ONUN FİLMİ: CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNE DAİR İNCELİKLİ BİR BELGESEL
FİLMİN NOTU: 5.8
|
Merve Bozcu ve Su Baloğlu, 14 kadın yönetmenin mesleki deneyimlerine kulak veriyor ve Türkiye'de sinemanın erkek egemen yapısını masaya yatırıyor. “Onun Filmi”, bir boşluğu kapatmak için yola çıkıyor.
“Onun Filmi”, içinden Yeşim Ustaoğlu, Işıl Özgentürk, İlksen Başarır, Nisan Akman, Pelin Esmer, Çiğdem Vitrinel, Zeynep Dadak, Esra Saydam geçen samimi ve vurucu bir belgesel. Akademisyenler Merve Bozcu ve Su Baloğlu, Türkiye’de kadın sinemacı olmanın ve film yapmanın zorluklarına dair bir projeyle çıkageliyor; kadın yönetmenlere mikrofon uzatarak sinema sektöründeki erkek egemen yapının taşlarını oynatmayı deniyorlar.
“Onun Filmi”, sektörde cinsiyet eşitsizliğinin yol açtığı uçuruma dikkat çekiyor. Merve Bozcu ve Su Baloğlu’nun çabasına kulak vermekte fayda var. Filmin popüler sinema ayağını deneyimleriyle dolduran isim, oyuncu/yönetmen olarak projeye dahil olan Türkan Şoray. Şoray'ın deneyimleri bu açıdan çok değerli. Özellikle Işıl Özgentürk’ün ve Çiğdem Vitrinel’in hedefi on ikiden vuran sözleriyse arşivlerde saklanmaya değer.
Sevinç Baloğlu’nun yapımcılık koltuğunda üstlendiği sorumluluk olağanüstü. Özellikle de Şoray’dan Saydam’a kadar, farklı geleneklerden ve yaş gruplarından yönetmenlere sıçrayan cinsiyet eşitsizliği sorunsalına dikkat çekmek konusunda… Merve Bozcu-Su Baloğlu ikilisi ise, geleneksel belgesel kalıplarının dışına çıkmasa da, süresini iyi kullanan ve her dakikası ince ince hesaplanmış bir çalışmaya imza atıyorlar.
“Onun Filmi”, içinden Yeşim Ustaoğlu, Işıl Özgentürk, İlksen Başarır, Nisan Akman, Pelin Esmer, Çiğdem Vitrinel, Zeynep Dadak, Esra Saydam geçen samimi ve vurucu bir belgesel. Akademisyenler Merve Bozcu ve Su Baloğlu, Türkiye’de kadın sinemacı olmanın ve film yapmanın zorluklarına dair bir projeyle çıkageliyor; kadın yönetmenlere mikrofon uzatarak sinema sektöründeki erkek egemen yapının taşlarını oynatmayı deniyorlar.
“Onun Filmi”, sektörde cinsiyet eşitsizliğinin yol açtığı uçuruma dikkat çekiyor. Merve Bozcu ve Su Baloğlu’nun çabasına kulak vermekte fayda var. Filmin popüler sinema ayağını deneyimleriyle dolduran isim, oyuncu/yönetmen olarak projeye dahil olan Türkan Şoray. Şoray'ın deneyimleri bu açıdan çok değerli. Özellikle Işıl Özgentürk’ün ve Çiğdem Vitrinel’in hedefi on ikiden vuran sözleriyse arşivlerde saklanmaya değer.
Sevinç Baloğlu’nun yapımcılık koltuğunda üstlendiği sorumluluk olağanüstü. Özellikle de Şoray’dan Saydam’a kadar, farklı geleneklerden ve yaş gruplarından yönetmenlere sıçrayan cinsiyet eşitsizliği sorunsalına dikkat çekmek konusunda… Merve Bozcu-Su Baloğlu ikilisi ise, geleneksel belgesel kalıplarının dışına çıkmasa da, süresini iyi kullanan ve her dakikası ince ince hesaplanmış bir çalışmaya imza atıyorlar.
GÜVERCİN HIRSIZLARI: VASAT BİR SOSYAL GERÇEKÇİ SİNEMA ÖRNEĞİ
FİLMİN NOTU: 4
|
Osman Nail Doğan, ilk uzun metrajında iki çocuğun gözünden akan bir sosyal gerçekçi filme imza atıyor. “Güvercin Hırsızları”, ‘hayvan-çocuk ilişkisi filmleri’nin arasında adı anılacak, Loach’un “Kerkenez”inin ardılı bir yapıt.
Sosyal gerçekçi sinema için ‘güvercin’ motifinin önemli bir öğeye dönüştürmek gayet doğal. Bilindiği üzere Vittorio De Sica’nın “Umberto D.”sinin (1950) klasikleşmesinde ana karakterin köpekle, Ken Loach’un “Kerkenez”inin (“Kes”, 1969) kalıcı olmasında çocuk tiplemenin şahinle dostluğunun etkisi olmuştur. 2018’de biri Berlin, biri Saraybosna Film Festivali’nde açılan “Güvercin” ve “Güvercin Hırsızları” ilginç bir şekilde ‘ikiz filmler’e dönüştüler. Bunlardan ilki yapmak istediğine daha yaklaşmıştı.
Osman Nail Doğan ise “Güvercin Hırsızları”nda Mahmut ve İsmail’in ‘güvercin hırsızlığı’ fonlu hikayesini ele alıyor. Açıkçası doğayı fazlaca devreye sokarken Mehmet Başbaran’ın gözetleyici ve röntgenci açılarıyla klasik gerçekçiliğe bir profesyonellik katıyor. Onun yanına tutarlı oyunculuklar ekleniyor. Bu açıdan bir hedefi olan filmlerden “Güvercin Hırsızları”.
Ancak film, sinematografinin anlık etkisi haricinde ‘sosyal gerçekçi sinema’ içerisinde bir yere oturuyor mu tartışılır. Dostluktan ziyade ‘suç’ ile ‘fakir çocuklar’ı bir araya getirme arzusu takdire şayan. Ama bir “Yusuf ile Kenan” (1979) olmaktan uzak. Bu da ister istemez sözü geçen yapıtı, yeni milenyumda tonlama sorunu yaşayan ilk film çıkışlarının arasına yerleştiriyor.
Elbette Yılmaz Güney’e sırtını rastlayarak bu alana kaymak güzel. Ama bunun etrafı daha tutarlı ve yaratıcı bir dille örülmeli. Ken Loach’un “Kerkenez”inin izini sürmek “Sıçan Avcısı” (“Ratcatcher”, 1999) gibi bir modern klasik yaratmıyor. Doğallığıyla 82 dakikayı izletmekle kalıyor “Güvercin Hırsızları”. Çıkış noktası olarak ‘suç/soygun filmleri’yle ‘kenar mahalle filmleri’ni bir araya getirme arzusu iddialı bir yere bağlanmaktansa ‘vasat bir sosyal gerçekçi sinema tezahürü’ne açılıyor.
Sosyal gerçekçi sinema için ‘güvercin’ motifinin önemli bir öğeye dönüştürmek gayet doğal. Bilindiği üzere Vittorio De Sica’nın “Umberto D.”sinin (1950) klasikleşmesinde ana karakterin köpekle, Ken Loach’un “Kerkenez”inin (“Kes”, 1969) kalıcı olmasında çocuk tiplemenin şahinle dostluğunun etkisi olmuştur. 2018’de biri Berlin, biri Saraybosna Film Festivali’nde açılan “Güvercin” ve “Güvercin Hırsızları” ilginç bir şekilde ‘ikiz filmler’e dönüştüler. Bunlardan ilki yapmak istediğine daha yaklaşmıştı.
Osman Nail Doğan ise “Güvercin Hırsızları”nda Mahmut ve İsmail’in ‘güvercin hırsızlığı’ fonlu hikayesini ele alıyor. Açıkçası doğayı fazlaca devreye sokarken Mehmet Başbaran’ın gözetleyici ve röntgenci açılarıyla klasik gerçekçiliğe bir profesyonellik katıyor. Onun yanına tutarlı oyunculuklar ekleniyor. Bu açıdan bir hedefi olan filmlerden “Güvercin Hırsızları”.
Ancak film, sinematografinin anlık etkisi haricinde ‘sosyal gerçekçi sinema’ içerisinde bir yere oturuyor mu tartışılır. Dostluktan ziyade ‘suç’ ile ‘fakir çocuklar’ı bir araya getirme arzusu takdire şayan. Ama bir “Yusuf ile Kenan” (1979) olmaktan uzak. Bu da ister istemez sözü geçen yapıtı, yeni milenyumda tonlama sorunu yaşayan ilk film çıkışlarının arasına yerleştiriyor.
Elbette Yılmaz Güney’e sırtını rastlayarak bu alana kaymak güzel. Ama bunun etrafı daha tutarlı ve yaratıcı bir dille örülmeli. Ken Loach’un “Kerkenez”inin izini sürmek “Sıçan Avcısı” (“Ratcatcher”, 1999) gibi bir modern klasik yaratmıyor. Doğallığıyla 82 dakikayı izletmekle kalıyor “Güvercin Hırsızları”. Çıkış noktası olarak ‘suç/soygun filmleri’yle ‘kenar mahalle filmleri’ni bir araya getirme arzusu iddialı bir yere bağlanmaktansa ‘vasat bir sosyal gerçekçi sinema tezahürü’ne açılıyor.
MA: BEYAZLARINDAN GÖZÜNDEN SİYAHİ İSTİSMAR FİLMİ
FİLMİN NOTU: 2.8
|
Tate Taylor, beşinci uzun metrajında da hatalarından ders almamış bir TV işçisi olarak çalışıyor. “Ma”, ‘psikopatlı psikolojik-gerilim’ formülünde cinsiyetçi ve ırkçı bir siyahi istismar filminin (blaxploitation film) adresine dönüşüyor.
YÖNETMENLİK KOLTUĞUNDAKİ BEYAZ BAKIŞI ÇOK NET
‘Ma’ ismiyle bir filmin kalıcı olma şansı yüksek. Bu adla yola çıkan senarist Scotty Landes ve korku filmleriyle bilinen Blumhouse’ı kutlamalı. Ama Celia Rowlson-Hall’un dahiyane ilk filmi “Ma” 2015’te çekilmeseydi bu tercih daha orijinal durabilirdi. Bu haliyle aslında bir çeşit ‘anne gerilimi’ bize izletilen. Bunun ucu 70’lerde moda olan siyahi istismar filmlerine, “Küçük Bebeğe Ne Oldu?” (“What Ever Happened to Baby Jane”, 1962) ile başlayan psycho-biddy filmlerine ve ‘kesme-biçme filmleri’ne (slasher filmleri) kadar uzanıyor.
Hatta burada Octavia Spencer’ın ana karakteri için biçilen ‘öcü olma’ görevine karşın sevimli bir siyahi kadının ötesine dönüşmediği söylenebilir. Bu muğlaklık, 2019 model “Ma”yı inandırıcılıktan yoksun bir psikopatlı psikolojik-gerilime dönüştürüyor. Üstelik beyaz yönetmen Tate Taylor’ın “Duyguların Rengi” (“The Help”, 2011), “Get On Up” (2014), “Trendeki Kız” (“Girl on the Train”, 2016) gibi filmlerde gördüğümüz TV kartonluğu burada da çamur gibi renklere yansıyor.
OCTAVIA SPENCER’DAN PAM GRIER OLUR MU?
Yönetmenin “Trendeki Kız”da kurgu ile fark yaratma arzusu tutmadıktan sonra bu kez öyle bir risk almadığı da net. Ama bu kadar cinsiyetçi ve ırkçı olma şansı yüksek bir formülün üzerine ısrarla gidilmesini anlamak güç. Octavia Spencer’dan ne 70’lerin politik açıdan doğru siyahi istismar filmlerinin vamp yıldızı Pam Grier gibi bir oyuncu kimliği, ne de bir siyahi kadın katil prototipi çıkarmak mümkün… Böyle olunca da Oscar’lı oyuncu ‘korkutmuyor, güldürüyor’ dedirterek seyirciyi beyazların gözünden selamlamakla kalıyor.
“Ma”, “Blacula”dan (1972) “Abby”ye (1974) uzanan ‘alt kültür’ü yansıtmakta becerikli ve külte dönüşmüş siyahi korku istismar filmleriyle aşık atarken bile politik açıdan yanlış duruyor. “Kapan”ın (“Get Out”, 2018) kız kardeşi olmaya soyunurken sadece finaldeki Spencer ile görüntü veren gençlerin yarattığı etkili ‘resim’ ile akılda kalacaktır. Ama yapımcısı (Blumhouse), senaristi (Landes) ve yönetmeninin ten rengini düşününce beyazların gözünden akmasıyla ahlaken de yanlış bir siyahi istismar filmine sebebiyet veriyor.
Taylor’ın eseri, bu haliyle “Öldüren Cazibe” (“Fatal Attraction”, 1987) sonrası artan ucuz ve B-tipi psikopatlı psikolojik-gerilim örneklerinin arasına katılıyor. Bu yıl izlediğimiz “Greta” (2018) gibi psycho-biddy filmi cinliğine dönüşmesi için ise Neil Jordan gibi zeki ve olgun bir yönetmenin eksikliğini hissediyor.
YÖNETMENLİK KOLTUĞUNDAKİ BEYAZ BAKIŞI ÇOK NET
‘Ma’ ismiyle bir filmin kalıcı olma şansı yüksek. Bu adla yola çıkan senarist Scotty Landes ve korku filmleriyle bilinen Blumhouse’ı kutlamalı. Ama Celia Rowlson-Hall’un dahiyane ilk filmi “Ma” 2015’te çekilmeseydi bu tercih daha orijinal durabilirdi. Bu haliyle aslında bir çeşit ‘anne gerilimi’ bize izletilen. Bunun ucu 70’lerde moda olan siyahi istismar filmlerine, “Küçük Bebeğe Ne Oldu?” (“What Ever Happened to Baby Jane”, 1962) ile başlayan psycho-biddy filmlerine ve ‘kesme-biçme filmleri’ne (slasher filmleri) kadar uzanıyor.
Hatta burada Octavia Spencer’ın ana karakteri için biçilen ‘öcü olma’ görevine karşın sevimli bir siyahi kadının ötesine dönüşmediği söylenebilir. Bu muğlaklık, 2019 model “Ma”yı inandırıcılıktan yoksun bir psikopatlı psikolojik-gerilime dönüştürüyor. Üstelik beyaz yönetmen Tate Taylor’ın “Duyguların Rengi” (“The Help”, 2011), “Get On Up” (2014), “Trendeki Kız” (“Girl on the Train”, 2016) gibi filmlerde gördüğümüz TV kartonluğu burada da çamur gibi renklere yansıyor.
OCTAVIA SPENCER’DAN PAM GRIER OLUR MU?
Yönetmenin “Trendeki Kız”da kurgu ile fark yaratma arzusu tutmadıktan sonra bu kez öyle bir risk almadığı da net. Ama bu kadar cinsiyetçi ve ırkçı olma şansı yüksek bir formülün üzerine ısrarla gidilmesini anlamak güç. Octavia Spencer’dan ne 70’lerin politik açıdan doğru siyahi istismar filmlerinin vamp yıldızı Pam Grier gibi bir oyuncu kimliği, ne de bir siyahi kadın katil prototipi çıkarmak mümkün… Böyle olunca da Oscar’lı oyuncu ‘korkutmuyor, güldürüyor’ dedirterek seyirciyi beyazların gözünden selamlamakla kalıyor.
“Ma”, “Blacula”dan (1972) “Abby”ye (1974) uzanan ‘alt kültür’ü yansıtmakta becerikli ve külte dönüşmüş siyahi korku istismar filmleriyle aşık atarken bile politik açıdan yanlış duruyor. “Kapan”ın (“Get Out”, 2018) kız kardeşi olmaya soyunurken sadece finaldeki Spencer ile görüntü veren gençlerin yarattığı etkili ‘resim’ ile akılda kalacaktır. Ama yapımcısı (Blumhouse), senaristi (Landes) ve yönetmeninin ten rengini düşününce beyazların gözünden akmasıyla ahlaken de yanlış bir siyahi istismar filmine sebebiyet veriyor.
Taylor’ın eseri, bu haliyle “Öldüren Cazibe” (“Fatal Attraction”, 1987) sonrası artan ucuz ve B-tipi psikopatlı psikolojik-gerilim örneklerinin arasına katılıyor. Bu yıl izlediğimiz “Greta” (2018) gibi psycho-biddy filmi cinliğine dönüşmesi için ise Neil Jordan gibi zeki ve olgun bir yönetmenin eksikliğini hissediyor.
DÜZENBAZLAR: FEMİNİST 'KİRLİ ÇÜRÜK VE ADİ' TUTAR MI?
FİLMİN NOTU: 3.1
|
Frank Oz’un 1988 tarihli komedi klasiği “Kirli Çürük ve Adi”nin izini süren sayısız film çıktı. Ama legal yeniden çevrim “Düzenbazlar” (“The Hustle”) onlar arasında özel bir yere yerleşmiyor.
YENİ ‘BAYAN EVE’LER ÇIKIYOR MU?
Günümüzde her türlü klasiğin kadın ana karakterli versiyonunu yapmak moda oldu. ‘Ghostbusters’, ‘Ocean’s Eleven’dan sonra bu sene de “Kirli, Çürük ve Adi”ye (“Dirty Rotten and Scoundrels”, 1988) sıra gelmiş. 1960’larda çekilen “Bedtime Story”nin daha başarılı uyarlaması olan film, Michael Caine ile Steve Martin ikilisinin ‘-mış gibi yapma’ zekasından beslenen bir dolandırıcılık şamatası yaratmıştı. Glenne Headly de onlara lezzetli bir ekleme yapmıştı.
Açıkçası klasikleşen komedi filminin Shapiro-Launer-Hanning imzalı senaryosunun omurgasından esinlenen “Aşk Oyunları” (“Heartbreakers”, 2001), “Fokus” (“Focus”, 2015) gibi başarılı yapıtlar çıktı. Burada bu formül ne Barbara Stanwyck’in Preston Sturges klasiği filmde 1941’de yarattığı ikonik ‘Bayan Eve’den bir tane daha çıkarıyor ne de başka bir şey. Aksine fazla fotokopi dururken TV kafasındaki yönetmeniyle mizansenlerde de problem yaşıyor.
HATHAWAY, WILSON’I EZİP GEÇİYOR
Rebel Wilson’ın yapımcılığı iyi gelmemiş. Zira henüz kendini kanıtlamış bir isim değil kendisi. Bu da Anne Hathaway’in onu ezip geçmesine yol açıyor. Hathaway ise “Düzenbaz”daki (“American Hustle”, 2013) Amy Adams’ın tiplemesi kadar kalıcı olamıyor. Ama bilindiği üzere, “Şans Kurabiyesi” (“The Fortune Cookie”, 1966), “Belalılar” (“The Sting”, 1971), “Bloom Kardeşler” (“The Brothers Bloom”, 2008) bu türde erkek ikililer armağan etmişti tarihe.
En azından burada onu yıkma amacı var. Ama Jennifer Lowe Hewitt-Sigourney Weaver çiftinin “Aşk Oyunları”nı külte dönüştürdüğü unutulmuş. David Mirkin’in filmi Gene Hackman’in arka plandaki unutulmaz performansı ve kimya tutmuş oyuncularıyla da kahkaha tufanı garantisi veren kült bir komedi filmidir. “Düzenbazlar”ın öyle bir damarı yok. Wilson ayrı telden çalıyor, Hathaway ayrı… Diğerlerini ise hiç sormayın!
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
ADALETSİZ (DRAGGED ACROSS CONCRETE): 2.9
ALADDIN: 4.5
ALEM-İ CİN 2: 3.1
ALTIN ELDİVEN (THE GOLDEN GLOVE): 7
AVENGERS: ENDGAME: 4.5
BENDEN HİKAYESİ: 5.2
ÇINAR: 3.6
ÇİFTE HAYATLAR (DOUBLES VIES): 5.8
DELİ VE DAHİ (THE PROFESSOR AND THE MADMAN): 4
DESTROYER: 4.6
EKSİ BİR: 4.8
EVE DÖNÜŞ (BEN IS BACK): 3.5
GÖLGE SAVAŞÇI (YING): 6.8
GRETA: 6.4
GÜN BATIMI (SUNSET): 6.9
HANGİSİ DAHA MUTLU?: 3.4
HELLBOY: 6.5
HIGH LIFE: 6.8
İÇERDEKİLER: 2.7
İHTİYAR ADAM VE SİLAH (THE OLD MAN AND THE GUN): 6.5
KAOS: 3.8
KAPI: 2
KARDEŞLER: 3
KUKLALI KÖŞK: 3.4
MASUMİYETİN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ (BLANCHE COMME NEIGE): 6.5
NEBULA: 5.6
NEDEN YARATICIYIZ? (WHY ARE WE CREATIVE?): 2.5
POKEMON DEDEKTİF PIKACHU: 5.7
SAF: 3.1
SENİNLE BAŞIM DERTTE! (EN LIBERTE!): 4.9
SINIR (GRANS): 5.6
SUİKASTÇI (THE ASSASSİN’S CODE): 2.9
ŞAMPİYONLAR (CAMPEONES): 3.5
ŞEYTAN GÖZ (DEMON EYE): 2.4
TEMİZLİKÇİ (THE CLEANING LADY): 3.5
YUVA: 7
YENİ ‘BAYAN EVE’LER ÇIKIYOR MU?
Günümüzde her türlü klasiğin kadın ana karakterli versiyonunu yapmak moda oldu. ‘Ghostbusters’, ‘Ocean’s Eleven’dan sonra bu sene de “Kirli, Çürük ve Adi”ye (“Dirty Rotten and Scoundrels”, 1988) sıra gelmiş. 1960’larda çekilen “Bedtime Story”nin daha başarılı uyarlaması olan film, Michael Caine ile Steve Martin ikilisinin ‘-mış gibi yapma’ zekasından beslenen bir dolandırıcılık şamatası yaratmıştı. Glenne Headly de onlara lezzetli bir ekleme yapmıştı.
Açıkçası klasikleşen komedi filminin Shapiro-Launer-Hanning imzalı senaryosunun omurgasından esinlenen “Aşk Oyunları” (“Heartbreakers”, 2001), “Fokus” (“Focus”, 2015) gibi başarılı yapıtlar çıktı. Burada bu formül ne Barbara Stanwyck’in Preston Sturges klasiği filmde 1941’de yarattığı ikonik ‘Bayan Eve’den bir tane daha çıkarıyor ne de başka bir şey. Aksine fazla fotokopi dururken TV kafasındaki yönetmeniyle mizansenlerde de problem yaşıyor.
HATHAWAY, WILSON’I EZİP GEÇİYOR
Rebel Wilson’ın yapımcılığı iyi gelmemiş. Zira henüz kendini kanıtlamış bir isim değil kendisi. Bu da Anne Hathaway’in onu ezip geçmesine yol açıyor. Hathaway ise “Düzenbaz”daki (“American Hustle”, 2013) Amy Adams’ın tiplemesi kadar kalıcı olamıyor. Ama bilindiği üzere, “Şans Kurabiyesi” (“The Fortune Cookie”, 1966), “Belalılar” (“The Sting”, 1971), “Bloom Kardeşler” (“The Brothers Bloom”, 2008) bu türde erkek ikililer armağan etmişti tarihe.
En azından burada onu yıkma amacı var. Ama Jennifer Lowe Hewitt-Sigourney Weaver çiftinin “Aşk Oyunları”nı külte dönüştürdüğü unutulmuş. David Mirkin’in filmi Gene Hackman’in arka plandaki unutulmaz performansı ve kimya tutmuş oyuncularıyla da kahkaha tufanı garantisi veren kült bir komedi filmidir. “Düzenbazlar”ın öyle bir damarı yok. Wilson ayrı telden çalıyor, Hathaway ayrı… Diğerlerini ise hiç sormayın!
KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:
ADALETSİZ (DRAGGED ACROSS CONCRETE): 2.9
ALADDIN: 4.5
ALEM-İ CİN 2: 3.1
ALTIN ELDİVEN (THE GOLDEN GLOVE): 7
AVENGERS: ENDGAME: 4.5
BENDEN HİKAYESİ: 5.2
ÇINAR: 3.6
ÇİFTE HAYATLAR (DOUBLES VIES): 5.8
DELİ VE DAHİ (THE PROFESSOR AND THE MADMAN): 4
DESTROYER: 4.6
EKSİ BİR: 4.8
EVE DÖNÜŞ (BEN IS BACK): 3.5
GÖLGE SAVAŞÇI (YING): 6.8
GRETA: 6.4
GÜN BATIMI (SUNSET): 6.9
HANGİSİ DAHA MUTLU?: 3.4
HELLBOY: 6.5
HIGH LIFE: 6.8
İÇERDEKİLER: 2.7
İHTİYAR ADAM VE SİLAH (THE OLD MAN AND THE GUN): 6.5
KAOS: 3.8
KAPI: 2
KARDEŞLER: 3
KUKLALI KÖŞK: 3.4
MASUMİYETİN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ (BLANCHE COMME NEIGE): 6.5
NEBULA: 5.6
NEDEN YARATICIYIZ? (WHY ARE WE CREATIVE?): 2.5
POKEMON DEDEKTİF PIKACHU: 5.7
SAF: 3.1
SENİNLE BAŞIM DERTTE! (EN LIBERTE!): 4.9
SINIR (GRANS): 5.6
SUİKASTÇI (THE ASSASSİN’S CODE): 2.9
ŞAMPİYONLAR (CAMPEONES): 3.5
ŞEYTAN GÖZ (DEMON EYE): 2.4
TEMİZLİKÇİ (THE CLEANING LADY): 3.5
YUVA: 7