BİR AYININ GÖZÜNDEN İNGİLİZ AİLESİ
26/12/2014 - Habertürk
|
FİLMİN NOTU: 6.7 |
Peru’nun balta girmemiş ormanlarında yaşayan zeki bir ayının şehre gelmesiyle birlikte yaşadıkları… ‘Stuart Little’ serisini İngiltere’de canlandırmış gibi duran live-action animasyon film örneği “Ayı Paddington”, biçimci yönetmeni Paul King’in zekasından beslenerek ABD’deki türdeşlerini sollamakta sıkıntı çekmiyor.
Michael Bond’un 20’den fazla kitabına konu olmuş ‘Paddington Ayısı’, 1958’den bu yana İngiliz çocuk edebiyatında bilinen bir figür. Böylesi uluslararası piyasaya da açılmış bir karakterin sinemaya uyarlanması ise Ben Whishaw’un sesi ve bilgisayarla üretilmiş bir ayı animasyonu ile gerçekleşiyor. Bu sayede ‘Küçük Kardeşim’ (‘Stuart Little’) serisinde Amerikan ailesinin içine giren farenin bir benzeri canlanıyor. Ama onun kadar küçük yaşlara odaklanan bir komedi anlayışı yok burada.
EDGAR WRIGHT’IN EKOLÜNE MENSUP
Direksiyona “Bunny ve Boğa” (“Bunny and the Bull”, 2009) ile İngiliz sinemasının biçimci kanadında Edgar Wright sonrası ‘uçlarda dolaşan ekol’e dahil olacağını ispatlayan Paul King geçiyor. Ayının Peru’daki maceralarını eskitilmiş siyah-beyaz tam ekran görüntülerle yansıtan anlatı, meselenin geri kalanını masalsı kılmak için uğraşıyor. Paddington’ın tren garına gelip ‘yetim’ olarak İngiliz banliyösüne girmesi ise fazlasıyla renkli gerçekleşiyor.
Kameranın önce ayakları çektiği, yakın plan aldığı, ardından evi teftişe çıkınca her odayı gözlemlemek istediği söylenebilir. Yönetmen, Ayı Paddington’ın bakış açısından olaylara bakıyor. Onun gözlemiyle bir içsesin varlığına sığınıyor. Sanat yönetimiyle derdini anlatan Michael Powell-Emeric Pressburger ikilisinin işlevsel ve görkemli set tasarımlarını akla getiriyor.
KUSURSUZLUĞU PARA KAZANMAK İÇİN TANIMLIYOR
Zamansız iç mekan görüntüleri sanki bir ailenin olası mutluluğunu anlamlandırıyor. Ayının arayışı da yalnızlıktan, öksüzlükten çıkıp ‘çocuk’ olmaya uzanırken hüzünle sarılıyor. Film, bir süre sonra iyi-kötü mücadelesinin gelenekselliğine sapıyor. Londra görüntüleriyle “Tenenbaum Ailesi” (“The Royal Tenenbaums”, 2001) ile “Amélie”yi (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain, 2001) birleştiren yaratıcı yapı, çok ileri gitmiyor. “Steve Zissou ile Suda Yaşam”ın (“The Life Aquatic with Steve Zissou”, 2004) geminin kamaralarında dolaşma taktiğini, bir İngiliz evine uyarlıyor.
King, kendi ekolünden Wright ve Ayoade kadar yaratıcı ve tavizsiz durmuyor. Klasik Amerikan sinemasına saparak kusursuzluğu ‘iz bırakmak’ için değil, ‘para kazanmak’ için tanımlıyor. Klasik aile filmi de elbette ‘Ayı Yogi’ tanımını farklılaştırarak, ama nihayetinde bazı kısımlarda afallayarak finale ulaşıyor.
MİZAH ANLAYIŞI NASIL?
“Bunny ve Boğa” kapalı bir mekanda agorafobik bir adamın zihnine giriş yaparken, masalsı havayı ve Michel Gondry zekasını ayarı kaçmış bir mizahla sarmıştı. Burada da benzer sıkıntılar var. Senarist olarak Rowan Atkinson’ın fiziksel komediye yatkın eserlerinde de çalışmış Hamish McColl’u tutmak yanlış bir seçim olmuş.
Bir kez daha İngiliz mizahını uygulama konusunda, detaycı yan karakterler, özenli sanat yönetimi ve kusursuz masalsı dünyaya karşın başarılı olamıyor King. Görsel yetkinlik komedide canlanmıyor.
Michael Bond’un 20’den fazla kitabına konu olmuş ‘Paddington Ayısı’, 1958’den bu yana İngiliz çocuk edebiyatında bilinen bir figür. Böylesi uluslararası piyasaya da açılmış bir karakterin sinemaya uyarlanması ise Ben Whishaw’un sesi ve bilgisayarla üretilmiş bir ayı animasyonu ile gerçekleşiyor. Bu sayede ‘Küçük Kardeşim’ (‘Stuart Little’) serisinde Amerikan ailesinin içine giren farenin bir benzeri canlanıyor. Ama onun kadar küçük yaşlara odaklanan bir komedi anlayışı yok burada.
EDGAR WRIGHT’IN EKOLÜNE MENSUP
Direksiyona “Bunny ve Boğa” (“Bunny and the Bull”, 2009) ile İngiliz sinemasının biçimci kanadında Edgar Wright sonrası ‘uçlarda dolaşan ekol’e dahil olacağını ispatlayan Paul King geçiyor. Ayının Peru’daki maceralarını eskitilmiş siyah-beyaz tam ekran görüntülerle yansıtan anlatı, meselenin geri kalanını masalsı kılmak için uğraşıyor. Paddington’ın tren garına gelip ‘yetim’ olarak İngiliz banliyösüne girmesi ise fazlasıyla renkli gerçekleşiyor.
Kameranın önce ayakları çektiği, yakın plan aldığı, ardından evi teftişe çıkınca her odayı gözlemlemek istediği söylenebilir. Yönetmen, Ayı Paddington’ın bakış açısından olaylara bakıyor. Onun gözlemiyle bir içsesin varlığına sığınıyor. Sanat yönetimiyle derdini anlatan Michael Powell-Emeric Pressburger ikilisinin işlevsel ve görkemli set tasarımlarını akla getiriyor.
KUSURSUZLUĞU PARA KAZANMAK İÇİN TANIMLIYOR
Zamansız iç mekan görüntüleri sanki bir ailenin olası mutluluğunu anlamlandırıyor. Ayının arayışı da yalnızlıktan, öksüzlükten çıkıp ‘çocuk’ olmaya uzanırken hüzünle sarılıyor. Film, bir süre sonra iyi-kötü mücadelesinin gelenekselliğine sapıyor. Londra görüntüleriyle “Tenenbaum Ailesi” (“The Royal Tenenbaums”, 2001) ile “Amélie”yi (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain, 2001) birleştiren yaratıcı yapı, çok ileri gitmiyor. “Steve Zissou ile Suda Yaşam”ın (“The Life Aquatic with Steve Zissou”, 2004) geminin kamaralarında dolaşma taktiğini, bir İngiliz evine uyarlıyor.
King, kendi ekolünden Wright ve Ayoade kadar yaratıcı ve tavizsiz durmuyor. Klasik Amerikan sinemasına saparak kusursuzluğu ‘iz bırakmak’ için değil, ‘para kazanmak’ için tanımlıyor. Klasik aile filmi de elbette ‘Ayı Yogi’ tanımını farklılaştırarak, ama nihayetinde bazı kısımlarda afallayarak finale ulaşıyor.
MİZAH ANLAYIŞI NASIL?
“Bunny ve Boğa” kapalı bir mekanda agorafobik bir adamın zihnine giriş yaparken, masalsı havayı ve Michel Gondry zekasını ayarı kaçmış bir mizahla sarmıştı. Burada da benzer sıkıntılar var. Senarist olarak Rowan Atkinson’ın fiziksel komediye yatkın eserlerinde de çalışmış Hamish McColl’u tutmak yanlış bir seçim olmuş.
Bir kez daha İngiliz mizahını uygulama konusunda, detaycı yan karakterler, özenli sanat yönetimi ve kusursuz masalsı dünyaya karşın başarılı olamıyor King. Görsel yetkinlik komedide canlanmıyor.