'EUROVISION ŞARKI YARIŞMASI: FIRE SAGA'NIN HİKAYESİ': WILL FERRELL GARANTİLİ EUROVISION PARODİSİ
FİLMİN NOTU: 5.5
|
“Talladega Geceleri” ve “Anchorman”in haylaz yaratıcıları bu kez bir Avrupa fenomenini ti’ye alıyor. McKay’in yürütücü yapımcı, Ferrell’ın senarist/oyuncu/yapımcı kimliği; sıfırdan yaratılan muzip şarkılar, dozunda iğnelemeler ve keyifli bir irade hikayesi servis ediyor. 26 Haziran’da Netflix’te başlayan “Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikayesi” (“Eurovision Song Contest: The Story of Fire Saga”), aranan Eurovision parodisini duyuruyor.
EUROVISION’UN ORTAK DİL İNGİLİZCE KÜLTÜRÜNE UYUM SAĞLANMIŞ
1956’dan bu yana yapılan Eurovision şarkı yarışması şüphesiz bir gelenektir. 2003’te Sertab Erener’in İngilizce şarkısıyla getirdiği zaferi unutmak mümkün mü? Halen o günün anıları hatıralarımızda. Kültüre dönüşen bu şarkı yarışması sinemaya miras bırakmalı. 2000’de Dogma ile anılan Danimarkalı yönetmen Susanne Bier’in “Once in a Lifetime”ı (“Livet är En Schlager”) bu konuda bir örnekti. Kızlarına Eurovision galiplerinin adını koyan müzik müptelası bir annenin alaycı öyküsüydü.
İkonik yarışma; Will Ferrell’ın oyuncu, senarist ve yapımcı, Adam McKay’in yürütücü yapımcı olarak katıldığı bir parodiye malzeme oldu bu kez. Aslında “Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikayesi”, ciddi bir Amerikan bakışına sahip. Ama yarışmanın kazananı olmak için yıllardır uğraşan İzlanda’nın ‘başarı hikayesi’ne yaklaşımı o kadar da taraflı gelmiyor. Aksine bizim izlediğimiz küçük bir ülkenin dokunaklı bir geri dönüş olarak tarif ediliyor.
Ferrrell’ın Lars’ı ile McAdams’ın Sigrit’inin oluşturduğu şarkıcı ikilisi İngilizce konuşuyor. Ama zaten Eurovision yarışmasında bu ana dilde şarkı söylemek her zaman bir başarı kıstası değil midir? Bu açıdan bakarsak David Dobkin, Ferrell ile Steele’in senaryosundan beslenen filmi politik açıdan doğru duruyor.
EUROVISION’UN ORTAK DİL İNGİLİZCE KÜLTÜRÜNE UYUM SAĞLANMIŞ
1956’dan bu yana yapılan Eurovision şarkı yarışması şüphesiz bir gelenektir. 2003’te Sertab Erener’in İngilizce şarkısıyla getirdiği zaferi unutmak mümkün mü? Halen o günün anıları hatıralarımızda. Kültüre dönüşen bu şarkı yarışması sinemaya miras bırakmalı. 2000’de Dogma ile anılan Danimarkalı yönetmen Susanne Bier’in “Once in a Lifetime”ı (“Livet är En Schlager”) bu konuda bir örnekti. Kızlarına Eurovision galiplerinin adını koyan müzik müptelası bir annenin alaycı öyküsüydü.
İkonik yarışma; Will Ferrell’ın oyuncu, senarist ve yapımcı, Adam McKay’in yürütücü yapımcı olarak katıldığı bir parodiye malzeme oldu bu kez. Aslında “Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikayesi”, ciddi bir Amerikan bakışına sahip. Ama yarışmanın kazananı olmak için yıllardır uğraşan İzlanda’nın ‘başarı hikayesi’ne yaklaşımı o kadar da taraflı gelmiyor. Aksine bizim izlediğimiz küçük bir ülkenin dokunaklı bir geri dönüş olarak tarif ediliyor.
Ferrrell’ın Lars’ı ile McAdams’ın Sigrit’inin oluşturduğu şarkıcı ikilisi İngilizce konuşuyor. Ama zaten Eurovision yarışmasında bu ana dilde şarkı söylemek her zaman bir başarı kıstası değil midir? Bu açıdan bakarsak David Dobkin, Ferrell ile Steele’in senaryosundan beslenen filmi politik açıdan doğru duruyor.
İNCELİKLİ VE ÇILGIN MCKAY-FERRELL PARODİSİ YİNE AKTİF
Sadece yarışmadaki Rus şarkıcının İngiliz, Yunan şarkıcının Amerikalı oyuncuya emanet edilmesi eleştirilebilir. Ama Ferrell’ın 364.134 kişilik ülkenin hüznünü üzerine alması, bir başarı hikayesine odaklanması ve tarih yazmayı amaç edinmesi parodi malzemesine çevriliyor. Onun 1970’lerde ABBA kazanırken evinde arkada gizlenerek bu başarıyı izlemesinden başlayan süreç günümüze kadar uzanıyor. Baba-oğul ilişkinde Brosnan’ın anlık dokunuşları sahicilik katkısı veriyor.
Ferrell’ın bildiğimiz Buster Keaton sonrası deadpan-diyalog komedisi geleneğini üzerine alırken kahkaha attırdığını söylemek mümkün. Özellikle ‘başarı’ya odaklandığı anlarda ve kavgalarda bu durum hissediliyor. Filmin İzlanda ruhunun McKay-Ferrell izi taşıdığını söylemek mümkün. Enerjik parodi mantığı aynı yürüyor. Ama onların “Talladega Geceleri” (“Talladega Nights: The Ballad of Ricky Bobby”, 2006), “Anchorman” (2004) gibi kalıcı olacak yapıtlarından birini izliyor muyuz? Bu konuda bu kadar erken yorum yapmak güç.
Fakat burada “Davetsiz Çapkınlar”ın (“Wedding Crashers”, 2005) yönetmeni Dobkin’in de varlığıyla aslında devamlılık kurgusuna yüklenme gelmiş. Tom Hooper’ın Oscar adayı görüntü yönetmeni Danny Cohen’in ve İzlandalı besteci Atli Övarsson’un filmin parodiye yatkın diline uygun hareket ettiği söylenebilir. Özellikle parti sekansında kurgu da mizah da çok iyi işliyor. İzlanda’daki seçmelerin partisi sonrası sahne ile Semen & Garfunkel esprisi buna eklenebilir.
Sadece yarışmadaki Rus şarkıcının İngiliz, Yunan şarkıcının Amerikalı oyuncuya emanet edilmesi eleştirilebilir. Ama Ferrell’ın 364.134 kişilik ülkenin hüznünü üzerine alması, bir başarı hikayesine odaklanması ve tarih yazmayı amaç edinmesi parodi malzemesine çevriliyor. Onun 1970’lerde ABBA kazanırken evinde arkada gizlenerek bu başarıyı izlemesinden başlayan süreç günümüze kadar uzanıyor. Baba-oğul ilişkinde Brosnan’ın anlık dokunuşları sahicilik katkısı veriyor.
Ferrell’ın bildiğimiz Buster Keaton sonrası deadpan-diyalog komedisi geleneğini üzerine alırken kahkaha attırdığını söylemek mümkün. Özellikle ‘başarı’ya odaklandığı anlarda ve kavgalarda bu durum hissediliyor. Filmin İzlanda ruhunun McKay-Ferrell izi taşıdığını söylemek mümkün. Enerjik parodi mantığı aynı yürüyor. Ama onların “Talladega Geceleri” (“Talladega Nights: The Ballad of Ricky Bobby”, 2006), “Anchorman” (2004) gibi kalıcı olacak yapıtlarından birini izliyor muyuz? Bu konuda bu kadar erken yorum yapmak güç.
Fakat burada “Davetsiz Çapkınlar”ın (“Wedding Crashers”, 2005) yönetmeni Dobkin’in de varlığıyla aslında devamlılık kurgusuna yüklenme gelmiş. Tom Hooper’ın Oscar adayı görüntü yönetmeni Danny Cohen’in ve İzlandalı besteci Atli Övarsson’un filmin parodiye yatkın diline uygun hareket ettiği söylenebilir. Özellikle parti sekansında kurgu da mizah da çok iyi işliyor. İzlanda’daki seçmelerin partisi sonrası sahne ile Semen & Garfunkel esprisi buna eklenebilir.
GÜNCEL YARIŞMACILAR ÖRNEK ALINMIŞ
Rachel McAdams’ın İzlanda tarihinde Eurovision’da ikinci olan iki kişiden birinin, Yohanna’nın birebir aynısı olmuş. Onun Is it True şarkısıyla kazanması bir yana, tavırlarıyla sarışınlığını da ondan almış gibi bir hali var. Peruk ve makyaj hiç yapay durmuyor. Her açıdan tutmuş bir tiplemeye dönüşüyor.
Şarkıcı ikilisi ise erkek tiplemenin sakarlığıyla birlikte İzlanda’da 2012’de yarışıp kaybeden Greta Salome-Jonsi’yi andırıyor. Dan Stevens’ın canlandırdığı Alexander Lemtov ise 2008’in Rusya galibi Dima Bilan’dan feyz alınarak oluşturulmuş. Bu durum da aslında güncel tiplemeler üzerinden yürüyen bir mizah getiriyor. Ferrell ile Lemtov arasındaki diyaloglar keyif veriyor. Ama Stevens’ın “Talladega Geceleri”ndeki Sacha Baron Cohen’in Jean Girard’ı kadar ‘yüzde yüz komedi garantisi’ verdiğini söylemek güç.
Rachel McAdams’ın İzlanda tarihinde Eurovision’da ikinci olan iki kişiden birinin, Yohanna’nın birebir aynısı olmuş. Onun Is it True şarkısıyla kazanması bir yana, tavırlarıyla sarışınlığını da ondan almış gibi bir hali var. Peruk ve makyaj hiç yapay durmuyor. Her açıdan tutmuş bir tiplemeye dönüşüyor.
Şarkıcı ikilisi ise erkek tiplemenin sakarlığıyla birlikte İzlanda’da 2012’de yarışıp kaybeden Greta Salome-Jonsi’yi andırıyor. Dan Stevens’ın canlandırdığı Alexander Lemtov ise 2008’in Rusya galibi Dima Bilan’dan feyz alınarak oluşturulmuş. Bu durum da aslında güncel tiplemeler üzerinden yürüyen bir mizah getiriyor. Ferrell ile Lemtov arasındaki diyaloglar keyif veriyor. Ama Stevens’ın “Talladega Geceleri”ndeki Sacha Baron Cohen’in Jean Girard’ı kadar ‘yüzde yüz komedi garantisi’ verdiğini söylemek güç.
FERRELL-MCADAMS HANGİ ÇİFTLERLE AKRABALIK KURUYOR?
“Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikayesi”, sakarlık ile başarı arasındaki ince çizgide hareket ediyor. Ferrell ne kadar bu ekibin Keaton’ı olsa da, ortalığı birbirine katsa da aslında finaldeki dokunaklı bitirişin de esas esin kaynağı oluyor. Aslında küçük bir ülkenin hayallerine dair bir film de oluyor karşımızda.
“Evlilik Öpücüğü” (“The Wedding Singer”, 1998), “A Mighty Wind” (2003), “Söz ve Müzik” (“Music and Lyrics”, 2007), “Mükemmel Uyum” (“Pitch Perfect”, 2012), “Şarkını Söyle” (“Sing”, 2016) gibi dans, şarkı ile mizahı iç içe geçiren eserlerle akrabalık kuruyor. Seriye dönüşen “Mükemmel Uyum”u kolaylıkla ekarte ediyor. Guest’in folk sahte belgeseli “A Mighty Wind”i geçemiyor. Ama Ferrell-McAdams ikilisi, oradaki Eugene Levy-Catherine O’Hara ve “Evlilik Öpücüğü”nün Sandler-Barrymore çiftleriyle kardeşlik ilişkisi de kuruyor.
KENDİ İÇİNDE TUTARLI BİR ŞARKI YARIŞMASI PARODİSİ
Yönetmen David Dobkin, “Davetsiz Çapkınlar” haricinde kendi içinde tutarlı bir komedi filmi yapmamıştır. Burada Ferrell-McKay etiketinin varlığıyla tonu büyük oranda tutmuş bir tür ürününe imza atıyor. Bu durum da birazcık finalde ‘Amerikalılar sayesinde sahneye yetişti’ gibi milliyetçi ve emperyalist görülebilecek bir hamle olsa da genel anlamda sıkıntı yaratmayacak bir şarkı yarışması parodisi izliyoruz. Sadece 123 dakikadan 10-15 dakika kesilmesiyle ‘enerji’ ve ‘eğlenceli anlar’ artabilirmiş.
Ferrell ile McAdams, müzikalin postmodern Astaire-Rogers’ı olmaya oynamıyor. Ama film, “Talladega Geceleri”ndeki ‘araba yarışı filmleri parodisi’, “Anchorman”deki ‘TV dünyası parodisi’ kadar kalıcı değil belki ama “Yedek Polisler” (“The Other Guys”, 2010) ve “Step Brothers”la (2008) rekabete giriyor. McKay, şu sıralar yönetmen olarak Oscar’lı gerçek hikaye uyarlamalarının peşine düşse de bu türde de Ferrell ile bir araya geldiğinde aslında Blake Edwards-Peter Sellers ikilisi kadar ikonik ve işlevsel olabildiğini ispatlıyor.
“Eurovision Şarkı Yarışması: Fire Saga’nın Hikayesi”, sakarlık ile başarı arasındaki ince çizgide hareket ediyor. Ferrell ne kadar bu ekibin Keaton’ı olsa da, ortalığı birbirine katsa da aslında finaldeki dokunaklı bitirişin de esas esin kaynağı oluyor. Aslında küçük bir ülkenin hayallerine dair bir film de oluyor karşımızda.
“Evlilik Öpücüğü” (“The Wedding Singer”, 1998), “A Mighty Wind” (2003), “Söz ve Müzik” (“Music and Lyrics”, 2007), “Mükemmel Uyum” (“Pitch Perfect”, 2012), “Şarkını Söyle” (“Sing”, 2016) gibi dans, şarkı ile mizahı iç içe geçiren eserlerle akrabalık kuruyor. Seriye dönüşen “Mükemmel Uyum”u kolaylıkla ekarte ediyor. Guest’in folk sahte belgeseli “A Mighty Wind”i geçemiyor. Ama Ferrell-McAdams ikilisi, oradaki Eugene Levy-Catherine O’Hara ve “Evlilik Öpücüğü”nün Sandler-Barrymore çiftleriyle kardeşlik ilişkisi de kuruyor.
KENDİ İÇİNDE TUTARLI BİR ŞARKI YARIŞMASI PARODİSİ
Yönetmen David Dobkin, “Davetsiz Çapkınlar” haricinde kendi içinde tutarlı bir komedi filmi yapmamıştır. Burada Ferrell-McKay etiketinin varlığıyla tonu büyük oranda tutmuş bir tür ürününe imza atıyor. Bu durum da birazcık finalde ‘Amerikalılar sayesinde sahneye yetişti’ gibi milliyetçi ve emperyalist görülebilecek bir hamle olsa da genel anlamda sıkıntı yaratmayacak bir şarkı yarışması parodisi izliyoruz. Sadece 123 dakikadan 10-15 dakika kesilmesiyle ‘enerji’ ve ‘eğlenceli anlar’ artabilirmiş.
Ferrell ile McAdams, müzikalin postmodern Astaire-Rogers’ı olmaya oynamıyor. Ama film, “Talladega Geceleri”ndeki ‘araba yarışı filmleri parodisi’, “Anchorman”deki ‘TV dünyası parodisi’ kadar kalıcı değil belki ama “Yedek Polisler” (“The Other Guys”, 2010) ve “Step Brothers”la (2008) rekabete giriyor. McKay, şu sıralar yönetmen olarak Oscar’lı gerçek hikaye uyarlamalarının peşine düşse de bu türde de Ferrell ile bir araya geldiğinde aslında Blake Edwards-Peter Sellers ikilisi kadar ikonik ve işlevsel olabildiğini ispatlıyor.
'NOBODY KNOWS I'M HERE': 'TONY MANERO'NUN ÇİFTLİKTE YAŞAYAN ORTALAMA ARDILI
FİLMİN NOTU: 5.1
|
Bir çocuk şarkıcının yaşı geçtikten sonra ormanda izbeye çekilmesinin öyküsü. “Nobody Knows I’m Here” (“Nadie Sabe Que Estoy Aquí”), bu damardan ilerlerken "Tony Manero"nun ortalama ardılına dönüşüyor. Tribeca 2020’de ödülle dönen Şili filmi, 24 Haziran’dan itibaren Netflix’te izlenebilir.
YÖNETMENDEN ZİYADE BAŞROL OYUNCUSUYLA ANILACAK
Pablo Larrain’in “Tony Manero”su (2008) sonrası birçok film ortaya çıktı. Şili’de bir bakıma bir kuşak oluştu. Bu durumun ana odak noktası aslında politik karmaşaya isyan bir yana rahatsız edici bir gelenek de izlemekti. Larrain'in yapımcılığındaki bu ilk filmde ortaya çıkan Gaspar Antillo da bunlardan biri. Başroldeki şarkıcı karakterinin izini sürerek onu ormana hapsolmuş olarak bize teslim ediyor.
ABD doğumlu Jorge Garcia fena oynamamış. Çocukken yıldız olduktan sonra sönen bir şakının çöküşünü anlatmaya soyunuyor. Bunu yaparken devreye filtreli kareler, eski TV görüntüleri ve yabancılaşma anları sokuyor. Bunların birlikteliği de hikaye kurgusunu delik deşik edebilen bir şekilde gerçekleşiyor.
Antillo’nun filminin oyuncu ile müzik arasındaki ilişki açısından daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ortaya Castro’nun da üzerinden yürüyen “Beyaz Üstüne Beyaz” (“Blanco en Blanco” (2019), “Uzaktan” (“Desde Alla”, 2015) gibi sapkınlıkla anılası filmler çıkmıyor. Sebastian Lelio’nun son dönemde İngilizce çekerek aslında ruhsuzluğunu ispatladığı eserlerin ortalama ve yarım yamalak filmin hissiyatını yaşıyoruz.
STİLİZE VE PLASTİK ŞARKICI TANIMLARININ OLGUNLUĞUNA ERİŞEMİYOR
Buradaki şarkıcı öyküsü asla “Bird” (1988), “İki Kadın Arasında” (“Mo’ Better Blues”, 1990), “Sen Şarkılarını Söyle” (“Inside Llewyn Davis”, 2013), “Blaze” (2018) gibi görsel açıdan stilize, plastik, camp ve retro bir şekilde tasvir edilemiyor. O filmlerde ötekileştirilen ana karakterlerin içsel dünyalarının olgun bir sinemayla yansıtıldığını gördüğümüz bir yapıt izlemiyoruz.
Aksine sürekli gerçekçi olmak isterken ana karakterin yaptıklarına bel bağlayan bir yönetmen var. Onun rahatsız ediciliğinden ziyade duygusallığı öne çıkıyor. Finalde yatağında siyahi bir kızla yatmaya kadar uzanan bir klasik irade öyküsü hedefi var. Çiftlikte, ormanda yalnızlık tasviri filme 'sıradanlık' hissi katıyor.
İNGİLİZCE BÖLÜMLER FİLME KATKI VERİYOR MU?
Bu durum seyir sürecinde fena halde hissediliyor. “Nobody Knows I’m Here”, net bir “Tony Manero” sonrası filmi. Ama bu işlevini yerine getirirken bir yönetmeni duyurmuyor, komedyen kariyerli Jorge Garcia’nın tiplemesinin şanını arttırmaya yükleniyor. Onun arıza tiplemesi o kadar da şaşkına çevirmiyor. Görsel açıdan değil dramatik açıdan çarpıcı şeyler bırakma derdine düşebiliyor.
Adeta ölüm arifesinde bir karakter çiziyor gibi yapsa da bu konuda hikayesine inandırma problemi de çekebiliyor. Özellikle İngilizce şarkı söyleme kısımları bir yarı yolda kalma hissine yol açabiliyor. Plastiklik ve cinsellik açısından sınırları zorlamanın yanına bu da eklenince aslında ‘suya sabuna dokunmama’ hali daha da belirgin hale geliyor.
YÖNETMENDEN ZİYADE BAŞROL OYUNCUSUYLA ANILACAK
Pablo Larrain’in “Tony Manero”su (2008) sonrası birçok film ortaya çıktı. Şili’de bir bakıma bir kuşak oluştu. Bu durumun ana odak noktası aslında politik karmaşaya isyan bir yana rahatsız edici bir gelenek de izlemekti. Larrain'in yapımcılığındaki bu ilk filmde ortaya çıkan Gaspar Antillo da bunlardan biri. Başroldeki şarkıcı karakterinin izini sürerek onu ormana hapsolmuş olarak bize teslim ediyor.
ABD doğumlu Jorge Garcia fena oynamamış. Çocukken yıldız olduktan sonra sönen bir şakının çöküşünü anlatmaya soyunuyor. Bunu yaparken devreye filtreli kareler, eski TV görüntüleri ve yabancılaşma anları sokuyor. Bunların birlikteliği de hikaye kurgusunu delik deşik edebilen bir şekilde gerçekleşiyor.
Antillo’nun filminin oyuncu ile müzik arasındaki ilişki açısından daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ortaya Castro’nun da üzerinden yürüyen “Beyaz Üstüne Beyaz” (“Blanco en Blanco” (2019), “Uzaktan” (“Desde Alla”, 2015) gibi sapkınlıkla anılası filmler çıkmıyor. Sebastian Lelio’nun son dönemde İngilizce çekerek aslında ruhsuzluğunu ispatladığı eserlerin ortalama ve yarım yamalak filmin hissiyatını yaşıyoruz.
STİLİZE VE PLASTİK ŞARKICI TANIMLARININ OLGUNLUĞUNA ERİŞEMİYOR
Buradaki şarkıcı öyküsü asla “Bird” (1988), “İki Kadın Arasında” (“Mo’ Better Blues”, 1990), “Sen Şarkılarını Söyle” (“Inside Llewyn Davis”, 2013), “Blaze” (2018) gibi görsel açıdan stilize, plastik, camp ve retro bir şekilde tasvir edilemiyor. O filmlerde ötekileştirilen ana karakterlerin içsel dünyalarının olgun bir sinemayla yansıtıldığını gördüğümüz bir yapıt izlemiyoruz.
Aksine sürekli gerçekçi olmak isterken ana karakterin yaptıklarına bel bağlayan bir yönetmen var. Onun rahatsız ediciliğinden ziyade duygusallığı öne çıkıyor. Finalde yatağında siyahi bir kızla yatmaya kadar uzanan bir klasik irade öyküsü hedefi var. Çiftlikte, ormanda yalnızlık tasviri filme 'sıradanlık' hissi katıyor.
İNGİLİZCE BÖLÜMLER FİLME KATKI VERİYOR MU?
Bu durum seyir sürecinde fena halde hissediliyor. “Nobody Knows I’m Here”, net bir “Tony Manero” sonrası filmi. Ama bu işlevini yerine getirirken bir yönetmeni duyurmuyor, komedyen kariyerli Jorge Garcia’nın tiplemesinin şanını arttırmaya yükleniyor. Onun arıza tiplemesi o kadar da şaşkına çevirmiyor. Görsel açıdan değil dramatik açıdan çarpıcı şeyler bırakma derdine düşebiliyor.
Adeta ölüm arifesinde bir karakter çiziyor gibi yapsa da bu konuda hikayesine inandırma problemi de çekebiliyor. Özellikle İngilizce şarkı söyleme kısımları bir yarı yolda kalma hissine yol açabiliyor. Plastiklik ve cinsellik açısından sınırları zorlamanın yanına bu da eklenince aslında ‘suya sabuna dokunmama’ hali daha da belirgin hale geliyor.
20 MART-26 HAZİRAN ARASI VİZYONA GİRMEDEN YASAL ONLİNE PLATFORMLARDA AÇILAN FİLMLERİN YILDIZ TABLOSU:
7500: 2.5
A WHISKER AWAY: 6.1
ANGELO: 7.5
APOLLO 11: 7
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EXTRACTION: 4.5
FEEL THE BEAT: 2.2
GENÇ AHMED: 3.5
HALF OF IT: 5.5
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LEVEL 16: 6.3
LOST IN LONDON: 7.8
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA: A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
RICHARD JEWELL: 5.4
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
SORRY TO BOTHER YOU: 6.9
THE COLDEST GAME: 4
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6.1
UNCUT GEMS: 6
WASP NETWORK: 3.7
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5
7500: 2.5
A WHISKER AWAY: 6.1
ANGELO: 7.5
APOLLO 11: 7
BAD EDUCATION: 4.5
BEATS: 6.4
BOZKIR: 2
CRIP CAMP: 5.3
CURTIZ: 6
DA 5 BLOODS: 5.7
DONNYBROOK: 5.8
EXTRACTION: 4.5
FEEL THE BEAT: 2.2
GENÇ AHMED: 3.5
HALF OF IT: 5.5
HOUSE OF HUMMINGBIRD: 3.5
I AM NO LONGER HERE: 7
INVISIBLE LIFE: 4
JONATHAN: 5
KRONOLOJİ: 3.7
LEVEL 16: 6.3
LOST IN LONDON: 7.8
LOST GIRLS: 7
MARADONA: 6
MARONA: A FANTASTIC TALE: 6.3
MARWEN: 7.5
ONCE UPON A TIME IN LONDON: 6.5
OUR TIME: 6.3
PARADISE HILLS: 7.5
PROXIMA: 3.7
RICHARD JEWELL: 5.4
ROUBAIX: UNE LUMIERE: 2.5
RULES DON’T APPLY: 5.5
SOLUK: 4.7
SORRY TO BOTHER YOU: 6.9
THE COLDEST GAME: 4
THE MAN WHO KILLED HITLER AND BIGFOOT: 5
THE MUSTANG: 5.4
THE SPECIALS: 5.5
THE VAST OF NIGHT: 6.9
THE WILLOUGHBYS: 6.1
UNCUT GEMS: 6
WASP NETWORK: 3.7
WILD GOOSE LAKE: 6.5
YARINA TEK BİLET: 5.1
YARDIE: 5