BIZE DE BEKLERIZ # 11: THE BROKEN
19/07/2010 - Habertürk
FİLMİN NOTU: 7.3
|
İngiliz yönetmen Sean Ellis’in ikinci filmi olan “The Brøken”, yani tam Türkçesiyle ‘Kırık’, Roman Polanski, M. Night Shyamalan gibi yönetmenlerin dingin korku filmlerini akla getiren iyi çekilmiş bir tür örneği. Temeline “Stepford Kadınları”nın alt türü olan ‘klonlama filmi’ni alması ise hem o filmin değerini arttırıyor, hem de kendisinin bilimkurgu-korku alanına yerleşmesini sağlıyor.
2006’da çektiği “Zamana Güzellik Kat” (“Cashback”) ile türleri farklı yönlere sokacağını kanıtlayan İngiliz yönetmen Sean Ellis, bu sefer bir klonlama filmi ile karşımızda. “The Brøken”, yönetmenin zaman yolculuğu filmini ‘zamanı durduran bir adamın hikayesi’ tonunda keyifli anlara gebe bırakan ve tesadüflerle de oynayan ilk filminin ardından yine tür alanında tadına doyum olmaz bir seyahat sunuyor.
BU SEFER POLANSKI'NİN İZİNDE
“The Brøken”, bilimkurgu alanındaki alt türler ve alt-alt türlerle oynamayı sevenler için biçilmiş bir kaftan. Üstüne üstlük kadrosunda Lena Headey, Richard Jenkins ve Melvil Poupaud gibi başarılı oyuncuları da bulunduruyor. Bu sebeple de 85 dakika boyunca atmosferinden taviz vermeyen ve şık çekilmiş dingin bir korku filmi havasında akıyor. Kendimizi kimi zaman bir Uzakdoğu korku filminin, kimi zaman ise Polanski’nin veya Shyamalan’ın gotik alt türünü benimseyen filmlerinin içinde hissediyoruz.
Bu da ucuz imalat olmayan bir alt tür örneği çıkarıyor karşımıza. Filmini mavi rengin tonlarıyla boyayan yönetmen, bunun üzerinden de şehir hayatının yani küreselleşmenin yalnız bıraktığı ya da yabancılaştırdığı bireylerin izini sürüyor. Öyle ki buradaki aile ‘ayna laneti’ üzerine konuşacak kadar saçmalayıp, kokuşmuş bir halde sunuluyor. Film de adeta bu ‘saçma’ durum üzerine giderek karakterlerin ‘ikiyüzlülük’ünü öne çıkaran bir metafor dokuyor.
“STEPFORD KADINLARI"NIN 2008 TEMSİLCİSİ OLARAK ANILABİLİR
Öyle ki yönetmen aslen filmini Headey’nin karakteri Gina’nın bakış açısından kuruyormuş gibi yaparken (ya da bu durumu tamamen kabul ederken) onun ‘kendisini görmesi’nin üzerine flashbacklerle gitmeyi de ihmal etmiyor. Böylece filmin “Diğerleri” (“The Others”, 2001) veya “Altıncı His” (“The Sixth Sense”, 1999) havasında bir yere bağlanacağını da vurgulamış oluyor bilinçli olarak. Özellikle de ana karakterin flashbackleri ve atmosfer odaklı yalnızlık tasviri yapan görsel yapı bu duruşuna destek veriyor Ellis’in.
Aslında yönetmenin psikolojiyi yansıtma konusunda flashbackleri kullanırken çokça tekrar yaparak gerilim dozunu ortalara doğru düşürdüğünü de kabul etmek lazım. Ancak korkuya yaklaşımı önemsenecek bir derecede başarılı. Tabii filmin temelini Bryan Forbes’un 2004’de Nicole Kidman’lı bir yeniden çevrime de dönüştürülen “Stepford Kadınları”ndan (“The Stepford Wives”, 1975) alan bir film modelini ileriye götürürken yüzde yüz açıklama yapmaması, leyhine yansımış aslında.
ALT TÜRLERİN İÇİNDEKİ ÇARPICI HİKAYELERİNDE TAKİP EDİLMESİ GEREKEN BİR YÖNETMEN
Öyle ki son 20 dakikada korkutmayı, o zamana kadar ise merak ettirmeyi iyi beceren, ucuz efekt içermeyen bir korku filmi sunmayı beceriyor yönetmen. Ayna metaforunu ve klonlama durumunu, kapitalizmin ikiyüzlü karakterlerini anlatmak için kullanması da sinema zihnini ortaya koyuyor Ellis’in. Tabii sonunu tahmin etmek için ortaya attığı ipuçlarının çoğunluğu da akıllıca onu da ekleyelim.
Nihayetinde Ellis’in ilginç çalışmalarını merakla beklemek lazım. Öyle ki farklı formüllerle ilgili hikayeleriyle daha en baştan dikkat çekiyor, ardından ise stiliyle kendini izlettirmeyi beceriyor.
2006’da çektiği “Zamana Güzellik Kat” (“Cashback”) ile türleri farklı yönlere sokacağını kanıtlayan İngiliz yönetmen Sean Ellis, bu sefer bir klonlama filmi ile karşımızda. “The Brøken”, yönetmenin zaman yolculuğu filmini ‘zamanı durduran bir adamın hikayesi’ tonunda keyifli anlara gebe bırakan ve tesadüflerle de oynayan ilk filminin ardından yine tür alanında tadına doyum olmaz bir seyahat sunuyor.
BU SEFER POLANSKI'NİN İZİNDE
“The Brøken”, bilimkurgu alanındaki alt türler ve alt-alt türlerle oynamayı sevenler için biçilmiş bir kaftan. Üstüne üstlük kadrosunda Lena Headey, Richard Jenkins ve Melvil Poupaud gibi başarılı oyuncuları da bulunduruyor. Bu sebeple de 85 dakika boyunca atmosferinden taviz vermeyen ve şık çekilmiş dingin bir korku filmi havasında akıyor. Kendimizi kimi zaman bir Uzakdoğu korku filminin, kimi zaman ise Polanski’nin veya Shyamalan’ın gotik alt türünü benimseyen filmlerinin içinde hissediyoruz.
Bu da ucuz imalat olmayan bir alt tür örneği çıkarıyor karşımıza. Filmini mavi rengin tonlarıyla boyayan yönetmen, bunun üzerinden de şehir hayatının yani küreselleşmenin yalnız bıraktığı ya da yabancılaştırdığı bireylerin izini sürüyor. Öyle ki buradaki aile ‘ayna laneti’ üzerine konuşacak kadar saçmalayıp, kokuşmuş bir halde sunuluyor. Film de adeta bu ‘saçma’ durum üzerine giderek karakterlerin ‘ikiyüzlülük’ünü öne çıkaran bir metafor dokuyor.
“STEPFORD KADINLARI"NIN 2008 TEMSİLCİSİ OLARAK ANILABİLİR
Öyle ki yönetmen aslen filmini Headey’nin karakteri Gina’nın bakış açısından kuruyormuş gibi yaparken (ya da bu durumu tamamen kabul ederken) onun ‘kendisini görmesi’nin üzerine flashbacklerle gitmeyi de ihmal etmiyor. Böylece filmin “Diğerleri” (“The Others”, 2001) veya “Altıncı His” (“The Sixth Sense”, 1999) havasında bir yere bağlanacağını da vurgulamış oluyor bilinçli olarak. Özellikle de ana karakterin flashbackleri ve atmosfer odaklı yalnızlık tasviri yapan görsel yapı bu duruşuna destek veriyor Ellis’in.
Aslında yönetmenin psikolojiyi yansıtma konusunda flashbackleri kullanırken çokça tekrar yaparak gerilim dozunu ortalara doğru düşürdüğünü de kabul etmek lazım. Ancak korkuya yaklaşımı önemsenecek bir derecede başarılı. Tabii filmin temelini Bryan Forbes’un 2004’de Nicole Kidman’lı bir yeniden çevrime de dönüştürülen “Stepford Kadınları”ndan (“The Stepford Wives”, 1975) alan bir film modelini ileriye götürürken yüzde yüz açıklama yapmaması, leyhine yansımış aslında.
ALT TÜRLERİN İÇİNDEKİ ÇARPICI HİKAYELERİNDE TAKİP EDİLMESİ GEREKEN BİR YÖNETMEN
Öyle ki son 20 dakikada korkutmayı, o zamana kadar ise merak ettirmeyi iyi beceren, ucuz efekt içermeyen bir korku filmi sunmayı beceriyor yönetmen. Ayna metaforunu ve klonlama durumunu, kapitalizmin ikiyüzlü karakterlerini anlatmak için kullanması da sinema zihnini ortaya koyuyor Ellis’in. Tabii sonunu tahmin etmek için ortaya attığı ipuçlarının çoğunluğu da akıllıca onu da ekleyelim.
Nihayetinde Ellis’in ilginç çalışmalarını merakla beklemek lazım. Öyle ki farklı formüllerle ilgili hikayeleriyle daha en baştan dikkat çekiyor, ardından ise stiliyle kendini izlettirmeyi beceriyor.
NE DURUMDA?
Ülkemizde filmin haklarını herhangi bir şirket almadı. Bu sebeple “The Brøken”ı DVD’den veya vizyonda izleme şansımız yok gibi şimdilik. Ancak amazon.co.uk’den İngilizce altyazılı versiyonunu edinebilirsiniz.