşındım. Sonunda teaser afişe ‘Her yıl bu görüntü, milyonlarca doları sömürüyor, neden mi?’ yazdırdım. Posterin alt tarafına da ‘Niye olduğunu keşfedin’ yazıyor. Önemli olan o görüntünün insanların kafasına nasıl yerleştiği.
Filmin iki bölümlü olmasına önceden mi karar verdiniz, yoksa yapım aşamasında mı ortaya çıkmıştı bu?
Aslında anlaşmamızı iki ayrı film üzerine yaptık. İspanya’da öyle filmler hep yapılıyor. Bu normal bir durum yani. Benim arzum ise insanların bu filmi arasız izlemesi. ABD’de bunu yapacağız. New York’ta ilk hafta filmin tamamı limitli olarak vizyona girecek. Sonra bölünecek. Böylece filmin biletleri, bir konser bileti gibi satılabilecek. Çünkü o versiyonu sadece bir kere izleme şansınız olacak. Koleksiyon eşyası gibi bir şey yani...
Che’yi ilk olarak ne zaman duymuştunuz ve o zamanlar hakkında neler biliyordunuz?
Sanırım lisede duymuştum. Ama çok yapay bir yolla. Bir dersimde Küba siyasi tarihi anlatılıyordu. Süre sadece 20 dakika olduğu için üzerinden hızlıca geçildi. Bilirsiniz işte öyle duydum bir şekilde. Hakkında ufak tefek şeyler biliyordum yani. Duyduklarım çok fazla değil aslında, kulaktan dolma bilgiler diyebiliriz. Projeye evet dediğimde de bu bilgilerle doluydum. New York’u duyunca çok şaşırdım. Sevimli Che’nin Manhattan’daki görüntüsü ilginç geldi. Bazı insanlar Küba Devrimi’nin sadece Fidel’den ibaret olduğunu zannediyor. Ama başka gruplar da var aslında. Biz de zaten devrimdeki koordinasyonu gözden geçiriyoruz burada. Fidel de bunun detaylarından biri. Onun güç sembolü oluşu ve Che’nin bundaki rolü. Bildiğiniz gibi işte. Bence çok ilginçti. Aslında kim sorarsa sorsun dünyadaki en iyi iş dalında çalıştığımızı söylerim. Çünkü bir taraftan Che’nin dul eşiyle ve devrimden sağ kalan insanlarla konuşmak gibisi de yok! Onların hikayelerini anlatmak. Tarihe bu kadar yakın olmak mükemmel! Bu, benim için bir lüks.
Filmi Fidel izlese sever mi sizce?
Aslında (gülüyor) Fidel’le ilgili bir şey duydum. Filmleri izlerken sürekli durduruyormuş. Çünkü onlar hakkında yorum yapmak istiyormuş. 2 saatlik film 8 saat alıyormuş böylece. Bu bana söylendi. Bu filmi izlemesi de düşünün ne kadar uzun zaman alır. Aslında önemli bir adam olduğunu düşünüyorum, o da ayrı konu.
Filmin neredeyse tamamı İspanyolca. Bu kadar İspanyolca konuşan oyuncuyu nasıl yönettiniz? İspanyolca biliyor musunuz?
Aslında çok az biliyorum. Ama bilmemek iyi oldu. Çünkü set ortamı ‘müzik dinlemek’ gibi geçti benim için. Dil koçunun söylediğine göre hareket ettiler. Bu da aksiyonun vurgusunu güçlendirdi. Ama bu set deneyimini çok sevdim ve diğer ülkelerde de film çekmek istiyorum. İlk hedefim Japonya’da Japonca film çekmek. Çünkü duyabiliyorsunuz her şeyi. Oyunculuk, duygularla alakalı. Kelimelerin rolü ikincil aslında. O kadar çok dialekt koçu ve danışman vardı ki, dil konusunda herhangi bir şeyin kötü gitme şansı yoktu. O konuda hiç kötümser olmadım.
Ana dili İspanyolca olan bu kadar Latin Amerikalı oyuncuyu nasıl buldunuz? Onları önceden tanıyor muydunuz?
Elbette hayır. 3 ayrı casting yönetmenimiz vardı. Bunun yanında çok fazla oyuncuyu da videodan izledim. Demian Bichir çok kritik bir roldeydi. Fidel için endişeleniyordum çünkü. Güven konusu çok önemliydi burada benim için. Sahnede Benicio’nun altında ezilmeyecek bir oyuncuya ihtiyacım vardı. Hatta zamanı geldiğinde Benicio’yu da ‘Buradan ayrılsam iyi olacak. Çünkü bu adam beni sahnenin dışına itiyor’ diye düşünmeye sevketmeliydi bu kişi. Demian’ı bulunca da çok rahatladım. Çünkü rolle ilgili en ufak bir kaygısı dahi yoktu. Neyi nasıl yapacağını çok iyi biliyordu. Bu da güvenimin yarısını elde etmesini sağladı zaten. Mükemmeldi!
Filmin 78 günlük bir çekim sürecine sahip olması sizde çekimden sonra nasıl bir etki bıraktı? Rahatladınız mı, pişman mı oldunuz, yoksa başka bir şey mi?
İkinci bölümün son kısmını Madrid’in dışında çekerken yaşadığım duygu her şeyi özetliyordu. Son çekimi bitirmiştik. Arabayla Madrid’e dönüyorduk. 12 kilo vermiştim. Ve düşündüm. Bunu bitirmek için sürekli ‘Sonraki çekim nedir?’ diye düşünmüştüm. Eğer 2 saat ilerisini düşünseydim kendimi öldürebilirdim. Arabada otururken anladım ki sadece en kolayını bitirmiştik. Ve 10 gün içinde daha zoruna başlayacaktık. Ormanda geçen birinci bölüm! Arabayı kenara çekip kendimi yere atmak istedim! Başıma neden böyle bir bela açmıştım ki?
Sinemada politika önemli bir alan. Che de politik bir kişilik. Bu filmi bir politik-epik olarak veya bir politik film olarak görüyor musunuz? Görüyorsanız, hangi taraftasınız?
Evet öyle. Çünkü ciddi bir politik ideolojisi var ve hayatını ona göre idame ettiriyor Che. Bu açıdan bakınca da bu film politik. Çünkü eğer onu portrelemekte başarılıysanız, bunun içinde politika da olmalı. Ama bu filmin kendisinin de ‘politik’ olduğu anlamına gelmiyor. Film, benim için böyle bir yol çizmiyor. Ben de bunu politik bir film olarak görmüyorum. İçinde politika olan bir film sadece.
Bertolucci, "1900"de politik görüşünü kurmaca bir hikayeyle sinemalaştırmaya çalışıyordu. Siz "Che"de bunu yapmıyorsunuz bence.
Bu noktada çözülüyorum. Çünkü sinik bir insanım. Böyle bir şeyi söylemek benim için çok zor. Mesela 50 yıl geçmiş o zamandan bugüne ve her şey daha farklı. Veya 100 yıl geçmiş olsa da bir şey fark etmez. Bu da benim için çok zor. Çünkü burada bir sanat eseri yapıyorsunuz. Onu yapmak için bir politik görüşü izlemek yanlış. Çünkü bundan 10, 12 veya 15 yıl sonra dünyanın en klişe söylemi haline gelebilir bu. Dünya değişiyor. Bu sebeple de güncel kalınmalı. Traffic’in mesela belli bir politik meselesi yoktu. Onu şimdi izleseniz de o konuyla ilgili hiçbir şey değişmedi. Bu film de o zamanlarda olan bitenin bir çerçevesini çıkarıyor. Che mevzusunun böyle bir versiyonu bu...
HD kamerayı daha önce bağımsız filminiz "Bubble"da kullandınız. İkinci kez burada kullanıyorsunuz. Bu kamerayı kendinize yakın hissediyor musunuz? Bundan sonra da kullanmayı düşünüyor musunuz?
Tam da beklediğim gibi bir alet. Bundan sonraki filmim The Girlfriend Experience’da da onu kullanacağım. Che için bir gereklilikti. O olmasaydı bütçemiz yetmeyebilirdi.
Ocean filmlerini çekmenizin esas nedeni nedir?
Onları eğlenceli oldukları için çekiyorum. Bence insanları komedi yapmaları konusunda -eğer öyle bir olanakları varsa- cesaretlendirmek zorundasınız. Bu onlar için iyi. Sonuç ise daha fazla nefes alma şansı yakalamanız oluyor. Ama dürüst olmak gerekirse öyle filmlerle özdeşleşme durumum yok. Karakterim buna izin vermiyor. Çizgi romanvari şeyler çekmek önemli. Ocean filmlerinde de öyle bir hava var zaten.
Che’yi yaratırken Benicio ile nasıl çalışmalar yaptınız?
Aslında ilk olarak kimsenin onun gibi olmak istemediğini öğrendik. Çünkü baş belasının tekiymiş. Ben de açıkçası bunu duyunca dürüst bir adam olduğunu düşündüm. Ama aynı zamanda da zor tarafları vardı. Bu yüzden de onun bu tarafını gösteren sahnelere yer vermeye çalıştım. İnsanlara cidden kötü davranıyordu ve zorluk çıkarıyordu. Nasıl, ne şekilde, ne yaparsanız yapın, davranışınızın her hali ideolojinizin bir parçasını oluşturur. Uzlaşmacı bir adam değil. Böyle insanlar zor oluyor. Biz de bunun üzerinde çalıştık.