'MASKELER DE DÜŞER': 90'LARDA ÇEKİLMİŞ GİBİ DURAN TEKNOLOJİK PANDEMİ KARA KOMEDİSİ
FİLMİN NOTU: 3.8
|

“Yaşamak Güzel Şey” ve “Mandıra Filozofu” ile komedide belli bir kalitenin sözünü veren Müfit Can Saçıntı, bu kez bir YouTube filmine imza atıyor. “Maskeler de Düşer”de yönetmen, senarist ve oyuncu olarak bir çaba var. Ancak ‘teknolojik pandemi kara komedisi’ melez türü 90’lara götürecek zaaflarla sunuluyor. Film, 28 Ağustos'ta YouTube'da galasını yaptı.
ÖLÜM KAVRAMINA MİZAHİ YAKLAŞAN BİR KİMLİK
Müfit Can Saçıntı “Mandıra Filozofu”nun (2013) yönetmen-senaristi-oyuncusu olarak kendini kanıtlamıştı. Orada kapitalizme karşı çevreci mesajlar kendine özgü bir mizahi dille verilmişti. Jean Renoir’ın 1932 tarihli “Boudou Saved from Drowning” (“Boudou Sauvé Des Eaux”) esinlenen Kemal Sunal’ın “Hanzo”sunun (1975) modern bir türevine imza atmıştı. Film, metinsel açıdan kaliteli ve değerliydi, ama sinemasal açıdan sadece belli bir seviyeyi tutturuyordu. 2015’te gelen serinini ikinci halkası ise anlamsız ve ucuz bir seri üretimdi.
Ardından yaratıcı, “Yaşamak Güzel Şey”de (2017) modern bir komedi filminin nasıl olması gerektiğinin cevabını vermişti. Kurosawa’nın “Yaşamak”ı (“İkiru”, 1954) ile “Bir Erkek 10 Günde Nasıl Kaybedilir?”i (“How to Lose A Guy in 10 Days”, 2003) döneme ayak uyduran bir kıvraklıkla sunmuştu. Ekran bölme tekniğiyle geçmişi de işin içine sokan büyük puntolara yürüyen zeki kurgusundan beslenmek ‘bağımsız ruh’ getirmişti.
“Babamın Ceketi” (2018) ise işin içine ölümü de sokan bir ‘evlilik komedisi’ idi. Ancak o kadar özgün bir noktaya ulaşmaması bir yana, Turak’ın kontrolü ele geçirmesinin ve hesaplı kurgusunun zararını görüyordu. Saçıntı, bir düşünsel tat verse de belki de kariyerinin en az güldüren filmine imza atmıştı.
TEKNOLOJİK BİR PANDEMİ KARA KOMEDİSİ
Yönetmen-senarist-oyuncu bu kez “Maskeler de Düşer”le (2020) karşımıza çıkıyor. COVID-19 günlerinde evde kaldığı zamanları aydınlatıyor. Karanlık bir iç mekana bakışla donatıyor bizi. Kamera açılarının özellikle kadrajları kaçırması, objektif ayarının ise yakın planlara geniş objektif takmasıyla ‘kara film’ atmosferini devreye sokmasına odaklanıyoruz. Olup biten çarpıklığa adapte oluyoruz.
Bunun ötesinde de bazı oyuncularla ve karakterlerle konuşma telefon üzerinden görüntülü gerçekleşiyor. Oyuncuların yüzde 80’i bu yolla çözülmüş. İki dikey görüntünün yan yana konmasıyla aslında günün teknolojik şartlarına uyum sağlanmış. Zoom gibi programlar kullanılsaydı daha özenti gözükebilirdi. Bu sayede en azından ‘teknolojik bir kara komedi’nin içinde olduğumuzu anlıyoruz.
COVID MELANKOLISI NEREYE VARIYOR?
Müfit Can Saçıntı, başka zamanlarda da yaşayarak bir COVID-19 melankolisi yaratmak için yola çıkıyor. Bunu yaparken de kendi ölecek oğlu için para biriktiren baba yüreğinden ilerliyor. Ama zamanla kendisinin de neredeyse ‘ahlaksız’ ve ‘ikiyüzlü’ olmanın kıyısından döndüğü hüzünlü bir dünyaya dikkat çeker hale geliyor.
Özellikle eski eş Fulden Akyürek’in umursamaz tavrı 200.000 tl’yi görünce değişiyor. Böylesi dolandırıcı tiplerle örülü bir evreni var filmin. Açıkçası bu durum bizi ‘para dolu bir çanta giren ev/iş yeri’ üzerinden “Mezarını Derin Kaz” (“Shallow Grave”, 1994) yıllarına götürüyor. Onun yapısı ve Christopher Eccleston (David Stephens), Saçıntı için referans olmuş.
‘HOMEMADE’LE YARIŞAMIYOR, ‘KARIŞIK PİZZA’NIN OLMAMIŞLIĞINI AKLA GETİRİYOR
Bu, kullanabilecek bir metot. Ama filmin “Film” (2011), “Hangi Film” (2011), “Bir Gece” (2015) gibi gerilla usulü çekilmiş kara komedilerin anca vasat durabildiği bir sinema ortamında üretildiği muhakkak. Bu melez tür açısından Onur Ünlü’nün gerçeküstücü zekası hiç yok. Bu da 1998’de üretilen öncü “Gemide”den ziyade, özenti ve başarısız “Karışık Pizza”yla aynı cümlede anılmasını sağlıyor filmin.
Karakterlerin enerjisi var elbette. Ancak senaryoda ciddi mantık boşluktan gözden kaçmıyor. Dış çekimde çöpte para arama sahnesi ve finaldeki teknolojik hesaplaşma sekansı hiç inandırıcı değil. Saçıntı, “Homemade” (2020) gibi iddialı bir COVID-19 belgesi yaratmak için yola çıkıyor. Ama bunu en iyi ihtimalle ‘vasat’ sıfatıyla canlandırabiliyor. Oradaki antolojik filmin getirdiği ev halinin genelde olumlu sonuçlarını göremiyoruz. Dijital post-prodüksiyon sürecindeki renkler Mini DV yıllarına geri dönüş gibi gözüküyor.
GERILLA USULÜ OLMAYI ABARTIYOR
Senaryosu ve belirgin açı tercihleriyle bir yere kadar oyalıyor. Kendi becerisiyle eğlendirebiliyor. Fulden Akyürek ve Sami Aksu en eğlenceli ve oturmuş karakterler. Ama Uğur Batı, Bedri Baykam, Umut Oğuz’un filme ne kadar katkısı var tartışılır. Saçıntı’nın ilk COVID-19 vakasının açıklandığı andaki TV görüntüsünün karşısında durması bir kalıcılık getiriyor. Filmi vefat eden babasına adaması da ‘duygusal bir söylem’e yol açıyor.
Ama bu melankolinin ötesinde enerjisiyle tutarlı olabilen bir film izlemiyoruz. Saçıntı, ilk filmini çekmiş bir yönetmen edasıyla hareket ediyor. Kurgusunu da asla bir enerjiyle, “Yaşamak Güzel Şey” zekasıyla taçlandıramıyor. Bu da gerilla usulü olmayı abartan “Maskeler de Düşer”i 20 sene geri kalmış bir teknolojik pandemi kara komedisine dönüştürüyor.
ÖLÜM KAVRAMINA MİZAHİ YAKLAŞAN BİR KİMLİK
Müfit Can Saçıntı “Mandıra Filozofu”nun (2013) yönetmen-senaristi-oyuncusu olarak kendini kanıtlamıştı. Orada kapitalizme karşı çevreci mesajlar kendine özgü bir mizahi dille verilmişti. Jean Renoir’ın 1932 tarihli “Boudou Saved from Drowning” (“Boudou Sauvé Des Eaux”) esinlenen Kemal Sunal’ın “Hanzo”sunun (1975) modern bir türevine imza atmıştı. Film, metinsel açıdan kaliteli ve değerliydi, ama sinemasal açıdan sadece belli bir seviyeyi tutturuyordu. 2015’te gelen serinini ikinci halkası ise anlamsız ve ucuz bir seri üretimdi.
Ardından yaratıcı, “Yaşamak Güzel Şey”de (2017) modern bir komedi filminin nasıl olması gerektiğinin cevabını vermişti. Kurosawa’nın “Yaşamak”ı (“İkiru”, 1954) ile “Bir Erkek 10 Günde Nasıl Kaybedilir?”i (“How to Lose A Guy in 10 Days”, 2003) döneme ayak uyduran bir kıvraklıkla sunmuştu. Ekran bölme tekniğiyle geçmişi de işin içine sokan büyük puntolara yürüyen zeki kurgusundan beslenmek ‘bağımsız ruh’ getirmişti.
“Babamın Ceketi” (2018) ise işin içine ölümü de sokan bir ‘evlilik komedisi’ idi. Ancak o kadar özgün bir noktaya ulaşmaması bir yana, Turak’ın kontrolü ele geçirmesinin ve hesaplı kurgusunun zararını görüyordu. Saçıntı, bir düşünsel tat verse de belki de kariyerinin en az güldüren filmine imza atmıştı.
TEKNOLOJİK BİR PANDEMİ KARA KOMEDİSİ
Yönetmen-senarist-oyuncu bu kez “Maskeler de Düşer”le (2020) karşımıza çıkıyor. COVID-19 günlerinde evde kaldığı zamanları aydınlatıyor. Karanlık bir iç mekana bakışla donatıyor bizi. Kamera açılarının özellikle kadrajları kaçırması, objektif ayarının ise yakın planlara geniş objektif takmasıyla ‘kara film’ atmosferini devreye sokmasına odaklanıyoruz. Olup biten çarpıklığa adapte oluyoruz.
Bunun ötesinde de bazı oyuncularla ve karakterlerle konuşma telefon üzerinden görüntülü gerçekleşiyor. Oyuncuların yüzde 80’i bu yolla çözülmüş. İki dikey görüntünün yan yana konmasıyla aslında günün teknolojik şartlarına uyum sağlanmış. Zoom gibi programlar kullanılsaydı daha özenti gözükebilirdi. Bu sayede en azından ‘teknolojik bir kara komedi’nin içinde olduğumuzu anlıyoruz.
COVID MELANKOLISI NEREYE VARIYOR?
Müfit Can Saçıntı, başka zamanlarda da yaşayarak bir COVID-19 melankolisi yaratmak için yola çıkıyor. Bunu yaparken de kendi ölecek oğlu için para biriktiren baba yüreğinden ilerliyor. Ama zamanla kendisinin de neredeyse ‘ahlaksız’ ve ‘ikiyüzlü’ olmanın kıyısından döndüğü hüzünlü bir dünyaya dikkat çeker hale geliyor.
Özellikle eski eş Fulden Akyürek’in umursamaz tavrı 200.000 tl’yi görünce değişiyor. Böylesi dolandırıcı tiplerle örülü bir evreni var filmin. Açıkçası bu durum bizi ‘para dolu bir çanta giren ev/iş yeri’ üzerinden “Mezarını Derin Kaz” (“Shallow Grave”, 1994) yıllarına götürüyor. Onun yapısı ve Christopher Eccleston (David Stephens), Saçıntı için referans olmuş.
‘HOMEMADE’LE YARIŞAMIYOR, ‘KARIŞIK PİZZA’NIN OLMAMIŞLIĞINI AKLA GETİRİYOR
Bu, kullanabilecek bir metot. Ama filmin “Film” (2011), “Hangi Film” (2011), “Bir Gece” (2015) gibi gerilla usulü çekilmiş kara komedilerin anca vasat durabildiği bir sinema ortamında üretildiği muhakkak. Bu melez tür açısından Onur Ünlü’nün gerçeküstücü zekası hiç yok. Bu da 1998’de üretilen öncü “Gemide”den ziyade, özenti ve başarısız “Karışık Pizza”yla aynı cümlede anılmasını sağlıyor filmin.
Karakterlerin enerjisi var elbette. Ancak senaryoda ciddi mantık boşluktan gözden kaçmıyor. Dış çekimde çöpte para arama sahnesi ve finaldeki teknolojik hesaplaşma sekansı hiç inandırıcı değil. Saçıntı, “Homemade” (2020) gibi iddialı bir COVID-19 belgesi yaratmak için yola çıkıyor. Ama bunu en iyi ihtimalle ‘vasat’ sıfatıyla canlandırabiliyor. Oradaki antolojik filmin getirdiği ev halinin genelde olumlu sonuçlarını göremiyoruz. Dijital post-prodüksiyon sürecindeki renkler Mini DV yıllarına geri dönüş gibi gözüküyor.
GERILLA USULÜ OLMAYI ABARTIYOR
Senaryosu ve belirgin açı tercihleriyle bir yere kadar oyalıyor. Kendi becerisiyle eğlendirebiliyor. Fulden Akyürek ve Sami Aksu en eğlenceli ve oturmuş karakterler. Ama Uğur Batı, Bedri Baykam, Umut Oğuz’un filme ne kadar katkısı var tartışılır. Saçıntı’nın ilk COVID-19 vakasının açıklandığı andaki TV görüntüsünün karşısında durması bir kalıcılık getiriyor. Filmi vefat eden babasına adaması da ‘duygusal bir söylem’e yol açıyor.
Ama bu melankolinin ötesinde enerjisiyle tutarlı olabilen bir film izlemiyoruz. Saçıntı, ilk filmini çekmiş bir yönetmen edasıyla hareket ediyor. Kurgusunu da asla bir enerjiyle, “Yaşamak Güzel Şey” zekasıyla taçlandıramıyor. Bu da gerilla usulü olmayı abartan “Maskeler de Düşer”i 20 sene geri kalmış bir teknolojik pandemi kara komedisine dönüştürüyor.