'ŞEYTANIN EL KİTABI': EGZOTİK HALK MASALLARININ SEKİZ FARKLI YÜZÜ
FİLMİN NOTU: 5.5
|

“Şeytanın El Kitabı”, 2010'larda "Scary Stories To Tell in the Dark" ile beraber en derli toplu korku antolojisi. Macaristan’dan Almanya’ya uzanan ülkelerin efsanelerine ve halk masallarına, ‘folk korku’ya yatkın bir şekilde yaklaşmak heyecanlandırabiliyor. Türkiye’den Can Evrenol’un böyle bir projeye alınması ise gururlandırıyor. Özellikle Peter Strickland, Severin Fiala-Veronika Franz ikilisi ile Agnieszka Smoczynska’nın kısa filmleri kalıcı olacaktır.
EGZOTİK EFSANELER VE BİLİNMEYEN HALK MASALLARI
2010’larda ‘V/H/S’ ve ‘ABCs of Death’in seriye dönüşseler de o kadar tatmin edemediği bir antolojik korku dünyası var. Bu sebeple de genelde işi android kuşağına uygun getirmeye çalışırken ‘B-tipi-trash’ arasında kalan ve kafa şişiren bir üretim sağanağına kapılmıştık. Del Toro'nun "Korku Hikayeleri" ("Scary Stories to Tell in the Dark", 2019) en tatminkar denemeydi bu konuda. Bu proje de onla yarışmak için kolları sıvıyor.
Tim League ile Ant Timpson’ın yapımcılığından dünyanın çeşitli bölgelerinden olağandışı öykülere uzanıyoruz. Belki de Fellini, Malle ve Vadim’in Edgar Allan Poe’nun egzotik öykülerini canlandırdığı “Şeytanın Kurbanları”nın (“Histoires Extraordinaires”, 1968) bir başka boyutu bu. Ama daha ziyade bildiğimiz ‘folk tale’in yani ‘halk masalı’nın izi sürülüyor. Özellikle Peter Strickland, Severin Fiala-Veronika Franz ile Agniezska Smoczynska’nın eserleri nev-i şansına münhasır tanımlarıyla iz bırakacak seviyeye ulaşıyor. Ama onların haricinde seçilme sebebi sorgulanan yönetmenler de var.
EGZOTİK EFSANELER VE BİLİNMEYEN HALK MASALLARI
2010’larda ‘V/H/S’ ve ‘ABCs of Death’in seriye dönüşseler de o kadar tatmin edemediği bir antolojik korku dünyası var. Bu sebeple de genelde işi android kuşağına uygun getirmeye çalışırken ‘B-tipi-trash’ arasında kalan ve kafa şişiren bir üretim sağanağına kapılmıştık. Del Toro'nun "Korku Hikayeleri" ("Scary Stories to Tell in the Dark", 2019) en tatminkar denemeydi bu konuda. Bu proje de onla yarışmak için kolları sıvıyor.
Tim League ile Ant Timpson’ın yapımcılığından dünyanın çeşitli bölgelerinden olağandışı öykülere uzanıyoruz. Belki de Fellini, Malle ve Vadim’in Edgar Allan Poe’nun egzotik öykülerini canlandırdığı “Şeytanın Kurbanları”nın (“Histoires Extraordinaires”, 1968) bir başka boyutu bu. Ama daha ziyade bildiğimiz ‘folk tale’in yani ‘halk masalı’nın izi sürülüyor. Özellikle Peter Strickland, Severin Fiala-Veronika Franz ile Agniezska Smoczynska’nın eserleri nev-i şansına münhasır tanımlarıyla iz bırakacak seviyeye ulaşıyor. Ama onların haricinde seçilme sebebi sorgulanan yönetmenler de var.

SESSİZ VE MASALSI BİR AYAKKABI TAMİRCİSİ VİZYONU
Bunlardan ilkinin ‘The Coobler’s Lot’ adı altında bir ayakkabı tamircisinin peşine takılırken 16. yüzyıldan renkli, diyalogsuz ve ara yazılarla akan şiir gibi bir 15 dakika izliyoruz. Bu, fazlasıyla aslında “Lanetli Kumaş” (“In Fabric”, 2018) de akrabalık kuruyor. Açıkçası Strickland, kendi sinemasının da stil duygusunu buraya fazlaca yansıtıyor.
Çek sinemasının “Valerie and Her Week of Wonders” (1970), “Morgiana” (1972) gibi tuhaf korku filmlerini akla getiriyor. Bunun tarihi bir masalsılığa bürünmesi de kısa sürede göz kamaştırıyor. Strickland’in aslında Argento, Fulci ile İngiliz Ealing Stüdyoları’nı birleştirme hali var mı yok mu tartışılır ama kendi kuralları olan bir masalsı korku filmi izliyoruz. Ayakkabı tamircisinin yaptıkları, bir çeşit lanet senfonisi eşliğinde göz kamaştırıyor. Alkışlanası bir halk masalı temsili bu!
Bunlardan ilkinin ‘The Coobler’s Lot’ adı altında bir ayakkabı tamircisinin peşine takılırken 16. yüzyıldan renkli, diyalogsuz ve ara yazılarla akan şiir gibi bir 15 dakika izliyoruz. Bu, fazlasıyla aslında “Lanetli Kumaş” (“In Fabric”, 2018) de akrabalık kuruyor. Açıkçası Strickland, kendi sinemasının da stil duygusunu buraya fazlaca yansıtıyor.
Çek sinemasının “Valerie and Her Week of Wonders” (1970), “Morgiana” (1972) gibi tuhaf korku filmlerini akla getiriyor. Bunun tarihi bir masalsılığa bürünmesi de kısa sürede göz kamaştırıyor. Strickland’in aslında Argento, Fulci ile İngiliz Ealing Stüdyoları’nı birleştirme hali var mı yok mu tartışılır ama kendi kuralları olan bir masalsı korku filmi izliyoruz. Ayakkabı tamircisinin yaptıkları, bir çeşit lanet senfonisi eşliğinde göz kamaştırıyor. Alkışlanası bir halk masalı temsili bu!

KORKUYA KAYAN LGBTİ+ AŞK/İLİŞKİ TANIMI
Avusturya ormanlarından “Die Trud” ise adeta “Şeytanlar” (“The Devils”, 1971) ile “O”yu (“It”, 1990), “Vampyros Lesbos” (1971) ile “Kurtuluş”u (“Deliverance”, 1972) birleştiriyor izlenimi bırakıyor. LGBTİ+ ilişki filmi gibi başlayıp bireylerinin kabusunu girerken aslında tarihsel bir damar da belirleyerek avcuna alıyor 19. yüzyılda Avusturya sinemasının ünlü görüntü yönetmeni Martin Gschlacht’ın katkısıyla yabancılaşma sinemasına açılıyor. Efektlerin dengesi göz kamaştırıyor.
Fiala ile Franz adeta ‘rahatsız edicilik sineması’nın Seidl sonrası geleneğine bir başka nev-i şahsına münhasır ürün ekliyorlar. Bunun gerçekçi bir çıplaklıktan da yaratıcı görsel efektlerden de beslenirken hiçbir şekilde kafa şişirmeyerek usul usul ilerlemesi değerli. Bu şekilde de “Ölümcül Oyun”un (“Goodnight Mommy”, 2014) mucizevi aile hikayesinin başka bir boyutunu deneyimliyoruz.
Avusturya ormanlarından “Die Trud” ise adeta “Şeytanlar” (“The Devils”, 1971) ile “O”yu (“It”, 1990), “Vampyros Lesbos” (1971) ile “Kurtuluş”u (“Deliverance”, 1972) birleştiriyor izlenimi bırakıyor. LGBTİ+ ilişki filmi gibi başlayıp bireylerinin kabusunu girerken aslında tarihsel bir damar da belirleyerek avcuna alıyor 19. yüzyılda Avusturya sinemasının ünlü görüntü yönetmeni Martin Gschlacht’ın katkısıyla yabancılaşma sinemasına açılıyor. Efektlerin dengesi göz kamaştırıyor.
Fiala ile Franz adeta ‘rahatsız edicilik sineması’nın Seidl sonrası geleneğine bir başka nev-i şahsına münhasır ürün ekliyorlar. Bunun gerçekçi bir çıplaklıktan da yaratıcı görsel efektlerden de beslenirken hiçbir şekilde kafa şişirmeyerek usul usul ilerlemesi değerli. Bu şekilde de “Ölümcül Oyun”un (“Goodnight Mommy”, 2014) mucizevi aile hikayesinin başka bir boyutunu deneyimliyoruz.

POLONYA’DAN VERA CHYTILOVA ETKİSİ
Leh Smoczynska’nın ‘The Kindler and the Virgin’ü fazlasıyla Çek Yeni Dalgası’nın öncüsü, usta yönetmen Vera Chytilova’nın “The Clown and the Queen”ini (“Sasek A Kralovna”, 1988) akla getiriyor. Gerçeküstücü kıvraklıktan beslenen bir kadın-erkek ilişkisi servis ediliyor. Onun ucu açık bir tiratla gözlemlenmesi de göz kamaştırabiliyor.
Yönetmen vasat ve gerçekçi “Fuga”nın (2018) değil de külte dönüşecek “Deniz Kızlarının Şarkısı”nın “Corki Dancingu” (2015) geleneğini izleyerek zaman zaman büyülüyor. Ama biraz daha uzun olmalıymış da dedirtiyor. Smoczynska’nın Polonya’nın Chytilova’sı olması konusunda cesaretlendirecek bir kısa film izlemek keyif veriyor.
CAN EVRENOL’DAN CİN KISA FİLMİ
Kartin Gebbe’nin “Pelican Blood”daki (2019) ‘western-korku’ damarı burada yine çiftlik hikayesinden bir efsaneyi ‘A Nocturnal Breath’te taçlandırdığını görüyoruz. Bu durum da fazlasıyla aslında mesafeli bir dille, melezlik servis ediyor. Ama biraz da yarıda kalmış dedirtmiyor değil! Ama ‘western’ omurgalı Alman ruh filmi bir tutarlılık barındırıyor.
Can Evrenol’un ‘Al Karısı’ ise bu diyarlardaki ‘cin’i Müslümanlık üzerinden sömürmemek isteyerek doğru yapıyor. Ama Meryem Yavuz’un getirdiği aşırı gerçekçiliğin biraz sıradanlaştırma sorunuyla yüzleşebiliyoruz. Kendi içinde tutarlı. Bir seviyeye ulaşabiliyor. Ama bu toplamın ‘rahatsız edici’ ve ‘plastik’ zihniyetinin içinde biraz ayrıksılık problemi çekebiliyor.
DİĞER TARİHİ DAMARLAR İNANDIRICI MI?
Tarihi damardan gidersek özellikle ‘What Ever Happened to Panagas The Pagan’da vasat saykodelik vampir filmi “Norway”in (2014) yönetmeni bir pagan öyküsü servis ediyor. Sıra dışı açılarla yol alsa da bütün olarak dikkat çekemiyor. Yannis Veslemes’in her şeye rağmen kendi ruhunu kattığı tarihi atmosferle nev-i şahsına münhasır durduğu bir başka vasat film yaptığını tanıklık ediyoruz.
Sadece ‘Palace of Horrors’ ve ‘The Melon Heads’ yani Hint ve Amerikan şubeleri, ‘video piyasasına çöp film mi çekmişler?’ dedirtiyor. Üstelik ABD yapımı olan tarihi de değil. Bu durum aslında anlam arz etmeyen bir folk horror objesini karşımıza çıkarıyor. Reeder’ın yerine Ari Aster seçilebilirmiş. Ahluwalia’nın siyah-beyaz tarihi atmosferi ise ciddi anlamda evlere şenlik!
Aslında “Şeytanın El Kitabı”, ismiyle yanıltıyor. Ama genel bütüne bakarsak egzotik halk masallarının arasındaki ‘paganizm’, ‘ruh’, ‘şeytan’, ‘çin’, ‘şeytan çıkarma’, ‘lovecraft korkusu’ gibi birçok öğeyi birleştirme anlamında değerli duruyor. Projenin arkasındaki isimler de dip noktaları olsa da ‘antolojik korku filmi’ olarak bütünlüklü bir çalışma servis ediyor.
KISA FİLMLERİN YILDIZ TABLOSU:
STRICKLAND: 8
FIALA-FRANZ: 7.1
SMOCZYNSKA: 6.7
GEBBE: 5.6
EVRENOL: 4.7
VERMENES: 4.3
AHLUVALIA: 2.5
REEDER: 2.2
STRICKLAND: 8
FIALA-FRANZ: 7.1
SMOCZYNSKA: 6.7
GEBBE: 5.6
EVRENOL: 4.7
VERMENES: 4.3
AHLUVALIA: 2.5
REEDER: 2.2