'YERİNDE OTURMA, ŞARKI SÖYLE!'
Ağustos 2008 - Empire Türkiye
|
FİLMİN NOTU: 6
|
Özellikle 2003’te Chicago’nun Oscar almasıyla beraber, Hollywood’da ‘Broadway müzikali uyarlamaları’ eğilimi başladı. Bu doğrultuda çekilen filmlerin çoğu ne beklenen ödülleri kazanabildi, ne de iyi bir hasılat getirdi. Ancak tamamı, kullandıkları kaynağın hakkını vermeyi başardılar. Hatta bir kısmı tiyatro oyununun üzerine çıkmayı dahi başardı. İşte Mamma Mia! bu kısma dahil oluyor. En kısa tanımıyla, Sweeney Todd ile beraber son yıllarda çekilmiş en iyi Broadway müzikali uyarlaması diyebiliriz.
Bunun sebeplerini irdelemeden önce, bu müzikallerin 50’ler Amerikan sinemasında popüler olan ‘klasik müzikal’ geleneğinin motiflerini taşıdığını belirtelim. Daha açık olmak gerekirse, karakterleri şarkı söyleyerek konuşturan, tiyatro mantığını benimseyen sahneleri öne çıkaran ve koreografinin üzerine giden tür filmleri bunlar. Tabii Sweeney Todd, müzikal sahnelerini bir kenara bıraktığımızda, Tim Burton’ın da katkısıyla Kırmızı Değirmen’in (Moulin Rouge!) getirdiği modern film modelini benimsemeye çalışıyordu. Bu sebeple de tiyatro oyununun üzerine çıkabilmişti. İşte Mamma Mia! da aslında bu sebeple Sweeney Todd ile aynı kulvara yerleşiyor. Öncelikle yukarıda sözünü ettiğimiz diğer müzikallerin aksine, iki tiyatro oyunu da sahnenin üzerine kurulan ve bütün mekanı (birinde berber, birinde ada) kavrayan bir mekanizmayı setin tek dekoru olarak kullanan eserler. Yani lafın özü, ikisi de düşük bütçeli. Bu sebeple de müzikleriyle tavan yapmaya çalışan Broadway müzikalleri. Tabii bu noktada, Mamma Mia!’nın ABBA’nın şarkılarından bir hikaye yaratarak başka bir ekolün de kaynaklığını yaptığı söylenebilir.
Zira sinemada örneğine 70’lerde; Tommy, Yalnız Kalpler (The Music Lovers) ve All That Jazz gibi ünlü şarkıcıların hayat hikayelerini anlatan müzikallerde rastladığımız bu teknik, ilk kez 1999’da sahnelenen Mamma Mia! sayesinde değişik bir mantıkla tiyatroda doğma şansına kavuştu. Bu da esasen şarkılardan hikaye üretme mantığı. Yani daha çok müziğin, performansların ve koreografinin baskın olduğu, hikayenin ve görsel yapının ise arka planda kaldığı bir formül. Mamma Mia!’nın başarısı sonrası Beach Boys ve Elvis Presley için bu formülü takip eden Broadway müzikalleri denense de başarılı olamadı. Bu sebeple de Mamma Mia! için, ‘hem coğrafi mekanının çekiciliği, hem aşk hikayesinin doyuruculuğu, hem de mizah iskeletinin yoğunluğuyla bu ekolün en başarılı örneği’ yorumunu yapabiliriz.
Sinema uyarlaması olarak karşımıza çıkınca ise, bu sanat dalının içinde belli bir ekol oluşturmasa da, romantik ve eğlenceli bir müzikal olarak düzgün mesajıyla ayaklarının üzerinde durduğu söylenebilir. Zaten bu uyarlama, tiyatro oyununda tek sahneye sıkışan teknik yetersizliğin yerine fazlaca mekan yerleştirerek dans dozunu daha da yükseltiyor. Bu nedenle de biraz daha üzerine kafa yorulan ama yine de göz yormayan bir görsel yapı kuruyor. Onun dışında, ABBA müziğinin yarattığı ‘şarkı söyleme hissiyatı’ aynen devam ediyor. En önemlisi de yönetmen, sahne müzikalini de yöneten Phyllida Lloyd olduğu için eldeki malzemenin sinemasal değerinin kavranmış olması. Kısacası, Mamma Mia! bir sinema filmine dönüşünce hikayesinin gereklerini daha iyi yerine getirebilmiş. Tabii bunun için ana metindeki mitolojik göndermeler azaltılmış, gerektiğinde flashbacklerin üzerine gidilmiş, doğal mekanın çekiciliği vinç ile zaman zaman aktif hale getirilmiş ve oyuncuların yüksek performanslarını öne çıkarmak amaçlanmış. Sahne müzikalinin evlilik karşıtı söyleminin, filmde de korunması ise uyarlamanın lehine bir başka tercih.
Tabii bu müzikalin de diğer uyarlamalar gibi daha çok Broadway müzikalinin kitlesini hedef aldığını, müzikler ve performanslarla gelen ‘dans etme’ ve ‘şarkı söyleme’ hissini yaratışıyla açıklayabiliriz. Kapanış jeneriğinde tiyatroda da yapılan ‘seyirci ile beraber şarkı söyleme’ numarası bunun esas kanıdı. Böylece Mamma Mia!’nın Broadway’de çığır açan ‘izleyiciyi aktif hale getirme’ yönteminden de yararlanılmış.
KARAR
Broadway müzikali uyarlaması olarak iyi bir yere oturuyor ve tiyatro eserinin özündeki ‘yerinde oturma, şarkı söyle!’ hissiyatını yakalamayı beceriyor. Sinema tarihinde ise sadece 50’lerin klasik ekolünü devam ettiren sayısız müzikalden biri.
Bunun sebeplerini irdelemeden önce, bu müzikallerin 50’ler Amerikan sinemasında popüler olan ‘klasik müzikal’ geleneğinin motiflerini taşıdığını belirtelim. Daha açık olmak gerekirse, karakterleri şarkı söyleyerek konuşturan, tiyatro mantığını benimseyen sahneleri öne çıkaran ve koreografinin üzerine giden tür filmleri bunlar. Tabii Sweeney Todd, müzikal sahnelerini bir kenara bıraktığımızda, Tim Burton’ın da katkısıyla Kırmızı Değirmen’in (Moulin Rouge!) getirdiği modern film modelini benimsemeye çalışıyordu. Bu sebeple de tiyatro oyununun üzerine çıkabilmişti. İşte Mamma Mia! da aslında bu sebeple Sweeney Todd ile aynı kulvara yerleşiyor. Öncelikle yukarıda sözünü ettiğimiz diğer müzikallerin aksine, iki tiyatro oyunu da sahnenin üzerine kurulan ve bütün mekanı (birinde berber, birinde ada) kavrayan bir mekanizmayı setin tek dekoru olarak kullanan eserler. Yani lafın özü, ikisi de düşük bütçeli. Bu sebeple de müzikleriyle tavan yapmaya çalışan Broadway müzikalleri. Tabii bu noktada, Mamma Mia!’nın ABBA’nın şarkılarından bir hikaye yaratarak başka bir ekolün de kaynaklığını yaptığı söylenebilir.
Zira sinemada örneğine 70’lerde; Tommy, Yalnız Kalpler (The Music Lovers) ve All That Jazz gibi ünlü şarkıcıların hayat hikayelerini anlatan müzikallerde rastladığımız bu teknik, ilk kez 1999’da sahnelenen Mamma Mia! sayesinde değişik bir mantıkla tiyatroda doğma şansına kavuştu. Bu da esasen şarkılardan hikaye üretme mantığı. Yani daha çok müziğin, performansların ve koreografinin baskın olduğu, hikayenin ve görsel yapının ise arka planda kaldığı bir formül. Mamma Mia!’nın başarısı sonrası Beach Boys ve Elvis Presley için bu formülü takip eden Broadway müzikalleri denense de başarılı olamadı. Bu sebeple de Mamma Mia! için, ‘hem coğrafi mekanının çekiciliği, hem aşk hikayesinin doyuruculuğu, hem de mizah iskeletinin yoğunluğuyla bu ekolün en başarılı örneği’ yorumunu yapabiliriz.
Sinema uyarlaması olarak karşımıza çıkınca ise, bu sanat dalının içinde belli bir ekol oluşturmasa da, romantik ve eğlenceli bir müzikal olarak düzgün mesajıyla ayaklarının üzerinde durduğu söylenebilir. Zaten bu uyarlama, tiyatro oyununda tek sahneye sıkışan teknik yetersizliğin yerine fazlaca mekan yerleştirerek dans dozunu daha da yükseltiyor. Bu nedenle de biraz daha üzerine kafa yorulan ama yine de göz yormayan bir görsel yapı kuruyor. Onun dışında, ABBA müziğinin yarattığı ‘şarkı söyleme hissiyatı’ aynen devam ediyor. En önemlisi de yönetmen, sahne müzikalini de yöneten Phyllida Lloyd olduğu için eldeki malzemenin sinemasal değerinin kavranmış olması. Kısacası, Mamma Mia! bir sinema filmine dönüşünce hikayesinin gereklerini daha iyi yerine getirebilmiş. Tabii bunun için ana metindeki mitolojik göndermeler azaltılmış, gerektiğinde flashbacklerin üzerine gidilmiş, doğal mekanın çekiciliği vinç ile zaman zaman aktif hale getirilmiş ve oyuncuların yüksek performanslarını öne çıkarmak amaçlanmış. Sahne müzikalinin evlilik karşıtı söyleminin, filmde de korunması ise uyarlamanın lehine bir başka tercih.
Tabii bu müzikalin de diğer uyarlamalar gibi daha çok Broadway müzikalinin kitlesini hedef aldığını, müzikler ve performanslarla gelen ‘dans etme’ ve ‘şarkı söyleme’ hissini yaratışıyla açıklayabiliriz. Kapanış jeneriğinde tiyatroda da yapılan ‘seyirci ile beraber şarkı söyleme’ numarası bunun esas kanıdı. Böylece Mamma Mia!’nın Broadway’de çığır açan ‘izleyiciyi aktif hale getirme’ yönteminden de yararlanılmış.
KARAR
Broadway müzikali uyarlaması olarak iyi bir yere oturuyor ve tiyatro eserinin özündeki ‘yerinde oturma, şarkı söyle!’ hissiyatını yakalamayı beceriyor. Sinema tarihinde ise sadece 50’lerin klasik ekolünü devam ettiren sayısız müzikalden biri.