JESSICA CHASTAIN: 'ROBIN WILLIAMS BANA BURS VERMİŞTİ'
5/10/2014 - Habertürk
|
2012 ve 2013’te “Duyguların Rengi” ve “Zero Dark Thirty” ile Oscar’a aday olup, kısa sürede saygın bir oyuncuya dönüşen 37 yaşındaki Jessica Chastain, 4-14 Eylül arasında düzenlenen 39. Toronto Uluslararası Film Festivali’nin konuklarındandı. Oyuncu, İsveçli August Strindberg’in tiyatro oyunundan uyarlanan ve 19. yüzyılda önlenemez bir tutkuyu masaya yatıran “Miss Julie”nin dünya prömiyeri sonrası Habertürk’e konuştu. Film, önümüzdeki hafta 13. Filmekimi’nde gösterildikten sonra 28 Kasım’da vizyona girecek. Röportajı, heykelciği Brie Larson'a kaptıracağından emin olsam da Türk centilmenliğini göstererek bu sezonun Oscar Ödül Töreni’nde başarılar dileyerek noktaladığımı da eklemeliyim. Kim bilir, belki de faydam dokunur.
2010’da Helen Mirren’ın gençliğini canlandırdığı casusluk gerilimi “Sır” (“The Debt”) ile çıkış yapan Jessica Chastain, onu takip eden dört senede 14 filmde oynadı. Bu sezon onu sadece 19. yüzyılda babasının hizmetçisiyle yasak ilişkiye giren Anglo-İrlandalı aristokrat kadını canlandırdığı tiyatro uyarlaması “Miss Julie”de izlemeyeceğiz. 24 Ekim’de “Aşkın Halleri” (“The Disappearance of Eleanor Rigby: Them”), 14 Kasım’da “Yıldızlararası” (“Interstellar”) ve 6 Şubat’ta “A Most Violent Year”da göreceğiz. Zaten röportajda oyunculuğu çok sevdiğini ve set ortamından kopmayı istemediğini açıklaması bu tabloyu anlamlı kılıyor.
1998’de ilk kez bir tiyatro oyununda (Romeo ve Juliet) rol alan Chastain, 1999’da New York’taki prestijli Juilliard Okulu’na Robin Williams’ın verdiği bursla girdi. 2004-2009 arasında TV piyasasında çalıştıktan sonra, 2008’de 31 yaşındayken sinemaya transfer oldu. John Madden, Terrence Malick (“Hayat Ağacı”), Kathryn Bigelow (“Ölümcül Tuzak”), Christopher Nolan (“Yıldızlararası”) gibi yönetmenlerle çalıştı. 2015 için çektiği üç projeden ikisinde Ridley Scott ve Guillermo Del Toro’nun imzası olması onun nokta atışı tercihlerini ortaya koyuyor.
Oyuncu, 2012/2013 sezonunda “Zero Dark Thirty” ile Altın Küre başta olmak üzere çeşitli ödüller kazandı. Konservatuvarda okuduktan sonra kendini geliştirerek sinemaya girmesinin faydasını gördü. Kısa süre içinde her sene Oscar için adı geçen saygın bir aktrise dönüştü. 2015 Akademi Ödülleri’nde de üç filmle şansı olduğu düşünülüyor. Chastain, kızıl saçlarıyla çok bulunmayan fiziğinin yanına yeteneğini de eklemesiyle, ‘hem güzel, hem yetenekli’ tabiriyle anılacak bir kariyer inşa etme yolunda…
‘SİNEMA TARİHİNİN EN İYİ OYUNCUSU İLE ÇALIŞTIM’
2014’ü de dahil edince 2008’den bu yana altı senede 17 sinema filminde oynadınız. Hem tecrübeli hem tecrübesiz yönetmenlerle çalıştınız. Terrence Malick, Kathryn Bigelow ve John Madden’ın öne çıktığı listeye “Miss Julie”yle Liv Ullmann da eklendi. Bunlar arasında en çok hangisiyle beraber iş yapmaktan mutlu oldunuz?
Dün galada da söylediğim gibi Liv Ullmann, benim için sinema tarihinin çok önemli bir parçasını oluşturuyor. Oyunculuk ve her şey konusunda ondan birçok şey öğreneceğimi biliyordum. Sinema tarihinin en iyi oyuncusu o! Onun Bergman’ın ilham perisi olduğu söyleniyor. Ama Bergman’ın da Ullmann’ın ilham perisi olduğu iddia edilebilir. Çok güzel bir ortaklık vardı ikisinin arasında. Benim ‘uzun’ pardon kısa kariyerimde komedi filmleri de olabileceğini anladım artık.
Bu karakterle ilgili sevdiğiniz ve keşfetmek istediğiniz bir şey oldu mu?
19. yüzyılda yaşayan bir aristokrat… Farklı dünyaların insanlarıyız. Neyi sevdim acaba? Bilmiyorum. Beraber takılmak isteyeceğim bir kadın değil Julie. Annem bütün erkeklerden nefret etmemi öğretti bana. Bu açıdan benziyoruz. Ev sahneleri Julie için bunaltıcı idi. Kendisiyle ilgili korkunç şeyler hissediyordu. ‘Beni böyle görürse?’ sorusu benim adıma da can sıkıcı…
Colin Farrell ile aynı sette olmakla ilgili bir şeyler söyleyebilir misiniz? Ondan ne gördünüz ve onunla çalışmak sizi memnun etti mi?
Sürekli bir şey yaratması beni şaşırttı. İrlanda’yla ilgili çok konuşuyordu, şiir, işçi sınıfı ve tarih bilgisini ispatladı. Müthiş bir adam gerçekten! Beraber çalışmak çok iyi oldu. Hem karşısındakini saygı duyan hem de fazlasıyla cömert bir insan… Onu “In Bruges”daki (2008) etkileyici rolde gördükten sonra yetenekli buluyorum.
‘YÖNETMENLERLE ORTAKLIK OSCAR’DAN ÖNEMLİ’
Günümüz Hollywood’undaki kadın-erkek ayrımı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Özellikle sektörel açıdan net bir ayrım var. Toplum olarak bu konuda kendimizi geliştirmemiz lazım. Maaşlar arasında uçurum oluyor. Obama da buna twit atarak dikkat çekmişti. Bu detay, yeri geldiğinde herkes için önemli ve zorlayıcı olabilir.
2011’de de “Duyguların Rengi”, “Hayat Ağacı” ve “Sığınak” ile ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ Oscar’ı için adınız geçmişti. Sonra bunlardan en başarılı olduğunuzla adaylığa ulaşmıştınız. Bu sene bir kez daha Oscar dedikodularında birden fazla filmle anılıyorsunuz. Bu kez “Aşkın Halleri”, “A Most Violent Year” ve henüz ABD dağıtımcısı olmayan “Miss Julie” ile ‘En İyi Kadın Oyuncu’ için... Şu ana kadar izlediğim iki tanesinde de gayet başarılısınız. Fakat adaylık konusunda “Aşkın Halleri” öne çıkıyor. Peki kişisel olarak bu rollerden hangisiyle aday olmak içinize siner?
Cevaplaması imkansız bir soru. Biliyorsunuz zaten… Heyecan verici, kaliteli insanlarla çalışmak önemli benim için. “A Most Violent Year”da J.C. Chandor’la çalıştım. O, “Oyunun Sonu”nda (“Margin Call”, 2011) fazlaca diyalog kullanmasının ardından “Sona Doğru”da (“All is Lost”, 2013) sessizlikten inanılmaz bir sonuç çıkardı. Her ikisi de oyuncularla iletişim ve dramatik yapı açısından farklı ama başarılı işlerdi. “Aşkın Halleri”nde, zaten daha önce eşim olan senarist-yönetmenle çalışmaktan keyif aldım. Ned’in de önemli özellikleri vardı. Benim için esas mesele beraber çalıştığım herkesle ortaklık yapmak. Yönetmen seçimi konusunda becerikli olduğumu düşünüyorum.
Böylesine yoğun bir çalışma döneminin ortasında geceleri eve gittiğinizde nasıl hissediyorsunuz? 2011’den bu yana senede üç filmin altına düşmemek sizi yoruyor mu?
Çalışırken ara vermek iyi olur diyorum. Ama istemiyorum. Bu benim tutkum. Sürekli sette olmak istiyorum. Bunun için yaşıyorum. Son dört yılda setten sete gidiyorum. Bu sene J.C. Chandor ve Guillermo Del Toro’nun filmlerinin çekimleri üst üste geldi örneğin. İşleri bitirince çok boş hissediyorum kendimi. Bir karaktere girince, onun büyüsünden çıkmak istemiyorum.
‘ROBIN WILLIAMS’A BORCUMU ÖDEYEMEYECEĞİM'
Hollywood’da fazla rastlanmayan bir mizacınız var. Nasıl sarışın oyuncular renkli dönemin ilk yıllarında değer arz ettiyse sizin de kızıl saçlı olmanız benzer bir süreci getiriyor. Spesifik bir kimliğe alan açıyor. Kızıl-sarışın güzeli görüntünüzün uzun vadede üzerinize yapışmasından korkuyor musunuz?
Ben her karakter üzerine çok çalışıyorum. Onların eksilerini artılarını bulup perde kimliği oluşturuyorum. Bu emeğin karşılığını uzun vadede almayı umuyorum.
New York’taki prestijli Juilliard Okulu’na girerken Robin Williams’ın büyük katkıları olmuş.
Doğru…
Bu durumu da göz önünde bulundurunca, merak ediyorum Williams’ın hüzünlü vefatını nasıl karşıladınız? Onunla ilgili burada anlatabileceğiniz acıklı anılarınız var mı?
Robin Williams vefat ettiğinde herkes gibi yıkıldım. Onunla ilgili dünya çapında büyük bir tepki oldu. Onunla büyüyen kuşaktanım. O benim zaten hocamdı. Filmlere bakar mısınız? “Aladdin”, “Müthiş Dadı”, “Ölü Ozanlar Derneği”… Williams, derslere girerek bu inanılmaz öğretmenleri oynuyordu. Onun filmlerinin çoğu böyleydi ve kendinizle ister istemez bir bağlantı kuruyordunuz. Her rolüyle damga vuruyordu. Çok cömertti. Okulun mezunlarından biriydi. İki yılda bir, bir öğrenciye burs veriyordu. 1999’da ben seçildim. O zaman sağlıklı bir yabancı olarak hayatımı derinden etkiledi. Saygın bir okuldan mezun olmamı sağladı. Ailemde konservatuvarı bitiren ilk kişiyim. Robin Williams’ın ölümü bir yıkım oldu benim için. Birden bire ona borçlu kaldım. Kendisine mektuplar yazmıştım, bu süreç içinde başkaları yoluyla bağlantı kurduk. Çok üzücüydü. Karşılaşmaya ramak kala bu imkanın tamamen ortadan kalkması beni yaraladı.
2010’da Helen Mirren’ın gençliğini canlandırdığı casusluk gerilimi “Sır” (“The Debt”) ile çıkış yapan Jessica Chastain, onu takip eden dört senede 14 filmde oynadı. Bu sezon onu sadece 19. yüzyılda babasının hizmetçisiyle yasak ilişkiye giren Anglo-İrlandalı aristokrat kadını canlandırdığı tiyatro uyarlaması “Miss Julie”de izlemeyeceğiz. 24 Ekim’de “Aşkın Halleri” (“The Disappearance of Eleanor Rigby: Them”), 14 Kasım’da “Yıldızlararası” (“Interstellar”) ve 6 Şubat’ta “A Most Violent Year”da göreceğiz. Zaten röportajda oyunculuğu çok sevdiğini ve set ortamından kopmayı istemediğini açıklaması bu tabloyu anlamlı kılıyor.
1998’de ilk kez bir tiyatro oyununda (Romeo ve Juliet) rol alan Chastain, 1999’da New York’taki prestijli Juilliard Okulu’na Robin Williams’ın verdiği bursla girdi. 2004-2009 arasında TV piyasasında çalıştıktan sonra, 2008’de 31 yaşındayken sinemaya transfer oldu. John Madden, Terrence Malick (“Hayat Ağacı”), Kathryn Bigelow (“Ölümcül Tuzak”), Christopher Nolan (“Yıldızlararası”) gibi yönetmenlerle çalıştı. 2015 için çektiği üç projeden ikisinde Ridley Scott ve Guillermo Del Toro’nun imzası olması onun nokta atışı tercihlerini ortaya koyuyor.
Oyuncu, 2012/2013 sezonunda “Zero Dark Thirty” ile Altın Küre başta olmak üzere çeşitli ödüller kazandı. Konservatuvarda okuduktan sonra kendini geliştirerek sinemaya girmesinin faydasını gördü. Kısa süre içinde her sene Oscar için adı geçen saygın bir aktrise dönüştü. 2015 Akademi Ödülleri’nde de üç filmle şansı olduğu düşünülüyor. Chastain, kızıl saçlarıyla çok bulunmayan fiziğinin yanına yeteneğini de eklemesiyle, ‘hem güzel, hem yetenekli’ tabiriyle anılacak bir kariyer inşa etme yolunda…
‘SİNEMA TARİHİNİN EN İYİ OYUNCUSU İLE ÇALIŞTIM’
2014’ü de dahil edince 2008’den bu yana altı senede 17 sinema filminde oynadınız. Hem tecrübeli hem tecrübesiz yönetmenlerle çalıştınız. Terrence Malick, Kathryn Bigelow ve John Madden’ın öne çıktığı listeye “Miss Julie”yle Liv Ullmann da eklendi. Bunlar arasında en çok hangisiyle beraber iş yapmaktan mutlu oldunuz?
Dün galada da söylediğim gibi Liv Ullmann, benim için sinema tarihinin çok önemli bir parçasını oluşturuyor. Oyunculuk ve her şey konusunda ondan birçok şey öğreneceğimi biliyordum. Sinema tarihinin en iyi oyuncusu o! Onun Bergman’ın ilham perisi olduğu söyleniyor. Ama Bergman’ın da Ullmann’ın ilham perisi olduğu iddia edilebilir. Çok güzel bir ortaklık vardı ikisinin arasında. Benim ‘uzun’ pardon kısa kariyerimde komedi filmleri de olabileceğini anladım artık.
Bu karakterle ilgili sevdiğiniz ve keşfetmek istediğiniz bir şey oldu mu?
19. yüzyılda yaşayan bir aristokrat… Farklı dünyaların insanlarıyız. Neyi sevdim acaba? Bilmiyorum. Beraber takılmak isteyeceğim bir kadın değil Julie. Annem bütün erkeklerden nefret etmemi öğretti bana. Bu açıdan benziyoruz. Ev sahneleri Julie için bunaltıcı idi. Kendisiyle ilgili korkunç şeyler hissediyordu. ‘Beni böyle görürse?’ sorusu benim adıma da can sıkıcı…
Colin Farrell ile aynı sette olmakla ilgili bir şeyler söyleyebilir misiniz? Ondan ne gördünüz ve onunla çalışmak sizi memnun etti mi?
Sürekli bir şey yaratması beni şaşırttı. İrlanda’yla ilgili çok konuşuyordu, şiir, işçi sınıfı ve tarih bilgisini ispatladı. Müthiş bir adam gerçekten! Beraber çalışmak çok iyi oldu. Hem karşısındakini saygı duyan hem de fazlasıyla cömert bir insan… Onu “In Bruges”daki (2008) etkileyici rolde gördükten sonra yetenekli buluyorum.
‘YÖNETMENLERLE ORTAKLIK OSCAR’DAN ÖNEMLİ’
Günümüz Hollywood’undaki kadın-erkek ayrımı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Özellikle sektörel açıdan net bir ayrım var. Toplum olarak bu konuda kendimizi geliştirmemiz lazım. Maaşlar arasında uçurum oluyor. Obama da buna twit atarak dikkat çekmişti. Bu detay, yeri geldiğinde herkes için önemli ve zorlayıcı olabilir.
2011’de de “Duyguların Rengi”, “Hayat Ağacı” ve “Sığınak” ile ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ Oscar’ı için adınız geçmişti. Sonra bunlardan en başarılı olduğunuzla adaylığa ulaşmıştınız. Bu sene bir kez daha Oscar dedikodularında birden fazla filmle anılıyorsunuz. Bu kez “Aşkın Halleri”, “A Most Violent Year” ve henüz ABD dağıtımcısı olmayan “Miss Julie” ile ‘En İyi Kadın Oyuncu’ için... Şu ana kadar izlediğim iki tanesinde de gayet başarılısınız. Fakat adaylık konusunda “Aşkın Halleri” öne çıkıyor. Peki kişisel olarak bu rollerden hangisiyle aday olmak içinize siner?
Cevaplaması imkansız bir soru. Biliyorsunuz zaten… Heyecan verici, kaliteli insanlarla çalışmak önemli benim için. “A Most Violent Year”da J.C. Chandor’la çalıştım. O, “Oyunun Sonu”nda (“Margin Call”, 2011) fazlaca diyalog kullanmasının ardından “Sona Doğru”da (“All is Lost”, 2013) sessizlikten inanılmaz bir sonuç çıkardı. Her ikisi de oyuncularla iletişim ve dramatik yapı açısından farklı ama başarılı işlerdi. “Aşkın Halleri”nde, zaten daha önce eşim olan senarist-yönetmenle çalışmaktan keyif aldım. Ned’in de önemli özellikleri vardı. Benim için esas mesele beraber çalıştığım herkesle ortaklık yapmak. Yönetmen seçimi konusunda becerikli olduğumu düşünüyorum.
Böylesine yoğun bir çalışma döneminin ortasında geceleri eve gittiğinizde nasıl hissediyorsunuz? 2011’den bu yana senede üç filmin altına düşmemek sizi yoruyor mu?
Çalışırken ara vermek iyi olur diyorum. Ama istemiyorum. Bu benim tutkum. Sürekli sette olmak istiyorum. Bunun için yaşıyorum. Son dört yılda setten sete gidiyorum. Bu sene J.C. Chandor ve Guillermo Del Toro’nun filmlerinin çekimleri üst üste geldi örneğin. İşleri bitirince çok boş hissediyorum kendimi. Bir karaktere girince, onun büyüsünden çıkmak istemiyorum.
‘ROBIN WILLIAMS’A BORCUMU ÖDEYEMEYECEĞİM'
Hollywood’da fazla rastlanmayan bir mizacınız var. Nasıl sarışın oyuncular renkli dönemin ilk yıllarında değer arz ettiyse sizin de kızıl saçlı olmanız benzer bir süreci getiriyor. Spesifik bir kimliğe alan açıyor. Kızıl-sarışın güzeli görüntünüzün uzun vadede üzerinize yapışmasından korkuyor musunuz?
Ben her karakter üzerine çok çalışıyorum. Onların eksilerini artılarını bulup perde kimliği oluşturuyorum. Bu emeğin karşılığını uzun vadede almayı umuyorum.
New York’taki prestijli Juilliard Okulu’na girerken Robin Williams’ın büyük katkıları olmuş.
Doğru…
Bu durumu da göz önünde bulundurunca, merak ediyorum Williams’ın hüzünlü vefatını nasıl karşıladınız? Onunla ilgili burada anlatabileceğiniz acıklı anılarınız var mı?
Robin Williams vefat ettiğinde herkes gibi yıkıldım. Onunla ilgili dünya çapında büyük bir tepki oldu. Onunla büyüyen kuşaktanım. O benim zaten hocamdı. Filmlere bakar mısınız? “Aladdin”, “Müthiş Dadı”, “Ölü Ozanlar Derneği”… Williams, derslere girerek bu inanılmaz öğretmenleri oynuyordu. Onun filmlerinin çoğu böyleydi ve kendinizle ister istemez bir bağlantı kuruyordunuz. Her rolüyle damga vuruyordu. Çok cömertti. Okulun mezunlarından biriydi. İki yılda bir, bir öğrenciye burs veriyordu. 1999’da ben seçildim. O zaman sağlıklı bir yabancı olarak hayatımı derinden etkiledi. Saygın bir okuldan mezun olmamı sağladı. Ailemde konservatuvarı bitiren ilk kişiyim. Robin Williams’ın ölümü bir yıkım oldu benim için. Birden bire ona borçlu kaldım. Kendisine mektuplar yazmıştım, bu süreç içinde başkaları yoluyla bağlantı kurduk. Çok üzücüydü. Karşılaşmaya ramak kala bu imkanın tamamen ortadan kalkması beni yaraladı.