GENÇLİK FİLMLERİNİN 'RASHOMON'U
16/02/2011 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 8.6
|
“Rashomon”un film modelini gençlik filminin içine sokan, ancak ortaya çıkan şeyin hikaye kurgusunu da tepetaklak eden bir eser. ‘Lisede şiddet’ meselesinin izinde “Fil”in temasını ve “Ölüm Oyunu”nun interaktif estetiğini bir araya getiren çığır açıcı bir yapıt. “İtiraflar”, 2. Japon Yeni Dalgası’nın ana anlatıyı ve akışı bozmaya ilişkin bütün öğelerini içinde bulundururken, özündeki aile ve eğitim sistemini hedef alan toplumsal şiddet eleştirisini de temeline ulaştırmayı beceriyor. Gerçek anlamda interaktif estetikli bozucu bir gençlik filmi ya da video klip estetiğinden yeni bir dil üreten bir sinema şöleni olarak anılabilir. 2000’lerde çıkış yapan Tetsuya Nakashima’nın filmografisini takibe almak bir zorunluluk artık!
Yüksek volümlü bir klasik müzik ezgisi ve bir anlatıcı sesiyle açılır celse. Bu ses, öğretmenliği bırakacak orta yaşlarında bir kadına aittir. Kadın, öğrencilerine seslenmektedir. Onun bu konuşmasına kulak veren kişi sayısı ise bir hayli azdır. Zira bu birey, ilk olarak kendi hayat hikayesini anlatarak başlatır filmi. Ardından okuldaki cinayetten kendisinin sorumlu olduğunu söyler. Bu durum karşısında ‘Şu kişi AIDS’li!’ ibaresini duyan öğrenciler bir anda sarsılır.
‘Soluksuz izlenme’nin tanımını yapan bir sinema şöleni
İşte film de aslında özetini geçtiğimiz bu yaklaşık 45 dakikalık açılış sekansındaki hız, tempo, müzik ve tedirgin edicilik üzerinden akar. Yönetmen 50 yaşını doldurmuş olmasına karşın gençliğin ve onlara aşılanan şiddetin anlatılması konusunda capcanlı bir sinema dili oturtur burada. Mavi filtrenin sürekli hakim olduğu, müziğin ise asla kesilmediği bir opera resitali sunar adeta.
Bunun distopik bir gençlik filmi portresi çizdiğini de düşünürüz önce. Sonuna kadar da bu görüşümüzden vazgeçmek için herhangi bir nedenle yüzleşmeyiz aslında. Öyle ki yönetmen bu ‘…nın itirafı’ olarak perdeye yansıyan anlatı boyunca aralara sokulan flashback ‘an’ları için; 16 mm ile çekilmiş sarı yalıtımlı bölümleri, bir dikiz aynasından sıkışmış çocukların eve gitme görüntüsünü ve evin önündeki karakterlerin yavaş çekimle resmedilmesini kullanır. Asla da bu üç açının dışına çıkmaz. Başka yerlerde kayda değer bir şey oluyorsa da bu durumu umursamayarak adeta ‘röntgenci internet kamerası’ duruşunu harekete geçirir.
Ana anlatıyı bozarken okuldaki şiddet eğilimini incelemeye soyunur
Ne bir ev, ne bir karakter, ne de bir olay örgüsü görürüz. Zaten bu anlatı, popüler bir sinema dili gibi dursa da esasen yönetmenin hikaye kurgusunu ve ana anlatıyı bozmak için yerleştirdiği bir numaradır. Öyle ki Nakashima, burada temelde okulda işlenen cinayetlerin zanlısını araştırmak için yola çıkmıştır. “İtiraflar” (“Kokuhaku/Confessions”, 2010) da zaten bu durum ya da onun toplumsal ve psikolojik etkileri üzerine bir film.
Yani Gus Van Sant’in “Fil”i (“Elephant”, 2003), Kinji Fukasaka’nun “Ölüm Oyunu” (“Batoru rowaiaru/Battle Royale”, 2000) ve Antonio Campos’un “Okul Çıkışı” (“After School”, 2008) ile akrabalık ilişkisi kuruyor. Avustralya Yeni Dalgası'nın ikinci kuşağına mensup Murali K. Thalluri'nin 2006 tarihli stilize ilk filmi "2:37" (2006) ile ise kardeşlik... Orada 'gençlik whodunit filmi' alanında başarılı bir deneme vardı. Ama melez bir yapıdan ziyade bilinen akış izleniyordu.
İtirafların bozduğu bir hikaye kurgusu
Burada yönetmen, filmini basit sözlerle tanımlamaktan ‘şiddet’le kaçınıyor. Zira bu durumu sözünü ettiğimiz filmlerde alışık olduğumuz giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden ziyade; Nakashima’nın önce sonucu öğrenmemizi sağlayan bir açılış sekansı kullanmasından anlayabiliriz. Bunun peşinden bölük pörçük bir hikaye kurgusuyla olaya farklı ağızlardan bakış atması da şaşırtıcı değil.
Bunların birinin yeni öğretmene, diğerlerinin üç öğrenciye ait olduğuna tanıklık edebiliriz bir çırpıda. Hepsinin ‘…nın itirafı’ yazısıyla perdede beliren bölümleri de aynı yapıda devam eder zaten. Bunun yanında temponun bir an bile durmaması izleyicinin hikayenin içine girme şansını elinden alır. Yani video klip estetiği tersine bir etki yaratır burada.
Bu doğrultuda da yönetmen; “İtiraflar”da “Rashomon” (1950) ekolünden bir gençlik filmi üretmek için yola çıktığını kanıtlar. “Wonderland” (2003), “Korkunç Orakçı” (“La Commera Secca”, 1962) gibi filmlerde de uygulandığını gördüğümüz ‘bir cinayete farklı bakışlarından göz atmak’ formülünün burada bozulduğu söylenebilir. Zira bu formülün ezberine göre, önce girişi görürüz, ardından bakış açılarına geçeriz.
“Ölüm Oyunu” gibi başlayıp “Rashomon”un yapısını alt üst etmiş
Yönetmen ise girişini “Ölüm Oyunu”ndaki gibi yaparak izleyiciyi rahatsız ederken, öğrencilerin okul sınıfınının içindeki sıkışmışlıklarını yansıtmayı seçer. Yani bir bakıma Çağan Irmak’ın yüksek bir beceriksizlik ile “Bana Şans Dile”de (2001) yapamadığı burada tamamına erer.
Bu açılışın devamında gördüğümüz tek anların; inadına balık gözü açılımı gibi duran sahneler ve geniş alanı kavrayan dikiz aynası yakın planlarıyla çekilen yürüyüşler olması da bozucu ruhun bir devamı niteliğindedir adeta. Lafın özü gençliğin hayatında her şey öylesine steril ve tekdüzedir ki, bu yaşamda ‘yavaş çekim’ de bir o kadar aktif hale gelir kendiliğinden...
İmgeler ve onların gençlik üzerinde yarattığı etki üzerine bir eser
“İtiraflar”, bu sözünü ettiğimiz formülü bozarken internet gençliği, ailede yetiştirilme gibi konulara da bakış atar. Temelde ise bizi bir oyunun içine sokmayı amaçlayarak “Ölüm Oyunu”na yakın durur. Yüksek sinema duygusu ve bozucu yapısıyla da yönetmenin Sion Sono, Takashi Miike, Sogo Ishii gibi isimlerle birlikte Genç Japon Yeni Dalgası’nın ya da 2. Japon Yeni Dalgası’nın içindeki yerini sağlamlaştırmaya yaratan bir eser olarak anılabilir.
Öyle ki burada ne gerçek bir anlatı, ne gerçek bir açı, ne gerçek bir hikaye, ne de gerçek bir dramatik akış mevcut. Sadece imgeler ve onların gençlik üzerinde yarattığı ‘tedirgin edici’ etki üzerine bir film bu. Şiddetin okullarda gelişimine böylesi yenilikçi bir çözüm bulurken 2000’lerdeki eğilimlerden de besleniyor bolca “İtiraflar”. 106 dakika boyunca müziğin volümünün bir an bile kısılmaması ise dikkat çekici bir sinema yapıtıyla yüzleşmemizi sağlıyor.
En kısa tanımıyla ‘gençliğin itirafları’ üzerine uzun metrajlı bir video klip ya da şiirle yüzleşiyoruz burada. Filmin bu doğrultuda yaptıklarının lineer akışın dışına çıkar görünüme bürünmesi, birazcık da yönetmenin psikolojik ve öznel yaklaşımda bulunma arzusuna bağlanabilir. Tetsuya Nakashima da zaten esasen bundan sonuç alıyor ve gençlik filmine yenilikçi bir yorum katıyor. Türün içinde “Fil”, “Okul Çıkışı”, “Ölüm Oyunu”, “Lilly Chou-Chou Hakkında Her Şey” (“Riri Shushu No Subete”, 2001) kadar uç noktalarda bir deneme sunduğu da söylenebilir.
Yüksek volümlü bir klasik müzik ezgisi ve bir anlatıcı sesiyle açılır celse. Bu ses, öğretmenliği bırakacak orta yaşlarında bir kadına aittir. Kadın, öğrencilerine seslenmektedir. Onun bu konuşmasına kulak veren kişi sayısı ise bir hayli azdır. Zira bu birey, ilk olarak kendi hayat hikayesini anlatarak başlatır filmi. Ardından okuldaki cinayetten kendisinin sorumlu olduğunu söyler. Bu durum karşısında ‘Şu kişi AIDS’li!’ ibaresini duyan öğrenciler bir anda sarsılır.
‘Soluksuz izlenme’nin tanımını yapan bir sinema şöleni
İşte film de aslında özetini geçtiğimiz bu yaklaşık 45 dakikalık açılış sekansındaki hız, tempo, müzik ve tedirgin edicilik üzerinden akar. Yönetmen 50 yaşını doldurmuş olmasına karşın gençliğin ve onlara aşılanan şiddetin anlatılması konusunda capcanlı bir sinema dili oturtur burada. Mavi filtrenin sürekli hakim olduğu, müziğin ise asla kesilmediği bir opera resitali sunar adeta.
Bunun distopik bir gençlik filmi portresi çizdiğini de düşünürüz önce. Sonuna kadar da bu görüşümüzden vazgeçmek için herhangi bir nedenle yüzleşmeyiz aslında. Öyle ki yönetmen bu ‘…nın itirafı’ olarak perdeye yansıyan anlatı boyunca aralara sokulan flashback ‘an’ları için; 16 mm ile çekilmiş sarı yalıtımlı bölümleri, bir dikiz aynasından sıkışmış çocukların eve gitme görüntüsünü ve evin önündeki karakterlerin yavaş çekimle resmedilmesini kullanır. Asla da bu üç açının dışına çıkmaz. Başka yerlerde kayda değer bir şey oluyorsa da bu durumu umursamayarak adeta ‘röntgenci internet kamerası’ duruşunu harekete geçirir.
Ana anlatıyı bozarken okuldaki şiddet eğilimini incelemeye soyunur
Ne bir ev, ne bir karakter, ne de bir olay örgüsü görürüz. Zaten bu anlatı, popüler bir sinema dili gibi dursa da esasen yönetmenin hikaye kurgusunu ve ana anlatıyı bozmak için yerleştirdiği bir numaradır. Öyle ki Nakashima, burada temelde okulda işlenen cinayetlerin zanlısını araştırmak için yola çıkmıştır. “İtiraflar” (“Kokuhaku/Confessions”, 2010) da zaten bu durum ya da onun toplumsal ve psikolojik etkileri üzerine bir film.
Yani Gus Van Sant’in “Fil”i (“Elephant”, 2003), Kinji Fukasaka’nun “Ölüm Oyunu” (“Batoru rowaiaru/Battle Royale”, 2000) ve Antonio Campos’un “Okul Çıkışı” (“After School”, 2008) ile akrabalık ilişkisi kuruyor. Avustralya Yeni Dalgası'nın ikinci kuşağına mensup Murali K. Thalluri'nin 2006 tarihli stilize ilk filmi "2:37" (2006) ile ise kardeşlik... Orada 'gençlik whodunit filmi' alanında başarılı bir deneme vardı. Ama melez bir yapıdan ziyade bilinen akış izleniyordu.
İtirafların bozduğu bir hikaye kurgusu
Burada yönetmen, filmini basit sözlerle tanımlamaktan ‘şiddet’le kaçınıyor. Zira bu durumu sözünü ettiğimiz filmlerde alışık olduğumuz giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden ziyade; Nakashima’nın önce sonucu öğrenmemizi sağlayan bir açılış sekansı kullanmasından anlayabiliriz. Bunun peşinden bölük pörçük bir hikaye kurgusuyla olaya farklı ağızlardan bakış atması da şaşırtıcı değil.
Bunların birinin yeni öğretmene, diğerlerinin üç öğrenciye ait olduğuna tanıklık edebiliriz bir çırpıda. Hepsinin ‘…nın itirafı’ yazısıyla perdede beliren bölümleri de aynı yapıda devam eder zaten. Bunun yanında temponun bir an bile durmaması izleyicinin hikayenin içine girme şansını elinden alır. Yani video klip estetiği tersine bir etki yaratır burada.
Bu doğrultuda da yönetmen; “İtiraflar”da “Rashomon” (1950) ekolünden bir gençlik filmi üretmek için yola çıktığını kanıtlar. “Wonderland” (2003), “Korkunç Orakçı” (“La Commera Secca”, 1962) gibi filmlerde de uygulandığını gördüğümüz ‘bir cinayete farklı bakışlarından göz atmak’ formülünün burada bozulduğu söylenebilir. Zira bu formülün ezberine göre, önce girişi görürüz, ardından bakış açılarına geçeriz.
“Ölüm Oyunu” gibi başlayıp “Rashomon”un yapısını alt üst etmiş
Yönetmen ise girişini “Ölüm Oyunu”ndaki gibi yaparak izleyiciyi rahatsız ederken, öğrencilerin okul sınıfınının içindeki sıkışmışlıklarını yansıtmayı seçer. Yani bir bakıma Çağan Irmak’ın yüksek bir beceriksizlik ile “Bana Şans Dile”de (2001) yapamadığı burada tamamına erer.
Bu açılışın devamında gördüğümüz tek anların; inadına balık gözü açılımı gibi duran sahneler ve geniş alanı kavrayan dikiz aynası yakın planlarıyla çekilen yürüyüşler olması da bozucu ruhun bir devamı niteliğindedir adeta. Lafın özü gençliğin hayatında her şey öylesine steril ve tekdüzedir ki, bu yaşamda ‘yavaş çekim’ de bir o kadar aktif hale gelir kendiliğinden...
İmgeler ve onların gençlik üzerinde yarattığı etki üzerine bir eser
“İtiraflar”, bu sözünü ettiğimiz formülü bozarken internet gençliği, ailede yetiştirilme gibi konulara da bakış atar. Temelde ise bizi bir oyunun içine sokmayı amaçlayarak “Ölüm Oyunu”na yakın durur. Yüksek sinema duygusu ve bozucu yapısıyla da yönetmenin Sion Sono, Takashi Miike, Sogo Ishii gibi isimlerle birlikte Genç Japon Yeni Dalgası’nın ya da 2. Japon Yeni Dalgası’nın içindeki yerini sağlamlaştırmaya yaratan bir eser olarak anılabilir.
Öyle ki burada ne gerçek bir anlatı, ne gerçek bir açı, ne gerçek bir hikaye, ne de gerçek bir dramatik akış mevcut. Sadece imgeler ve onların gençlik üzerinde yarattığı ‘tedirgin edici’ etki üzerine bir film bu. Şiddetin okullarda gelişimine böylesi yenilikçi bir çözüm bulurken 2000’lerdeki eğilimlerden de besleniyor bolca “İtiraflar”. 106 dakika boyunca müziğin volümünün bir an bile kısılmaması ise dikkat çekici bir sinema yapıtıyla yüzleşmemizi sağlıyor.
En kısa tanımıyla ‘gençliğin itirafları’ üzerine uzun metrajlı bir video klip ya da şiirle yüzleşiyoruz burada. Filmin bu doğrultuda yaptıklarının lineer akışın dışına çıkar görünüme bürünmesi, birazcık da yönetmenin psikolojik ve öznel yaklaşımda bulunma arzusuna bağlanabilir. Tetsuya Nakashima da zaten esasen bundan sonuç alıyor ve gençlik filmine yenilikçi bir yorum katıyor. Türün içinde “Fil”, “Okul Çıkışı”, “Ölüm Oyunu”, “Lilly Chou-Chou Hakkında Her Şey” (“Riri Shushu No Subete”, 2001) kadar uç noktalarda bir deneme sunduğu da söylenebilir.