'KARA NOEL': 1974 TARİHLİ KLASİĞİ SÖMÜRÜYOR
FİLMİN NOTU: 4.1 |
Carpenter’ın “Halloween”inden dört yıl önce üretilen 1974 tarihli slasher filmi klasiği “Black Christmas”ın yeni milenyumdaki ikinci yeniden çevrimi. 2019 model “Kara Noel”, her ne kadar kumaşı iyi olan bir yönetmene sahip olsa da çağa ayak uydurmaktan ziyade özündeki filmi de sömürüyor.
BİR KLASİĞİ UN UFAK EDİP YENİDEN SERVİS ETMEK DOĞRU MU?
Hollywood’un 70’li 80’li yılların slasher ve splatter filmlerinin suyunu çıkarttığı bir gerçek. En çok da ‘Halloween’, ’13. Cuma’ (‘Friday the 13th’), ‘Elm Sokağı Kabusu’ (‘A Nightmare on Elm Street’), ‘Teksas Katliamı’ (‘The Texas Chain Saw Massacre’) bu durumdan zarar görenler oldular. Ama yeniden çevrim yapmak halen devrede, bir furya olarak devam edebiliyor, üstelik artık korkuda başka eğilimler olmasına karşın…
Sophie Takal, “Always Shine” (2016) ile aslında retro dokulu plastik bir Hitchcockyen damarla dikkat çeken geriliminde korku kumaşını hissettirmişti. Burada ise 1974’ün meşhur Bob Clark klasiği “Black Christmas”ı (1974) merceğine alıyor. Onu un ufak edip sıfırdan servis etme derdine düşmeseymiş iyiymiş.
TAKAL, SİNEMAYI AJA KADAR İYİ TAKİP ETMİYOR
Kabul etmeliyiz ki, başrole Imogen Poots cuk oturmuş. Bunun ötesinde kurgu açısından da Takal’ın yaptıkları işliyor, bir biçim arzusu görüyoruz. Ama bu girişimin ucu bir Rob Zombie kadar ileri gitmiyor, dil oluşturmuyor. Bunun ötesinde 2006’da Glenn Morgan’ın tutmayan Mary Elizaeth Winstead’li yeniden çevrimi “Black Xmas”dan da haberdarız. ‘Bu arzu niye?’ diye sormak istiyoruz stüdyolara…
Alejandre Aja, aslında Fox’un altında “Tepenin Gözleri’ (‘The Hills Have Eyes”, 2006) gibi anlamsız bir seri üretimle çıkagelmişti. Ama 2012’de “Manyak”la (“Maniac”) eski köye yeni adet getirme dersi vermişti. Aldo Lado’nun “Who Saw Her Die?” (“Chi l'ha Vista Morire?”, 1972) ile başlattığı tamamı katilin bakış açısından geçen korku filmi modelini ödünç alıyordu, onu ABD’ye uyarlarken aslında orijinal “Black Christmas”ın ardılına da dönüşüyordu.
B-TİPİ “SAKLI SEÇİLMİŞLER”İN ANROID KUŞAĞINDAN ARDILI OLABİLİYOR
Orada bir kız yurdunu dışından röntgenleyen katilin büyük oranda plan sekans çekilmiş algısı yaratan bir filme can verdiği görülür. Yeni “Manyak” da öyle tasarlanıp 1980 tarihli kült filmin ötesinde bir şeyler yapmıştı. Ama Takal ondan bile ders almamış. Burada 1996’da “Çığlık” (“Scream”) sonrası devreye giren anlamsız serilerden birine kapılıp gitmiş.
Bir yerden sonra 2019 tarihli “Kara Noel”, 2000’de izlediğimiz B-tipi “Saklı Seçilmişler”in (“The Skulls”), video piyasasında fenomen olan bir filmin, başarısızlığın üzerine gidiyor. Onun ardılına dönüşürken ise katiline ilk sahneden cinayet işletmesi bir yana, orijinal filmin 620.000 dolarlık bağımsız ruhunu da sömürüyor.
CEP TELEFONU TEHDİDİ YENİ Mİ?
Bir zeka katmayı bırakın burada geniş alana açıldıkça sinematografinin zaaflarını açık etme, bol kare çekmeyi anlamsızlaştırma aktif hale geliyor. Bir bakıma teen slasher filmleri sömürülüyor. Sanki “E-Katil” (“Cry_Wolf”, 2005) ve “Cevapsız Aram” (“Chakushin Ari”, 2003) çekilmemiş gibi cep telefonuna cevapsız arama bırakma da devreye girmiş.
Elbette her yeniden çevrimin hedefi büyük oranda android kuşağını yakalamaktır bu çağda, ama burada daha ziyade Amiga kuşağında kalınmış. Takal, stüdyolarda bütçe görünce bazı sahneleri iyi çekse de vasıfsız bir seri üretimine, boş bir cilaya imza atmış. Bildiğimiz bağımsız ruhuyla film üretirse kariyerinde daha doğru bir yola girebilir.
BİR KLASİĞİ UN UFAK EDİP YENİDEN SERVİS ETMEK DOĞRU MU?
Hollywood’un 70’li 80’li yılların slasher ve splatter filmlerinin suyunu çıkarttığı bir gerçek. En çok da ‘Halloween’, ’13. Cuma’ (‘Friday the 13th’), ‘Elm Sokağı Kabusu’ (‘A Nightmare on Elm Street’), ‘Teksas Katliamı’ (‘The Texas Chain Saw Massacre’) bu durumdan zarar görenler oldular. Ama yeniden çevrim yapmak halen devrede, bir furya olarak devam edebiliyor, üstelik artık korkuda başka eğilimler olmasına karşın…
Sophie Takal, “Always Shine” (2016) ile aslında retro dokulu plastik bir Hitchcockyen damarla dikkat çeken geriliminde korku kumaşını hissettirmişti. Burada ise 1974’ün meşhur Bob Clark klasiği “Black Christmas”ı (1974) merceğine alıyor. Onu un ufak edip sıfırdan servis etme derdine düşmeseymiş iyiymiş.
TAKAL, SİNEMAYI AJA KADAR İYİ TAKİP ETMİYOR
Kabul etmeliyiz ki, başrole Imogen Poots cuk oturmuş. Bunun ötesinde kurgu açısından da Takal’ın yaptıkları işliyor, bir biçim arzusu görüyoruz. Ama bu girişimin ucu bir Rob Zombie kadar ileri gitmiyor, dil oluşturmuyor. Bunun ötesinde 2006’da Glenn Morgan’ın tutmayan Mary Elizaeth Winstead’li yeniden çevrimi “Black Xmas”dan da haberdarız. ‘Bu arzu niye?’ diye sormak istiyoruz stüdyolara…
Alejandre Aja, aslında Fox’un altında “Tepenin Gözleri’ (‘The Hills Have Eyes”, 2006) gibi anlamsız bir seri üretimle çıkagelmişti. Ama 2012’de “Manyak”la (“Maniac”) eski köye yeni adet getirme dersi vermişti. Aldo Lado’nun “Who Saw Her Die?” (“Chi l'ha Vista Morire?”, 1972) ile başlattığı tamamı katilin bakış açısından geçen korku filmi modelini ödünç alıyordu, onu ABD’ye uyarlarken aslında orijinal “Black Christmas”ın ardılına da dönüşüyordu.
B-TİPİ “SAKLI SEÇİLMİŞLER”İN ANROID KUŞAĞINDAN ARDILI OLABİLİYOR
Orada bir kız yurdunu dışından röntgenleyen katilin büyük oranda plan sekans çekilmiş algısı yaratan bir filme can verdiği görülür. Yeni “Manyak” da öyle tasarlanıp 1980 tarihli kült filmin ötesinde bir şeyler yapmıştı. Ama Takal ondan bile ders almamış. Burada 1996’da “Çığlık” (“Scream”) sonrası devreye giren anlamsız serilerden birine kapılıp gitmiş.
Bir yerden sonra 2019 tarihli “Kara Noel”, 2000’de izlediğimiz B-tipi “Saklı Seçilmişler”in (“The Skulls”), video piyasasında fenomen olan bir filmin, başarısızlığın üzerine gidiyor. Onun ardılına dönüşürken ise katiline ilk sahneden cinayet işletmesi bir yana, orijinal filmin 620.000 dolarlık bağımsız ruhunu da sömürüyor.
CEP TELEFONU TEHDİDİ YENİ Mİ?
Bir zeka katmayı bırakın burada geniş alana açıldıkça sinematografinin zaaflarını açık etme, bol kare çekmeyi anlamsızlaştırma aktif hale geliyor. Bir bakıma teen slasher filmleri sömürülüyor. Sanki “E-Katil” (“Cry_Wolf”, 2005) ve “Cevapsız Aram” (“Chakushin Ari”, 2003) çekilmemiş gibi cep telefonuna cevapsız arama bırakma da devreye girmiş.
Elbette her yeniden çevrimin hedefi büyük oranda android kuşağını yakalamaktır bu çağda, ama burada daha ziyade Amiga kuşağında kalınmış. Takal, stüdyolarda bütçe görünce bazı sahneleri iyi çekse de vasıfsız bir seri üretimine, boş bir cilaya imza atmış. Bildiğimiz bağımsız ruhuyla film üretirse kariyerinde daha doğru bir yola girebilir.
'LARA': TONI ERDMANN'IN KIZ KARDEŞİ
FİLMİN NOTU: 4.5
|
Corinna Harfouch, 2019’un en iyi performanslarından birini veriyor. Karlovy Vary’de ana yarışmada boy gösteren “Lara”, keskin bir minimalist mizah anlayışına sahip Alman sinemacı Jan-Ole Gerster’in ikinci uzun metrajı.
SİNEMATOGRAFİK AÇIDAN YÜKSELMİŞ
Jan-Ole Gerster’in sinematografik beceri ve entelektüel ruhla donattığı filmi, aslında Haneke’nin “Piyano Öğretmeni” (“La Pianiste”, 2001) gibi başlıyor. Ancak o damarı rahatsız edici bir şekle sokmuyor. Aksine ‘dramedi’ tonuyla nefes alıp veren bir orta yaş öyküsüne dönüştürüyor.
Tom Tykwer ile bilinen Frank Griebe’nin sinematografisi filmi sırtlayıp götürüyor. “Oh Boy”daki (2012) siyah-beyazı sömüren çaylak ruh, bu kez en azından birkaç seviye atlıyor. Orada 86 dakikada bir karakterin dünyaya adapte olma çabası yalapşap halledilmiş izlenimi bırakmıştı.
HARFOUCH’UN İYİ YAZILMIŞ ‘LARA’SIYLA HATIRLANACAK
Burada ise Corinna Harfouch için yazılan alaycı Lara tiplemesi de ciddi anlamda müthiş sonuç veriyor. Senaryonun becerisini de fazlasıyla üzerine alıyor. “Lara” (2019) dizi kıvamındaki “Toni Erdmann” (2016) sonrası Almanya’da artan kaliteli komedi karakterlerine, anti-kahramanlarına bir yenisini ekliyor. Griebe’nin kaydırılan kamerasıyla piyanistlik evreninde gerçekten de göz kamaştırıcı bir sanat yönetimi-lens birlikteliği sunarak dikkat çekiyor. 1.85:1’den 2.35:1’e fırlamak kalite açısından bir fark getirmiş. Deadpan mizah ise anlam kazanmış.
Ama tonun gerçek bir sonuç alması söz konusu olduğunda sadece Harfocuh’un Lara’sı ile kalan bir film izlediğimiz. Gerster için “Piyano Öğretmeni”nin komik kardeşinden ziyade Toni Erdmann’ın kız kardeşini servis eden bir yaklaşım var.
GELENEĞİ OLMASI YETERLİ Mİ?
Gerster, ülkesinde bir Jim Jarmusch, bir Alexander Payne, bir Wes Anderson olmaya çabalıyor. Ama aşırı gerçekçilikle boğulup anlık inceliklerle kalıyor. Bu film de onun göstergesi. Geleneği var ama bir noktaya ulaşmıyor.
“Oh Boy”daki Tom Schilling’in Niko’sundan sonra burada da Lara’yı miras bırakıyor. Bazı filmler karakterlerle anılır. Noah Baumbach’ın “Frances Ha”sının (2012) yanına bu konuda işlevsel “Lara” da eklenebilir.
SİNEMATOGRAFİK AÇIDAN YÜKSELMİŞ
Jan-Ole Gerster’in sinematografik beceri ve entelektüel ruhla donattığı filmi, aslında Haneke’nin “Piyano Öğretmeni” (“La Pianiste”, 2001) gibi başlıyor. Ancak o damarı rahatsız edici bir şekle sokmuyor. Aksine ‘dramedi’ tonuyla nefes alıp veren bir orta yaş öyküsüne dönüştürüyor.
Tom Tykwer ile bilinen Frank Griebe’nin sinematografisi filmi sırtlayıp götürüyor. “Oh Boy”daki (2012) siyah-beyazı sömüren çaylak ruh, bu kez en azından birkaç seviye atlıyor. Orada 86 dakikada bir karakterin dünyaya adapte olma çabası yalapşap halledilmiş izlenimi bırakmıştı.
HARFOUCH’UN İYİ YAZILMIŞ ‘LARA’SIYLA HATIRLANACAK
Burada ise Corinna Harfouch için yazılan alaycı Lara tiplemesi de ciddi anlamda müthiş sonuç veriyor. Senaryonun becerisini de fazlasıyla üzerine alıyor. “Lara” (2019) dizi kıvamındaki “Toni Erdmann” (2016) sonrası Almanya’da artan kaliteli komedi karakterlerine, anti-kahramanlarına bir yenisini ekliyor. Griebe’nin kaydırılan kamerasıyla piyanistlik evreninde gerçekten de göz kamaştırıcı bir sanat yönetimi-lens birlikteliği sunarak dikkat çekiyor. 1.85:1’den 2.35:1’e fırlamak kalite açısından bir fark getirmiş. Deadpan mizah ise anlam kazanmış.
Ama tonun gerçek bir sonuç alması söz konusu olduğunda sadece Harfocuh’un Lara’sı ile kalan bir film izlediğimiz. Gerster için “Piyano Öğretmeni”nin komik kardeşinden ziyade Toni Erdmann’ın kız kardeşini servis eden bir yaklaşım var.
GELENEĞİ OLMASI YETERLİ Mİ?
Gerster, ülkesinde bir Jim Jarmusch, bir Alexander Payne, bir Wes Anderson olmaya çabalıyor. Ama aşırı gerçekçilikle boğulup anlık inceliklerle kalıyor. Bu film de onun göstergesi. Geleneği var ama bir noktaya ulaşmıyor.
“Oh Boy”daki Tom Schilling’in Niko’sundan sonra burada da Lara’yı miras bırakıyor. Bazı filmler karakterlerle anılır. Noah Baumbach’ın “Frances Ha”sının (2012) yanına bu konuda işlevsel “Lara” da eklenebilir.
'KÜÇÜK JOE': HAFTANIN EN İYİSİ
FİLMİN NOTU: 6.2
|
Haftanın en iyisi “Little Joe"yu Cannes 2019'da dünya prömiyerinde izleyip kaleme almıştım. O yazı için
=> https://bit.ly/35Df9gz
=> https://bit.ly/35Df9gz
'ŞUURSUZ AŞK': KOPYALA-YAPIŞTIR 12 EYLÜL MELODRAMI
FİLMİN NOTU: 3.5
|
12 Eylül’den bir akıl hastanesi tasviri… Tunç Başaran ile Çağan Irmak’ı selamlayan “Şuursuz Aşk”, kurgusu, besteleri ve duygusuyla içine alsa da sahicilik problemleri çeken bir Yeşilçam melodramı.
ANA KARAKTERE İNANMAK GÜÇ
“Babam ve Oğlum” (2005) sonrası 11 Eylül’le ilgili filmlerde ciddi artış oldu. Hatta o damardan çiğ ve ağlak melodram örnekleri yapmak da en çok başvurulan şey. Bu sene bir Kore filminin yeniden çevrimi “7. Koğuştaki Mucize”den sonra “Şuursuz Aşk” da bu damara takılıyor. Açıkçası ilkinde bedensel engelli Aras Bulut’un bu durumuna kimseyi inandıramamasından sonra İsmail Hacıoğlu (Yusuf) da aynı yolun yolcusu…
Umut Ertek ilk uzun metrajında iyi niyetli bir çalışmaya imza atmış esasen. Sait Ali Demir gibi fena olmayan bir kurgucu, popüler sinemada ezgileriyle iz bırakan Yıldıray Gürgen bir profesyonellik katıyor. Ruhi Sarı, Volga Sorgu gibi isimlerin rol alması da buna ekleniyor. Filmin belli bir prodüksiyonla üretildiği de gözüküyor.
Ama bunun ötesinde özellikle sokak sahnelerinde yeni yazılmış izlenimi bırakan duvar yazıları ve yapım tasarımı o kadar tutarlı değil. Dönemsel bir beceriden söz etmek zor. Görüntü yönetmeni Sami Saydan ise kamerayı kaydırıp kurgucunun becerisinin peşine takılmakla kalmış.
“SEN DE GİTME”NİN TRIANDİFİLİS’İ İLE “BABAM VE OĞLUM”UN SADIK’I YÜZLEŞİYOR
Ertek’in senaryosu aslında Tunç Başaran’ın 80’li 90’lı yıllardaki duygusu olan ‘tarihi damar’la yola çıkıyor. Ebru Şahin’in tiplemesi ise fazlasıyla “Sen de Gitme”nin (1998) Olivia Bonamy’nin canlandırdığı kalıcı Triandifilis’i andırıyor. İsmail Hacıoğlu ise “Babam ve Oğlum”daki Firket Kuşkan’ın Sadık’ını yeniden canlandırıyor sanki. Bu iki filmin birleşmesinden ise o kadar çağdışı bir şey çıkmamış, aksine sahicilik problemlerine karşın dramatik yapısıyla kendini izleten bir film “Şuursuz Aşk”.
Volga Sorgu ve Ruhi Sarı oyuncuları toparlamaya çalıştığında yükseliyor, bu ikili olmasa ‘kast’ açısından bir profesyonellikten söz etmek zorlaşırdı. Hacıoğlu o kadar kaptırmış gidiyor ki, karakteri kontrol altına alamamış. Bu durum filmin açısından temel bir sancıya yol açıyor. Burcu Kara da tüm toplama dizi yüzü olarak eşlik edince Ebru Şahin’in yükselen bir değer olarak sinemaya girişi daha bir saygıya değer hale geliyor.
“DAVID VE LISA”NIN ARDILI OLMASINI BEKLEMİYORUZ
Film, 12 Eylül damarlı bir akıl hastanesi filmi olarak fazla melodramatik öğelerden besleniyor. Frank Perry’nin klasiğe dönüşmüş bağımsız ruhlu ‘delilerin aşkı filmi’ “David ve Lisa”da (“David and Lisa”, 1962) gördüğümüz mesafeli yaklaşımı bekliyoruz. Ama nafile…
Türkiye’de elbette bir üst açı, ona eşlik eden detay planlar ve inadına bir sonuç almak için bağlanan final devreye giriyor. Bir tutarlılık olsa da bu aslında ağlak Yeşilçam melodramının duygularını tetiklemek için canlanıyor. Bir prodüksiyon hissedilse de sinemasal açıdan ‘kopyala-yapıştır’ hissi yaratıyor.
ANA KARAKTERE İNANMAK GÜÇ
“Babam ve Oğlum” (2005) sonrası 11 Eylül’le ilgili filmlerde ciddi artış oldu. Hatta o damardan çiğ ve ağlak melodram örnekleri yapmak da en çok başvurulan şey. Bu sene bir Kore filminin yeniden çevrimi “7. Koğuştaki Mucize”den sonra “Şuursuz Aşk” da bu damara takılıyor. Açıkçası ilkinde bedensel engelli Aras Bulut’un bu durumuna kimseyi inandıramamasından sonra İsmail Hacıoğlu (Yusuf) da aynı yolun yolcusu…
Umut Ertek ilk uzun metrajında iyi niyetli bir çalışmaya imza atmış esasen. Sait Ali Demir gibi fena olmayan bir kurgucu, popüler sinemada ezgileriyle iz bırakan Yıldıray Gürgen bir profesyonellik katıyor. Ruhi Sarı, Volga Sorgu gibi isimlerin rol alması da buna ekleniyor. Filmin belli bir prodüksiyonla üretildiği de gözüküyor.
Ama bunun ötesinde özellikle sokak sahnelerinde yeni yazılmış izlenimi bırakan duvar yazıları ve yapım tasarımı o kadar tutarlı değil. Dönemsel bir beceriden söz etmek zor. Görüntü yönetmeni Sami Saydan ise kamerayı kaydırıp kurgucunun becerisinin peşine takılmakla kalmış.
“SEN DE GİTME”NİN TRIANDİFİLİS’İ İLE “BABAM VE OĞLUM”UN SADIK’I YÜZLEŞİYOR
Ertek’in senaryosu aslında Tunç Başaran’ın 80’li 90’lı yıllardaki duygusu olan ‘tarihi damar’la yola çıkıyor. Ebru Şahin’in tiplemesi ise fazlasıyla “Sen de Gitme”nin (1998) Olivia Bonamy’nin canlandırdığı kalıcı Triandifilis’i andırıyor. İsmail Hacıoğlu ise “Babam ve Oğlum”daki Firket Kuşkan’ın Sadık’ını yeniden canlandırıyor sanki. Bu iki filmin birleşmesinden ise o kadar çağdışı bir şey çıkmamış, aksine sahicilik problemlerine karşın dramatik yapısıyla kendini izleten bir film “Şuursuz Aşk”.
Volga Sorgu ve Ruhi Sarı oyuncuları toparlamaya çalıştığında yükseliyor, bu ikili olmasa ‘kast’ açısından bir profesyonellikten söz etmek zorlaşırdı. Hacıoğlu o kadar kaptırmış gidiyor ki, karakteri kontrol altına alamamış. Bu durum filmin açısından temel bir sancıya yol açıyor. Burcu Kara da tüm toplama dizi yüzü olarak eşlik edince Ebru Şahin’in yükselen bir değer olarak sinemaya girişi daha bir saygıya değer hale geliyor.
“DAVID VE LISA”NIN ARDILI OLMASINI BEKLEMİYORUZ
Film, 12 Eylül damarlı bir akıl hastanesi filmi olarak fazla melodramatik öğelerden besleniyor. Frank Perry’nin klasiğe dönüşmüş bağımsız ruhlu ‘delilerin aşkı filmi’ “David ve Lisa”da (“David and Lisa”, 1962) gördüğümüz mesafeli yaklaşımı bekliyoruz. Ama nafile…
Türkiye’de elbette bir üst açı, ona eşlik eden detay planlar ve inadına bir sonuç almak için bağlanan final devreye giriyor. Bir tutarlılık olsa da bu aslında ağlak Yeşilçam melodramının duygularını tetiklemek için canlanıyor. Bir prodüksiyon hissedilse de sinemasal açıdan ‘kopyala-yapıştır’ hissi yaratıyor.
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
ADDAMS AİLESİ (THE ADDAMS FAMILY): 5.3
ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ (PORTRAIT OF A LADY ON FIRE): 5.5
AMAN REİS DUYMASIN: 2.7
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BALON PİLOTLARI (THE AERONAUTS): 5.9
BEYAZ HÜZÜN: 4.5
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EMA: 6.2
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
GÜZELLİĞİN PORTRESİ: 4.5
HAİN (IL TRADITORE): 5.2
HAPŞUU: 1.2
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
JUMANJİ: YENİ SEVİYE: 2.5
KADER POSTASI: 4.5
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUCİZE 2: AŞK: 5.8
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
SKANDAL (BOMBSHELL): 4.5
STAR WARS: SKYWALKER’IN YÜKSELİŞİ: 3.5
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
UZUN KIZ (BEANPOLE): 7
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8
7. KOĞUŞTAKİ MUCİZE: 3.2
ACI VE ZAFER (DOLOR Y GLORIA): 6.3
ADDAMS AİLESİ (THE ADDAMS FAMILY): 5.3
ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ (PORTRAIT OF A LADY ON FIRE): 5.5
AMAN REİS DUYMASIN: 2.7
ASFALTIN KRALLARI (FORD V FERRARI): 5
AŞKI BEKLERKEN (DEUX MOI): 5.7
BALON PİLOTLARI (THE AERONAUTS): 5.9
BEYAZ HÜZÜN: 4.5
BİR KADIN ZAFERİ (DE DIRIGENT): 3.8
BİR ŞANS DAHA (LAST CHRISTMAS): 5.2
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU: 4.2
CİNAYET SÜSÜ: 5.2
DERİ CEKET (LE DAIM): 3.8
DOKTOR UYKU (DOCTOR SLEEP): 6.7
EMA: 6.2
GÖRÜLMÜŞTÜR: 6.5
GÜZELLİĞİN PORTRESİ: 4.5
HAİN (IL TRADITORE): 5.2
HAPŞUU: 1.2
İKİZLER PROJESİ (THE GEMINI MAN): 5
JOKER: 7
JUMANJİ: YENİ SEVİYE: 2.5
KADER POSTASI: 4.5
KARLAR ÜLKESİ 2 (FROZEN 2): 5.3
KARAKOMİK FİLMLER: 3
KIZ KARDEŞLER: 5.1
KOLEJ HAVASI: 4.9
KORKU HİKAYELERİ (SCARY STORIES TO TELL IN THE DARK): 5.2
KRAL ŞAKİR: KORSANLAR DİYARI: 3.5
KÜÇÜK BEYAZ YALANLAR 2 (NOUS FINIRONS ENSEMBLE): 2.5
KÜÇÜK ŞEYLER: 6.3
MALEFİZ 2 (MALEFICENT 2): 4.5
MASAL ŞATOSU: 2.7
MERHABA GÜZEL VATANIM: 2.4
MIDWAY: 4.8
MONOS: 7.5
MUCİZE 2: AŞK: 5.8
MUHBİR (THE INFORMER): 3.7
ONUN ADI PETRUNYA: 5.2
ORAY: 2.6
PARAZİT (PARASITE): 6.7
PAVAROTTI: 4.5
PİRANALAR: 4.5
RECEP İVEDİK 6: 3.3
SAKLAMBAÇ (READY OR NOT): 6
SKANDAL (BOMBSHELL): 4.5
STAR WARS: SKYWALKER’IN YÜKSELİŞİ: 3.5
TERMINATOR: KARA KADER: 4.4
UZUN KIZ (BEANPOLE): 7
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK (SORRY WE MISSED YOU): 2
VE SONRA DANS ETTİK (AND THEN WE DANCED): 4.8